Türk devletinin istihbarat şebekesi MİT, Kuzey ve Doğu Suriye’deki askeri kurumlarda çalışan bazı kişileri ajanlaştırarak bölgede karışıklık çıkarmak ve bombalı saldırılar gerçekleştirmek için görevlendirdi. Söz konusu MİT şebekesi, güvenlik güçlerince yakalanarak suçlarını itiraf etti.
19 Temmuz Devrimi’yle birlikte Kürt halkının bölge halklarıyla birlikte Demokratik Ulus anlayışı temelinde Özerk Yönetim sistemini geliştirmesi, Türk devleti gibi tarihi halkların soykırımlarıyla dolu, varlığını soykırım üzerinden sürdüren bir işgalciyi son derece rahatsız etmişti.
Bu kapsamda ilk olarak eğitip donattığı DAİŞ, El Nusra ve diğer çete gruplarını Kürtler ve bölge halklarını katliamdan geçirmeleri için kullanırken, bu girişiminin başarısız kalması üzerine de Ağustos 2016’da itibaren doğrudan işgal harekatlarına başlamıştı.
Bizzat gerçekleştirdiği işgal ve soykırım saldırılarında çete gruplarını daha çok Suriyeliler içerisinden oluşturmayı tercih etti. Zira amaçlarına ulaşmak istiyorsa, toplumsal dokuyu bozmak, toplumu içten parçalayarak düşmanlaştırmak kendisi için “en doğru” yöntem olabilirdi.
Demokratik Ulus anlayış ve kültürünü bu şekilde engelleyebilir, Özerk Yönetim sistemiyle iradeleşen, özgür iradeleriyle bir araya gelen toplumsal farklılıkları karşıtlaştırabilir, hatta düşmanlaştırıp çatıştırabilirdi. Ulus devlet geleneği bu deneyim birikimiyle büyümüş ve ustalaşmıştı.
Devrime cepheden saldırı kadar içten parçalama yönteminin uygulamaya konulması ise istihbarat örgütü MİT’e verilmişti. MİT, bu kapsamda Kuzey ve Doğu Suriyeli gençleri, bölge halklarını birbirine kırdırmak, fuhuş, uyuşturucu ve benzeri toplumu çürüten öğeleri yaygınlaştırmak ve çeşitli saldırı ve kara propaganda faaliyetleriyle halkı Özerk Yönetim’e karşı ayaklandırmak için yoğun bir faaliyete başladı.
HALKLARIN KAZANIMLARI MİT’İN BAŞLICA HEDEFİ
Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik işgal saldırıları sonrası MİT, bölgedeki gençleri para ve şantaj yoluyla ajanlaştırma faaliyetini hızlandırdı. Özellikle güvenlik güçleri ve askeri kurumlarda bulunan gençleri ağına düşüren MİT, bu yolla 19 Temmuz Devrimi kazanımları içten çürütme yoluyla tasfiyeyi planladı.
Türk devletinin işgal ettiği bölgelerde yakınları bulunan gençlerin özellikle ajanlaşma ağına düşürüldüğü, yakalanan MİT ajanlarının itiraflarıyla daha önce defalarca ortaya çıktı.
AJANLAR CİNAYET VE KATLİAM İÇİN GÖREVLENDİRİLMİŞ
Özerk Yönetim’e bağlı güvenlik kurumları tarafından yakalan 2 MİT ajanı, hücre şeklinde örgütlendiklerini ve işgal altındaki bölgelerden Kuzey ve Doğu Suriye’ye patlayıcı sevkiyatı yaparak katliam ve cinayet işlemek için görevlendirildiklerini itiraf etti.
Tebqa, Reqa, Derazor’un Sebahulxeyr bölgesi ile Hesekê’nin yanı sıra Şedade ve Erişa ilçelerine patlayıcı geçirdiklerini ve bu kentlerde saldırılar planladıkları, son dönemlerde yakalanan MİT ajanlarının itiraflarında bir kez daha ortaya çıktı.
MİT’in ajanlaştırdığı kişilerden olan Abdülgaffur İsa Ahmed, Serêkaniyê doğumlu ve önceleri YPG saflarında yer almış. Serêkaniyê’nin Türk devleti ve çeteleri tarafından işgal edilmesi sonrası MİT’in QSD’ye sızdırdığı ajanı ve aynı zamanda kuzeni olan Hasan Muhammed Hıdır tarafından görevlendirilmiş.
Ajanlık faaliyetlerine ilişkin itiraflarda bulunan Abdülgaffur, patlayıcı sevkiyatının yanında başka kişileri de ajanlaştırmak için çalıştığını belirterek şunları söyledi: “Kuzenim bölgeye mayın ve patlayıcı geçirmem için beni görevlendirmişti. Bunun karşılığında para alıyordum. Daha kolay sevkiyat yapmam için askeri güçlerde yer almam gerektiğini de özellikle tembihlemişti.”
Abdülgaffur, ayrıca eşinin kardeşi olan Abdullah Abdülaziz Cireba’yı (24) da para karşılığı ajanlaştırarak kendisiyle birlikte MİT faaliyetlerine kattığını itiraf ederek, Abdullah’ın 2013 yılından beri YPG saflarında yer aldığı bilgisini de verdi.
Abdülgaffur ve Abdullah, patlayıcı yerleştirme görevinin, Yasin Adnan adlı MİT’e çalışan bir kişiyle birlikte, Hasan Hıdır adlı MİT’çi ile görüşmelerinde kendilerine verildiğini söyleyen ajanlar, MİT’in kendilerinden istediklerini ve bölgede yaptıkları mayınlı tuzaklamalar hakkında şu bilgileri verdiler: “Serêkaniyê’nin Aliya bölgesinde bir görüşme yaptık. Bize 12 kg patlayıcı verildi. Tebqa’daki bir mahallede patlamaya hazır bir şekilde döşedik. Bunun da görüntülerini çekip Hasan Hıdır’a gönderdik. Zaten bize bu görev verilince görüntüleri de çekip göndermemiz istenmişti, biz de öyle yaptık.”
Sorgusu tamamlanan ajanlarla röportaj yapılmasına izin verilmesinin ardından ANHA, Abdülgaffur ile görüştü. Yetkililere yaptığı itirafları yineleyen Abdülgaffur, kameralar karşısındaki itirafında şunları söyledi:
“Ben ve Abdullah’ın Hasan Hıdır’la ilk görüşmesi, Serêkaniyê’nin Aliye bölgesinde, Sose köyü yakınlarında oldu. Hasan, panelvan tipi bir minibüsle yanımıza geldi. İçinde mayın vardı ve bu mayını Tebqa’da döşememizi istedi ve yaptık. Bir hafta sonra da başka bir mayını aldık ve Reqa’da döşedik. Ardından bize verilen minibüsü, Reqa’da oto galeri sahibi olan Muhammed Zeki adlı bir kişiye verdik. Üçüncü mayını Sebahulxeyr, dördüncü mayını Şedade, beşinci mayını ise Derazor’daki 47’inci bölgeye döşedik.”
Abdülgaffur’un itiraflarını yineleyen Abdullah da Serêkaniyê’den Özerk Yönetim bölgelerine patlayıcı geçirirken, askeri kuvvetlerde yer almasından faydalandıklarını sözlerine ekledi.
‘İHANET ETTİM, PİŞMANIM’
Cireba, “Parayla kandırıldık ve bizi ajan yaptılar. Bu büyük ve affedilemez bir günahtır. Çünkü biz topraklarımıza, halkımıza karşı suç işledik. İçinde yer aldığım askeri güçlerin bana olan güvenine ihanet ettim” sözleriyle pişmanlığını dile getirdi.
ANHA