Mücadelenin olduğu her toprak parçasına ayak basmış bir Süfrajet: Sylvia Pankhurst

0
845

Kadınların oy hakkından işçi sınıfının mücadelesine, antifaşist hareketten ırkçılıkla giriştiği kararlı kavgaya enternasyonalist bir kadın Sylvia Pankhurst. Dünyanın öncü ve ilham verici kadın hareketi Süfrajetler’den olan Sylvia, açlık grevinde maruz kaldığı zorla müdahaleden hayatın her alanındaki minik dokunuşlarla inşa edilmiş bir hayatın başrolü.

Sylvia Pankhurst, 5 Mayıs 1882 yılında İngiltere’nin Manchester kentinde dünyaya geldi.

Kadınların oy hakkı için verilen mücadele tarihinin ilk akla gelen isimlerinden olan Sylvia, Bağımsız İşçi Partisi (ILP) üyesi bir anne ile babanın çocuğuydu.

Sylvia’nın annesi Emmeline aynı zamanda aktif bir kadın hakları savunucusuydu. Babası Richard da hem inançlı bir sosyalist hem de kadın hakları mücadelesinin destekçisiydi.

Yani Sylvia mücadelenin tam içine doğmuştu.

Aile, yaşadıkları siyasi sorunlar nedeniyle Londra’ya taşındı ancak kısa süre sonra Manchester’a geri döndüler.

Sylvia’nın annesi –ve babası da- kadınların seçimlerde oy kullanması yönünde çalışmalar yaptı. Evleri sosyalistlerin buluşma noktası gibiydi ve böyle bir ortamda büyüyen Sylvia, ailesinin yanı sıra daimi misafirlerinin düşüncelerinden de etkilendi.

Sylvia, Manchester Kız Lisesi’nde gördüğü eğitimin ardından 1898 yılında Manchester Art School’da (sanat okulu) okumaya başladı. Sylvia aynı yıl babasını kaybetti.

1900 yılında ise South Kensington’daki Royal College of Art’da burs kazandı. Yetenekli bir ressam ve grafik tasarımcıydı. Eğitimin yanında politik mücadelesini de sürdüren Sylvia, annesi ve kız kardeşi Christabel tarafından 1903 yılında kurulan Kadınların Sosyal ve Siyasal Birliği’nde (WSPU) çalışma yürütmeye başladı.

Annesi, kız kardeşi ve Sylvia

Birliğin hedefi kadınların erkeklerle eşit oy hakkına sahip olmasıydı. Mücadele kadar resim sanatının da satır aralarına hakim olan Sylvia, Süfrajet hakereti için tasarımlar yaptı.

Sylvia tüm vakti ve dikkatiyle mücadelede

Bu dönemde medyanın da kadın hakları mücadelesine bir ilgisi vardı. 1905 yılına gelindiğinde ise bu ilgi azalmıştı, kadın hakları ana akım için artık ‘popüler’ değildi ve hak ettiği yeri bulamıyordu.

Sylvia, 1906’da Royal College of Art’daki eğitimini bıraktı ve WSPU için tam zamanlı çalıştı. Aynı yıl mahkemede, kadınların kendi savunmalarında konuşmasına izin verilmeyen bir davada protesto gösterisi yaptıktan sonra hapis cezasına çarptırıldı.

Bu sonraki yıllarda cezaevindeki direnişi ile adından sıkça söz ettirecek Sylvia’nın ilk hapse girişiydi. 1900- 1914 arasında bine yakın süfrajet tutuklandı, Sylvia da bu süreçte sık sık tutuklanıp cezaevine konuldu.

Süfrajetler açlık grevi eyleminde

Britanya hükümeti Süfrajetlere ‘kamu düzenini bozan çapulcular’ muamelesi yaptı ve politik hükümlü statüsü vermeyi reddetti.

Ayrıca tutsaklar tecrit edilip, birbirinden ayrılarak da psikolojik işkenceye maruz kalıyordu.

Bunun üzerine Süfrajetler açlık grevi eylemlerine başlama kararı aldı.

Hükümet, kadınların kararlı direnişi karşısında çaresizliğine ‘çareyi’ mahkumları zorla beslemekte buldu. 1909 yılında alınan zorla besleme kararı ile kadınlara işkence yapıldı. Zorla besleme kişinin burnundan ya da boğazından salınan bir tüp ile ve kişinin iradesi dışında yapıldığından pek çok organa zarar verme hatta kişiyi öldürme riski taşıyor.

