KDP, Kandil ve Karox dağları arasında bulunan Zinê Wertê bölgesi üzerindeki tepelere bir süredir peşmerge ve cephane takviyesi yapıyor.
KDP, Zinî Wertê olaylarının izahını yapmak için ısrarla iki şeyi dile getiriyor. Birincisi korona vürüsüne karşı tedbir amaçlı güncel bir duruma sığdırmaya çalışıyor. Meşrulaştırma çabalarının ikinci ayağı ise, askeri sevkiyatın Güney Hükümetinin bir kararı olduğunun ve pêşmerge sağlık bakanlığı ile ortak eylem planı olduğunu gündemleştiriyor. Fakat olaya lanse edilmek istenilen şekliyle bakarsak yanılırız. Çünkü hazırlıklar çok daha önceden yapılmıştı. Daha önce Xakurkê operasyonu, Gelîye Reş operasyonu, Tepê Xwedê operasyonuyla bu süreci başlatmışlardı.
Bu sürecin kritik dönemlerinden biri 2019 Şubat’ında KDP’nin Türk yetkililerle Mesif’te gerçekleştirdikleri ortak toplantı oluşturmaktadır. Bu toplantı aslında bahar hamlesine hazırlık toplantısıydı. Yeni hamleyi nasıl başlatacaklarını ve amaçlarını tartıştılar. Birinci hamle Xakurkê operasyonu Soran ve Behdinan alanlarını birbirinden koparmak. Bu konuda başarı elde ettiklerini düşündükleri için ikinci hamleyi yine KDP ile birlikte geliştirdiler. İkinci hamlenin ilk hazırlık aşaması da Hewler’in Mesif alanında yapılan Şubat toplantısıyla yapıldı. Burada temel üç gündem üzerine KDP ve Türk hükümeti anlaştı. Anlaşmaların temelinde Güney’de KDP-Türk devletinin konumlandığı karakollar vardı. Yeni karakolların herhangi bir anlaşma temelinde konumlanmaları söz konusu değildi ve Güney hükümetinin de bir kabul etme durumu yoktu. Fakat Mesif’te Şubat ayında yapılan toplantıda yeni kurulan karakollar, yeni kurulan üsler, yeni tutulan tepelerin 30 yıl boyunca bu alanlarda kalması kararlaştırıldı ve KDP bunu onayladı. Elektirik, yol ve bütün ihtiyaçları Kuzey Kürdistan üzerinden Güney Kurdistan’a aktarıldı. Şemzinan’ın Rubarok ilçesindeki köylerden; Xakurkê, Geliyê Reş alanına kadar bütün elektirikler Kuzey’den getirildi ve 24 saat elektirik alt yapıları oluşturuldu. Yani işgalci Türk devleti uluslararsı sınırları aşıp Irak sınırında birçok yeri işgal etmiş ve buralara karakol, yol ve elektirik getirmiştir. Rojava’da yaptığı duvarların bir versiyonunu Irak’ta da yapıyor. Rojava’da duvar örerek işgal edip ilerliyor, Güney Kürdistan’da ise Kararkollar kurarak, ön cepheler oluşturup yeni alanlar elde etti. Bunların meşruiyeti için hükümetten onay istediler. Geçtiğimiz Şubat ayında gerçekleşen toplantıda ise bu konuda anlaşmaya vardılar.
Barajlar Yoluyla Suyu Silaha Çevirme Projeleri
Anlaştıkları diğer bir konu ise işgal edilen alanların üzerine kurulacak olan barajlar. Bundan sonraki süreçte temel hedeflerden biri bu olacak. Xabur, Zap-Avaşin-Basya hattı ve Xakurkê suyu üzerinde baraj yapılmaya çalışılacak. Yani nerde bir Kürt deresi, suyu akıyorsa oraya baraj kurma amaçlanmaktadır. Sözde hükümet baraj kurup Güney’in elektirik sorununu çözecek. Fakat amaç bu değildir, aksine Güney Kürdistan ve Kuzey Kürdistan arasına barajlar kurup oradaki zengin toprakları, tarihi yapıları ve köyleri sular altında bırakmaktır. Diğer bir amaçları ise Gerilla alanlarını su altında bırakıp hareketliliğini kısıtlamaktır. Halkın tepkisini çekmemek için hükümet baraj yapıp Güney’e elektirik getirecek şeklindeki açıklamalar ile elektirik zaafiyetini ön plana çıkararak Güney Kürdistan işgalini meşrulaştırmak istemektedir.
Daha önce hatırlayacağımız gibi Fırat suyu üzerinde Keban barajı kuruldu. Fakat Kürtler hiçbir zaman bundan faydalanmadı. İşgalci Türk devleti herzaman olduğu gibi suları denetimi altında tutarak, tehdit ederek bir şekilde Kürtlere karşı Kürdistanda akan suları bir koz olarak kullanıyor. Önümüzdeki süreçte Güney halkını tehdit etmek için bu sefer buralarda baraj kurarak suyu silaha çevirme projeleri yapılmaktadır. İşgalin bir diğer boyutlarından bir tanesi de budur.
KDP ve Güney hükümeti bu tavizler karşılığında ne aldı?
Türkiye bu tavizler karşılığında ham petrol gelirlerini artık düzenli bir şekilde Güney hükümetine verecek. Çünkü daha önce Güney Hükümeti AKP ve TC’ye sürekli ham petrol satarak gelirini elde ediyordu. Bu ham petrollerin geliri konusunda merkezi hükümetle KDP arasında sorunlar devam ediyor. Merkezi hükümetin Türkiye’nin ham petrol parasını vermediği için uluslararası mahkemelere başvurduğu biliniyor. KDP’nin Merkez hükümete ham petrol borcu var. Gelirleri de düzgün bir şekilde teslim etmiyor, aksine götürdüğü ham petrol gelirinin yarısını kendi hanesine yazıp diğer yarısını da parça parça bir şekilde veriyor. Fakat yapılan yeni anlaşmaya göre verilen ham petrolün karşılığı bir bütün ödencek ve ödemelerde aksaklık yaşanmayacak. Özcesi, Güney Hükümeti, Türklere, “Size verdiğimiz petrollerin karşılığını geri verin, Güney Kürdistan’da hangi operasyonu yaparsanız biz onaylarız” diyor. Bu durumda işgal ve ekonomi kozları karşılıklı bir şekilde kullanılıyor. Bu üç maddelik anlaşma Şubat ayında yapılmıştır. Zinî Wertê bu anlaşmanın eyleme geçmiş halidir. KDP ekonomik olarak güçlenmeyi hedefliyor. Zaten bu süreçte KDP Güney Kürdistan’daki egemenliğini arttırmak için ekonomik ve askeri bazı hamleler yapmak istiyor. Birincisi; eğer ham petrol paraları düzenli verilirse ekonomik bir kalkınma yaşanır. İkincisi; müşterek güçler adı altında YNK’nin elinde bulundurduğu alanlara adım adım ilerlemek. KDP son açıklamalarını “biz meşru olan hükümet adına hareket ediyoruz” diyerek meşruiyetini hükümete dayandırıyor, fakat hükümetin diğer ortaklarının rızasını fazla ciddiye almıyorlar.
KDP’nin YNK alanlarına da girmesi ve daha önce savaşlarla belirlenen sınırlara da bir şekilde güç kaydırması bize şunu gösteriyor; KDP bir şekilde Güney Kürdistan’ın tamamında etkili olma arayışı içerisinde. Bunda Türk hükümetinin desteği var. Türk hükümeti YNK ile çelişki halinde, fakat KDP’ye her şekilde hakimiyet kurduğunu düşünüyor ve bu bir gerçek. Bunu KDP’nin tüm Güney Kürdistan’ı hakimiyeti alma operasyonu olarak da ele almak gerekir. Bir şekilde ABD’de den de onay aldığı anlaşılıyor, çünkü ABD tam hakimiyet kurduğu bir Peşmerge gücü, Parastın gücü, bir asayiş gücü Hewlêr’de bulunmaktadır. Yani tümüyle denetimi altında olan bir Hewler. Türkler de kendilerini Hewlêr’de hakim görüyor. Bu hakimiyetin biraz dışında olan Süleymaniye’ye karşı bir hamledir.
Aslında bu hamleyi şu şekilde de değerlendirebiliriz, PKK’yi tasfiye, YNK’nin tasfiyesini ise zamana yayma. Bir şekilde bunu İran’a karşı yaptıklarını düşünüyorlar. Hewler TC ve ABD’nin politikalarını uygulayan bir tutum içerisinde eyleme geçiren bir güç, Süleymaniye’yi de bu pozisyona çekme arayışları içerisindeler. Yani YNK ve Süleymaniye’deki güçleri bu konuma çekmek için bir hamledir. KDP’nin bu kadar hükümet adına konuşması, kendini meşru hükümet sözcüsü olarak görüp YNK ve Goran’ı bu hükümetin dışında görmesi ve kendisinin aldığı kararlara biat edilmesini dayatıyor. Zînî Wertê hamlesini YNK’yi yalnızlaştırma, sıkıştırma ve PKK karşıtı bir pozisyona çekme hamlesi olarak da görmek gerekir. Aslında KDP, Türkiye ve ABD bir taşla birçok kuşu vurmak istiyor. Bunlardan biri PKK, biri YNK’yi pasifleştirip Hewler gibi tam denetimine almak ve Rojhilat sınırına konumlanarak İran’ı sıkıştırma. Özcesi Kürtlere ya iç savaş ve ölüm, ya da ihanet dayatması yapılıyor. Kürtlerin önüne konulan seçenek bir yok oluştur. “Ya ihaneti kabul edeceksiniz ya da öleceksiniz” deniliyor. 3. seçenek olan Özgürlük Hareketinin tutumu ise işgal hareketini boşa çıkarmak için Kürt ittifakını ön plana çıkarmaktır. YNK’nin de bu konuda bir refleksi bulunuyor. Önümüzdeki süreçte Zinî Wertê hamlesi boşa çıkartılırsa, KDP’nin ve Türklerin birçok hamlesinin boşa çıkacağı kesindir.
Baran ŞAHİN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi