Öz yönetim direnişleri büyük bir irade savaşı oldu. Öz iradeleri ile mahallelerini sokaklarını koruyan yurtsever Kürdistan halkı her türlü gerici, sömürgeci yapıya baş kaldırarak özgürlüğe giden büyük bir girişim olan özerkliklerini ilan ettiler. 40 yıllık büyük bedellerle dolu olan bu mücadelede varlığını ve özgürlügünü sağlama zamanının geldiğe inanarak TC devletinin sömürgeciliğine karşı ayaklandı. Sokaklarda barikatlar kurarak, hendekler kazarak TC polis ve askerlerinin halkın iradesine müdahale etmesine karşı engel oldular. Barikatlar kurmak en büyük devrimci eylemlerdir; düşman güçlerine dur demektir. Tüm devrimsel ayaklanmalar da ilk elden kurulan hep barikatlar olmuştur. Öz yönetim de barikatlar ve hendeklerle başlayan, kahramanlıklarla dolu geçen bir direniş süreci oldu. Yediden yetmişe herkes; katıldığı, gece gündüz demeden kavgaya tutuştukları bu dönemde kürt halkı içinde biriktirdiği öfke ve kini düşmanlarının üzerine kustular.
O kendini mutlak güç olarak gören TC ordusu 17-18 yaşındaki gençler karşısında aciz bir şekilde evlere, binalara, boş sokaklara saldırarak çaresizliğini ele veriyordu. Kağıttan kaplan olan devlet otoritesinin nasıl sarsıldığını dünya alem gördü. Nerede olursa olsun güçlü olanın örgütlü ve eyleme geçmiş halk olduğu gerçeğini Öz yönetim direnişçileri bize gösterdi. Belki daha doğru örgütlendirilseydi 17 – 18 yaşındaki öfkeli Kürt gençleri devrimsel bir başarının sahibi olacaklardı. öz yönetim direnişlerinin Kürdistan mücadelesini devrim eşiğine kadar getirdiği gerçeğini kim inkâr edebilir ki? Çokça hata ve eksikliğin yaşanmasına rağmen halkın savaşa katılması halinde neleri açığa çıkarabildiği görüldü. Sonuç istenilen hedeflenen gibi olmasa da öz yönetim direnişleri hem bize hem de TC’ye büyük dersler verdi.
TC’nin payına düşen dersleri fazlasıyla aldığını içine girdikleri korku paranoyasından görüyoruz. Başta direnişin olduğu kentlerde olmak üzere ve diğer tüm Kürdistan şehirlerini birer karakola dönüştürmeleri, direnişin yaşandığı mahalelerin bir bütünen yıkılması bile yaşadıkları korkunun düzeyini ortaya serer niteliktedir. Her sokak başına kamera mobese gibi yüksek teknoloji ile donatmaları, bekçilik denen yaygınlaştırılan ajanlık sistemiyle sokaklarda yapılan her konuşmanın bile peşine düşmeleri yaşadıkları vahameti gösteriyor. Aslında Nusaybin’de başlayan sendromun hala bile tüm etkilerini ilk günkü gibi TC devletinde yaşatıyor. Gözü dönmüş cani gibi Kürtlerin üzerine saldırması bile bu rejimin hastalıklı yönüdür. Sendrom yaşayan insanları veya devletli yapıları biraz incelersek AKP-MHP çetesinin günümüzde yaptıklarını daha iyi anlayabiliriz. Son 5 yılı tam bir paranoya dönüşen TC’nin yaptıkları ile bir nevi kendi sonunu da hazırlar durumdadır. Tüm dünyanın şaşkınlık içerisinde izlediği TC devletinin başta Rojava’yı işgal girişiminde yine Libya ve İdlib hamleleri bile aklı başında olanların yapacakları davranış olarak kimse görmemektedir. Gerek içte gerekse dışta yürüttükleri siyaset ile herkesin tepkisini üzerine çekmenin ötesinde artık üzerine gülünecek durumu yaşamaktadırlar. Çünkü gerçekten de bu devlet Öz yönetim direnişlerinden şimdiye hiç de kendinde değil, tam bir paronaya halindedir. Bu halinden elbette en fazla dış devletler faydalanmaktadır. Onurlu Kürt’ü söz konusu olunca kırmızı görmüş boğaya dönüştüğünü gören tüm dış güçler PKK’ye karşı destek adı altında TC’nin elinden almadıkları ekonomik kaynak neredeyse kalmadı. Çocuk kandırır gibi ellerinin altında bir o yana bir bu yana çekip duruyorlar. Belki Corona gündeminden ötürü biraz sular durulmuş olabilir, fakat kısa süre sonra daha gülünç duruma gireceği kesindir. Çünkü paranoyalı TC, “PKK bitti” demişti. Fakat PKK Serhat’ta, Amed’de, Haftanin’de Xakurkê’de nasıl olduğunu göstermişti. Yine artık şehirlerde hiç bir onurlu Kürt kalmamış “bakın şehirler sessiz” denilmişti. Ancak Ankara’nın göbeğinde Roketsan vurulmuş, her gün fabrikalar yanmış ve her yerde intikam birimleri öc almıştır. Demek ki korkunun ecele faydası yokmuş. Özel savaş medyası ve argümanlarıyla zafer kazandığını iddia edip öyle lanse etmeye çalışsa da şehir savaşları sürecinden şimdiye TC devleti büyük çözülüş içerisindedir.
Çokça eksikliğinin olmasına rağmen savaşın şehirlere taşırılması bile sistemi çöküş noktasına getirmiştir. Demek ki eksik ve yetersiz kalan hususlar tamamlanırsa alınacak olan sonuç bambaşka olacaktır. İşte burada yapılması gereken Öz yönetim direnişinden dersler çıkararak bu zemin üzerinden yeniden savaşı şehirlere taşırmak olmalıdır. Şehir savaşı bir kere başlamıştır, bir daha hiç bir gücün PKK’yi şehir savaşlarından çıkartamayacağını bilme duygusunun ve korkusunun ne hale soktuğu ortadayken halk savaşının tekrardan ve sonuç alıcı tarzda yürütülmesi halinde devrimin kaçınılmaz olduğu da hepimizin bilmesi gereken bir diğer gerçek oluyor. Özel savaş algısından kurtularak gerçekte savaşın şehirlere taşırılmasında kaybedenin TC olacağı bilinciyle bakmak önem kazanıyor. Çünkü çokça yapılan kara propagandalardan biri de şehirlerde kayıpların verildiği, evlerin yıkıldığı dolayısıyla kazandırmadığı yanılgısıdır. Bu tamamiyle gerçekleri saptırmaktır. Korku paranoyasının onları ne hale soktuğunu söylemiştik. Evet her savaşta olduğu gibi şehir savaşlarında da verdiğimiz bedeller oldu, şehitler oldu. Halk olarak katliamla yüz yüze kaldık. Zalimler karşısında verilen savaşın bedelsiz olmasını bekleyemeyiz. Hangi devrim kansız kazanılmıştır? Böyle bir ihtimalin olmaması diktatörlerin acımasızlığındandır. Zorluklarla dolu olsa da direnişin mutlaka kazandırdığı hakikati her zaman için vardır. Şehir savaşları da direnişin kazandıracağı hakikatin göstergeleri olmuştur. Bir avuç özgürlük savaşçısı Sur kuçelerinde NATO’nun ikinci büyük ordusunu dumura uğratıyorsa orada başarı vardır. Nusaybin’de her türlü tekniğe karşı orduda ve devlette sendrom yaratılıyorsa orada zafer tarzı vardır. Çünkü esasta burada kazanan fedai ruhtur. Teslim olmadan darbe üstüne darbe vurmanın kendisi bile kazanan tarzı ortaya koyuyor. Öyle ki büyük komutan Çiyager bu tarzın mutlaka alacağı sonucu bildiğinden “ne olursa olsun son muhteşem olacak” demiştir. Nerede ve hangi şekilde olursa olsun kazanan bu fedai tarzın sahibi olma ve muhteşem sonu hazırlaması gibi bir görev ile karşı karşıyayız. Korku paranoyası altındaki TC devletine muhteşem bir son hazırlamak için öyle üstün teknik ve yeteneklere ihtiyaç yoktur. Sadece biraz cesaret biraz bağlılık biraz da intikam duygusu gereklidir.