Özel savaş kapsamında geliştirilen fiziki ve kültürel soykırım politiklarına karşı PKK kırk yılı aşkın bir süredir amansız bir savaş vermektedir. Yine 90 lı yıllarla birlikte örgütlenen kürt kadınları hem askeri hem toplumsal alanda düşmanın hem askeri hemde özel savaş uygulamalarına karşı kadının ve toplumun öz savunması temelinde her alanda mücadele etmektedir. PKK ile başlayan PAJK ile partileşen KJK ile örgütlenen kürt kadınlarının mücadelesini bastırmak yok etmek özel savaş rejiminin en temel hedefi olmak durumundadır. Bu anlamda hedef belirlenmiştir. Topuma öncülük yapan devrimci kadınlar ve gençler başta olmak üzere; demokrasi savunucuları,siyasetçiler, emekçiler,aleviler, ermeniler, kadrolar sempatizanlar yurtseverler özcesi toplumun bütün kesimleri toplumun halk öncüleri özel savaş güçlerince hedeflenmektedir. Şüphesiz bu hedef kitlenin başında kapitalist sistemin özel savaş rejimine karşı kürt halkını her türlü özel savaş uygulamalarına karşı öz savunma çizgisi temelinde savunan bunun her türlü askeri siyasi toplumsal mücadelesini yürüten PKK li PAJK lı kadrolar gelmektedir. Ele geçirdiği devrimci tutsaklara ya fiziki imha ya da ideolojik kimliğe karşı inkarı dayatılarak onlar şahsında devrimci mücadele teslim alınmak istemektedir. Bu teslim alma politikalarının özel savaş uygulamalarının en önemli alanlardan biri zindanlar olup bunun ilk ayağı şüphesiz sorgu mekanları olmaktadır.
Peki nedir bu sorgu mekanları, ne yapılır ne amaçlanır bu mekanlarda?
Sorgu mekânları, devletin kendisine karşıt gördüğü örgütün bireylerini yakaladığında, süresi kendine göre ayarlanmış, işkenceyle bilgi almayı hedefleyen; bireyi kısa sürede iradesizleştirmeye, yapabilirse insan kimliğinden uzaklaştırarak karşıt konuma düşürmeye, ajanlaştırmaya çalıştığı zor sisteminin en çok yoğunlaştığı bir mekândır. Resmi hukuk kurallarında adı olmayan mekânlardır sorgu mekânları. Resmi belgelerde avukat hakkının tutuklanır tutuklanmaz olduğu, bireyin ifade verip vermemede özgür olduğu, hiçbir baskı ve zor aygıtının bireyin iradesi üzerinde fiziksel ve psikolojik olarak işletilmeyeceği yazılır. Resmi kayıtlarda ohal süreçleri hariç iki gün yada savcının talebi üzerine bir hafta ve en fazla on beş gün verilir bu süreçler için. Tabi ki bunların pratikte hiçbir geçerliliği yoktur. Bu kurallar Türkiye’de hiçbir zaman uygulanmamış, uygulanmamaktadır. İnsanlar aylarca sorgu süreçlerinde kalmış, en ağır işkencelerle sorgulanmış, onlarca insan gözaltında kaybedilmiş, sakat bırakılmış veya ciddi tahribatlar yaşanmıştır. İnsan doğasına karşı uygulanan en acımasız ve insanlık dışı uygulamalar sorgu süreçlerinde yapılmaktadır. Bireyin bırakın bir devrimci olmasına neredeyse insan olduğuna pişman ettirilmesi için her türlü yol denenir. Zamanın ve mekânın belirsiz olduğu, bireyin çıplak bedeniyle, iradesiyle baş başa kaldığı bir süreçtir sorgu süreçleri. Ölüm ve yaşam; bu iki ayrı olgu bir arada yaşanır sorgu mekanlarında. Ya direnecek ve yaşayacak yada teslim olup kişilik ölümünü seçecektir.
Sorguda kadına karşı daima özel sorgu yöntemleri geliştirilmiştir. Egemenlikli sistemin en vahşi yüzünün gösterildiği buralarda kadına en acımasız yöntemler uygulanır. Öncelikle kadının kadın kimliğinden utanması, bu kimlikle kadının siyasetten uzaklaştırılması için her şey yapılır. Kadını iradesizleştirme, rencide etme yöntemleri denenir. Yalnız olduğu, zayıf olduğu, hiçbir şeye gücünün yetmeyeceği ve sadece cinsel bir araç olacağı ona hissettirilmek istenir. En çok da geleneksel aile ölçüleri toplumsal değer yargıları ile büyüyen kadının vücudu aşağılanarak kendi varlığından utanç duyması sağlanmak istenir. Feodal değer yargıları üzerinden namusla olgusuyla tehdit edilir. Aile, ekonomi, toplumsal baskı ve feodal değer yargıları en büyük silahlarıdır. Burada işkence yapanların amacı kadın kimliğine çok acımasızca yönelerek kadını siyasal anlamda çözme, itirafçılaştırma ve yapabilirse ajanlaştırmadır. Uzun vadede amacı ise kadını bir daha kendisi olamayacak ayağa kalkamayacak bir duruma getirmektir. Ve çoğu kez kadın uğradığı psikolojik savaşın etkileriyle yaşadıklarını gizler sessiz kalır toplumsal baskıdan çekinir. Oysaki yapılması gereken sessiz kalmak değil düşmanın neyi hedeflediğinin bilinciyle yaşadıkalarından bedeninden kendinden utanmak değil asıl utanılması sorgulanması mücadele edilmesi gerekenin sistem olduğundan hareketle kürt kimliğimine kadın kimliğine yönelik yapılan her türlü insanlık dışı uygulamaları, toplumsal baskıdan korkmadan teşhir etmek bunu kamuoyuyla paylaşmak ilgili ulusal ulusalararsı kurumlara taşırmak teslim olmamak mücadele etmek gerekir.
Teşhir etmek kamuoyuyla paylaşmak önemli fakat tek başına yeterli gelmez. Peki ne yapmak nasıl mücadele etmek gerekir? şüphesiz beş bin yıldır kurumsallaşmış eril sistemin ideolojik kültürel saldırılarına karşı binlerce yıldır zihinlerimize kazılan kodları çözmek, zincirlerimizden kurtulmak öyle kolay değildir, olmayacaktır. Bu nedenledir ki kim olduğumuzu, ne için yaşadığımızı, hangi amaç için varolduğumuzu, neden ve niçin mücadele ettiğimizi bilmemiz gerekir. Bunun için de ya ideolojik ve politik bir düzey ya da bizi toprağa, ülkeye, insana bağlayan bağların, duyguların iradi bir güce dönüştürülmesi gerekir. Bu da bilincin yürekle çözülüp tehditlere korkulara karşı siper olması demektir. Şüphesiz bunlarla birlikte faşist TC yasaları kapsamında sorgu süreci boyunca esas alınması gereken yasal süreçleride bilmek gerekir. Emniyet, jandarma istihbarat vb resmi kurumlarda yada yer altı resmi olmayan mekanlarda hiç bir şekilde avukat bulundurulmadan ifade vermemek susma hakkını kullanmak, ancak savcılık veya hakim karşısında savunma yapılacağı bildirmek bunlardan bazılarıdır. Çünkü avukat bulundurulmadan ifade verildiği takdirde çapraz sorgu adı altında yapılan sorgulamalarda şantaj, tehdit, işkence yoluyla kişin algısı bulandırılarak faklı yönlendirilerek yine yukarıda da belirttiğimiz toplumsal değer yargılarının bizlerde yarattığı kişilik psikolojik etkileride göz önünde bulundurularak resmiyete taşırılmadan konuşturulmak bilgi alınmak yapabilirse düşürülmek istenmektedir. Elbette sorgu süreçlerinde düşmana teslim olmamak yada teslim olmak bu tür özel savaş uygulamalarının biteceği anlamına gelmemektedir.
Teslim alamadığını ikinci bir aşama olarak tutuklayıp zindana atarak orada uyguladığı uygulamalarla savaşına içerde devam etmek yada teslim alabildiğini kullanarak içerde ajanlaştırma faaliyetleri adı altında örgütlü yapıyı tasfiye etme her türlü örgüt dışı anlayışı içerde hakim kılma çabası içerisinde olmaktadır. Zindanlar erkek egemenlikli sistemin, genelde mücadelemiz ve özelde de kadın üzerinde daha da yoğunlaştırılmış bir özel savaş politikası uyguladığı alanların başında gelmektedir. Tahakkümcü sistemin kadını ideolojik, siyasal ve örgütsel kimliğinden yalıtarak salt bir cins olarak ön plana çıkarmak istemesi, devrimcileşen, sistemin etki alanından çıkan kadın kimliğine karşı bir saldırı olarak gelişmekte, zindanlarda en uçta ifadesini bulmaktadır. Zindan gerçekliği erkek egemenlikli sistemin en yoğunlaşmış yapılanmasıdır. Gerek mimarisiyle gerek güvenlik güçleri ve güvenlik sistemiyle gerekse de günlük uygulamalarıyla, devlet gerçekliğinin bir prototipi niteliğini taşımaktadır. Zindanlar bu anlamda özel savaş rejiminin insanları teslim alma kişiliksizleştirme, kimliksizleştirme iradesizleştirmeye çalıştığı, dogmatik zihniyetin insanı cezalandırma ve kendi mantığı çerçevesinde tutmaya çalıştığı kurumlar olup sömürü sistemlerinin olduğu devletlerin olduğu her yerde mutlaka yaygınca bulunmaktadır Sümerlerden bu yana oluşan bütün hiyerarşik yapıların bireyi ve toplumu teslm alma aracına dönüştürdüğü zindan gerçekliği ilk oluşum anından itibaren gerek öz, gerekse de biçim olarak değişmemiş, günümüze kadar süre gelmiştir.
zindanlar özel savaş uygulamlarının en yoğunlaştırıldığı alanlar olması itibariyle bu alanlarda özel savaşın kadın ve toplum üzerinde yarattığı tahribat ve yıkım çok derin ve köklü olmaktadır. Bu alanlarda güçlü ideolojik örgütsel bir mücadele yürütülmediği takdirde kişiler şahsında yaşanan kişiliksizleşme kimliksizşleşme iradesizleşme dışarıya çıkıldığında hastalıklı bir çürüme olarak bütün topluma yayılmaktadır. Bunun bilincindedir ki tc özel savaş rejimi binlerce kişiyi içerde tutarak sürekli tutuklanma bırakılma sirüklasyonuyla toplumun hepsini bu savaş cenderesinin içinde eritmeye çalışmaktadır.
Devletin en yaygın ve etkili kurumlarından olan zindanlarda kadına yönelik geliştirilen özel savaş araçlarına karşı mücadele etmek şüphesiz kolay değildir. Ancak çok iyi biliyoruz ki önderliğin özel savaş uygulamalarına karşı verdiği mücadele geliştirdiği perspektifler yine zindan kadın yapısına biçtiği rol, verdiği değer, zindan yapısı için temel bir güçlenme, büyüme ve direnme vesilesi olmaktadır. Bundan aldığı güçle içinde bulunduğu koşullar ne kadar daraltılmış özel savaş uygulamları ne kadar yoğun olursa olsun kadının Önderliğe kilitlenmiş bir yaşamla kendisini büyütmesi bunun için gerekli olan ideolojik- politik yetkinliğe ulaşması örgütsel sistemini geliştirmesi, onu düşmanın her türlü ideolojik psikolojik, ekonomik saldırıları karşısında iradi bir güce dönüştürecektir. Toprağına halkına hem cinsine duyulan sevgi ve bağlılıkla büyüyen bir yürek ve irade, ideolojik politik bir bilinçle örgütlendirilmiş bir kadın düşmanın her türlü yönelimlerini boşa çıkartabilir hem kendisini hem içinde yaşadığı dünyayı özgürleştirebilir.
Sonuç olarak yaşamın her alanında verilecek mücadele salt TC özel savaşına karşı verilen bir mücadele olmayıp aynı zamanda özel savaş sistemlerine karşı verilen bir mücadele olup toplumsal barış ve kadın özgürleşmesi adına verilen evrensel bir mücadele olmaktadır. Bu anlamıyla zihnimize yerleştirilen kodları yıkıp hücrelerimizi yavaş yavaş çürütmeye çalışan bu kanserli sisteme karşı ideolojik mücadeleyi büyütmek örgütlenmek kendimizi eylemsel kılmak dönemin en büyük savaşına karşı verilecek en temel görev olmak durumundadır.
Zilan KAYA
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi