Meşe ağaçları sırdaşın olsun Awzem yoldaş… – Faraşin SİDAR

0
2700

“Avzem’di o, Dağların tutkulu sevdasıyla yürek pimini çeken, kavgada yerini alan. Avzem’di o, düşüncelerini derin, gözlerini insan, kahkahalarını çocukça kılan. Benliğine, Bu kadar kimliği nasıl sığdırabildiğine anlam veremiyordu hiç kimse.”

Tüm zamanın, ellerimde durmaması ve avuçlarımın arasından su gibi akıp gitmemesi için, zamanı anlamlı ve varlıklı kılan oluş gerçekliğiyle, anıların aynası olmaya yola çıkıyorum… Biliyorum, Keşkesi olmayan bir zaman yolculuğudur bu. Zamanın tüm halkalarında; sadakat, sevgi ve özgürlüğün en güzel tonları birikmişti, ağız dolusu gülüşleri olan yoldaşlarımın yüz hatlarında. Her birinin gülüşlerini, yüreğimin heybesinde saklı tutup, anıya ayna olabilmenin yürüyüşünde; bir ağacın dibi ve bir kayalığın gölgesine sığınıp, unutamadıklarımı buğulanmış gözlerle anımsamak ve yoldaşlığı özlü sözlerle anlatacak bir türküyü seslendirmek ne kadar da, güzel olurdu.

Siyah zülüflerin dökmüş

Kızıl güllere güllere

Ala gözlerini dikmiş

Tozlu yollara

Gel yoldaşım dolaşalım

Çamlı bellere bellere/…

Bu türkünün her bir mısrası, ne de güzel anlatıyor,kavganın ütopyasındaki yoldaşların zarafetini. Sevdalarını bahara erteleyip, baharı getirmek için yaşamlarını katık edenleri…
Bir de Bizim birbirimize olan duygularımızı…

Tanımı, tarifi yapılmayan öyle çok olgu ve gerçeklik var ki ülkemizin Medya’sında, aşkın, sevginin, toplumsallaşmanın en güzel ifadesi olan yoldaşlık ve ona atfedilen kutsallık, anlam arayışımıza büyük bir güç veriyor.

Bizdeki yoldaşlık kültürü, bağlılığın en güzel ifadesi olurken, toplumsallaşmanın da en güzel adıdır. Belki de bu toplumsallaşmanın en güzel adını, farklı tonlarda yansıtmak isteyen Avzem yoldaşın karakteri gibi ele almak gerekir. Soylu bağlılığını ve kavgaya olan inancını sonuna kadar koruyan, tüm yoldaşlarının alnını yıldızlara değdirme arayışında olan Avzem yoldaş gibi…

Armanc’ın genişleyen sevgi halkalarında bir anlam deryası olmaktı, tek gayesi. Tıpkı, ‘sevgi çemberlerini genişletmem için görevlerim var. Bütün yoldaşları, tüm ulusları, dünyaları, dağları, taşları ve suları, sevgi çemberlerinin ülkesine katıncaya kadar hücum’ diyen Armanc’ın idealini taşıyarak, kutsal bir kavgada yerini almıştı.

Avzem’di o, Dağların tutkulu sevdasıyla yürek pimini çeken, kavgada yerini alan. Avzem’di o, düşüncelerini derin, gözlerini insan, kahkahalarını çocukça kılan. Benliğine, Bu kadar kimliği nasıl sığdırabildiğine anlam veremiyordu hiç kimse. Yol arkadaşlarıyla, O kadar çok sevince, neşeye, kahkahaya, aşka, sevgiye tanık oldu ki, bunları ölümsüzleştirmek için sadece kalbinin sesini dinledi ve bu anları yüreğinde sakladı.

Şimdi, Çöllere düştüğün toprakta, kana kana su içmek isteyeceksin Awzem… Sonra yola koyulan yolcu olmaya devam edeceksin… Edule olmanın aşkıyla Dewreş’e kavuşmak gibi, yoldaşlarınla buluşmanın büyük umudu içerisindesin biliyorum.

Büyük buluşmaları sağlayacak, ateşe kesmiş büyük yürekler olduğunu bilircesine yol alıyorsun. Ateşi bedeninde hissetmen, bedenini kül eylemen gerektiğini biliyordun.Ateşin yalazlığı ne kadar yakıcıdır onu belki de ikarus kuşu olup öğrenmen gerekecekti.Yoksa Nasıl tekrardan yaratacaksın kendini Avzem. Sonra , Ateşin sırrına ermenin, kemale ermenin yolunda ilerlemenin ifadesi olacağını öğrenecektin.

Sen şimdi Ateşin sıcaklığıyla kutsuyorsun, yola koyulduğunda gördüğün herkesi. Güneşe yolcudur şimdi, ateşi küllerinden yeniden yarattığın bedenin. Güneşin varlığı ve saçtığı ışığı, karartmak isteyen tiranlara karşı bir yolculuktasın. Öyle ya Awzem; sende biliyordun, Güneşin karartılmasına hiç izin verirler mi? Güneşin kızları ve oğulları..

Şimdi yoluna yolcu olduğun ateşle ve güneşin sıcaklığıyla, evreni ve doğayı ısıtıyorsun.Gece ve gündüze misafir oluyor düşün, tüm yürek ve beyinlerimizde. Mezopotamya’ya ışık, aydınlık ve yaşam oluyor, utangaç bakışların.

Kürt’ün yeniden yaratılış yasası olan Güneşin, özgürlüğün ve özgürleşmenin yasası olduğunu anlatıyorsun herkese… Sonra, Yoldaşlarının yüreğinde açan bir Kardelen çiçeği oluyor sevgin.

Zaman avuçlarının içinden akan kum saati gibi kaçmamışsa, zamanın anlamlaştığı, mekânın kutsallaştığı, yoldaşlığın anlamına eriştiği bir an yaratacaksın, biliyorum.

Yarın doğacak günün uğruna!

Anımsa, unutamadıklarının arasında oluşturduğun yaşam çemberlerini. Kutsal bir yaşamın yaratıcısı ve koruyucusu olan Güneşin Medya ülkesinde, Munzur’un Çağlayan ırmaklarının kıyısında, bir Kardelen olmayı isterdin hep… Öyle ya Awzem; senin asil kişiliğin kutsallıklarla dolu bir yaşamın sahibi kılacaktır, ardında bıraktığın yoldaşları…

Senin asil kişiliğin kadının Özgür kadın olmasında cisimleşecek güzellikte olacaktır. Duruşu asil olanların, düşünceleri, konuşmaları ve davranışları da asil olur derler. Senin asil duruşun, yoldaşlarının ruhunda, ihtiyacı gideren sanatsal bir ezgidir şimdi…

Anımsıyorsun değil mi? Çocuk ruhlu yoldaşım. Sen Ülkemin semalarında dans eden yıldızları seyretmemizi istediğinde, bizimde aklımıza ayrılıklar gelirdi. Sonra direniş sokaklarını güzelleştiren avazın, ruhumuzu bir hayli ferahlatıyordu. Avazın, sevdasını bir kırlangıcın kanatlarına yükleyen savaşçı şövalyelerin mücadele azmini yükseltti..

Şimdi uzak zamanları düşlüyorum Awzem. Senin, incecik sarı otlarla yolları süslenmiş patikalarda yürüdüğün zamanları, gözlerinin iliştiği tüm ayrıntıları, yorgunluğun ardından vardığın çeşmede su yudumlarken, düşünü kurduğun dersimin Munzur’a bakan vadilerdeki meşe ağaçlarını, tüm yoldaşlarına yeten sevginin çıkarsızlığını hem anımsıyor, hem de özlüyorum…

Bak, hepimiz buradayız… Bir kez daha gülümseyişini bizden mahrum etme.

Haydi, can yoldaşım bırak inadı!

Gün ortasıdır, yola koyulalım yine… Duygularımız çoktan yola çıktı bile. Sen, en zor günlerde bile, çantanda sakladığın zulası kahkahaların, biz ise kahkahalarına cevap olacak tebessüm noktalarımızla peşindeyiz.

Bir sac ekmeğini umutlu çantalarına katık yapan ve yaşamı uğruna ölecek kadar seven savaşçı şövalyeler, bir sevdanın ve kavganın en demlenmiş zamanıyla karşılayacaklar bizi. Bereketli toprakların uykusunda bir kök, filizlenmeyi bekliyor bizi görmek için.Senin kahkahanla ve asil duruşunla, yağmur yağmadan yeşermeye çalışacak gibi.

Karlara karışalım hadi. Yüreği aşkla, özgürlükle, sevdayla yananların misafiri olalım sonra. Sonrada, Sur sokaklarında gülümseyen çocukların yüz hatlarında çıkan gamzelerine sığınalım.

Tüm bunlar senin istediğin temelde hazırlanmıştı.

Ama yine de gözlerindeki veda havası hepimizi ürkütmüş, gözlerimizden akan yaşlar yanaklarımızdan süzülerek, hüzün deryası oluşturuyordu sanki. Mutlu bir yolcu olduğunu hissettik.

Gideceksin… Biliyoruz..

Bil ki, bir yarın ve hep büyüyecek bir özlemin kalıyor bizde…

Kahkahalarını henüz emanet etmeyecek kadar, her zaman canlı tutacak yoldaşların. Çalışmanın, en temel özgürlük ifadesi olduğunu, cesaretin, fedakârlığın ve soğukkanlı duruşunla öğrettin, kendinden gördüğün yoldaşlarına.

Şairin dediği gibi, “Gitmekle, gitmiş olamazsın. Gönlün kalır, aklın kalır, anıların kalır…”

İşte görüyorsun, anılarının aynası olmaya çalışıyor, geride bıraktığın yoldaşlar. Beş bin yılın tüm egemenliği ve eril tahakkümü altında benliğini arayan kadınların çığlığı oluyorsun.Şimdi rahat uyu güzel yoldaş.

Yüreğin, semalarda bahar ve yağmur olacak.Güzellikler saçacak yeryüzüne yüreğin. Çünkü bir buket hoşçakal diyecek bir veda havasında değiliz. Senin yanındayız… Bizimlesin…Buradasın…

Hadi kutsa bizi,

Kutsa ki, senden olalım.

Kutsa ki, yoldaş olalım yoluna..

Meşe ağaçları sırdaşın olsun Awzem yoldaş…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz