Şengal’e yönelik Türk devletinin gerçekleştirdiği saldırıları değerlendiren Mustafa Karasu, ” Şimdi Kazimi’nin gidişinde böyle bir saldırının yapılması aslında ciddidir. Esas olarak da saldırıdan sonra KDP’nin tepki göstermemesi bunu ciddiyetini daha da arttırdı. Tepki göstermemek, saldırıların normalleştirilmesi anlamına gelmektedir. Irak tepki göstermeyince Türkiye de tamam kimse tepki göstermiyor, ben bu saldırıları yaparım, saldırılara devam ederim, diyor. Nitekim Çavuşoğlu, Bağdat toplantısından sonra “Şengal’i öyle bırakmayacağız, Şengal’de PKK’yi temizleyeceğiz” ve benzeri sözler söylemiş. Bu açıktan açığa asında özgür Kürt’e, özgür düşünceli insanlara yönelik saldırıdır, Êzidîlere saldırıdır” dedi.
ŞENGAL’DEKİ SALDIRILAR NASIL OKUNMALI?
Şengal’e saldırılar yeni değil. Türk devleti defalarca saldırdı. Bu saldırılara ne Irak’ın, ne KDP’nin, ne de Birleşmiş Milletler’in ya da hava sahasını kontrolünü yapan ABD’nin tepkisi var. Böyle olunca da normalleşiyor. Türk devleti kolaylıkla saldırıyor, saldırmaya devam ediyor. Bu saldırıyı nasıl okumak gerekir denirse, bu saldırı esas olarak 9 Ekim’de, geçen yıl KDP ile Irak arasında yapılan Şengal Anlaşması’nın kabul ettirilmesi, zorla Êzidîlere dağıtılması saldırısıdır. Açıkça ya bu anlaşmayı kabul edersiniz ya da işte Türk devleti burayı bombalar anlamına geliyor.
Bu saldırıya ses çıkarmadıklarına göre KDP ve Irak, bu anlaşmayı uygulatmak için Türkiye’yi kullanıyor. Türkiye’nin saldırılarını bir şantaj olarak kullanıyorlar. Gerçekten ilk akla gelen bu oldu. Nitekim Kazımi, bu saldırıdan birkaç gün önce bu anlaşma uygulanmalıdır, demişti. Kazımi’nin oraya gittiği zaman da bu saldırının olması utanç verici bir durum. Yani bu konuda Irak’ın ses çıkarması, tepki göstermesi lazım. Bir başbakan Şengal’e gidiyor, Şengal de Irak’ın parçası, orası bombalanıyor. Bu açıkça Kazımi’ye yapılan bir saldırı, hakarettir. Sadece Şengallilere değil, Iraklılara da yapılan bir hakarettir. Onların da hakimiyetini, düşüncesini ve politikasını reddeden, kabul etmeyen, bir nevi buranın hakimi benim, istediğim zaman vururum, istediğim zaman girerim, istediğim zaman çıkarım, diyen bir saldırı var. Buna karşı gerekli tepki gösterilmemiştir. Kazımi gittiği zaman böyle bir saldırının yapılması gerçekten manidardır. İnsan ister istemez acaba böyle bir ortaklık mı var? İşte Irak ve KDP açık olmasa da Türk devletine sen oraya saldır mı dediler bu anlaşmayı uygulamak için. Bunlar akla gelmektedir. Bu yönüyle tabii ki Şengallilerin, Êzidîlerin tepkisi haklıdır. Irak’a tepki gösterdiler. KDP’ye tepki gösteriyorlar. Yani özellikle KDP’nin bu saldırıları meşrulaştırdığını defalarca söylediler. Gerçekten de KDP sürekli orada PKK’liler var, diyor. Vurulan bir yer oldu mu PKK’nin arabası vuruldu, PKK’nin yeri vuruldu, diyerek bu saldırıları meşrulaştırıyor. Bunu zaten Êzidîler ortaya koyuyor.
KDP TEPKİ GÖSTERMEYEREK NORMALLEŞTİRİYOR
Şimdi Kazimi’nin gidişinde böyle bir saldırının yapılması aslında ciddidir. Esas olarak da saldırıdan sonra KDP’nin tepki göstermemesi bunu ciddiyetini daha da arttırdı. Tepki göstermemek, saldırıların normalleştirilmesi anlamına gelmektedir. Irak tepki göstermeyince Türkiye de tamam kimse tepki göstermiyor, ben bu saldırıları yaparım, saldırılara devam ederim, diyor. Nitekim Çavuşoğlu, Bağdat toplantısından sonra “Şengal’i öyle bırakmayacağız, Şengal’de PKK’yi temizleyeceğiz” ve benzeri sözler söylemiş. Bu açıktan açığa asında özgür Kürt’e, özgür düşünceli insanlara yönelik saldırıdır, Êzidîlere saldırıdır. DAİŞ’tir artık. Türk devletinin yaptığıyla 2014’te DAİŞ’in yaptığı arasında fark yoktur. DAİŞ de kendi inancına uygun görmediği Êzidîleri ortan kaldırmak istedi. Türk devleti de kendi anlayışında olmayan, kendi politikasına uymayan Êzidî Kürtleri ezmek istiyor, ezdirmek istiyor. Irak’ın gerçekten ne kadar hükümdar olacağı, ne kadar iradeli bir devlet olacağı konusu biraz da bu tür saldırılar karşısındaki tutumuna bağlı görünmek durumdadır…
IRAK HEYETİ İLE GÖRÜŞMEDEN ÇIKINCA VURUYORLAR
Saldırı da şöyle gerçekleşiyor; bunlar, Iraklılarla görüşme yapıyorlar. Kazımi ile görüşmeden önce Irak’ın başka yetkililerle görüşüyorlar. Herhalde Kazimi görüşmesinin altyapısını hazırlıyorlar. Genel olarak böyle önemli görüşmelerin öncesinde bir alt görüşme yapılır. Böyle bir görüşme yapılıyor ve Seîd Hesen ile yanındakiler o görüşmeye gitmek için oradan çıkıyorlar. Yani Iraklılarla yapılan görüşmeden sonra vuruyorlar. Çünkü Seîd Hesen orada YBŞ sorumlusudur. Bu görüşmeden sonra katlediyor. Onları saygıyla anıyorum.
SANKİ TÜRK DEVLETİNİN SİVİLLERİ VURMA HAKKI VAR
Daha sonra hastane vuruldu. Hastanede de 8 insan katledildi. Bunların hepsi de Şengalli siviller. Sadece bir tanesi Şengal soykırımı sırasında Bakur’dan gelip Şengal’de hizmet etmek isteyen bir Kürt’tür. O da katledildi. Bunların hepsini tabii minnetle, saygıyla anıyoruz. Bu kadar sivil katledilmesine rağmen tepki gösterilmemesi de gerçekten ilginç bir durumdur. Sanki neredeyse Türk devletinin sivilleri vurma hakkı var. Türk devleti her yere girip sivilleri vurabilir. Buna karşı da KDP, YNK ses çıkarmadığı gibi uluslararası güçlerin de ses çıkarmama gibi bir durumu söz konusudur.
KDP’NİN ŞENGAL’E YAKLAŞIMI
KDP’nin Şengal’e yaklaşımı değerlendirilmesi gereken bir konudur. DAİŞ saldırdığında orada KDP ve Irak vardı, ikisi de bıraktılar. Êzidîleri soykırımla karşı karşıya bıraktılar. Eğer gerilla yetişmeseydi, yine YPG hızlı davranıp koridor açmasaydı şu anda on binlerce kadın DAİŞ’in elinde olacaktı. On binlerce, yüz binlerce insan katledilmiş olacaktı. Bunun sorumlusu kim olacaktı? KDP ve Irak olacaktı. Gerilla ve YPG müdahale ederek aslında KDP ve Irak’ın böyle bir töhmet altında kalmasını engelledi. Aslında KDP’nin buna teşekkür etmesi gerekir. Teşekkür etmesi gerekirken orada gerillaya sempati duyan, Önderliğe sempati duyan Êzidîleri kendisine düşman görüyor, onları hedef gösteriyor. Yasadışı güçler, diyor. YBŞ denilen oradaki Êzidî halkın çocuklarıdır. Onları HPG eğitmiş, YJA Star eğitmiş, YPG eğitmiş; Êzidîlerin öz savunma gücü haline getirmiş. Peki o savunma gücü ne yapmış? Şengal’i DAİŞ’ten kurtarmış. Şimdi KDP buna karşıtlık yapıyor. Hatta bunların kurtardığı on binlerce Êzidî şu anda KDP’nin denetimindeki kamplarda kalıyor. KDP göndermiyor. Orada yasadışı güçler varmış! YBŞ varmış ve güya engelliyormuş. Êzidîleri katliamdan kurtaran, nasıl olur da Şengal’e gelmesini engeller. Onlar şimdi yaşıyorsa HPG ve YPG’nin duruşu sonucudur. Şimdi suçlu görüyorlar. Niye Önder Apo’ya, gerillaya sempati duyuyorsunuz? Bu kadar ahlaksızlık olabilir mi? Kendisini soykırımdan kurtaranlara tabii ki sempati duyacak. Tabii ki Önder Apo’ya sempati duyacak. Önder Apo o katliamdan önce de Êzidîlerin sahiplenilmesini istedi. Êzidîler, Önder Apo’nun Êzidî hassasiyetini biliyor. Êzidîlere ne kadar değer verdiğini biliyorlar. Şimdi KDP buna karşıtlık yapıyor. Yetmiyor, Türk devletine hedef gösteriyor. Sürekli orada HPG var, PKKliler var, yasa dışı güçler var, diyor. Hedef gösteriyor, TC de vuruyor. TC de ben Êzidîleri, Kürtleri vurmuyorum, PKK’yi vurdum, diyor. Sivilleri vurmak ağır suçtur. KDP de sesini çıkarmıyor. Şimdi KDP’nin bu saldırılarda ortak olduğu açıktır. Ortak değilse karşı çıksın. Şengallilerin sana ne zararı var, niye vuruyorsun, desin. Bir Kürt partisi olarak bunu demesi gerekiyor. Bunun ahlaki ve vicdani sorumluluğu da var. 2014’te sorumluluğunu yerine getirmedi. DAİŞ geldi vurdu, şimdi de Türk devleti vuruyor. Hiç değilse Türk devletine tutum almalı. Meşrulaştırıyorlar, PKK’den dolayı oluyor. Rojava’ya Türk devleti saldırıp işgal ediyor, PKK’den dolayı; Şengal’e vuruyor PKK’den dolayı, Maxmur’a saldırıyor PKK’den dolayı; Medya Savunma Alanları’na saldırıyor PKK’den dolayı, diyor. KDP’ye sormak lazım; Türk devleti saldırabilir ama sen niye meşrulaştırıyorsun? Senin üzerine vazife mi Türk devletinin saldırılarını meşrulaştırmak? Herkesin bunu sorması lazım.
ÊZİDÎLERİN BİR STATÜSÜNÜN OLMASI LAZIM
DAİŞ’e karşı Uluslararası Koalisyon var değil mi? Onlarca devlet içindedir deniyor. DAİŞ’e karşı mücadele için koalisyon kurmuşlar. Peki Seîd Hesen kim? DAİŞ’e karşı mücadelede en önde olan bir insan. Êzidîleri örgütleyip DAİŞ’e karşı savaş vermiş bir insan. Türk devleti DAİŞ’i beslerken, Türk devleti DAİŞ’in otoyolu olurken, Türk devletinin varlığı DAİŞ’i cesaretlendirir, teşvik ederken, DAİŞ’in en kirli savaşı, en insanlık dışı savaşı vermesine zemin sunarken, bu devletle her türlü ilişki kuruluyor. DAİŞ’e karşı savaşan Êzidîlerin önderleri Türk devletinin saldırısına uğruyor. Bunlara ses çıkmıyor. O zaman DAİŞ’in saldırısına soykırım demenin bir anlamı olmaz ki. Soykırım diyorsak o zaman bir daha Êzidîlerin öldürülmeyeceği, Êzidîlere saldırının olmayacağı bir statü olması lazım. Êzidîlerin bir statüsü olması lazım. Êzidîlerin kendi kendini yönetmesi lazım. Êzidîlerin yasal olarak korumaya alınması gerekiyor. Şimdi Şengal Êzidîlerin merkezi, her gün saldırıya uğruyor, niye ses çıkarmıyor? Bu gerçekten utanmazlıktır. Bu konuda Avrupa’nın, ABD’nin, Birleşmiş Milletler’in doğru tutum takınması lazım.
İNSANLIĞIN ÊZİDÎLERE KARŞI SORUMLULUĞU VAR
Êzidîler konusunda herkesin sorumluğu var. Bütün insanlığı Êzidîlere karşı sorumluluğu var. Bütün insanlığın gözü önünde soykırıma uğratılmak istendi. 5 bin tane kadın hala esir! Bu gündemleşmez mi? Herhangi bir yerde 5 bin tane Alman kadını, 5 bin tane İngiliz kadını, 5 bin tane Amerikan kadını veyahut da başka bir toplumun kadını da DAİŞ’in elinde olsa her gün gündem olmaz mı? Böyle bir topluma dünya kamuoyu sahiplenmez mi? Sıra Kürtlere, Êzidîlere geldiğinde tabii ses çıkmıyor. Anladık, her konuda çıkarınızı savunun ama hiç değilse Şengal konusunda çıkarı bir tarafa bırakın. İşte birkaç yüz binlik nüfusu kalmış dünyanın en eski inançlarından birine hiç değilse sahip çıkılsın.
BÜTÜN ÊZİDÎLER BİR ARAYA GELMELİ
Êzidîler, soykırıma uğramış bir halk. Êzidîler çalışırsa öz yönetim ve özerkliğini kabul ettirebilirler. Soykırımı bütün devletler kabul edebilir. Bu zemin üzerinden de kendilerinin özerkliğini, öz yönetimini sağlayabilirler. Bu açıdan gerçekten çalışmaları gerekir. Bir de birliklerini korumalılar. siyasi düşüncesi ne olursa olsun, şu partiye veya bu partiye sempati duyabilir, şununla veya bununla ilişkili olabilir ama bütün Êzidîlerin bu farkları bir tarafa bırakıp bir araya gelmeleri gerekiyor. Böyle bir halkın evlatlarının farklı siyasi düşüncelerle karşı karşıya gelmemeleri gerekir. Bunlar için varlık sorunu söz konusu. İlk önce varlıkları güvence almaları; özerkliklerini ve öz savunmalarını sağlamaları gerekiyor. Bizim açımızdan önemli olan Êzidîlerin bir araya gelip özerkliklerini, öz yönetimlerini, öz savunmalarını sağlamalıdır. Evet Önderliğe sempati duyabilirler, sahiplenebilirler ama işte Şengal’i bütün farklarıyla yönetmeliler. Özerklikleri olsun, öz savunmaları olsun, varlıklarını güvenceye alsın, kim yönetirse yönetsin. Bu konuda bizim söyleyeceğimiz hiçbir şey olamaz, kim yönetirse yönetsin.
Bir de biraz diplomasi yapsınlar, biraz dünya seslensinler. Bu kadar saldırı var. Bu konuda aktif değiller, daha aktif olabilirler. Daha örgütlü olabilir. Dünyaya daha fazla seslenebilirler. Kendilerine yapılan saldırıları daha fazla teşhir edebilirler. Bunu yapmalıdırlar. Êzidîler gerçekten sağlam duruş gösterdiler. Bu anlaşmaya karşı tutum koydular. Bizim irademizi çiğneyemezsiniz, dediler. Bu duruşlarını, sadece direniş olmaktan çıkarıp en geniş Êzidîlerin birliğini sağlama bir de dış dünyaya karşı kendilerini tanıtarak özerkliklerini ve öz savunmalarını sağlama çabalarını geliştirmeleri gerekiyor.
TÜRKİYE’NİN, IRAK TOPLANTISINDA NE İŞİ VAR?
Bütün Arap ülkeleri Irak’a yardımcı olmalı. Irak’ın hem istikrarı, barışı olmalı hem de ekonomik olarak kalkınması sağlanmalıdır. Kaldı ki Irak’ın petrol gelirleri çok fazladır. Dünyanın petrol zengini ülkelerinden biri Irak’tır. Buna rağmen sadece siyasi olarak değil, ekonomik kriz de var. Bunların düzeltilmesi, giderilmesi gerekiyor, ancak Türkiye de katılmış. Şimdi Türkiye’nin katıldığı bir toplantıdan ne sonuç beklenir? Türkiye’nin tek hassasiyeti, tek düşüncesi vardır; nedir? İşte PKK’nin tasfiyesi için herkes kendisine yardım etsin. Avrupa da yardım etsin. ABD de yardım etsin. Çin de yardım etsin. Brezilya da yardım etsin. Rusya da, herkes Türk devletine yardım etsin. Kürt halkını özgürlük mücadelesi ezilsin. Türkiye’nin tek derdi bu, tek politikası bu. Böyle Irak’ın istikrarını düşünen bir devlet değil. Suriye’ye su şantajı yapıyor. Irak’a su şantajı yapıyor. Suyu şantaj olarak kullanan bir komşu olabilir mi? Dünyanın bir doğası var. O doğaya göre yerleşim olmuş, köyler olmuş, ülkeler oluşmuş, halklar oluşmuş. İşte Dicle Fırat. Irak Uruk, Babil’dir, diğer uygarlıklardır. Bunlar nasıl oluşmuş? Hepsi Fırat kenarında oluşmuş, Dicle kenarında oluşmuş. Şimdi Türkiye bu suyu kesiyor. Bu komşudan istikrar beklenir mi? Şimdi diğer taraftan sadece suyu kesmiyor. İşgal ediyor, Şengal’i vuruyor, Mexûr’u vuruyor. Sınırı geçiyor, askeri işgaller yapıyor. Irak içinde ne kadar Türk üssü var, askeri üssü var? Ne işi var bu üslerin burada? Başika’da var, çıkaramıyorlar. Irak üzerindeki en büyük şantajcı güç Türk devletidir. Bunu Kazımi de biliyor, bunu bütün Iraklılar da biliyor. Irak siyasetçileri de biliyor. Şimdi böyle bir devletin katıldığı toplantıdan Irak’ın istikrarı için, barışı için, refahı için çıkabilir. Herhalde diyeceği şudur: Bizim müteahhitlerimiz gelip Irak’ın yollarını yapabilir, yıkılan Irak’ı yeniden inşa edebilir. Yapacağı budur. Bu yönüyle o toplantıdan bir şey çıkmaz.
BU TOPLANTIYA ÇAĞRILMASI ABESLE İŞTİGALDİR
Eğer o toplantıdan Kürt Özgürlük Hareketi aleyhine, Şengal halkı aleyhine, Maxmur aleyhine herhangi bir karar çıktıysa kabul edilemez. Iraklıların bunu kabul etmemesi gerekiyor. Irak’ta istikrarı bozan Türk devletidir. Irak’a DAİŞ saldırdı, DAİŞ’in saldırısı karşısında PKK en ön saflarda çarpıştı. Bunu Irak başbakanları ve Iraklılar kabul etti. Hem Şengal’de hem Maxmur’da bizim vatandaşlarımızı korudu, dediler. Peki Türk devleti ne yaptı, DAİŞ’le ilişkisi nasıldı? Mesud Barzani bile DAİŞ saldırdığında Türkiye bize yardım etmedi, dedi. Bu yönüyle Türkiye’nin herhangi bir dayatmasına, yaklaşımına karşı yetersiz bir tavır takındıysa bu bir fayda getirmez.
Bu açıdan biz bu toplantıdan çok ciddi sonuç çıkacağına inanmıyoruz. Kuşkusuz Arap ülkeleri, Mısır katılmış, Ürdün katılmış. Biz Mısır’ın, Ürdün’ün tabii ki Irak’ta istikrar isteyeceğini düşünüyoruz. Bunlar tabi Arap ülkeleridir. Irak da bir Arap ülkesidir. Arap ülkesinin tabii ki barış ve istikrar içinde olmasını isterler. İsteyeceklerini düşünüyoruz ama Türkiye’nin işin içinde olduğu, Türkiye’nin rol aldığı hiçbir toplantıdan hiçbir ilişkiden Ortadoğu halkları açısından da, Irak halkı açısından da hiçbir hayır gelmez. Fırsatını bulursa Musul, Kerkük benim, diyor; işgal edecek yani. Bunu Iraklılar bilmiyor mu? Bu kafada olan bir Türk devletinden barış ve istikrar beklenebilir mi? Daha doğrusu böyle bir toplantıya çağrılması bile abesle iştigaldir. Böyle bir toplantıya çağrılması ne anlama geliyor? Suyu şantaj olarak kullanman normaldir. Şengal’i vurman normaldir. Sınırı geçip işgal yapman normaldir. Maxmur’u vurman normaldir. Türkmenler’i bir şantaj olarak kullanman normaldir, anlamına geliyor. Türk devletinin politikalarını normalleştirmek, kabul etmek oluyor. Bilemiyoruz, şöyle dediler mi: Askerini çek, Şengal’i vurma, Maxmur’u vurma, Türkmenleri̇ gerekçe yapma, Başika’dan hemen çık. Bu kadar askeri üssün var, bunlardan çık. Dedilerse tamam, diyeceğimiz bir şey olamaz ama yok bu konularda tutum takınmadılarsa o toplantı boş bir toplantıdır. O toplantının hiçbir anlamı ve değeri yoktur.