NAMUS VE ONUR SAVAŞI ÖZGÜRLÜK SAVAŞIDIR-1

0
288

Dıjwar SASON

Hegemonyasını pekiştirmeyi amaçlayan soykırımcı Türk devleti bu amaç doğrultusunda Kürt varlığını tasfiye ederek sonuca ulaşmak istiyor. Bunun için ısrarcı ve aceleci davranıyor.  Sonuç almak için 3. Dünya savaşının yarattığı fırsatları da değerlendirerek tüm gücünü seferber ediyor. PKK’nin elli yıllık direnişi ve kazanımlarıyla boşa çıkan soykırım politikasının gerçekleşme imkânı kalmamasına rağmen Türk devleti Kürt soykırım savaşını kendisi için varlık-yokluk sorunu sayıyor. Soykırımcı Türk devleti ve AKP-MHP iktidarının hedefi bölgede hegemon güç olmaktır.  2023 seçimine doğru giderken çözülüş sürecine giren AKP-MHP iktidarı kendisini PKK’nin tasfiyesi, Güney ve Rojava Kürdistan işgaliyle baki kılmayı düşünüyor. Atatürk’ün bile elde tutmayı başaramadığı Misak-i milli sınırlarını elde etmekle övünecek olan faşist Erdoğan böylece kendini ölünceye dek ‘’tek şef’’ ilan edecek. Cumhuriyetin kuruluşunda CHP’nin yaptığı gibi AKP’yi tek devlet partisi, kendisini de devletin tek şefi ilan ederek hem ailesini korumaya alacak hem de mevcut kriz ve çöküşü önleyeceğini sanmaktadır. Bunları gerçekleştirmenin tek yolunun da Kürtlere karşı yürütülen savaşı kazanmakta görmektedir. Fakat buna gücü yetmediğinden kapı kapı dolaşıp herkesten destek istemekte, Barzani-KDP ajan yapısını da sonuna kadar kullanarak PKK ve gerillayı imha etmek için en vahşi yöntemlerle, her türlü yasaklı silahı kullanmakta, Rojava’ya, Şengal’e, Maxmur’a saldırmakta, çocuk, yaşlı demeden sivil katliamları gerçekleştirmekte, suikastlar düzenlemektedir. Tüm bu alçakça saldırlar Türk devleti ve AKP-MHP iktidarının ne kadar sıkıştığını, korku ve panik içinde olduğunu göstermektedir.

Sömürgeci Türk devleti bizi sadece Halk ve ulus olmaktan çıkartmaya çalışmıyor, bunun yanında; ‘‘Tarihsel ve Kültürel soykırım’’ ile insan olmaktan çıkartmayı da amaçlıyor. Sadece ekonomik sömürü gerçekleştirmiyor Klasik sömürgeciliğin çok ötesinde bir soykırım politikasıyla; bizzat Kürt ulusunu tasfiye etmeyi hedefliyor.  Dil, kültür, ülke, tarih, zihniyet gibi anlamsal ve yapısal, maddi ve manevi tüm insani ve ulusal değerlerimiz yok edilerek yerlerine ‘’Türklük’’ maskesiyle başka değerler ikame edilmek isteniyor. ‘’Şark Islahat Planı’’ şimdiki adıyla ‘’Çöktürme Planı’’ denilen uygulama bunun adı oluyor. Bu politikanın en ahlaksız biçimi 12 Eylül faşist darbe döneminde Amed zindanında PKK’li tutsaklar üzerinde denendi. Mazlumlar, Ferhatlar, Kemal ve Hayrilere, Sakinelere dayatılan teslimiyet ve ihanet Kürt halkına karşı izlenen soykırım siyasetinin en vahşi biçimiydi. Soykırımcı faşist Türk sistemi PKK’li tutsaklar şahsında Kürtlüğü tasfiye etmek istemiştir. PKK’den ve ulusal kimlikten vazgeçirme dayatması; özünde, toplumsal, siyasal, ideolojik ve ulusal kimliğin inkar edilerek zıddına dönüşme anlamına geliyordu. Dayatılan sadece asimilasyon değil varlığın kendini inkâr ve başka bir varlığa dönüşme yani ‘’Türkleşme’’ istemiydi. Yaşamın işkenceye çevrildiği böylesi bir ortamda insan olarak kalmak bile çok güçlü bir inanç, irade ve büyük bir direniş gerektiriyordu. Kemal Pir arkadaş düşman saldırıları püskürtmek için ‘’Ölmemiz gerekiyor’’ demiştir. Zindan direnişleri Dörtlerin (Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin, Necmi Öner) eylem mektubu bizim için hem düşmanı tanıma hem de nasıl bir Onur Direnişini esas almamız gerektiğinin vasiyeti ve talimatıdır; ‘’Düşman barbar, düşman acımasız, düşman amacına ulaşmakta kararlı. Buna ‘dur!’ demesek, bırakalım devrimcilikte, insanlığımızdan bile utanacağız. Bu zindanda partimiz adına, halkımız adına alnımızın akıyla çıkmasak gelecek nesiller bizi lanetleyecektir. Hiçbir gerekçe bizi tarihimizin ve halkımızın sorgulamasından kurtaramaz.’’  

Türk devleti ve AKP-MHP iktidarı Kürt varlığını ifade eden tarihsel, kültürel, sanatsal, sosyal, ekonomik, coğrafik, mezarlıklar dahil maddi-manevi ne varsa ortadan kaldırmak, kaldıramadığını çarpıtarak içini boşaltmak için her yola başvurmaktadır.  AKP-MHP savaş iktidarı Kürdistan’ı bir ülke, Kürtleri de bir halk olmaktan çıkartmak için coğrafyamızı talan etmekte, ormanlarımızı kökünden kazımakta, sularımızı ve yaşam kaynaklarımızı tüketerek yurdumuzu insansızlaştırmak için olağanüstü gayret sarf etmektedir. Kürtleri bir ulus ve halk olmaktan çıkartmak için Türk cumhuriyet tarihinde hiçbir iktidarın göstermediği kadar çaba göstermekte ve saldırmaktadır. Mezarlarımızı ortadan kaldırmakta, şehit düşen arkadaşlarımızın mezarı olmasın diye kemiklerini bilinmeyen yerlerde, yol kenarlarına atarak kaybetmektedir. Cenazeler yıllarca gasp edilmekte eritilerek birkaç kemik şeklinde bir kolide-poşette ailelere teslim edilmektedir. Bunların tümü soykırıma bağlı özel savaş yöntemleri kapsamında bilinçli ve planlı olarak yapılmaktadır.

