Gün geçtikçe işgal saldırıları yoğunlaşıyordu. Buna paralel olarak da direnişimiz gelişiyordu. Herkes yeni gelecek olan arkadaşı merak ediyordu. Kimin geleceğini herkes tahmin etmeye çalışıyordu. Gelen Xebatkar Arkadaştı. Gelmesiyle büyük heyecan uyandırmıştı. 8 Mart’tan birkaç gün önceydi. Gelişi herkesi heyecanlandırmış, büyük coşku yaratmıştı. Ne de güzel gelmişti. Sıcak bir şekilde ağırlanmıştı. O da buna karşılık bütün güzelliğini Nusaybin’e saçmıştı. Hem bunun verdiği heyecan hem de 8 Mart hazırlıkları direnişçiler içerisinde yüksek morale neden olmuştu. Her taraftan kadın ve erkek arkadaşlar 8 Mart hazırlıklarına başlamışlardı. Şevger (Halil Ağırman) Arkadaş, müzik sistemini kurmuştu ve provalar yapılıyordu.
8 Mart günüydü. Halk etrafa toplanmıştı. Koçera, Şehit Gelhat ve Elika’dan da kadın arkadaşlar gelmişti. Her şey tamamdı. Büyük bir heyecan vardı ama bu defaki farklı oluyordu. Tören sloganlar ile bitmişti. Töreni devam ettiren ise anneler olmuştu. Halaylar çekilmeye başlanmıştı. Annelerin büyük ilgisi ile büyümüştü halay. Bir annenin giydiği yöresel kıyafetle ortaya çıkıp oynaması bir başka güzellik katmıştı. Kızı küçük yaşta gerillaya katılan bu anne direnişçileri gördüğünde sanki kendi kızıymış gibi sarılıp öperdi. Nusaybin direnişinde en çok emek verenlerden birileri direnişin anneleriydi. Annelerin gösterdiği duruş direnişin büyümesinde en büyük etkenlerden biriydi. Halay bittikten sonra son şarkılar söylenmiş, sloganlar atılmıştı ve moral bitmişti.
14 Mart son yasak ilanının geldiği tarihti. İşgalciler bundan sonra daha ağır ve vahşice saldıracaklardı. 13 Mart gecesi saat on ikide yasak ilan edilmişti. Halk direnişçileri arıyor son defa görmek için. Vedalaşmaya başlamışlardı. Özellikle anneler gözyaşlarına hakim olamıyordu. Birçok anne-babaya çocuklarının kalıp kendilerinin ayrılması ağır gelmişti. Ağızlardan dökülen ‘sizi nasıl bırakıp gideriz’ sözleri yüreklerindeki yangını gösteriyordu. Sözlerin tükendiği bir noktaydı. Gözler ve hıçkırıklar gizlenen daha doğrusu gizlenemeyen duyguları yansıtıyordu.
Xebatkar arkadaşın talimatı ile acil toplanılmış, mahalle yönetimlerinin katılımı ile toplantı başlamıştı. Kawa (Vakkas Tümen) arkadaş Kanika mahallesine geçmek için öneri yapmıştı fakat hakimiyeti olmadığından kaynaklı önerisi kabul edilmedi. Fakat Kawa arkadaşın önerisi ile Kanika’ya Ferhat arkadaş gönderilecekti. Genel planlama yapılmış, Xebatkar arakadaş son perspektifleri vermişti. Böylelikle toplantı sonlandırıldı.
Tüm cepheler erzak ve cephanelerini alıp akşam yediye kadar yerlerine geçtiler. Gece 12’den önce saldırı gelişebilirdi. Ki bu durumun olmaması için de herhangi bir neden yoktu. Yaşanan telaşlı durumun içerisinde Ferhat arkadaş Kanika’ya gitmişti. Saat on iki olunca Nusaybin’e sessizlik hakimdi. Zaman durmuştu. Tüm mevziler sessizce nöbetteydiler. Eğer savaşta düşmanın hareket tarzını bilmiyorsanız bu dezavantajdır. Çünkü doğal stres yaratıyordu.
İlk saldırı Koçera İpekyolu tarafından başlatılmıştı. Bu sefer farklı bir şey vardı. Dört bir yandan uçuşan havanlar. İşgalciler Beçem tarafından başlayıp Weysêkê tarafına kadar İpekyolu üzerinde konuşlanmıştı. Bir yer altı mevzimiz vardı. Bulunduğumuz mevzi belki en sağlam mevziydi. Fakat dezavantajlarımız işgalcilerin nasıl geleceğini bilmememiz ve mevzinin önündeki boş arazilerdi.
Düşmanın hareket tarzını öğrenmek isteyen Binevş (Filiz Yağız) ve Bakur arkadaşlar suikast mevzisinde gözetleme yapıyorlardı. Tek katlı bir evin önünde duran kobranın kapısı açılıp bir işgalci indiğinde Binevş arkadaş tarafından tek seferde vuruldu. Binevş’in bu mutluluğu etrafındaki arkadaşları da sarmıştı. Ardından düşman tüm tanklarıyla alanı bombalamaya başladı. Tanklara karşı yaptığımız bu mevziler iyiydi fakat tecrübesizlik de kendini yer yer gösteriyordu. Tekniğe karşı neler yapabileceğimizi düşünüyorduk. Düşmanın bu şekilde saldırımasını bekliyorduk fakat tedbirlerimiz yeterli değildi. Bu durum bizi zorluyordu.
Bakur ve Dorşin arkadaşlar gruplara ayrılarak ön tarafa gitmek için hareket geçmişlerdi. Yapılan ilk saldırı belki sonuç almamıştı ama işgalcilerin olup olmadığını kontrol etmek gerekiyordu. İlk gün aslında tarzı fark edememekten kaynaklı genel bir takım tedbirler almak zorundaydık. İşgalciler de zamanla yarışıyordu. Bu konuda kendilerine belli bir süre verildiği belli oluyordu. Gündüz az çok tarzlarını amaçlarını anlamıştık. Gece ise bunu anlamak yine Binevş Arkadaş’a düşüyordu. Koçera ve Şehit Gelhat mahallesinde yalnızca bir termal kamera vardı. O da suikastçı olduğu için Binevş arkadaştaydı. Gece gündüz nöbet tutuyordu. Çok az uyur ve dinlenirdi. Gece ve gündüz dürbünden işgalcileri gözetliyordu.
Weysikê tarafından işgalcilere darbe vurmaya çalışıldı. Bedran B7 silahını alıp harekete geçmişti. Zırhlı kepçenin getirildiği sokakta aynı zamanda bir kobra zırhlı aracını da getirmişti. Bedran arkadaş burada işgalcileri B7 ile vurduktan sonra geri çekildiler. En azından bir süreye kadar bu sokaktaki çalışmaları durmuştu. Hemen ardından kirpi zırhlı aracından inen 15’e yakın özel hareketçilerin ortasından patlatılan mayın işgalcilerde adeta bir şok etkisi yaratmıştı. Başarılı iki eylemle işgalcilere cevap verilmişti.
Serfiraz arkadaşın bulunduğu mevzide de hareketlilik başlamıştı. Zaten Alişer arkadaş ile komşu mevzideydiler. Bu mevzinin çok dayanamayacağı tahmin ediliyordu. Çünkü boş arslardan kaynaklı dezavantajları olan bir hattı. İşgalciler buraya saldırı başlattılar. Kawa arkadaş ise arka tarafındaki yüksek binada gözlemliyordu. İşgalciler bu mevziye hareket eder etmez mayın patlatılınca işgalciler bir şok daha yaşadılar. Bu eylemden sonra işgalciler geri çekilmediler adeta kaçtılar. Kawa arkadaş bunu görüp hemen cihazdan seslendi, ‘yetişin düşman kaçıyor!’ diye. Kawa arkadaş bu olayı daha sonra şu şekilde anlatmıştı: ‘Düşmanın ölü sayısı çok fazlaydı. Fakat gözle görmeyen inanmayacağı için sayıyı düşürüp tekmil verdik’.
Çatışmalar devam ederken 17 Mart günü Zerdeşt (Nesim Atabey), Baz ve Şahan arkadaşların bulunduğu mevziye zırhlı araca yönelik roket atılması için giden arkadaş iki defa denedi ama isabet ettiremedi. Ardından işgalcilerin yoğun atışlarından dolayı Zerdeşt, Şahin ve Baz arkadaşlar yaralanmıştı. Zerdeşt arkadaşın yarası ağır olduğu için hemen arka tarafa getirildi. Yarası ağır olan Zerdeşt’e müdahale edilmiş ama kurtarılamamıştı. Son yasak ilanının başlaması ile verdiğimiz ilk şehitti. Rextinde bulunan mermiler patlayınca yarası daha da ağır olmuştu. Uygun bir yer bulunmuş Zerdeşt arkadaş toprağa verilmişti. Yaralı olan arkadaşlar için de uygun bir ev bulunmuş ve oraya götürülmüşlerdi.
