Öz savunmasız bir toplum ölü ya da ölüme hazır bir toplumdur

0
229

Felat Gernas

Tarih boyunca toplumlar ahlaki ve politik değerlerini korumak için mücadele içerisinde olmuş ve zaman zaman görkemli direnişler sergileyerek özgürlüklerini elde etmişlerdir. Bu direnişlerde bazı halklar birkaç yıl, bazı halklar onlarca yıl, bazı halklar ise yüzlerce yıl direnip, mücadele ettikten sonra sonuca ulaşabilmişlerdir. Hepsinin ortak yanı şudur;  devrim kadrolarını veya bir bütün olarak devrim güçlerinin ve halkın birliği temelinde geliştirdikleri topyekün mücadele ve direniş bu uğurda halklar yüz binlerce kayıp vermiş ama özgürlükleri, ahlaki ve politik değerlerinden taviz vermemişlerdir. Kürdistan gibi faşizmin zirve yapıp toplumun tüm hücrelerine kadar işlediği kültürel ve fiziksel soykırımın yüz yıldır dünyada eşi benzeri bulunmayan bir biçimde yürütüldüğü, inkar ve imha temelinde özel savaş politikalarını korkunç bir şekilde yürüterek Kürt toplumunu teslim alıp yok etmek isteyen bir TC sömürgeci soykırımcı faşist zihniyetin bulunduğu bir coğrafyada Kürt halkı ve tüm Kürdistan toplumu için “öz savunma boyutu ekmek, su ve hatta nefes almak kadar hayati gereksinimlerden daha önemli bir şekilde ortaya çıkıyor önem kazanıyor.

Öz savunma bir tercih ya da hak değildir. Özünde toplumun oluşma nedenlerinden biri onun vazgeçilmez, ahlaki ve politik görevidir. Elbette toplumun öz savunma hakkı vardır ve bu hakkı toplumlara kimse veremez dolayısıyla her toplum kendi öz savunmasını sağlamakla yükümlüdür. ÖNDER APO savunmasız bir halk kendini kültürel, toplumsal ve siyasal olarak savunmayan bir toplum hor görülmeye layıktır” olduğunu belirtmektedir. Dolayısıyla öz savunmasız bir toplum ölü ya da ölmeye her an açık bir toplumdur. Özellikle soykırım kıskacı altında olan Kürdistan toplumu için bu durum daha da geçerlidir. Kürdistan da varlık ve özgürlük sorunlarının giderilmesi için devrimci halk savaşı temelinde öz savunma esas alınmak durumundadır. TC faşizmin topyekün saldırılarına karşı topyekün devrimci mücadele gelişmeden öz savunma temelinde savaşan halk gerçekliği ortaya çıkarılmadan, en önemlisi de toplum devrimi özümseyip buna inanıp, bunda ısrar edip devrimci halk savaşına doğru temelde bütünlüklü ve her boyutta katılımdan sadece siyaset ile parlamento ile bırakalım varlığını koruyup özgürlüğünü sağlamayı en temel insan haklarını bile elde etmesi imkansız dır.

24 Temuz 2015’ten itibaren inkar ve imha konsepti temelinde çöktürme planı AKP-MHP faşist hükümeti tarafından Kürt halkı ve özgürlük hareketine karşı devreye sokuldu. O süreçten itibaren Önder APO’ya yönelik ağırlaştırılmış tecrit politikası zirve yaparak yürürlüğe girdi ancak bu kez tecrit sadece İmralı’da sınırlı kalmayarak bütün Kürdistana ve Türkiye’ye yayılarak sistematik bir şekilde yürütülüyor. Tecrid ile halkı ve Önder APO’yu birbirinden koparmayı hedefliyor. Önder APO’nun tek bir kelimesinin dışarı çıkmaması için düşman korkunç boyutlarda yürüttüğü özel savaş ile Önder APO’ yu unutturtmak manevi anlamda zayıflatmak istemektedir. Bunun yanında faşizmin oluşturduğu paramiliter güçler ile halkı sürekli baskı ve işkence altında tutup en küçük en insani bir bir konu için bile halkın gelip her hangi bir eylem ve ya etkinlik gerçekleştirmesine izin verilmiyor.  dolayısıyla bütün mücadele zeminlerini, alanlarını engelleyerek toplumu refleksiz, tepkisiz ve mücadele edemez bir duruma düşürmeyi hedefliyor. Yine Kürdistan’da ajan iş birlikçi çeteler ile gençlere, kadınlara ajanlaşma ve ihanet dayatıyor. Fuhuş ve uyuşturucu çete ağlarıyla toplumun ahlaki ve politik değerlerine saldırıp bu değerlere sahip çıkamaz duruma getirmek yani öz savunmasız bırakmak istiyor. Bilindiği gibi faşist Türk ordusu son yıllarda medya savunma alanlarında gerillanın görkemli direnişine takılıp çaresiz ilerleyemez bir duruma düştü, gerillaya karşı Zap, Avaşin, Metina’da on binlerce kez kimyasal ve taktik nükleer silah kullanıp sonuç almak istedi. Ancak Kürdistan özgürlük gerillası Nato’nun tüm tekniğini ve kimyasal taktik nükleer silahlarını boşa çıkararak faşist Türk ordusunu ağır bir yenilgiye daha uğrattı. AKP-MHP faşizmi medya savunma alanlarında kısa zamanda sonuç alıp seçimlere gitmeyi düşünürken, Zap’ta bozguna uğrayarak seçimlere gitmek zorunda kaldı. Seçimlerde Kürdistan’da halkımız faşizme geçit vermedi, dolayısıyla faşizmin Kürdistan’da meşrutiyetinin olmadığını tüm dünyaya haykırdı. AKP-MHP faşizmi de seçimlerden hemen sonra Kürt halkının tutumundan dolayı intikam almak için hemen faşist saldırılara baskı, gözaltı ve tutuklamalar yoğun bir şekilde başladı, TC devleti gerilla karşısında sonuç almadığı için halka yönelmeyi zaten bir adet haline getirmiş durumdadır.