Örneğin Süfrajetlerden Mary Jane Clarke 1910’da hapishaneden çıktıktan iki gün sonra beynindeki patlamış bir kan damlası nedeniyle hayatını kaybetti. Mary’nin ölüm nedeninin zorla besleme esnasında oluşan hasar olduğu açıklandı.

Mary’nin dışında Jean Hewart, Katherine Fry ve birkaç kişi daha zorla müdahale nedeniyle yaşamını yitirdi.

Zorla besleme işkencesi ve yenilmeyen irade

Şubat 1913 ile Temmuz 1914 tarihleri arasındaki dönemde 8 kez tutuklanan Sylvia, her defasında açlık grevi yaptı ve zorla beslenmeye çalışıldı.

Sylvia bu süreçte yaşadıklarını, maruz bırakıldığı işkenceyi McClure Magazine adlı bir Amerikan dergisine yazdı:

İki gün geçti. Sürekli biraz aç hissettim, ama bir an bile bir lokma yemek istemedim.

3. günün sabahında beni kilomu ölçmek için koridora çıkardılar. Bir zaman sonra 2 doktor geldi ve kalbimi dinledi. Bana ”Yemeğini yiyecek misin” diye sordular. ”Hayır” cevabını aldıklarında ”o zaman tek çare seni zorla beslemek,” dediler.

Bu durumun her şeyden önce devrimcinin sinirlerini zayıflatmak için yapıldığını aktaran Sylvia, her defasında büyük bir öfke ile sarsıldığını belirtti.

Gittiler. Sinirlerim harap durumda titriyordum ve içimdeki korku ve dehşetten ateşim çıkmıştı. Zorla beslemeyi engellemeye kararlıydım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Aklıma bazı fikirler geldi ancak hiçbiri kullanışlı değilmiş gibi görünüyordu. Ayakkabılarımı, hapishane fırçasını, tarağı ve diğer şeyleri küçük bir elbise sepetinde bir araya getirdim ve sırtımı duvara yasladığım pencerenin altında durdum.

Bana işkence yapmak için hücuma girmeye cesaret ederse, bunları doktorlara atacağımı düşünmüştüm. Ancak, kapı açıldığında altı kadın subay ortaya çıktı ve onlara atmaya gönlüm el vermedi. Elimden geldiğince zorlandım, fakat altı kişiydiler ve her biri bir benden daha büyük ve daha güçlüydü. Beni yatağa yatırıp omuz, kol, diz ve ayak bileklerimden sıkıca tuttular.

O dönemde zorla beslemeyi anlatan temsili bir görsel

Ve Sylvia’nın kaleminden dökülen bu zorla müdahale anları defalarca tekrarlandı. Her defasında fiziksel olarak daha yıpranmış ama irade olarak güçlenmişti Sylvia.

Çılgınca mücadele ediyordum, kaslarımı sıkmaya ve boğazımı kapalı tutmaya çalışıyordum. Sanırım, bayıldığım bir anda tüpü boğazımdan indirdiler. Sonunda, ‘Hepsi bu’ dediklerini duydum ve tüp çıktığında kustum.

Sylvia’nın bu süreçte tutuklanmasının ‘gerekçesi’ ise bir kadın eyleminde caddede bulunan bir dükkanın camını taşla kırmasıydı.

“Kedi ve Fare yasası”: Tutsaklara işkencenin adı

Hükümet yetkilileri 1913’te Mahkumların Geçici Tahliye yasasını (Kedi ve Fare yasası olarak bilinir) çıkardı. Bu yasa kapsamında açlık grevlerinde ağırlaşan tutuklular tahliye edildi. İyileştiklerinde ise yeniden hapsedildiler. Yani bu yasa sürekli bir geri dönüş içeriyordu. Tam manasıyla hükümetin politik tutuklularla oynadığı bir kedi fare oyunuydu…

İlerleyen yıllarda “Kedi ve Fare Yasası” geçici olarak yürürlükten kaldırıldı ve tüm politik mahkumlar serbest bırakıldı.

Bu açlık grevi eylemleri ve zorla müdahalelerden geriye ise Süfrajet kadınlarına yagidar; yaşadıkları travmalar ve bunun yanında mücadelelerine duydukları güçlenen inançları kaldı.

Ve İşçilerin Sosyalist Federasyonu alanlarda

Sylvia, daha sonraki yıllarda hayatında hem yoldaş hem de dost anlamında önemli bir yeri olan İşçi Partisi üyesi Keir Hardie ile dostluk kurdu.

Sylvia bağımsız sosyalist bir örgüt kurma isteğiyle WSPU’dan ayrıldı ve Doğu Londra Sufrajet Federasyonu’nu kurdu. Keir da bu süreçte Sylvia’nın en büyük destekçilerinden biriydi.

Kalemi de güçlü olan Sylvia 1911’de Kadının Seçim Tarihi Hareketi adlı kitabını yayımladı.

Federasyonun ismi bir süre sonra İşçilerin Sosyalist Federasyonu (WSF) olarak değişti.

Sylvia, İşçilerin Zırhlı Gemisi adlı haftalık bir gazete çıkarmaya başladı. Bu gazeteyle I. Dünya Savaşı’na karşı propaganda yaptı ve örgütlendi. Örgütün üyeleri vicdani retçileri polisten sakladı.

Sylvia örgüt ile beraber Üçüncü Enternasyonal’in İngiltere Seksiyonu’na katıldı. Bir süre sonra Federasyon Komünist Parti’sine dahil oldu ancak bu birliktelik çok uzun sürmedi.

Parti, Sylvia’dan gazeteyi teslim etmesini istedi. Bunu reddeden Sylvia partiden ihraç edildi ve Komünist İşçi Partisi’ni kurdu.

Bununla birlikte Avrupa’daki çeşitli sosyalist toplantılarda konuşmalar yaptı, Lenin’in daveti üzerine Sovyetler’e ziyarette bulunup Lenin ile görüştü.

Anti-Faşist ve ırkçılıkla mücadeleye evrilen mücadele süreci

Aralıksız özgürlük ve hak kavgasının içinde yoğrulan Sylvia defalarca hapse girip çıktı.

Bu arada, Silvio Corio adında İtalyan devrimci bir gazeteciyle tanıştı.

Sylvia, Kuzey İtalya’da Faşist grupların diğer siyasi gruplara ve halka karşı şiddet uyguladığına tanık olduğunda Anti-Faşist düşünceleri pekişti.

O zamana dek mücadelesine daha çok sınıf ve kadın odaklı bakan Sylvia, penceresine ırkçılıkla mücadeleyi de dahil etmeye başladı.

Birbirlerine aşık olan Sylvia ve Silvio, 1924’te Woodford’da birlikte yaşamaya başladılar.

1927’de Sylvia’nın babasının adını verdiği oğulları Richard dünyaya geldi.

45 yaşında doğurduğu bu bebek yaşadığı hamilelik ve doğum deneyimi onu bir kitap yazmaya sevk etti. Ve 1930’da Save the Mothers (Anneleri Gözetin) adlı kitap raflarda yerini aldı. Kitap anne ve bebek ölümlerini önlemek için alınacak önlemleri konu ediyordu.

Sylvia, eşinin soyadını almayı ve evlenmeyi reddetti.

Ülkesini dünyanın ezilen halkları bellemişti

Sylvia’nın en çok dikkat çeken, onu farklı kılan özelliklerinden biri de kuşkusuz nerede ezilen bir halk ve kesim varsa orada olmasıydı.

Bu perspektiften baktığımızda onun tam bir enternasyonalist olduğunu söylemek hiçte yanlış olmaz.
1930’larda İspanya’daki Cumhuriyetçileri destekleyen Sylvia, daha sonra Nazi faşizminden kaçan Yahudiler ile dayanışmak için çalıştı.

Ülkesini dünya bellemişti. Buna inandı ve bu doğrultuda yaşadı.

Irkçılılıkla mücadele etmekten de geri durmayan Sylvia, İngiltere’de siyah bir gazeteci çalıştıran ilk kişi oldu.

Sylvia, Woodford’daki yaşamında özellikle insan hakları alanında çalışmalara ağırlık verdi. Aynı zamanda çokça okudu ve yazdı.

İtalya’nın faşist saldırısına maruz kalan Etiyopya onun bu dönemde ilgisini çekmeye başladı. Silvio 1954 yılında hayatını kaybetti.

Sylvia hayat arkadaşının ölümü üzerine İmparator Haile Selassie’nin daveti ile 1956’da Etiyopya’ya gitti. Ve burası hayatının geri kalan yıllarını geçireceği yeni memleketi oldu.

Mussolini’nin işgal ettiği Etiyopya’yı savunmak için bir gazete çıkaran Sylvia, 27 Eylül 1960 bu ülkede hayatını kaybetti.

Mücadelesi, iradesi dünyanın coğrafyalarında gezerek bilhassa kadınlara ilham veriyor hala.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz