Şerda MAZLUM
İnsanın özü zamanın başlangıcından bu yana güzelliğe, sevgiye, özgürlüğe ve doğal olana eğilimlidir. Özgürlük eğilimi güçlü olan bireyler ve toplumlar ataerkil devletçi sistem karşısında kendilerinde özgürlük olasılığını gerçeğe dönüştürme amaçlı bir savaşım içerisinde yaşarlar.
Yaşamda gerçeği, güzelliği, sevgiyi ve eşitliği etkin kılmak isteyen güçlerle sevgisizliği, yalanı, çirkinliği ve köleliği etkin kılmak isteyen güçler arasında eskilerden beri süren savaşım çetin bir biçimde devam etmektedir. Ortadoğu’da özgürlük, sosyalizm ve gerçek sevgi olasılığını güçlendirme savaşımını yürüten PKK ise sürekli bir iç devinim, yenilenme ve insanlığı uygarlığın kirlerinden ve sahte ideolojik örtülerinden arındırma amacındadır. Buna karşı ise yaşamı karanlıklara boğmak isteyen ve çoğu zaman kendilerine karanlık güçlerde denilen özel savaş güçleri yaşamı karartma, güzelliği, sevgiyi ve özgürlüğü boğma üzerinden kendilerini yaşatmaktadırlar. Ve özel savaş güçleri en çok manevi-moral değerleri kirletirler. Klasik ve dogmatik zihniyetlerini aşamayan egemen güçler her geçen gün kendilerini yenilemekte, amaçları değişmemekle birlikte kullandıkları yöntemler farklılıklar içermektedir. Kişileri sisteme eklemlemek, özgürlük hareketlerinin ya da sistem karşıtı mücadele yürüten güçlerin sistem içileşmelerini sağlamak amaçlı adeta kafa patlatmakta ve hemen her örgüte, örgüt içerisinde yer alan her kişiye karşı politikalar belirlemektedirler. Özel savaş güncelleştirilmiş biçimleriyle artık eskisinden çok daha ince, sinsice ve yaşamın her ayrıntısına hükmederek kendi varlığını devam ettirmektedir. Bu yönleriyle özel savaşın amaçlarının, kullandığı yol ve yöntemlerin bizler üzerindeki etkileriyle daha güçlü bir devrimci savaş yürütebilmemiz gerekir. Özel savaşı tüm yönleriyle daha anlaşılır kılmaya ihtiyacımız var.
Halkların iradesi imha edilmek istenmektedir
Türkiye’de kendini derin devlet olarak da adlandıran ama özünde hiçbir derinliği kalmayıp oldukça yüzeyde ve görünürde olan devlet ve hiçbir kural tanımayan devlet içi çeteleşme -özünde Türkiye’deki devleti de çete içi devletleşme olarak adlandırabiliriz- kendini yaşamın her alanında örgütlemekte ve geliştirmektedir. Aslında özel savaşa karşı yürütülen savaş hayaletlerle ya da görünmeyen yel değirmenlerine karşı yürütülen bir savaş değil. Etkilerini çok somut olarak yaşadığımız ve hala da yaşamakta olduğumuz bu savaşım hem ideolojik hem politik, kültürel-moral değerleri tümüyle içerdiği kadar din, futbol, sanat alanlarında da kendini örgütlemektedir.
Bir de bunların yanında Kürdistan’ın kendine özgü yanları da vardır. Kürdistan’ın sömürge olma durumu uluslararası bir sömürge olma gerçeğini ifade etmektedir. Herhangi klasik bir sömürgecilikle Kürdistan’ın durumunu ifade etmeye çalışmak, yetersiz ve eksik tespitlere neden olacaktır. Çünkü Kürdistan’a dayatılan özel savaşın arkasında Amerika ve emperyalist güçler vardır. Hareketimizin ilk çıktığı günden itibaren taşıdığı anti- emperyalist karakter harekete yönelik geliştirilen özel savaş yöntemlerinin de uluslararalılaşmasına neden olmuştur. Çünkü Apocu hareket ve Apocu özgürlük ideolojisi sadece bir ülkenin çıkarlarını değil, tüm emperyalistlerin çıkarlarını ve dayattıkları yaşam tarzını tehdit etmektedir. Günümüz dünyasının oldukça baskıcı, iradesizleştiren yaklaşımları karşısında Apocu hareket ideolojik, felsefi ve kültürel olarak bir direniş içerisindedir. Emperyalist güçler de Apocu hareketi ve bu özgürlük hareketinin yarattığı özgürlük umudunu, sosyalizm inancını boğmayı temel görevleri olarak görmektedirler. Çünkü Apocuların varlığı, sistem karşısında mücadele yürüten halklar için bağımsızlık umudu, cesaret kaynağı ve devrimci mücadeleye baş koymak isteyenler için esin kaynağıdır. Bu yüzden özgürlük hareketinin imha edilmesi özünde halkların iradesinin, özgürlük ütopyalarının yok edilmesidir. Bu savaşın özü de karşısında savaşılan gücü tümden imha etmek yerine iradesini kırma, kendi içinde eritme, özgürlük hareketini özünden uzaklaştırma, kendi özüne yabancılaştırmadır. Özgürlük hareketimize karşı içine girilen savaşında 1995’ten sonra içeriği farklılık kazanmıştır. O dönemlerde uygulamaya sokulan bu marjinalleştirme politikasıyla iradesi kırılmış, özgürlük amaçlarına ve stratejisine bağlı olmaktan uzak, kendini yaşayan, bireysel güdüleri şahlandıran, bireyci yaşam güdülerine tabi kılınmış, giderek kendi içinde çözülüşle birlikte örgütün devrimci özüne karşıt, yarı kontra gibi bir gelişmeyi özgürlük saflarında etkin kılmaya çalışmaktadırlar. Tabii ki kullanılan bu yöntemler askeri yöntemlerin kullanılmasından vazgeçildiği anlamına gelmez. Ancak askeri zorla sonuç alınamayacağı yaşanan pratikler sonucunda açığa çıkan bir gerçektir. Bu nedenlerle özgürlük hareketleri ve sistem karşıtı mücadele yürüten hareketler karşısında kendini bir şebeke biçiminde örgütleyen özel savaş sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik tüm kurum ve kuruluşlara sızmıştır.
Bu savaş silahlarla yürütülen savaş değildir
Halkın sırtından geçinen, yolsuzluklara, mafyacılığa, eroin ticaretine batmış özel savaş bütün kirli ve karanlık işlere bulaşmıştır. Kürdistan’da yürütülen bu savaş gittikçe bunalımı derinleştirmekte, terörle ve infazlarla direnenleri yıldırmaya çalışmaktadır. Derinleşen bunalım ve kaosu aşma amaçlı gün geçtikçe özel savaş derinleştirilmektedir. Özel ordu olarak da adlandırılan faşist kuruluşlar, korucular, komandolar, kontrgerilla güçleri bu savaşın özel mensuplarıdır. Komploculuk ve gizli işler yürütme bu devletin en temel görevidir. Her türden yasa dışı uygulamada yasaları çıkartanlar tarafından gerçekleştirilmektedir. Sahte sağcılar ve sahte solcuların ortaya çıkarılması, toplumu, özellikle de gençliği etkileyebilecek sanatçı, sporcu, siyasetçi kişiliklerin ön plana çıkarılması ve örgütlenmesi ruhları ve beyinleri egemen ideolojiyle kirletmek içindir. Toplumu köleleştirmek, reflekssiz, duyarsız adeta yaşayan ölülerden oluşan yığınlar haline getirmek için uygulanan politikalardır. Özel savaşta askeri zor kullanılmakta ancak esas rolü ideolojik, kültürel savaş oynamaktadır. Bir de özel savaşın psikolojik olarak yürütülen boyutları vardır. Kişiyi iradesizleştiren, ruhunu satın alan, kendine güvenini kıran, onursuzlaştıran ve kişiliksizleştiren ağırlıkta psikolojik olarak yürütülen savaşın sonuçlarıdır. Özel savaşın askeri boyutu önemli olmakla birlikte bundan çok daha önemli olan kişiliklere karşı yürütülen savaştır. Askeri zor fiziki şiddet olarak uygulanır. Ama özel savaşın önemli bir ayağı olan psikolojik savaş kişinin duygularını, düşüncelerini felç eder. Ve kişinin kendisine rağmen içinde yaşattığı bir ben açığa çıkar. Egemen ideolojinin kendini kurumlaştırarak yaşamın, kişiliklerin hücrelerine kadar hakim kılması onunla yürütülecek olan savaşın incelikli yürütülmesi gerektiğinin ifadesi olmaktadır. Bu savaş silahlarla yürütülen savaş değildir. Duygularla, güdülerle, düşünceyle sinsice yürütülen savaştır. Bu savaş insanları yalnızca fiziki olarak öldürmez. İnsanın ruhunu köreltir, duygularını öldürür, düşüncelerini katleder. Ataerkil devletçi sistemin tüm kurumlaşmaları erkek egemenliğini, kadın köleliğini güçlendirirken kadının cinsel obje olarak kullanılması durumu özel savaşın kullandığı en etkili yöntemdir. Bireyleri düşünceden uzaklaştırmak, salt güdülere hapsetmek için öncelikle kadının cinselliği kullanılır. Kadın cinselliğiyle erkeği topluma bağlayan, çekici güç olarak görülür. Her şeyi mülkleştiren sistem, son süreçlerde erkeğin de bedenini mülkiyet konusu durumuna getirmiştir. Genç kızları özgürlükten ve anlamlı arayışlardan uzaklaştırma amaçlı boş hayaller yaratılarak bazı – kendilerince erkek güzelleri olarak adlandırdıkları- tipleri ön plana çıkarmaktadırlar. Üç F( futbol, film, fuhuş) ya da üç S ( sinema, seks, spor) adı verilen özel savaş denklemi, gençliğin dinamizmini, zekasını, akışkanlığını sistem içinde çürütmek için kullanılır.
Özel savaş insanı temel değerlerden uzaklaştırır
Yukarıda yaptığımız açıklamalardan da anlaşılacağı üzere özel savaşın çeşitli tanımlamaları geliştirilebilir. Ancak en doğru ve yerinde tanımı Önderliğimiz geliştirmiştir.
Önderliğimiz özel savaşı şu biçimde tanımlamaktadır; “Bu dönemin karşı-devrim savaşımına özel savaş denilir. Devrimci savaşımına da, sonuç alıcı devrimci savaşlar denilir. Her düzeyde çok kıyasıya bir karşı koyma ve çıkışlar söz konusudur. Taraflar birbirini alt etmek için günlük olarak içine girmedik bir tutum bırakmazlar, her şeyi kullanırlar. Buna psikolojik savaş deniliyor, moral savaşı deniliyor. Yoğunca yaşanıyor. Özellikle çağdaş teknik araçlar olan basın-yayın, karşı taraf tarafından müthiş kullanılmaya çalışılıyor. Karşı-devrim, en gelişmiş teknikle, devrimci gücü ezmeye çalışır. Ama devrimlerin de bir sırrı var, bir kuvveti vardır. Buna kimisi haklılık der, kimisi doğruluk der, kimisi, irade der, kimisi doğruluk teorisi der, kimisi örgüt anlayışı der, eylem çizgisi der. Ne denilirse denilsin, hepsinin de belirli payı vardır.”
Kısaca özel savaş, kişinin özüne el atan, özünü kirleten, kirli elleriyle kişiyi insanlığından, temel değerlerinden uzaklaştırmak isteyen savaştır.
Genel anlamda yukarıda belirttiğimiz biçimiyle tanımlayabileceğimiz özel savaş rejiminin esas aldığı ideoloji, izlediği politika ve çarpıcı uygulamaları bütün yönleriyle irdelemeden ve buna karşı yürütülecek mücadeleyi ideolojik olduğu kadar pratik yönleriyle değerlendirmeden bu savaşa karşı çıkmak ve başarmak zordur.
Doğu’dan yükselen özü koruma savaşı
Özgürlük hareketimize başlangıcından günümüze kadar düşmanın dayattığı özel savaş yöntemleri sürekli olarak Önderliğimizin geliştirdiği yöntemlerle boşa çıkarılmıştır. Hareketimizi diğer devrimci hareketlerden farklı kılan en temel yanı kişilik problemine yaklaşımıdır. Özel savaşı boşa çıkarma öncelikle kişiliklerde zaferi yakalamakla mümkündür. Düşmanın yarattığı kişilik aşılırsa özel savaş boşa çıkacaktır. Bu nedenlerle Önderliğimiz sürekli olarak geliştirdiği ve III. Kongreyle derinlikli bir anlam kazandırdığı kişilik çözümlemeleriyle özel savaşa karşı savaşımını savaşçıların kişiliklerinde vermiştir. Doğudan yükselen özü koruma savaşı özü yok etmeye çalışan emperyalistler tarafından korkuyla karşılanmış ve bu hareket bastırılmak, imha edilmek için her tür yöntem denenmiş ve hala da denenmektedir. Kişinin kendi kişiliğinde yaşadığı zayıflık, eski alışkanlıklara yenilme, kendini aşamama, duygu ve güdülerini özgürlük ideolojisine kanalize edememe düşmana hizmettir. Özel savaş güçleri boşlukları affetmemektedir. Kendi kişiliklerimizde yaşadığımız boşlukları özgürlük ideolojisiyle donatmaz, yaşamımızı ve davranışlarımızı özgürlük ilkeleri temelinde örgütlemezsek içimize sızacak olan düşmanın kendisidir. Bu yüzden çoğu zaman Kürtler için “kendi celladına sevdalı halk” tanımı kullanılır. Esas başarı kişinin düşmanı kendisinde yok etmesidir. Özel savaşın uyguladığı yöntemleri burada uzun uzadıya açmaktan çok öncelikli yapmamız gereken nasıl tedbirler geliştireceğimizdir. Özel savaş karşısında en büyük tedbir özgür insan kişiliğini kendinde yaratmadır. Özgür insanın yüreği ve beyni özel savaş uygulamalarının panzehiridir.
Sorunların çözümlenmesinde her zaman için belirleyici olan içsel gerçeklikte netleşmenin, aydınlanmanın yaşanmasıdır. Özgürlük hareketinin özgürlük çizgisinde gelişiminde esas engel içte olduğundan çözümü de içsel gerçeklikte yaşanacak olan sosyalist değişimdedir.