Genel olarak bu duruma baktığımızda aslında ne yapmamız gerektiği çok açık bir şekilde ortaya çıkıyor, devrimci halk savaşı çizgisinde “varlığını koruma özgürlüğünü sağlama zamanı” şiarıyla faşizme karşı topyekün mücadele edilmeli. Toplumun gücü her zaman kadınlar ve gençlerdir, dolayısıyla toplumu savunma görevi kadınların ve gençlerin sorumluluğundadır. ÖNDER APO genç başladık, genç başaracağız derken gençliğin üzerine düşen sorumluluğa dikkat çekmiş, gençlere ne yapılması gerektiğini göstermiştir. Özellikle Kürdistan gençliğin üzerindeki bu tarihi ve kaçınılmaz sorumluluğu görmeli, doğru anlayarak sahip çıkılmalıdır.

AKP-MHP faşizmine karşı devrimci halk savaşı temelinde topyekün mücadelemizdeki ilk hedefimiz tecridi kırmak olacaktır. ÖNDER APO üzerindeki tecridi kırmak için önce toplumun üzerindeki tecridi kırmak gerekmektedir. Çünkü düşman toplumu şehir şehir, ilçe ilçe, mahalle mahalle ve köy köy tecrit altına almıştır. Bu şekilde toplumu birbirinden kopararak bir araya gelmesini engellemektedir, buna karşılık halkı örgütleyerek, bilinçlendirerek harekete geçirmek gerekmektedir, bunun yanında ajan- işbirlikçi çeteler teşhir edilerek halka düşmanlıkta ısrar edenlere karşı  kitle şiddeti geliştirilip toplumu bu unsurlardan temizlenmeli ve bu unsurlara karşı sürekli duyarlı olunmalıdır. Kürdistan’ın her yerinde ihanet çizgisi teşhir edilmeli, zemin verilmemelidir. Yine fuhuş ve uyuşturucu çetelerine karşı da aynı şekilde mücadele edilmeli, bu kirli özel savaş oluşumları Kürdistan’da yaşatılmamalıdır. Bu şekilde toplumun ahlaki ve politik değerlerine karşı gerçekleştirilen saldırılar bertaraf edilmeli. Özel savaş çeteleri bu mücadele alanlarına girmeye cesaret etmemelidir. Özellikle son yıllarda düşmanın dayattığı ve geliştirdiği bekçilik sistemine karşı harekete geçilmeli. Toplumun güvenliği faşist polis bekçi-çete oluşumlarının denetiminde değil, aksine  gençlerin ve kadınların denetiminde olmalı, bu şekilde güvenlik sağlanmalıdır. Kürdistan’ın her yerinde kadınlar ve gençler bulundukları her köy, mahalle, ilçe ve şehirde eğer açık bir şekilde örgütlenemiyorlarsa gizli bir şekilde halkları için örgütlenme yapılmalı. Tabi illaki örütlenme için tek bir mekan seçilmemeli, yaratıcı bir insan bulunduğu her mekanı kendisi için fark etmeksizin değerlendirebilir. Her bir Kürt topluluğunun bir arada bulunduğu alana faşist TC nin asker- polis- bekçi ve çete oluşumları bu alanlara girmemeli ve ya girsede halkın tepkisi ile karşılanmalıdır. Unutmayalım ki örgütlenip bir olmadan tüm çabalarımız boşa gidecektir, bu yüzdende çevremizdeki herkesi örgütlemeli yediden yetmişe herkesin durumuna göre mücadele içerisinde rol verilmeli ve hiç kimseyi bu mücadelenin dışında bırakmamalıyız. Köyleri, mahalleleri ve şehirleri toplumsal anlamda birleştirmeli tecridi ortadan kaldırmalıyız.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz