Öz savunma kendinin eylemidir

0
423

Birçok tanımı olmakla birlikte demokrasi, en yalın ifadeyle halkın öz yönetimine kavuşmasını ifade eden bir rejimdir. Günümüzde- en azından söylem düzeyinde- bir karşıtlık dile getirebilecek herhangi bir kurum, görüş ve eğilim bulunmamakla birlikte, uygulamadan uygulamaya farklılıklar söz konusudur.

Yönetimin tüm vatandaşlar tarafından seçilmesine ve örgütlendirilmesine dayalı demokratik sistemin tarihsel temeli, kabile toplumlarına kadar gitmektedir. Yani yönetimin tüm kabile üyelerinin büyük çoğunluğunun onayından geçmesi demokratik bir gelenektir.

Sınıflı toplumla birlikte demokrasi daha çok egemen sınıfın önde gelenlerinden oluşan bir temsili meclisle ifade edilir. Gücüne göre her türlü yürütmeyi belirlemekten tutalım, danışma meclislerine kadar her sınıflı toplumda gözlenen hususlardır. Ama kısa sürede politik rolü artan kral ve tanrı-krallar, demokratik geleneği ortadan kaldırmışlardır.

Sümerlerde ilk nüvelerine rastlanılan demokratik gelenek esas gelişimini antik Athena-Kent Devleti’nde bulmuştur. Köleci sınıf ilişkilerinin hâkim olduğu Athena- Kent Devleti, çağ felsefesiyle farklı düşünce ve tartışmaların merkezi haline gelmiştir.

Sınıf demokrasilerinin en belirgin özelliği- sınıf iktidarının demokrasi ile sınırlandırıldığının bilincinde olduğundan dolayı- demokratik kurumları ve gelenekleri sürekli susturmalarıdır. Ağır bunalım, kriz ve çöküşler söz konusu olduğunda, tümüyle yıkılmaktansa demokratik çözüme daha çok yakınlaşılır. Ancak bunların demokrasi ile alakaları yoktur.

Toplumun demokratikleştirilmesi; günümüzün bilişim ve iletişim çağında ulaşılan bilinç düzeyinden sağlanan güçle toplumun kendi çıkarlarının farkına varması, bunu talep eder hale gelmesi ve siyasal kurumlara taşırmasıdır. Tarihte toplum bu çerçevede ve ilk defa bilimsel olarak kendini tanımakta, hak sahibi olduğunun bilincine varmakta, kaderini özgürce belirleyebilecek bir duruma gelmektedir. Bu nedenle demokratik uygarlık mücadelesinin temelini toplumun demokratikleştirilmesi teşkil etmektedir. Bin yıllarca uyutulmuş, bastırılmış kimlikler kendilerini sahiplenmeye çalışacaklardır. Kültürel varlıklar bunu en değerli miras olarak benimseyip yeni yaşamın temel harcı olacaklardır. Şimdiye kadar şahıslar, hanedanlıklar, dinsel varlıklar ve dar zümre çıkarları için girişilen çabalar, artık toplumsal varlığın kendisi, tanınması ve yaşamsal kılınması için harcanacaktır.

Devlet konusunda halkları aydınlatmak, demokrasilerin öncelikli adımıdır. Demokrasi, devletleşmemiş ve kendi komünalitesi içerisinde devletleşmeye karşı duran toplumun yönetim tarzıdır. Devletle ilişkilidir ancak bu ilişkide kendini inkâr edip ideolojik, sosyal ve siyasal olarak erimemiştir.

Demokrasinin topluma sunduğu en temel hak, meşru savunma hakkıdır. Meşru savunma ancak işgal koşullarında anlam kazanır. Bir halkın varlığı ve özgürlüğünü baskı altına alan bir yabancı sisteme karşı yürütülecek meşru savunma savaşımı demokrasiyi kurmanın en temel yolu olmaktadır. Devlet amaçlı bir ulusal kurtuluş mücadelesi yerine demokrasi amaçlı bir meşru savunma savaşımı güncel gerçekliğe de daha uygun düşmektedir. Meşru savunma savaşımı halklar ve toplum açısından baskı ve şiddetin söz konusu olduğu zamanlarda gündemleşirken öz savunma her zaman için geçerli olan temel bir duruştur. Öz savunma halkların kendi kendisine yabancılaşmasıyla kaybettiği bir kültürdür. Öz savunma kültürünü toplumlarda geliştirmek bir toplumun en temelde varlıksal ve özgürlüksel bir sorunu olmaktadır.

Demokratik bir sisteme ulaşmak isteyen toplumlar ve halklar öncelikle kendilerinde öz savunma kültürünü geliştirerek varlıklarının ve özgürlüklerinin özünü kavrayabilmeliler, onu koruma ve savunma gücü gösterebilmeliler. Bu anlamda öz savunma en temelde bir bilinç, örgütlülük ve eylem işidir. Kendisi olma bilinci, kendini savunabilme bilinci. Bunu nasıl, hangi araçlarla, hangi yol ve yöntemlerle geliştirme bilinci? Düşmanı, saldırı halinde olanı, zarar vereni, haksızlığa, hukuksuzluğa yol açanı tanıma bilinci. Tüm bu bilinçsel gelişmeler kendisiyle birlikte bir örgütlenmeyi gerektirir. Birey olarak öz savunma bilinci ve eylemselliği içerisinde olmak toplumsal bir kimliğe sahip olmanın gereği olarak yeterli değildir. Bu anlamda örgütlülük bir halkın en temel gücü olmaktadır. Bir başkasına yapılan bir haksızlığa karşı kendimize yapılmışçasına tepki ve tavır içerisinde olmak, bireyin içine kıstırıldığı bencil ve egoist dünyanın kırılmasıyla gelişir. Örgütlülük hiçbir şeye sahip olmayan bir kişinin, toplumun, halkın özgürlüğü için mücadelesinde dayanacağı en temel güçtür. Örgütlenmiş bir bilinç kadar egemen sistemleri korkutacak ve yıkıma uğratacak bir güç yoktur. Bu temelde eyleme geçmiş bir örgütlülük ise haksızlıklara karşı mücadelede, susup beklemek veya sadece onu haykırmak değil, bu haksızlığı ortadan kaldırmak için atılacak bir adım ve atılacak bir taş olacaktır.

Öz savunma eylemsellikleri çok dar ele alınmamalıdır. İşgalci ve baskıcı güçlere karşı askeri nitelikte olabilecek kadar, halkın iradesini, çıkarlarını temsil etmeyen, rant yapan kişilere, kurumlara karşı siyasal alanda bir mücadeleyi, yine halkın ahlakına, değer yargılarına ters olan yaklaşımlara, fuhuş vb sektörlere karşı sosyal alanda bir mücadeleyi, yine hukuksal alanda bir mücadeleden tutalım kültürel alana kadar tüm toplumsal alanları kapsar.

Öz savunma kendinin eylemidir. Kişilerin, toplumların veya halkların savunmalarını kendilerinin yapması, bu işi başkalarına devretmemesidir. Öz savunma, toplumsal olarak demokratik bir zihniyete ve sisteme kavuşmanın en temel araçlarından biridir. Bir sivil toplum örgütü olarak anlaşılmamalıdır. Mücadelenin gelmiş olduğu bu süreçte her ne kadar barışçıl ve demokratik çözümden yana bir strateji esas alınsa da egemen güçlerin inkârcı, imhacı ve şiddetle sorunu ortadan kaldırma yaklaşımına karşı askeri disipline sahip silahlı bir öz savunma halkın özgürlüğe ve demokrasiye olan istem ve inancının göstergesi olur. Bu anlamda en etkili bir savunma örgütlülüğü olarak da rolünü oynayacaktır. Bu temelde öz savunma birçok yönüyle kendisini, kamu vicdanı ve ahlakına dayandırırken, birçok yönüyle de özgün örgütlülük gerektirir. Savaş süreçlerinde olduğu kadar barış süreçlerinde de halkın öz değerlerini koruma amaçlı olarak varlığını sürdürür. Reber Apo, bu gerçekliği Bir Halkı Savunmak adlı savunmasında şu şekilde dile getirerek, yeni dönemde halk iradesine ve öz gücüne dayalı bir mücadelenin demokrasinin temeli olduğuna vurgu yapmaktadır.

“ Olağanüstü durumların dışında normal koşullarda halkların öz savunma sorunu da göz ardı edilemez. Kriz koşullarında genel güvenlik dışında özgüvenlik daha çok önem kazanır. Devletin klasik güvenlik ölçütleri birçok yönüyle halkın güvenlik ihtiyacına cevap veremez. Devlet iktidarının oligarşik ve diktacı güçlerin eline geçmesi, sınırlı hukuk güvencesini de ortadan kaldırır. Devlet adeta parsellenir. Bir ucu devletçi odaklara bağlı çok sayıda mafya ve çete türer. Halkın üzerinde tam bir terör estirirler. Suçlarda patlama yaşanır. Hak aramada hukuki yollar yerine taşeron güçler tutulur. Hukuk adeta metalaşır. Devletin güvenlik güçlerinin kendileri güvenlik sorunu haline gelir. Kriz süreçlerindeki birçok ülkede günümüzde yaşanan bu tür güvenlik sorunları karşısında öz savunma kaçınılmaz bir gereksinim haline gelir. Öz savunma güçlerinin kurulması gerekir.”

Mücadelemizin gelmiş olduğu aşamada toplumun, siyasetin ve devletin demokratikleştirilmesinde gerilla mücadelesinin yanı sıra toplumun öz savunma gücünü geliştirmek güncel gerekliliklere göre daha gerçekçi olacaktır. 30 yıllık mücadele birikimimiz halkımızda ve genel toplumda belli bir düzeyde bilinç ve örgütlülüğü geliştirmiştir. Kendi özgürlüğünü başkasından beklemeyen, bunun için mücadele etmesi gerektiğini, ekonomik siyasal, kültürel ve her alanda örgütlenmesi gerektiğini halkımız anlamış durumdadır. Toplumsal özgürlük herkesin örgütlenerek harekete geçmesi ile sağlanır. Örneğin Filistin halkının gösterdiği mücadele bir öz savunma direnişi olarak nitelendirilebilir… Kendi mücadele gerçeğimiz açısından da düşmanın bugüne kadar sonuç alamamış olmasının en temel nedeni mücadelemizin halkın direnişçi özüne dayanmasıdır. Öz savunma gücünün geliştirilmesi halkı sadece bir dayanak güç olarak görmek değil, mücadelenin bizzat yürütücüsü, fiilen katılımcısı yapar. Bu anlamda salt gerilla mücadele tarzına değil halk eylemsellikleriyle direnişçiliğin ortaya konmasına dayanır.

Mücadeleyi sadece dağ ve gerillayla sınırlı bırakmak doğru olmayacağı gibi şehir, metropol vb kırsal alanlarda öz savunma temelinde yapılacak örgütlenmenin demokratik çözüme sunacağı katkının hayati önemini görmek gerekiyor. Türkiye oligarşik devlet gerçeğini göz önüne alarak meşru savunma temelinde şehir gerçekliğine uygun bir tarzda böylesi bir örgütlülüğe gitmenin gerekliliği çok bariz görülmektedir. Bunun da Kürt halkının öz savunması olduğu bilinmelidir. Halka dayalı olarak geliştirilen öz savunma örgütlülüğü geçmiş süreçlerde her ne kadar yürütülmüş ve halkın katılımı gerçekleşmiş olsa da bunun daha çok örgütlülüğe kavuşması, bunun süreklilik arz etmesi açısından şehir çalışmalarının kurallarına uygun bir temelde yürütülmesi gerekmektedir.

Öz savunma bir milis kuvveti ya da cephe çalışması değildir. Meşru savunma mücadelesinin temel ayaklarından birisi olarak halkın öz gücünün eylemselliğidir. Bu, sivil itaatsizlik eylemselliklerinden tutalım serhıldanlara, en basit eylemselliklerden en karmaşığına kadar uzanan askeri eylemsellikleri kapsar. Bir kundaklama eyleminden molotoflamaya, sabotaja ve silahlı eylemselliklere kadar geniş bir alanda yaygın halk eylemsellikleridir. Yerel ve sivil güce dayanır.  Öz savunma, bir kadro çalışması değildir. Çok esnek, çok renkli, her kesimi bağrında taşıyabilecek bir yapılanmaya sahiptir. Çünkü kendini savunma hakkı sadece birilerinin değil, herkesindir. Kadın ve gençliğin öncülük rolünün olduğu ama tüm toplumsal kesimlerin sorumlu olduğu bir alandır.      

Öz savunma örgütlülüğü geliştirilirken amaç sadece bir yerleri yıkmak veya bazı kişileri vurmak değildir. En önemli rollerinden birisi de, demokratik inşa sürecinin önündeki engellerin kaldırılmasıdır. Yıllarca süren savaş süreci ve devletin yürüttüğü yanlış ve haksız politikalardan ötürü gelişen toplumsal yozlaşmanın giderilmesi için her şeyden önce bilinçli bir tarzda toplumsal yozlaşmayı geliştiren araç ve kurumları hedeflemek önemlidir. Günümüze dek süren çetecilik, ajanlaştırma fuhuş sektörü, insan ticareti, uyuşturucu ticareti vb. Toplumun manevi değerlerinin yozlaşmasına yol açan kurum ve kuruluşları hedefler. Devletin bu uygulamaları sonucu yara alan manevi değerlerin tahribinin önünün alınması temel amacı olur.

Sonuç olarak; dünyamız yeni yüzyılla birlikte yeni bir dönemece giriş yapmış bulunmaktadır. Demokratik uygarlıklar çağına geçiş olarak nitelendirdiğimiz yeni yüzyılda insan hakları, demokrasi ve evrensel hukuk değerlerinin öne çıktığı bir çağda bulunmaktayız. Bu nedenle geçmiş dönemlerde yaşanan klasik savaş yöntemlerinin anlamını yitirdiği ve ancak halkların kurtuluşunun evrensel meşru savunma hakkıyla sağlanabileceği bir çağ olmaktadır. Öz savunma örgütlülüğünün temel dayanağı meşru savunmadır. Ortadoğu’da günümüzde varolan despotik, oligarşik rejimlerin gerçekliği böylesi bir örgütlülüğü ihtiyaç olmaktan öteye bir zorunluluk haline getirmiştir. Evrensel hukukun ve insanlık değerlerinin korunması ve bunun halkımıza da tanınması ancak ve ancak sergilenecek öz savunma duruşu ile sağlanacaktır.

Türkiye, oligarşik devletinin yıllardan beri halkımız üzerinde sürdürdüğü geleneksel inkar ve imha politikası hızından hiçbir şey kaybetmeksizin devam etmektedir. Önderliğimizin ve Kürt halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesinin yarattığı diyalog ve barış süreci değerlendirilmemiş, tersine inkâr ve imha politikaları devam etmiş, halkımızın değerlerine yapılan saldırılar, özgürlük ve demokrasi hareketine karşı operasyonlar daha fazla artmıştır. Bize karşı topyekun bir savaşın açık bir şekilde resmi ağızlardan ilan edilmesi gibi bir gerçeklik de söz konusudur. Bizim de topyekun saldırılara karşı topyekün bir direnişle yanıt olmamız gerekmektedir.

Mücadele gerçekliği ile yaratılan Kürt halk gerçekliği aydınlanma çağını yaşamaktadır. Bundan dolayı birçok anti -demokratik engel oluşmaktadır. Halkımız tarihte olduğu gibi bu günde bölge açısından demokrasinin motor gücü olma rolünü oynamaktadır. Bu anlamda Kürt halkı tarafından meşru savunma temelinde öz savunma çalışmalarının geliştirilmesi özgürlük mücadelesinin teminatı olacaktır. Bu temelde geliştirilecek öz savunma güçlerinin demokratik ve özgürlük mücadelesinde çözüme katkı sunarak daha aktif rol oynayacağını söyleyebiliriz.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here