Özgürlük tarihten bugüne kadar insanlık tarafından çokça sorulan, dile getirilen, arayışı içerisine girilen bir kavram, fakat her kesim tarafından farklı ele alınan bir sorudur. Özgürlük sorunu çok kapsamlı ve derin ele alınması gereken bir sorundur. Belki bu soruya çeşitli cevaplar verilmiş, fakat herkes kendi bakış açısına göre bir cevap verdiği için, özgürlük kavramı ya daraltılmış ya da çarpıtılmıştır.
Değişik düşünürler veya filozoflar tarafından bir özgürlük tanıtımı yapılmıştır. Burada en eski filozoflardan birisi olan Zerdüşt; ‘’İnsanın kendi tanrısı, kendisidir’’ şeklindeki yaklaşımıyla maneviyat ağırlıklı olarak insanın bilincine, düşüncesine, eylemine bağlı olarak ele almaktadır. Düşüncede, dilde ve eylemde sadece iyilik için çalışan insanları yaratmak için çalışan Zerdüşt; ‘’İnsanın kendi tanrısı, kendisidir’’ belirlemesinde aslında özgürlüğü ifade etmektedir. Çünkü özgürlük ve özgür olmak en temelinde insanın kendisi olabilmesi, kendisi hakkında karar verebilmesi ve hiçbir dış güce bağlanmadan hareket etmesidir.
Tanrılar genelde güzelliği, iyiliği, adaleti ve hoşgörüyü ifade ederler. Bu anlamda insanın kendi tanrısı kendisi ise, Zerdüşt’e göre insan her şeyden önce kendi şahsında doğruyu, güzeli ve doğru olan her şeyi temsil etmeli, ancak öyle insanlaşabirli. Bu felsefeye göre insanlaşmak, özgürleşmek demektir.
İnsanlık aleminin adaletli, hoşgörülü, barış, sevgi ve güzellik dolu bir dünyada yaşayabilmesi için özgürlük en can alıcı, en temel bir soru olarak karşımıza çıkmaktadır. O anlamda bu soruya doğru cevap vermek, insanlığın geleceği açısından büyük bir önem taşımaktadır. Belki de bugüne kadar özgürlük sorununu veya özgürlük kavramını doğru ele almamanın en temel nedenlerinden birisi insana güzel, ona layık bir yaşam öngörülmediğindendir.
Elbette ki şu inkar edilemez; her bir devrim toplumsal bir alt üst oluşu beraberinde getirmiş, geçmiş sistemlere karşı alternatif bir sistem yaratmış, insana ve topluma yeni şeyler kazandırmıştır. Örneğin; Fransız Devrimi bir burjuva devrimi olsada en temel sloganı özgürlük, eşitlik ve kardeşlik olmuştur. Fakat özgürlük ve eşitlik anlayışı burjuvazi bakış açısına göre olduğundan, tüm toplumu kapsamamıştır. Özgürlük aynı zamanda sınıflaşmanın da ortada kaldırılması, tüm insanların eşit koşullarda yaşaması anlamına gelir, fakat sınıflaşma Fransız Devrimi’nden sonra da devam ettiği için, özgürlükten veya en azından eşitlikten bahsetmek mümkün değildir. Yine bir Rus Devrimi, sosyalizmi öngören ve onu gerçekleştirme hedefindeydi. Sosyalist bir sistemi yaratabilmek için, özgür insanı yaratmak gerekir. Sosyalist bir kişi, her şeyden önce özgür bir kişidir. Fakat devrim süreciiçinde sınıf mücadelesi verilmediğinden, daha sonraki Sovyet sisteminde sosyalizm yaşatılmadı. Demek ki özgür bir toplumu yaratabilmek için, her şeyden önce bireyi özgürleştirmek gerekir. Burada bireyi özgürleştimekten bahsediliyor, bireysel özgürlükten değil. Her iki kavram da aynı kelimelerden oluşsa da özünde farklı anlamları ifade ediyor.
Burjuva veya kapitalst sistemde en öne çıkan kavram, bireysel özgürlük kavramı olmaktadır. Bu kavramdan da şu anlaşılıyor ki; özgürlük çok daraltılmış veya özünden çıkarılmıştır. Çünkü özgürleşmekten daha çok, bireyselleştirme burada geliştirilmiştir. Bireyselleşmenin öne çıktığı bir sistemde, toplumsallaşmak da oluyor. Yani bireyin kendi yeteneklerini topluma maletmesi; özgürleştiği oranda toplumun hizmetine girmesi anlamına geliyor.
Özgürlük, salt istediğini yapmak, bir şeye kendi başına karar vermek veya serbest olmak anlamına gelmez. Belki bunu da içeriyor, ama salt o değildir. Bir kişinin istediğini yapması güzeldir, fakat ne istediğini bilip ve istediğinin doğru olup olmadığını bilmesi onun özgürlük düzeyini gösterir. Aynı zamanda bir şeye karar vermek bir insan için önemli bir aşamadır, ama kararlaştırdığı şeyi gerçekleştirmek daha da önemlidir. Çünkü, orada bağımsız iradesini de açığa çıkarmış oluyor. Özgürlük, her şeyden önce bağımsız bir iradeye kavuşmak, güzel olan her şeyi bulmak, onu özümsemek ve insanlığın hizmetine sokmak demektir.
Özgürlük, kendi ellerinle kendi kaderini belirlemek demek, hiçbir şeye bağımlı kalmadan doğru ve güzel olana karar vermek ve onu yaşamsallaştırmak demektir. Burada şu soru da önemlidir; doğru ve güzel olan nedir? İnsanlığın hizmetine giren, insanı geliştiren, onu huzurlu, saygı ve sevgi dolu kılan her şey doğru ve güzeldir.
Melsa SEROK