Mafya lideri Sedat Peker’in son günlerde yaptığı açıklamalar, Türkiye’de siyaset dünyasını ve kimi eski-yeni siyasetçilere soğuk duş aldırdı, kimileri suçlamaları kabul etmedi, kimileri de susup kaldılar. 1996 Susurluk kazasıyla oraya saçılan devlet-mafya-siyaset ilişkisiyle, Türkiye bir toplumsal deprem geçirdi, aylarca tartışmalar yapıldı, soruşturmalar yürütüldü ama mafya ve çeteleşmenin önüne geçilemedi, olayın köküne inilemedi. Son günlerde de, Susurluk benzeri bir durum tekrar yaşanılıyor. Bütün bu yaşanılanlar, bu mafyalaşmanın, çeteleşmenin, öyle birkaç kişiyle sınırlı olmadığı, sadece dışarıda bazı kişilerin ve grupların kendi aralarında yaptıkları bir yasadışılık olmadığı, bunun köklerinin devletin ta derinliklerine kadar gittiği anlaşılıyor. Devletle yada devletin en yetkili elleriyle bir ilişkisi olmayan bazı kişi ve çevrelerin, yasadışı yollarla kirli işler yaparak para kazanmasına, yükselmesine imkan yoktur. Mafyalaşarak, çeteleşerek uluslararası boyutta kirli işler yapmak, birkaç kişinin tek başlarına yapabilecekleri işler değildir.
***
Yetkili ellerin parmağı ve izni olmadan, birkaç kişi öyle rahat hareket edecek geniş bir alan ve imkan bulamazlar ve kimse kimseye böyle bir imkanda vermez. Mafyalaşma-çeteleşme demokratikleşmemiş ve yolsuzluğun ayyukta olduğu ülkelerde daha çok sıkça görülür. Sedat Peker, birçok siyasetçinin ismini verdi ve kimlerle ne işler yaptıklarını tek tek itiraf etti. Son günlerde bütün Türkiye bu durumu konuşuyor. HDP dışında bir muhalefet bu konu hakkında yeterli bir açıklama yapmıyor yada sadece basit bir söylemden öteye geçemiyorlar. Mafyalaşmanın-çeteleşmenin devletin derinliklerine kadar girdiği biliniyor yada devletin derinlikleri, dışarıdaki mafyayı-mafyalaşmayı siyasal olarak beslediği de bilinen bir gerçekliktir. Bir siyasi parti lideri, hapiste olan bir mafya liderini özel afla dışarı çıkarıyor. Bir mafya lideri, muhalefeti ” oluk oluk kan akacak diye tehdit ediyor ama ne bir savcı, ne bir polis, ne bir hakim sesini çıkarıp, sen kimin kanını oluk oluk akıtıyorsun diye sormuyor, soramıyor, soruşturma açmıyor, açamıyor.
***
Siyaset bu kadar mafyalaşmasa, kirletilmese, böyle söyleyen birini anında tutuklarlar. Bir mafya lideri nasıl oluyor da, bir siyasi parti lideriyle yan yana gelip, insanları tehdit edebiliyor??? Demokratik bir ülkede bir siyasi parti lideri, bir mafya lideriyle yan yana poz verebilir mi? ve bir mafya lideri, halkı tehdit edebilir mi??? Türkiye’deki mafyalaşma, öyle bazı kişi ve grupların dışarıda kendi aralarında yaptıkları bir yasadışı faaliyet değildir. Türkiye’deki mafyatik ilişkiler, devletin derinliklerinde ve en yetkili ellerden destek görüyor ve besleniyor. Son 40 yılda Türkiye’de, mafyalaşmanın devletin eliyle geliştirildiği biliniyor. Çünkü 12 Mart ve Eylül cuntası Türkiye’de mafyatik bir devlet rejimi yarattı ve devletin her yeri mafyalaştı, çeteleşti. Devletin her kademesinde hırsızlar türedi, peydalandı. İlk bilinen mafyalaşma aslında MHP-Ülkücü yapılanmayla ortaya çıktı, çıkarıldı. Devlet bu güruhu, 1970’lerde solculara saldırıda kullandı. 1990’larda da, Kürtlere karşı kullandı. Bu güruh takımı da bu kullanma karşılığında, devletten yasadışı işler yapma konusunda sınırsız izin ve destek aldı.
***
Yani MHP-Ülkücü takımı hem solculara ve Kürtlere saldırıda kullanıldılar ve hem de kirli işler yaparak kayıt dışı milyarlar kazandılar ve her türlü kirli işler yaptılar. Devlet bu kesimleri kullandıkça, bunların mafyalaşarak kirli işler yapmalarına sonsuz izin verdi. Ve bir süre sonra, devletin önemli makamlarında yer alanlarda bu işlere karıştılar ve parsayı topladılar. Son 40 yıldır devletin çeşitli kademelerinde görev yürütenlerin bazıları dolaylı yada direk, bu mafyalaşma içinde yer almışlardır. Devlet-siyaset-mafya ilişkisi, Susurluk kazasıyla ortaya çıkmıştı. Ve son günlerde de, Sedat Peker’in açıklamalarıyla bu durum iyiden iyiye alevlendi. Ancak bu aslında bilinmeyen bir durum değildi. Yani mafyalaşmanın yeni olmadığı ve devletin bunun arkasında olduğu zaten bilinen bir durumdu. Türkiye demokratik olmadığı sürece, bu mafyalaşma son bulmayacaktır. Demokratik ülkelerde de, mafyalaşma ve çeteleşmeler görülüyor ama devletle ne organik nede ideolojik bağları yoktur ve mafyayla ilişkide olan bir yetkiliyi hemen etkisizleştirirler ve mafyanın üstüne giderler.
***
Türkiye’de ise tam tersi oluyor. Yani mafya liderleri korunuyor, özel aflarla dışarı salınıyor, bir mafya lideri toplumu tehdit ediyor ve kimse buna ses çıkaramıyor. Türkiye’de özellikle Ülkücü mafya, devletin bir ürünüdür. Kürt sorunu ve Türkiye’nin bütün sorunları çözülsün, Türkiye demokratik ve refah seviyesi yüksek bir ülke olsun, Ülkücü mafya yok olur. Zaten Türkiye’de mafya, genellikle Ülkücülerden oluşuyor ve bunlar devletten destek alıyorlar. Bazen de birbirlerine düşüyorlar, Sedat Peker örneğinde olduğu gibi. Pastayı paylaşmada böyle kavga edebiliyorlar. Dün kol kola takılanlar, bugün karşı karşıya gelip, birbirlerini harcıyorlar. Mafyatik ilişkilerde çark böyle dönüyor. Böylesi durumlarda muhalefetin güçlü bir rol oynayıp, demokrasi mücadelesini geliştirmesi gerekiyor. Türkiye’de, demokrasi mücadelesi gelişmezse, devlet-siyaset-mafya ilişkisi son bulmaz, daha çok çoğalır. Devlet demokratik olmadığı sürece, bu mafya ve çetelere ihtiyaç duyar ve bunların kirli ilişkilerine ses çıkarmaz. Çünkü bu illegal mafya yapılarını bizzat peydahlayan ve ortaya salan devletin derinlikleridir. Türkiye’deki bu mafyalaşma aslında dışarıdan ortaya çıkan bir durum değildir. Bizzat devletin görünmeyen ortamlarında bu mafyalaşmanın ortaya çıkması planlanıyor. Bundan dolayı, boşuna devlet-siyaset-mafya ilişkisi, denmiyor. Devletin desteği, izni ve eli olmadan, mafyanın yaşama şansı yok denecek kadar azdır. Bu açıdan demokrasi mücadelesini yükselterek, bu mafya rejimini yok edebiliriz. Mafya, faşizmin bahçesinde ortaya çıkan, çıkarılan zehirli otlardır.