              Türkiye, Kürdistan ve bölgede terör estiren AKP-MHP iktidarı Kürt soykırım savaşını, İmralı tecridini topluma yayarak adeta topluma karşı açıktan bir savaş yürütmektedir. Siyasal demokratik alanda binlerce insanımızı tutuklayarak zindanlara kapatmakta, zindanlarda katliamlar gerçekleştirerek onlarca arkadaşımızı katletmekte, 80-90 yaşlarındaki hasta yaşlı insanlarımızı cezaevlerinde ölüme terk etmektedir. Kürt düşmanlığında sınır tanımayan ahlaksızlaşmış, benzeri olmayan bir düşmana karşı varlığımızı korumaya çalışıyoruz. Boğazımıza bıçak dayatılmışken ‘’kardeşlik, barış, insan hakları vb.’’ demenin ve çözümü başka yerden beklemenin gaflet dışında bir anlamı yoktur. Kurban edilmek istenen biziz ve çözüm kendimizdedir. Milliyetçilik ve ırkçılıkla geliştirilen Kürt düşmanlığıyla yaratılan psikoloji (Kürt fobisi) sadece Türk devletini değil Türkiye toplumunu da çıldırtmış vaziyetedir. Her gün haber konusu olan suç patlaması, artan fuhuş, uyuşturucu ticareti, cinayetler, aile içi dramlar, kadın katliamı, çeteleşme, yolsuzluk-hırsızlık, bunalım, cinnet geçirme, delirme, intihar Kürtlere karşı yürütülen kirli savaşın topluma yansımasıdır. Kürt soykırım politikaları Türkiye toplumunun büyük çoğunluğu için; zam, işsizlik, yoksulluk, açlık, evsizlik, sefalet, psikolojik dengesizlik, bunalım ve intihar olarak dönmektedir. Kürt soykırımı devlet sahibi elit kesim ve iktidardaki Erdoğan, AKP-MHP çetelerine daha fazla palazlanma ve zenginleşme fırsatı sunarken geri kalan halk çoğunluğu için felaket olmaktadır. Çürüme ve yozlaşma hat safhadadır. Kürt paranoyası Türk devletini devlet olmaktan, toplumunu da toplum olmaktan çıkartmıştır. AKP iktidarı devlet yapısını kendine göre düzenlerken burjuva hukukunu ve bürokrasisini dahi dağıtmış, ekonomik krizle çöküş noktasına getirmiştir. Yozlaşma ve çöküş evresini yaşayan, Kürt, insanlık ve demokrasi düşmanı çağdışı bu faşist rejim Devrimci Halk Savaşıyla indirilecek güçlü bir darbeyle yerle bir edilecektir. Kürt halkı kadar Türkiye halklarının da bu faşist sistemle mücadele etmesi ahlaki bir görevi olmaktadır.

Her Zamankinden Daha Fazla Gerillaya İhtiyaç Vardır

Azgınlaşma ve saldırganlaşma faşist rejim ve diktatörlüklerin çöküş aşamasında yaşadıkları psikolojik bir durumdur. TC ve AKP iktidarı da de böylesi bir psikolojiyi yaşamaktadır. Çöküş bahasına da olsa Kürt gerçeğini tanımama konusunda son derece gerici ve yobaz olan Türk devletiyle ancak Devrimci Savaşla baş edilebilir. Tüm gelişmeler Kürtler için büyük bir direnme savaşını zorunlu kılmaktadır. Kürtler için Namus Savaşı denilebilecek bir savaş çoktan kapıya dayanmıştır. Kuşkusuz elli yıldır bir direnme söz konusudur. Fakat koşullar bunun çok üstünde bir direnme savaşını şart koşmaktadır. Düşmana boyun eğdirecek büyük zafer için daha büyük bir savaşa ihtiyaç vardır. Soykırımı tümden kırmak, tecridi parçalayarak Önderliğin fiziki özgürlüğünü sağlamak ve varlığımızı güvenceye almak için mevcut savaş düzeyi yeterli gelmemektedir. Devrimci Halk Savaşı bunun için tarihi bir görev olmaktadır. Büyük devrimci savaş için gerilla ve halka tarihi görevler düşmektedir. Gerilla örneği olmayan kahramanca bir direniş içinde Zap, Avaşin ve Metina’da işgalci Türk devletine karşı savaşmaktadır. Her zamankinden daha fazla gerillaya ihtiyaç duyulan bir dönemdeyiz. Kürtler için Gerilla onur savaşçısıdır, özgürleşmenin ve toplumsal gelişmenin temel öncü gücüdür.

Emperyalist güç NATO Madrid toplantısında acil askeri müdahale gücünü 30 binden 300 bine çıkartma kararı aldı. Resmi bir milyonluk ordu-polis gücü olan Türk devleti birkaç özel ordu yanı sıra çetelerden devşirdiği onlarca ordu daha kurarak savaşıyor. Barzani/KDP ailesinin iki yüz bine yakın peşmergesi varken ayrıca özel ordular oluşturmuştur. 3. Dünya savaşında herkes silahlanır ve askeri örgütlemeye giderken bazılarının işi gücü gerillayı silahsızlandırmakmış gibi çalışmakta ve çağrılar yapmaktadır.  Egemen güçlerin devasa devlet-ordu ve militarist örgütlenmelerine itiraz etmeyen-edemeyen ve meşru gören bu oportünist münafıklar soykırım kıskacındaki Kürtlerin tek meşru savunma gücü olan özgürlük gerillasının dağıtmasını demokratik çözüm adını koyuyor. Gerilla direnişinin yarattığı siyasi kazanımları sayesinde konuşabilen bu sahtekâr küçük burjuva ‘’sosyal demokrat’’ kimlikli kişiliklerin neye hizmet ettiği açıktır.   Tüm çabaları ortak oldukları Kürt soykırımını perdelemektir. Bir kez bile Kürt, Kürdistan, Kürt soykırımı ve Devrimci Savaşı ağzına almayan bu liberal sahtekârlar Lenin’in ‘’Dönek Kautsky’’ dediği devrim karşıtı burjuva yaltakçısı anlayışın izinden gitmektedirler. Teşhir edilmeleri gerekmen bu tipler ne soykırımdan ne de gerillanın ne olduğunu anlamışlardır. Veya anlamak istemiyorlar.  Kürdistan’da gerilla her şeydir. İdeolojik, sosyal, siyasal, kültürel yaşamın en özgür biçimidir. Kürdistan’da soylu ve onurlu yaşama ancak gerilla öncülüğündeki halk savaşıyla ulaşılabilir.

‘’Kürt varlığı, kimliği üzerindeki inkâr ve imha sistemini, uygulama yöntem ve araçlarını fazla gözönüne almadan, genel, kategorik bir özgürlük mücadelesinden bahsederler. Bunlar dürüst olsalar bile objektif olarak ugulamalı statüyü gözardı ettikleri için bilinçli inkâr ve imha güçlerinden daha olumsuz rol oynarlar. Geçerlliği hiç olmayan sahte, demogojik ağızlarla kimlik ve özgürlük kazanımlarından bahsederler. Olmayacak duaya amin dedirtmek isterler. İnkâr ve imhanın eşiğindeki bir varlığı, örneğin bir kanser vakkasını asprinle tedavi gibi yöntemler önererek tedavi etmek yani öldürmek isterler. Yıllarca bu yöntemleri denedikleri halde sonuçlar ortadadır. Büyük bir sahtekârlıkla olmayan insan hakları ve özgürlükleri sanki varmış gibi ideolojik ve siyasi mecadeleyle öz kimliklerini  tam ve özgürce yaşayacaklarını sanırlar. Sanmaktan öteye propagandasını yaparak halkın bilincini ve iradesini köreltmeye çalışırlar. Açık ki imha ve inkâr yötemlerine karşı değişik türden de olda onların etkisini kırarak yöntem ve araçlarla mücadele etmek varlık, kimlik ve özgürlüğün birlikte kazanılması için şarttır. İdeolojik ve siyasi araçlar gerekli olmakla birlikte mevcut koşullarda belirleyici olamazlar. Bu araçların etkisi ancak imha ve inkar araçlarını devrimci araç ve yötemlerle sınırlandırdıktan sonra söz konusu olabilir. Anlamlı bir rol ifade edebilir. Zaten PKK’nin ilk çıkışındaki çok yetersiz de olsa eylemli halinin halkta güçlü destek bulmasının altındaki temel etken de bu gerçeklikti.’’ (Önderlik) Devrimci halk savaşı olmadan, düşman iradesi kırılmadan müzakere ve demokratik çözüm olmaz. Demokratik çözüm yoksa barış ancak bir slogan, hayal ve kandırmadan ibarettir. Barış ya da ateşkes kendini hasmına kabul ettirebilirsen gerçekleşir. Kürdistan’da bunun yöntemi Devrimci Halk Savaşıdır. Türkiye’de Kemalist ideolojiyle yetişmiş sağcısı, solcusu, demokratı, liberali, iktidarı, muhalefetiyle, Cumhur ittifakı ve Millet İttifakı’yla tümü Kürt soykırımında hem fikirdirler. Tekçi, ırkçı ve milliyetçidirler. Solcusu şoven, sağcısı faşisttir. Kürt varlığı söz konusu olduğunda faşizmde birleşirler. Beyaz, Kara ve Yeşil faşizm Kürt düşmanlığı ve soykırımında ortak zihniyete sahiptirler. Toplumun, halkların değil Devletin bekası neyi gerektiriyorsa onu yapmayı stratejik bir yaklaşım olarak benimsermişlerdir. Aşırı devletçi özellikleri onları faşist ve zalim kılmaktadır.

Namus ve Onur Savaşı Özgürlük Savaşıdır

Önderlik, Kürdistan’da onur, namus, yurtseverlik, direniş, ihanet, teslimiyet, dost ve düşman ölçülerini netleştirmiştir. Önderlik namus nedir sorusuna; “Benim için namus nedir? Birinci namus ülkedir, halktır. İkinci namus ülkenin özgürlüğüdür. Üçüncü namus halkın özgürlüğüdür. Dördüncü namus bunlar için özgürlük savaşıdır. Beşinci namus özgürlük savaşını yürütecek parti önderliğidir” diye cevap vermektedir. Bundan daha sarsıcı ve net bir tanımlama olamaz. Bu tanıma göre namus; halk ve ülke özgürlüğüdür, bunlar için örgütlü olma ve Önderliğe, onun partisine katılma sorumluluğudur.  Halk ve ülkenin özgürlüğü için direnmek, gerektiğinde ölmek namusun birinci şartıdır. Halkımız ve ülkemiz yoksa, özgür yaşam alanımız yoksa namustan, onurdan bahsedemeyiz. Analarımızın-atalarımızın on binlerce yıllık emeği olan ülke topraklarımız sömürgeci düşman postalları altında kirletiliyorsa, halkımız işkence ve katliam altındaysa, varlığımız, dilimiz ve kültürümüz yok ediliyorsa, özgürlük savaşçılarımızın cenazeleri kurda-kuşa yem ediliyor ve ‘’kimsesizler’’ diye bilinmeyen yerlerde kaybediliyorsa namus ve onurumuza büyük saldırı var demektir. Özgürlüğü olmayanın boyun eğmeyi kanıksamış insanın namusu ve onuru olmaz. Çünkü namus ve onur tavır almaktır, özgürlüktür. Namus ve onur savaşı özgürlük savaşıdır. Namus savaşı bizlere kölelik ve aşağılanma dışında yaşam hakkı tanımayan düşmana karşı onurlu bir Kürt olarak savaşmayı ahlaki bir ilke olarak emretmektedir. Namus savaşı demek; kutsallıklarımız olan değerlere saldırı yapıldığında on misli karşılık vermek demektir. Namus ve onur savaşı; bırakalım canlı varlığımıza, ölülerimize dahi tahammül edemeyen düşmanın ülkemizdeki varlığına asla tahammül etmeme, AKP-MHP ve benzeri düşman partilerinin yandaşlarına, bunları ajanlarına, işbirlikçilerine yaşamı zehir etmek demektir. Namus savaşı; gerillamızı kepçelerle diri diri gömmeye çalışan düşmanı yerin yedi kat dibine gömmektir. ‘’Doğrular uğruna neden savaşı amansız kılmayacaksınız ki? Çünkü bu, biricik yaşam yolunuzdur, onurunuzdur, şerefinizdir. Bunun dışında her şey zindandır, karanlıktır, çok kötü bir kaybediştir.’’ (Önderlik)

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz