Öz savunma: Sadece bir örgüt değil, halk savaşı

0
334

HALİT ERMİŞ

Öz savunma genel anlamıyla kişinin ya da grubun kendisini mevcut ya da ihtimal dahilindeki bir saldırıya karşı koruması durumudur. Öz savunmasını almamış, bunun bilinç ve örgütlenmesini oluşturamamış kişi, grup ya da toplumların her türlü saldırı karşısında darbe alması, yenilmesi ve ya tahakküm altına girerek en doğal haklarını kaybetmesi, özcesi köleleştirilmesi kaçınılmazdır.

Egemen sistemlerin bugünün dünyasında birey, grup ve daha geniş manada toplumlara karşı sürekli bir saldırı halinde olduğu gerçeği, birey, grup ya da toplumu kendi öz savunmasını, (ki bu en meşru hakkıdır, hatta görevidir) yapmak zorunda bırakmaktadır.

Saldırının illa fiziksel olması öz savunmayı koşullamaz. Saldırı fiziksel olabileceği gibi, inançsal, kültürel ya da ırksal da olabilir. Ya da bu egemen bir sınıfın daha küçük bir sınıfı tahakkümü altına alarak denetlemesi, sömürmesi durumu da olabilir. Hatta ve hatta bireyin birey üzerindeki tahakkümü şeklinde de olabilir. Dolayısıyla buna karşı geliştirilecek öz savunma da birey ya da grubun çok yönlü bilinçlenmesi, örgütlenmesi ve kendisini koruyacak argümanları çeşitlendirmesini de zorunlu kılmaktadır. Dolayısıyla bu hak olmanın da ötesinde erdemli ve onurlu bir yaşam sahibi olmak isteyenler açısından bir görev olmaktadır. 

KAPİTALİZMİN 20.YY MODERN KÖLE TOPLUM GAYESİ

Bugün bölgemizde (Ortadoğu’da) küresel sistemin yapı taşları döşenmektedir. 20.yy’da her türlü baskıcı, totaliter, faşist sistem uygulamaları ancak kendilerini en üst düzeyde birey ve toplumsal sömürü üzerine inşa ederek var ola geldiler. Ancak irade sahibi insanın sonsuz itaati gibi bir yanılsama içinde olmaları ( ki 20.yy’da aslında küresel kapitalist sistem modern köleler yaratarak sonsuzluğunu ilan etmişti) en fazla yanıldıkları husus oldu. 20.yy boyunca her türlü baskı ve sömürüye karşı; gerek kültürel, etnik, gerekse sınıfsal baskıya rağmen, egemen zümreye karşı öz savunma temelinde yürütülen mücadele, insan denen varlığın sonsuz itaate alınmayacağını da kanıtlamış oldu.

DÜNDEN BUGÜNE DEĞİŞMEYEN KÜRT DÜŞMANLIĞI

Söz gelimi, etnik Türk milliyetçiliğine dayalı kurulan Türkiye cumhuriyeti yüz yıl boyunca aralıksız şekilde Kürt toplumunu her türlü asimilasyon, katliam, sürgünle içten çürütme, dağıtma, yok etme ve teslim alma yöntemlerini sınır tanımaksızın kullandı. Her türlü baskı, sömürü ile faşist zor ve baskı uygulamalarına karşı sonu gelmeyen başkaldırılarla, isyanlarla karşı koyan Kürt toplumu 20.yy boyunca varlığını korudu. Ulus devlet şeklinde kollarını her yerde oluşturan ve sömürüyü, teslim almayı vazgeçilmez yöntem olarak dikte eden kapitalist emperyalist sistemin çarkları arasında erimekten ve dağılmaktan kurtulmayı, ayakta kalmayı bildi.

Burada mevzu bahis olan 20.yy egemen sistemin tahlilini yapmak değil, 20.yy gerçeğinden bugüne uzanan ve bugün de şiddetli bir şekilde Türk ulus devletinin Kürt düşmanlığı siyasetini anlamaya çalışmaktır. Güncelde yapılanın geçmişle bağı olduğu kadar geleceğe de hükmetme, tahakküme alma gibi amacı kesindir.

KÜRT İSYANLARI BİRER ÖZ SAVUNMA DİRENİŞLERİDİR

Kuşku yok ki, soykırım ve asimilasyona uğrayan sadece Kürt halkı değildir. Gerek bölgemizde gerekse dünyanın değişik bölgelerinde birçok ulus, kültür, inanç kapitalist modernitenin amansız saldırısına maruz kalmış ve birçoğu da bu saldırılara direnemeyerek tasfiye edilmişlerdir.

Ancak Kürdistan’da da 19. ve 20.yy sürekli bir saldırı durumuna maruz kalmıştır. Özellikle 20.yy Kürdistan’da son derece kanlı geçmiştir. Fakat her şeye rağmen Kürtler kendi öz savunmalarını, ki bu parçalı ve çok fazla örgütlü olmazsa da sürdürmüşlerdir.

Şeyh Sait, Ağrı, Seyit Rıza, Berzenci, Şıkaki, Qazî Muhammed isyanları Kürdistan’da yürütülen soykırım asimilasyon saldırılarına karşı özünde birer öz savunma direnişleridir. Ne var ki, bunlar da gerekli örgütlülüğe ve ön görüye dayanmadıklarından genişleyememiş ve bastırılmaktan kurtulamamışlardır.

Aslında sonu gelmeyen isyanlarla 20.yy Kürtler açısından süregelen bir öz savunma yüz yılı olarak nitelendirmek yerinde olacaktır. PKK tam da öz savunma temelinde gelişen meşru mücadelelerin kanlı bastırılmaları ardından ortaya çıkmıştır. Kürt halkı PKK ile başlayan özgürlük mücadelesinde, belki de tarihinde ilk kez bu denli komplike bir mücadeleyi yürüterek, her türlü saldırıya karşı uzun erimli bir öz savunmayı yürütebilmiştir. PKK için, özünde Kürt toplumunun en temel meşru savunma gücüdür, tanımlaması yerinde olacaktır. Kürt toplum PKK ile sadece kendisini fiziki olarak korumamış, ama aynı zamanda bilinçlenerek her türlü soykırım ve asimilasyona karşı örgütlenmiş ve mücadele eder hale gelmiştir.

SADECE BİR ÖRGÜT DEĞİL, HALK SAVAŞI

PKK’nin kendi çağdaşlarından en büyük farkı toplumsal öz güce dayanmasıdır. Her türlü sol, sosyalist ve ulusal kurtuluş hareketinin mutlak olarak bir güce dayalı olarak var olmaya çalıştığı dönemde, PKK öz gücü esas almıştır. Öz güç sadece bir yöntem değil, ama aynı zamanda özgür iradesine dayanma durumudur. Her türlü dikte, emir ve yönlendirmeye dayalı özgürlük değerleri üzerinden var olma şeklidir. PKK’yi gerek bölgesel gerekse küresel çapta gelişen her türlü saldırıya karşı koruyan, ayakta tutan ve tüm zorluklara rağmen geliştiren asıl şey kuşku yok ki bu öz güç ilkesi temelinde geliştirdiği öz savunma, meşru savunma olmuştur.

PKK’nin bu ilkesel mücadele tarzı, bir partiden giderek toplumsallaşan, halk hareketine dönüşen gerçeğini de ortaya çıkarmıştır. Artık öz savunmasını yapan sadece birey, grup ya da parti değil, toplumun bilinçli ve kolektif mücadele gerçeği olmuştur.

YA BENZEŞTİRME YA DA TASFİYE

PKK gerçeğinde analiz edilecek bir diğer olgu, küresel kapitalist sistem ve onun yerel temsilcileri konumundaki ulus devletin, öz güce dayalı her türlü oluşuma yaklaşımı olmaktadır. Zira öz güç, öz savunmanın en temel hususlarından olmaktadır.

Kapitalist modernizmin en büyük silahı kuşku yok ki, liberal ideolojisidir. Liberal ideoloji özünde; pasifleştiren, iradesizleştiren, ehlileştirip yönetilebilir pozisyona getirmedir. Bu durumda iki seçenek sunmaktadır. Ya ehlileşip yönetilir duruma getirecek ya da tümden tasfiye edecektir. Öz gücüyle var olmayı, dolayısıyla özgür iradesiyle karar vermeyi seçen PKK, ehlileşme ve yönetilir duruma gelmek bir yana, her geçen toplumda büyük rağbet görmüş ve giderek de büyümüştür. Ne ehlileşmiş ne de dıştan yönetilen duruma gelmiştir. Bunu da yine bilinçli temelde geliştirdiği öz savunma gücü temelinde yapabilmiştir.

İÇTEN PARÇALA-KONTROL ET-YÖNET

Kürdistan’da olduğu gibi neredeyse dünyanın birçok yerinde aynı yöntemi kullanan küresel sistem ve onun yerel temsilcileri olarak ulus devletler aynı yöntemleri sadece Kürdistan’da değil, dünyanın birçok yerinde de kullanmış ve sonuç almışlardır. PKK üzerinden sonuçsuz kalan bu yöntem, Kürdistan’da değişik kesimler üzerinden örgütlenerek, aynı zamanda PKK’ye karşı da etkin bir silah olarak devreye konulmuştur. Bunun için Kürt toplumunda işbirlikçi kişi, grup ve partiler hiç eksik olmamışlardır. Ancak her türlü sömürü, teslim alma, baskı, zor ve şiddet karşısında direnen PKK gerçeği, büyük bedeller uğruna da olsa ilkesel hattından taviz vermediği gibi, giderek toplumsal büyümeyi de sağlayarak bugünlere gelmiştir. Bu durumda işbirlikçiliği öz savunma karşısındaki en büyük silah olarak değerlendirmek ve anlamak da yerinde olacaktır.

Dikkat edilirse bugün de PKK’nin yarattığı özgür Kürt gerçeği her türlü saldırıya karşı öz savunma hattından taviz vermediği sürece ayakta kalmayı bilmektedir.

Öz savunma hem mevcut saldırılara karşı koymayı hem de olası saldırıları ön görerek tedbir almayı, buna göre yaşamayı, kendisini hazır hale getirmeyi zorunlu kılmaktadır.

Kaynak: ANHA

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz