Özsavunmanın verilen mücadelede kadınları zafere taşıyacağını söyleyen Figen Aras Jineolojinin özsavunmayı, hakikati karartılmaya çalışılan kadın kimliğini, hakikatini açığa çıkartma bununla birlikte zihniyette kendini tanımlama olarak ele aldığını belirtti.
Her canlının bir savunma mekanizması var. Gülün dikeni, bukalemunun bulunduğu zemine göre renk değiştirmesi hayatta kalabilme çabasını gösteriyor. Hayvan ve bitkiler özsavunmalarını çevreden gelebilecek tehlikelere karşı evrimsel süreçte geliştirirken, insan sadece fiziksel hayatta kalmak adına değil, düşünsel ve kültürel olarak da özsavunmayı varlık mücadelesi haline getirdi.
Hazırlamış olduğumuz ‘Özsavunma Haktır’ dosyamız ile tarih boyunca kadınların varlığını sürdürebilmek için geliştirdiği özsavunma yöntemlerini hatırlatmayı amaçladık. Özsavunma sözlük anlamı olarak “kendini savunmak” olsa da kadınların nasıl tanımladığını ve hangi yöntemlerle özsavunmayı hayata geçirdiğini Kadın Akademisi Derneği Üyesi Figen Aras ile konuştuk.
‘Öz savunma kendini var etmedir’
Evrendeki tüm varlıkların bir özsavunma yanı olduğunu dile getiren Figen, “Hayvanlardan tutalım bitkilere kadar, her bir canlının kendini koruyacak bir organı ve bir yapısı vardır. İnsan toplumsallığında ise özsavunma, özellikle insanın insana, devletlerin toplumlara ve erkeklerin kadınlara yaptığı saldırılar karşısında, kendini hem fiziki olarak koruma hem de düşünce yapısı olarak korumaktır. Özsavunma, kendini var etmedir, tanımlamadır. Eğer bir birey, topluluk içerisinde kendini var ederse, tanımlarsa gelebilecek olan saldırılara itiraz eder. İşte bu itirazın kendisi bazen silahla, bazen bıçakla, bazen kalemle, bazen sözle, bazen de saklanarak olur. Biz buna özsavunma diyoruz” dedi.
‘Özsavunma, hakikati açığa çıkarma olarak ele alınıyor’
Figen, Jineolojinin özsavunmayı, hakikati karartılmaya çalışılan kadın kimliğini, gerçekliğini, hakikatini açığa çıkartma bununla birlikte zihniyette kendini tanımlama olarak ele aldığını belirtti. Bu varoluşun kendisiyle birlikte devletten, erkekten, babadan, aileden, toplumdan gelen tüm saldırılara karşı kendini koruma, kendini var etme olduğunu ifade eden Figen, şöyle devam etti: “Öz savunma esasında düşüncede kendini kabullendirmek, kendini sevme ve köleliğe itiraz etmedir. Kadın hareketlerinin, feministlerin fiziksel olarak, ortaya koydukları özsavunma yöntemleri çok değerlidir. Çünkü bir varlığın önceliği kendi varlığını sürdürebilmek, ayakta kalabilmek, yaşamak içindir. Bunu yapamadığında zaten zihniyette düşüncede kendini var etmesinin bir anlamı yok. Ölümlere, tecavüzlere, şiddete, evlere kapatmalara karşı yapılan öz savunma çalışmaları değerlidir. Fakat Jineloji de en çok tartıştığımız şey düşüncenin temelinde bunu açığa çıkarmak. Ben neden köleleştiriliyorum? Ben neden tecavüze uğruyorum? Neden eve kapatılıyorum? Neden bir erkeğin eşi, bir babanın kızı ya da oğlun annesi olarak tanımlanıyorum? Ben bir varlıksam, kendimi nasıl tanımlamalıyım? İşte bu noktada özgür birey, özgür kadın tanımlaması açığa çıktıkça, ‘var olan saldırılara karşı ben ne yapmalıyım?’sorusuna cevap aranıyor.”
‘zihniyette, düşüncede özsavunmaya ihtiyacımız var’
“Jineloji de şunu net bir şekilde açığa çıkardık. Hem saldırıya, tecavüze, tacize uğruyoruz. Hem de hakkımızda yalan tanımlamalar, yasalar, hadisler çıkarılarak, cinsiyetçilik yapılıyor” diyen Figen, “Hatta bilim bile bugün kadının savunmasız, zavallı olduğunu kabul ettirmeye çalışıyor. İşte bu noktada fark ediyoruz ki bizim özsavunmaya ihtiyacımız var. Zihniyette, düşüncede, teoride bizim özsavunmaya ihtiyacımız var” diye konuştu.
‘Tüm özsavunma yöntemlerini bir araya getirerek mücadele etmeliyiz’
Devletlerin bir boşluk bulduğu anda hemen devreye girip erk zihniyetini hayata geçirmeye çalıştığını dile getiren Figen, “Ekonomik saldırılara karşı kadınlar kooperatifler kuruyor. Kadın örgütleri kamplar kuruyorlar. Kamplarda bir araya gelip kadın cins bilincini, kendi cinsiyle birlikte yaşamak, kendi cinsini anlamak, ona yapılan saldırının kendisine yapılmış olduğunu açığa çıkarmak noktasında çok ciddi bir buluşma yaşanıyor, konferanslar yapılıyor. Karate kursları açılıyor. Şiddete karşı özsavunmalarını oluşturuyorlar. Ama her biri parça parça. Her biri bir diğerini güçlendirecek noktada değil. Bundan dolayı bütün dünyadaki özsavunma yöntemlerinin aslında bir araya gelerek ortak bir noktadan hareket etmesi çok önemlidir. Düne kadar İpek Er, günlerce eve kapatılarak tecavüze uğradı. Ve orada komşu yok muydu? Esnaf yok muydu? Aile yok muydu? Kadınlar nerdeydi? Oysa örgütlü bir kadın topluluğu olsak, bu tür tecavüzlere, saldırılara karşı özsavunmamızı çok rahatlılıkla alabiliriz” diye vurguladı.
‘Kadınlar devlet mekanizmalarına güvenmiyor’
Türkiye ve bölgede polis ve askerlerin, kadına yönelik şiddet boyutunda ciddi rolü olduğunu vurgulayan Figen, kadınlarda çoğunlukla devlet mekanizmalarına yönelik bir güvensizlik olduğunu ifade etti. Kadınların “Gitsem de bana yardımcı olmayacaklar” düşüncesi içinde olduklarını dile getiren Figen, “Kimi kime şikayet edeyim yaklaşımı var. Başkasından beklemektense, varlık olarak kendimize güvenmek, bizimle aynı duyguları ve şiddeti yaşayan kadınlarla bir araya gelerek mücadeleyi yükseltmek değerli ve önemli. Biz nesne değiliz. Karşımızda bir özne var ve o özne bizi kurtarsın, bize yardımcı olsun. Güçlü olduğumuzu fark ettiğimizde bunu açığa çıkardığımızda hiçbir kuruma başvurma ihtiyacı kalmayacak. Bir güvensizlikten bahsediyoruz. Zihniyetin temelinde ‘kadınlar öldürülmeyi hak ediyor, kadın o suçu işlemeseydi, erkeğin mutlaka bir gerekçesi vardır’ gibi yaklaşımlar devletin birçok mekanizmasına işlemiştir. Dolayısıyla kadınlar bu mekanizmalara gitmiyorlar” diye belirtti.
‘Anadilde ısrar özsavunmadır’
Anadilini konuşan kadının kendini ifade etme sorunu olduğunu hatırlatan Figen kadının gittiği resmi bir kurumda “Türkçe konuşacaksın” sözüyle karşılaştığını dile getirdi. Kadının anadilinde kendini ifade edemediği için derdini anlatamadan geri döndüğünün altını çizen Figen, şunlara dikkat çekti: “Önemli olan özgücü açığa çıkarabilmek. Bugün biz kadınlar, kanadımız, kolumuz kırılmış bir şekilde görünmek istemiyoruz. Oysa kanadımız, kolumuz kırık değil. Düşünce dünyamız, tarihimiz, örgütlülüğümüz, birbirimizi anlama kapasitemiz o kadar güçlü ki önemli olan bunu açığa çıkarıp bir araya gelmenin koşullarını yaratmak. Mesela Hindistan’da, Pakistan’da kadınların tacize tecavüze karşı kendi sokaklarını beklediğini görüyoruz. Ama daha da önemli olan bir şey bunların önüne geçebilmenin koşulları nedir? O zihniyetin temelinde ne yatıyor? Bunları sorgulayarak açığa çıkarmaktır.”
‘Kadınlar tarihi bilincini açığa çıkararak Rojava’da devrim yaptı’
Rojava’da ciddi bir kadın devriminin gerçekleştiğini hatırlatan Figen, “O kadınların DAİŞ zihniyetine karşı gerçekleştirdiği özsavunma, öyle bir günde açığa çıkan özsavunma değil. Bunun tarihsel bir birikimi vardı. Düşüncede, zihniyette, erkeğin köleliğini, köle gibi satılmayı kabul etmeyen, tecavüzü ortadan kaldırmaya çalışan bir kadın var. Orada kadınların faşizme karşı ya da köktendinciliğe karşı, erkek egemen saldırılara karşı bir araya gelerek yeteneklerini açığa çıkararak, cesaretlerini toplayarak gerçekten bir devrime imza attıklarını gördük. Bu akademik alanda da olabilir. Bu üniversite öğrencilerinde de olabilir. Dolayısıyla mücadele ve örgütlülüğün kendisi, Rojava’daki örnek gibi bizi mutlaka zafere götürecektir. Kadın özgürlüğü ve toplumun özgürlüğünü esas alıp bunun için bir araya gelip mücadelemizi daha da büyütmek gibi tarihi bir sorumluluk karşımızda duruyor” sözlerine yer verdi. Yarın: Lilith olup isyanı kuşanan kadınlar özsavunmayı bugünlere taşıdı.
Kaynak: http://www.jinnews.com.tr/