Serfiraz arkadaşların bulunduğu mevzide işgalciler ile çatışma yaşandı. İşgalciler ağır darbeler alıp geri çekildikten sonra bu mevziye yönelik ağır havan saldırısına başladılar. Havan saldırısının sonucunda Serfiraz ve Argeş arkadaşlar yaralanmıştı. Bu iki arkadaş da yaralı evine götürülmüştü. Arka mevzilerinde bulunan Rêber (Mehmet Temizer) ve yanındaki arkadaşlar bu durumu fırsat bilerek haber vermeden öne doğru onların mevzilerine doğru harekete geçmişlerdi. Ön mevzilerde işgalcilere pusu kurarak bekleyişe geçmişlerdi. İşgalcileri gözetlerken suikast sonucu şehit düştü. Bu cephenin ilk şehidi olmuştu. Bu durum direnişçilere geri adım attırmadı tam tersine daha da hırslandırıp işgalcilere karşı direnişi büyütmeye sebep olmuştu.
Bu şahadetten sonra Amed ve Bagok (Abdullah Ak) arkadaşlar doğrudan harekete geçmiş intikam almaya çalışıyordu. Nisan Sokak’tan geçmeye çalışan işgalcilere karşı Bagok’un döşediği mayın patlatılmıştı. Yerinde ve başarıyla patlayan mayın hedefine ulaşmıştı. Bundan coşku alan Bagok arkadaş bağırarak sloganlar atıyor bir yandan da Amed işgalcilere ‘teslim olun’ çağrısı yapıyordu. Bu etkili eylemden sonra diğer taraftan da direnişçilerin sloganlar attıkları duyulabiliyordu. Fakat bu etkili eylemin sevinci sürerken Bagok Arkadaşın hemen orada vurulup şehit düşmesi direnişçileri sarsmıştı. Bu anda yaşanan şahadeti Bagok arkadaşa yakıştırılamamıştı. Tüm direnişçiler üzerinde ağır bir etkisi olmuştu. Rêber’in intikamını şahadetiyle almıştı. Her iki arkadaş yan yana defnedildi. İlk etapta ağır geldiği için birçok arkadaşının haberi olmadı şahadetinden.
Seyitxan (Aso-Yekta Atlı) yasaktan hemen önce Nusaybin’e gelmişti. Onu tanıyan arkadaşlar daha öncesinden gelmesi gereken ve herkesin tanıması gereken bir arkadaş olduğunu söylüyorlardı. Fedailiğin abidesiydi. Fedai duruşuyla tüm arkadaşların gönlünü kazanmıştı. Bir fedaiydi. Kawa arkadaş ile hareket ederdi. Kawa arkadaş kendisinden daha çok onu korurdu. Zaten Kawa Arkadaş savaşta Serdem ve Seyitxan arkadaşları korumayı da kendine görev bilmişti. Savaşın ve yaşamın komutanlığını yaparken aynı zamanda bu iki arkadaşı da korumayı kendi görevi sayıyordu.
Yönetim ve yapı ile birlikte tüm arkadaşlar işgal saldırılarını kırmak üzerine yoğunlaşıyor, çabalıyordu. Fakat henüz köklü bir çözüm bulunamamıştı. İşgalciler de Havan, obüs, tank vb. ağır silahlar ile saldırılarına devam ediyordu. Her ne kadar silah, cephane konusunda imkanlar çok kısıtlı olsa da saldırıları kırabilmek için herkes uğraşıyor, çabalıyor, taktik deniyor, kafa yoruyordu. Koçera Cephesinde üç mevzi şeklinde konumlanıp harekete geçilmişti. Dilovan arkadaş’ın mevzisine işgalciler adeta musallat olmuşlardı. Tank, havan, obüs atışlarının yanı sıra çok sayıda işgalci de mevziye doğru saldırıya geçmişti. Ağır teknik saldırılarının yanında paramiliter güçlerin de öne sürülmesi çatışmaları şiddetlendiriyordu. Sürekli öldürülüyorlar ama bitmiyorlardı. Öldürülen bir kişinin yerini on kişi ile dolduruyorlardı. Mevziye kesintisiz ateş eden tank ise ilk etapta darbelenmiş fakat imha edilmediği için saldırılarına devam ediyordu. Kısa bir süre sonra mayının üzerine gelen tank patlatılınca tümden imha olmuş bir süreliğine de olsa Dilovan arkadaşın bulunduğu mevzi rahatlamıştı. Bu çatışmalarda ise Nıştıman (Cemal Mevludi) arkadaş şahadete ulaşmıştı. Nıştıman Arkadaş Rojhilat Kürdistan’ın Şaho kentinde dünyaya gelmiş bir arkadaştı. Şahadete ulaşana kadar da görkemli Nusaybin direnişine fedaice katıldı, fedaice savaştı.
Bu mevzideki arkadaşlar hiç yılmadan direnişe devam ediyorlardı. Her şahadet mücadelenin yükseltmenin gerekçesidir. Bu arkadaşlar da buna cevaben direnişi ve mücadeleyi daha da yükseltmeyi görev bildiler. Sabotaj taktiğini yaratıcı şekilde zenginleştirmek ile direnişçiler önemli bir çözüm bulmuşlardı. Tankların imhasında çok etkili oluyordu. İşgalcileri psikolojik yönden de oldukça etkiliyordu. Bu, tıkanan tarz ve taktiğin aşılmasında önemli bir adımdı. Cengiz Arkadaş normalde Weysekê alanında suikastçıydı. Koçera cephesine gelerek sabotaj, mayınlamaya bakacaktı. Cengiz arkadaşın gelişiyle mayınlamaya ağırlık verildi. Dilovan, Mahir Çayan (Şahin Yılmaz), Cengiz, Xeyri (Mehmet Abdullah Öcal) arkadaşlar mayınlama çalışmaları için ön tarafa geçtiler. Bunu fark eden işgalciler hemen o arkadaşları hedef yapmıştı. Burada Cengiz ve Dilovan arkadaşlar yaralanmış fakat Mahir Çayan arkadaş şehit olmuştu. Cesareti ile bir örnek olan Mahir Çayan’ın şahadeti hücrelere kadar hissedilmişti. Her şehadet farklı oluyor, farklı etkiliyordu. Mahir Çayan arkadaşın şahadetini her arkadaş derinliğine hissetmişti. İsmi gibi şahadeti de oldukça büyüktü Mahir Çayan arkadaşın. Bizler için büyük bir kayıp olmuştu.
Nisan Sokak’ta bulunan mevzideki arkadaşlar derhal Mahir Çayan arkadaşın intikamı için seferber oldular. Arkadaşların hareketliliğine ve temposuna yetişebilmek için de yeni düzenlemeler yapıldı. Xeyri arkadaş mayın yapımına başlamıştı. Yanında da Mizgin (Kübra Aba), Resul (Resul İnan), Şirin ve Viyan arkadaşlar verilmişti. Çok genç yaşta olan bu fedakar arkadaşlar gün doğumu ile birlikte mayın yapmak için bodruma giderdi. Havanın kararmasıyla birlikte evlerine dönüp yemek yedikten sonra yorgunluklarının üzerine uyurlardı. Xeyri arkadaş ise temposunu ona katlamıştı. Bu yorgunluğunun üzerine bazen bodrumun bir köşesinde uyuyakaldığı görülürdü. Bazen genç arkadaşlar bodrumda onu göremeyince bir şey mi olmuş diye telaşlanır, paniğe kapılırlardı. Bir süre sonra bu duruma alışan genç arkadaşlar Xeyri arkadaşın görülmediği zamanda ne yapacaklarını biliyorlardı. Kuytu köşeleri arayarak Xeyri arkadaşı uykudan uyandırırlardı. Mayın yapma tecrübeleri gelişince de Xeyri arkadaşı uyandırmaya gerek duymadan kendi başlarına işe koyulurlardı. Fakat bu genç arkadaşların sitemi de vardı. Sürekli ön cepheye gidip savaşma istekleri olduğundan diğer arkadaşları da oldukça zorlarlardı. Özellikle Resul arkadaş Bakur arkadaşı gördüğünde sürekli bunu dile getiriyordu. Cesareti gözlerinden yansıyordu. Bu genç arkadaşın duruşu herkese güç ve moral veriyordu. Genç arkadaşların işgalcilere karşı olan savaşma arzusu direnişin en önemli ilham kaynağıydı.