Nurettin DEMİRTAŞ
Bir sanatçı uzun uğraşlarla çok iyi bir kadın heykeli yapmış. O heykel o kadar güzel olmuş ki ona baka baka zamanla aşık olmuş ve canlanması için yalvarmış. Sonunda duaları kabul olmuş ve yaptığı heykel canlanmış…
Bir işe gönül verince her şey oluruna varır. Bunu herkes başaramaz. Bütünüyle kendini vereceksin. Kendine ait bireysel hiçbir şey kalmayana dek…
İşte o zaman hakikatle tanışmak mümkün hale gelir, aşk gerçekleşir. Diğer her şey yalan!
Kimlik, kim olduğunla, kişiliğinle ilgilidir
Yalan, kişilikte başlıyor. Tecrit yani soykırım altında bir yaşamın onuru, kişiliği ve özgürlüğü olamaz. Ama olabilirmiş gibi kendini kandırma gelişebiliyor.
Birey olmak toplumla bağlar dışında mümkün değildir. Bu anlamda hakikat şahsi olamaz, her halükârda toplumsallık esastır. Tecrit bu toplumsallığı kuşatmışsa nasıl özgür birey ve toplum olunabilir?
Kişilik toplumla ve toplumsallıkla bağları oranında şekil kazanır, güçlenir.
Kişilik kim olduğun, nasıl biri olduğun, nasıl düşündüğün, nasıl yaşadığınla ilgilidir.
Kimlik budur, “kim-lik” kim olduğunla, kişiliğinle ilgilidir; taşıdığın kanla bağı belirleyici değildir, bu çok geneldir. Özü; bir düşünce, bir inanç, bir tutum, bir duruş sahibi olmakla ilgilidir, bütün bunlar da toplumsallık dışında mümkün değildir.
Karakter sahibi olmak toplumsallıktaki yerimiz kadardır; ama bunun sanalı ve de sahtesi maskedir.
İngilizcede “kişilik” personality’dir.
Kelimenin Latince kökeni olan persona’nın anlamı “maske”dir. Yani kişilik ve maske aynı anlamdadır. Ama bu tanımlamada kişilik yoktur, bir sahtelik, yalan vardır ve maalesef dünyada çok yayılmış, bu da normalleşmiştir.
Kişi bu yalana kendini inandırmışsa onun bundan kurtulması daha zordur. Kendisi olmaktan çıkmıştır ama kendisi olduğunu sanmaktadır.
Hebun ve Xwebun olmak
Hebun yani olmak ile Xwebun yani kendisi olmak arasındaki bağ tutarlı bir kişilik kazanmanın yegâne yoludur. Hebun yani var olmak kültürle ilgilidir, Xwebun yani kendisi olmak toplumsallıkla ilgilidir; diğer her şey biyolojizmdir.
Devletin, iktidarın, tecridin, soykırımın olduğu yerde hayat, umut, aşk ve özgürlük olmaz. Halk olarak bunu yeterince tecrübe etmiş durumdayız. Şimdi her şeyimizle savaşma zamanıdır. Çünkü sonuna doğru gidiyoruz.
Dağdan bakınca faşizmin sonunu görüyoruz. Bunun farkında olmayanlar belki yenilgili ruh halini yaşıyorlardır; o halde etraflarını sarmış olan özel savaşın etkisinden sıyrılmaya baksınlar diyebiliriz. Gerçekten zafer ruhuyla yaklaşılırsa, faşist saldırganlığın, soykırım tecridinin çökeceği, yok olacağı ayları, günleri yakınlaştırırız.
Bunu gören gerilla gözüne, bunu duyumsayan gerilla hissiyatına güvenelim. Toplumca varlığımıza kasteden faşist rejimin ve tecrit sisteminin kesintisiz direniş karşısında yıkılıp gideceğine inanalım.
Bunun için bedeli ne olursa olsun maskelerimizden yani gerekçelerimizden, sahte olan her şeyden, zaaflarımızdan kurtulalım.
Mevki, para, olanaklar maskedir!
Karşılıksız sözler maskedir!
Başkasına göre olmak maskedir!
Şikayet maskedir!
Her bahane için bir maske vardır!
Her başarısızlık için dürüstlük, iyi niyet bir maskedir!
Her maske kişilikten verilen tavizdir…
Her günü direnişle geçen Maxmur halkımızı örnek alalım. Maxmur, yurtseverliğin ne olduğunu anlatan bir duruştur, olağanüstü bir kişiliktir.
Şengal efsanevi bir duruştur, yenilmez bir kişiliktir.
Sürgünlerde, zindanlarda direnenler kişiliklerini bedellerle yaratıyor.
Emekçiler alın teriyle; gençler eylemiyle, kadınlar örgütlü duruşuyla…
Yani kişilik kolay kazanılmıyor. Bir mevki sahibi olunabilir ama kişilik başkadır, bununla ifade edilemez. Bir yeteneğe de sahip olunabilir ama kişilik sadece yetenek işi değildir.
Kişilik yaşadığımız toplumun, coğrafyanın, doğanın, ekolojinin kurtuluşuyla mümkündür; tecrit bütün bunların özgürlüksüz, nefessiz bırakılması, ölüme yatırılmasıdır.
Herşeyin tecritle ilgisi var
Kişilik kazanmak tecridi aşmakla, özgürlükle mümkündür. O zamana dek kişilikler hep parçalı kalacak, hep yarım olacaktır!
Emekçiler, spor kulüpleri ve gençlik örgütleri uyuşturucuya karşı savaş açmışlar. Bu bir kişilik savaşıdır. Gençlerini kişiliklerine kavuşturma savaşıdır. Fakat tecritle bağını kuramayan her eylem daha baştan boşa çıkmaya mahkumdur. Bu konuda düzeltici olmak gerekir.
Analar her hafta göz altına alınsa da meydanları terk etmiyorlar. Bu bir meydan savaşından daha büyük bir kişilik savaşıdır. Ancak tecritle bağı kurulmadan bu saldırılara yeterince anlam verilemez ve aşılamaz.
Yaşamın her alanında, nerede bir toplumsal sorunla karşılaşılıyorsa tecritle bağı görülmelidir.
Türk devleti yaptığı her şeyi tecride göre yapıyor, ona göre düzenliyor, ona göre konuşuyor. Sanatı, sporu, eğitimi, ekonomiyi, sağlığı, konu ne olursa olsun her şeyi mutlaka tecrit sistemine göre örgütlüyor. Bunun dışında hiç kimseye en küçük bir yaşam şansı tanımıyor.
“Kişiliksiz ol ve yaşa” diyen bir faşist soykırım sistemiyle karşı karşıyayız.
İnsanı en kişiliksiz hallere düşüren bu düzen karşısında kişilik kazanma mücadelesini tecride karşı mücadele olarak örgütlemekten ve bunu da ölüm pahasına yürütmekten bir an bile caymak ahlaki intihardır.
Maskesiz, yalansız, tecritsiz, hakiki bir yaşam için kişilik savaşımını sürekli kılmalıyız.
Kişilik savaşı sınıf savaşıdır, cins savaşıdır, ulus savaşıdır, tecride karşı insan olma savaşıdır. Faşizmi yenme savaşıdır. Bunun gerilla tarzını sanatta da siyasette de uygulamak mümkündür: Yani varlık-yokluk mücadelesinde, en az olanaklarla en büyük sonuçları almak! Kişilikli olmak budur.
Kanıt mı isteniyor: Tepe Cudi’de en olanaksız koşullarda yaratılan görkemli direnişe bakıp anlayalım ve o direnişi sahiplenelim yeter!
Bu ruhla, tecridi kıracak toplumsal eylem ve büyük serhildan gücünü açığa çıkarabiliriz.
Kaynak: Yeni Özgür Politika