Namus belası!

0
756

Elif KAYA

  • Öyle şarkıda dile geldiği gibi, inceden inceye gururu okşayan, sevimli kılınan bir bela değil, cins kırımına, yaşam kırımına yol açan kara bir bela.

Namus nedir? Namus nasıl kirlenir, nasıl temizlenir? Namusunu temizlemek için kaç bin litre dezenfektan gerekir? Her öldürme neden bir övünç payesine dönüşür? Mantıklı tek cevap bulamadan uzayıp, giden sorular…
1974 yılında Cem Karaca’nın seslendirdiği “namus belası” şarkısı belkide bu sorulara en yalın cevabı verir.
“At bizim, avrat bizim, silah bizim, şan bizim
namus belasına gardaş yatarız, zindan bizim”
At, avrat, silah, şan… erkeklikle özdeşleşen ve erkek olmanın ön koşuluna indirgenen temel iktidar araçları. Adeta dört bilineni aşikar bir denklem gibi erkeğin namus anlayışını gözler önüne serer… Kuşkusuz kimi simgesel temsiller zamanla yer değiştirmişse de içerik aynı kalır.
Namus kavramının kökü Yunanca “kurucu ilke” yada “ genel ilke” anlamına gelen “ nomos” kelimesinden gelse de günümüzde çok ciddi anlam kaymasına uğramıştır. Daha çok erkeğin kadın üzerindeki egemenlik ilişkisini ve kurallarını ifade eder. Namus denilince nedense akla ilk kadın gelir. Tabi kurucu ilke olarak değil, ilkenin üzerinde uygulandığı nesne olarak. Kem gözden korunması gereken, korunma adına bazen kör edilen, bazende öldürülen!
Namus aynı zamanda bir vekalet devridir. Kadının vekaleti erkekten erkeğe devredilir. Aile içinde baba ve abiden, kocaya, kocadan erkek hısım-akrabaya… Kamusal alanda ise erkek adına devlet bu vekaleti üstlenir. Yani kadına karşı erkek, geleneksel toplum ve devlet üçlüsü kutsal bir ittifak içinde çalışma yürütür.
Ezcümle, namus özgür yaşam önünde büyük beladır! Öyle şarkıda dile geldiği gibi, inceden inceye gururu okşayan, sevimli kılınan bir bela değil, cins kırımına, yaşam kırımına yol açan kara bir bela.
“Zindanları mekan eyleme” pahasına katil sürüsü yaratan bir bela. Cem Karaca yıllar sonra bu şarkıyı yazdığına pişman olsa da, erkeklik ruh haline iyi tercüme olduğundan olmalı ki dönemin en çok satanlar listesinde yerini aldı. Aradan geçen yaklaşık yarım asırlık zamana rağmen hiç bir şey değişmedi.
Namus adına kimi zaman baba- kardeş, kimi kez sevgili kimi kez yakın akraba tarafından kadın kırımı devam ediyor….
21 Ekim’de Diyarbakır’da erkek kardeşi tarafından öldürülen Melek Aslan’ın öyküsü namus adına yaşanan bu trajedinin son örneklerinden biri. Melek, erkek-geleneksel toplum-devlet ittifakından habersiz, bir erkeği sevdiğini sandı, yaşamı birlikte paylaşabileceğini düşündü ve bir yıl birlikte yaşadı. Ama kısa sürede mülkiyet ilişkisi kıskançlığa, kıskançlık şiddette, şiddet ölüm tehditleriyle sonuçlandı. Korunmak amacıyla polise başvurduğunda, uzaklaştırılma kararı çıkar ama bilinen malum nedenlerle çıkan karar uygulanmaz. Ailesine dönmek ister ama aile onu ölümle tehdit eden adama geri dönmeye ikna etmeye çalışır. Üçüncü seçeneğe olanak vermeden, iki ölümden birini seçmeye zorlanır. Birlikte yaşadığı kişiye dönse ölümden beter bir yaşam, dönmezse kapısında onu bekleyen fiziki ölüm. Ölüm iki ucu keskin bir bıçak gibi ensesindedir. Tedbiri kendisini tehdit eden erkeğe karşı alırken, tehlikenin ailesinden gelebileceğinden bihaberdir. Belkide aynı rahme düşen, bir birinin ayak izlerine basa basa büyüyen erkek kardeşinin katili olabileceği fikrini akıl dışı bulur. Yani bir anlamda erkekler arası ittifakın kan bağından daha güçlü olduğu gerçeğini unutmuştur.
Melek sevdiğini sandı, sevdiği erkek katline azmettirdi.
Melek devletin onu koruyacağını sandı, devlet aldığı uzaklaştırma kararının takipçisi olmadı.
Melek kardeş yaşamının yarısı dedi, onun sıktığı kurşunlarla can verdi.
Tarihsel erkek ittifakı karşısında kadınların kendi özgür sistemlerini yaratmasının yani üçüncü yol seçeneğinin ne kadar hayati olduğunu maalesef acıyla bir kez daha deneyimledik.

Kaynak: https://www.ozgurpolitika.com/

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz