Zihinsel işgalin ve sömürünün zirve yaptığı bir dönemden geçiyoruz. Sümer rahibiyle başlayan ve adım adım örülen zihinsel hegemonya; tüm eril- egemenlikli iktidarların temeli olmuştur. Yakın yüzyıllara kadar genellikle ikna ve sopa yoluyla kanıksatılan erkek egemenlikli zorbalık, son beş yüzyılın bilimsel laboratuvarlarında, kendine has bir bilinç oluşturarak varlığını sürdürmeyi başarmıştır.
Şüphesiz insanlık var olduğu günden beri, bilinç edinme ve bilinç edindirme eylemleri önemli bir toplumsallaşma adımı olarak rol oynamıştır. Sümer rahibinde daralan ve büyüyen çıkar gruplarına devredilen bilinç edindirme eylemi, kapitalizmle beraber yeni bir şekle kavuşturulmuştur. Yaygınlaşan ve Foucualt’un deyimiyle ‘hane’ler eliyle yayılan bilinçlendirme faaliyetleri ilk defa bu denli çıplak, ama aynı zamanda bu denli süslü olmuştur. Örtülü zihniyet işgali, yerini bilim eliyle sarih bilgi aldatmacalarına bırakmıştır. Bilgiye, bilime tüm zamanlardan daha fazla ulaşabilen toplum gerçeği, kendini tarihin en özgür ve en zincirsiz döneminde hissederken, altın zincirlerin beyinlerinde örüldüğü gerçeği aslında tüm çıplaklığıyla ortadadır. Aslında ortada pek gizli-saklı bir şey yoktur. Sadece yalanın, köleliğin, şiddetin, gaspın, talanın süslü versiyonları vardır. Bu versiyonlar sınırsız ve engelsiz özgürlük hissiyatıyla bireyi donatırken, onun toplumsallığını, toplumsal ahlakını ve toplumsal belleğini sırtındaki kambur gibi göstermiştir. Bu kamburdan kurtulan kendine sistem sınırları içinde yaşanılır bir yer edinebilirken, bu ‘kambur’la yaşamakta ısrar edenler, ötekiler olarak etiketlenmiştir. Ayrışma yaratmak, kutuplaştırmak, çatıştırmak, karşıt hale getirmek sistemin en ustalıkla kullandığı yöntemlerdir. Sistemin ustalığı büyüklüğünden değil, zihinsel işgali etkin kullanabilmesinden geçmektedir.
Faşizm, ırkçılık, ayyuka çıkarılmış cinsiyetçilik kapitalizmin en ustalıklı faaliyetleri arasındadır. Tarihteki tüm öykülemelere bakalım. Zor ’un, zorbalığın bu denli kışkırtıldığı ve birey birey işlendiği başka bir döneme rastlamak mümkün değildir. Sistem, iktidarının bir parçasını bireyin zihnine yerleştirerek, benliğinde hüküm sürmektedir. Kapitalizmin dişlileri arasında kendi olmaktan çıkarılmış, toplumsallığı dağıtılmış bireye sunulabilecek en temel motivasyon kaynağı bu olsa gerek! Kişiyi olmadığı bir şey gibi, asla olamayacağı bir güç gibi donatmak… Zihinsel, ruhsal ve bedensel olarak iktidarlaşmaya hazır hale getirmek ve bu yolla kendisini devamlı kılmak… Açıkçası zihniyeti bugünün temellerini atmış Sümer rahibinin bile aklına bu denli ustacası gelmezdi. O tebaa yarattı ve ikna yoluyla toplumu denetim altına aldı. Fakat günümüz dünyasında artık ikna, iktidarlar için çokta önemli bir araç değildir. Ya da tebaa yaratırken bu yöntemi çokta kullanmamaktadır. Bunun yerine kendisinin mikro hallerini kopyalamaktadır. Bireyi gittikçe kendi zihniyetiyle kuşatarak değişik bir tebaa versiyonu yaratmaktadır. Her bir bireye, özelde erkeğe güç ve iktidar hissiyatı aşılanırken, onun büyük iktidara motive olması sağlanmaktadır. İktidar; kendini görünürde parçalayarak çoğaltmaktadır. Özünde ise dev bir mıknatıs gibi, benzeştirdiği, fethettiği tüm parçaları kendine çekmekte ve bu yolla kendini büyütmekte, kalıcılaştırmakta ve yerini sağlama almaktadır. Faşizmin, ırkçılığın, cinsiyetçiliğin ve nefretin bu denli büyütülmesi de bu gücün savunma sistemidir. Benzeştiremediğini yok etmek bir yöntem olarak bellenmiştir. Devletler bu konuda çok temel bir rol üstlenmiştir. Kendini zihinlerde kurarak kalıcılaştırma faaliyetinin de etkisiyle, zoru, şiddeti yaygınlaştırmakta ve bu yolla ötekileri hizaya getirmeye çalışmaktadır.
Nefret! Son günlerde gittikçe artan bu nefret dalgasının arkasında, yüzyıllardır büyüttüğü zihinsel işgalin meyvelerini toplayan iktidarlar vardır. Dünyanın dört bir yanında polis, bekçi, erkek şiddeti ayyuka çıkmış durumdadır. Bu tesadüfi bir durum değildir. Yaygınlaştırılan nefret, yaygınlaşan iktidar demektir. Sistem nefret hareketleriyle kendini yaygınlaştırmaya çalışmaktadır. Kadınlara, gençlere, çocuklara yönelik bu denli artan şiddet, taciz, tecavüz, katletmeler dönemsel bir cinnet değil, iktidarın tarihsel bir oyunudur. Bir çocuğu doğduğu günden beri hep nefret kodlarıyla büyütürsen, bir hayvanı daha yavruyken saldırganlaştırırsan büyüdüğünde ortaya çıkan katil, zorba senin eserin olur. Dolayısıyla bugün ortaya çıkan eser; iktidarın, tarihsel erkekliğin eseridir. Eserleriyle övünç duyduklarını da sürekli dillendirmekten çekinmemektedirler.
Fakat bir de ÖTEKİLER vardır. Tarihten beri hep vardılar. Bazen örgütlendiler, bazen savaştılar, bazen dağıldılar, yükseldiler, inişe geçtiler, güçlendiler, zayıfladılar. Fakat onlar hep vardı. Toplumsallığın gücünü kuşanmış, ahlakın ve belleğin izinden yürümüş, kendi olmaktan asla vazgeçmemiş olanlar… İktidarın şerbetinden nasiplenmeyi hakaret sayanlar, varlıkları iktidara zul olanlar. Dünde, bugünde iktidarların büyüttüğü nefret dalgasının ilk hedefi hep onlar oldu. Toplumu kutuplaştıranlar ve dağıtanlara karşı varlıklarını korumaya çalıştılar. Silahlandılar, dillendiler, sözlendiler, eylemleştiler. Üstelik bunu illa örgütlenerek değil, bazıları sadece var olarak başardılar. Var olma dinamiklerinden vazgeçmeyerek başardılar. Bir de tüm ‘ötekilerin’ örgütlendiğini düşünelim! İktidarın ötekileri, dünyanın kendisi haline gelir. Bunun önünde hiçbir güç, hiçbir nefret, hiçbir saldırı duramaz. Sistem kendini zihinsel işgalle yaygınlaştırıyorsa, ona karşı direnişi büyütmenin yolu da zihniyet devriminden, ruhta-düşüncede-pratikte bu devrimin gücüyle kuşanmaktan geçer.
Ötekiler ’in önünde tarihsel bir görev durmaktadır. Bu görev, dünyayı daha yaşanılır bir yer kılmanın şifresidir. O da faşizmin, ırkçılığın, nefretin olduğu her yerde, elimizdeki argümanları doğru yöntemlerle işleterek, sistemin dünyasını kendisine dar etmekten, onu kendi yarattığı, büyüttüğü nefrette boğmaktan geçmektedir. Hiçbir zulüm durup dururken bitmez, hiçbir iktidar kendiliğinden sonunu görmez. Onu boğacak, bitirecek, çökertecek olan, direnişi büyütenlerdir. Önümüzde tarihi bir görev durmaktadır. Bir çocuğun atamadığı çığlık, bir kadının gasp edilmiş hayatına ışık, bir ananın kuruyan gözyaşına umut, bir savaşçının teşhir edilen, el uzatılan bedenine yaşam, George Floyd’un alamadığı nefes, Barış’ın dinleyemediği türkü olmak zorundayız. Faşizmi nefretinde boğacak olan budur