Sema Çelikbilek
Kadın, uygarlık denilen ulus devletlerin çıkışıyla birlikte ikinci bir soykırıma uğramaya başlar. Bütün dünya devletlerinde kadının soykırımı her zaman öncelik konumda olmuştur. Bir toplum bir halk yok edilmek istendiğinde ilk önce o toplumun, o halkın ahlakına, kültürüne, özgürlüğüne ve maneviyat dediğimiz bütün olgularına saldırılar gerçekleşir. Kapitalist sistemin kadına yönelmesinin nedeni ise kadının bütün bu olguları kendi öz benliğinde taşımasıdır. Tarihten bu günümüze kadar devam eden kadın şahsında yapılan soykırımlar aslında bir toplumun ahlakına, kültürüne, özgürlüğüne ve geleceğine yapılan saldırılardır. Kürt toplumunda kadının öz direnişi her dönemde bir tarih olmuş ve yeni bir direniş sayfasını açmıştır.
Özellikle Kürt siyasal Hareketiyle birlikte kadın evinden, tarlasından, çocuk doğurup bakıcılık yapmaktan koparıp erkekle eşit koşullarda mücadelenin yoldaşı yapması tarihe geçecek bir direniş örneğidir. Bütün dünya ülkelerinde Kürt kadını örnek teşkil edecek bir konuma gelmiştir. Öncülük ve direniş Kürt kadının öz kimliğiyle bütünleşmiştir.
“Ezim Rinda Rindêxan
Keça Mîr û axayê çîyan
Ey Tirkê Tacîk
Karê we çîye li van cîyan
Rinda rindê namdar
Ez dimirim, birîndar û bê zar
Teslîm nabim destê neyar û najîm bê ar…”
Yukarıda sözlerinden bir bölümünü paylaştığım 1926 Sason İsyanının cesur kararlı ve kahraman yürekli ve güzelliği dillere destan şahsiyeti Rindêxan Destanından bir bölümdür. Rindêxan, Sason İsyanının önderi Mihemedê Elîyê Ûnis’in kızıdır. Şêx Saîd Kıyamının yenilgiye uğramasını hazmedemeyen Elîyê Ûnis ve arkadaşlarının 1926’da Sason Dağlarında başlattıkları isyanın bir Kürt kadının direniş sembolüdür Rindexan.
Gökten ve yerden zulüm yağarken küllerinden doğan kahramanlıkların destansı anlatı ve hikâyeleri Kürt İsyan ve Başkaldırılarının olmazsa olmazlarıdır. Kürt Kadını Rindêxan’ın direnişi direnişçi babası Mihemedê Elîyê Unis ile birlikte Sason İsyanının önderlik yapmasıyla başlar. Rindêxan Sason Direnişi bastırılınca yaralı olarak ele geçer. Güzelliği karşısında adeta çarpılan faşist TC’nin komutanı, Rindêxan’a sahip olmak ister. Rindêxan çaresizdir, çünkü tutsaktır. Der ki komutana; “Tutsağım, bedenim üzerinde her türlü tasarruf hakkına sahipsiniz. Ancak ailem, Malbata Elîye Unis’in toprakları üzerinde sizinle yatmam asla mümkün değildir. Bu sınırlar içinde bana eliniz değerse kendimi öldürürüm.” Bunun üzerine komutan aile egemenlik sınırının nerde bittiğini sorar ve öğrenir ki, sınır Malabadi Köprüsü’dür. Yola çıkarlar ve Malabadi Köprüsüne geldiklerinde Rindêxan son bir kez köprünün üzerinden babasının topraklarına bakmak istediğini söyler ve komutandan izni alır. Köprünün üzerine çıkıp, yeri göğü inleten özgürlük ve bağımsızlık çığlıkları arasında “kederimle ve yaralı olarak ölürüm ama asla onursuz bir yaşamla beni teslim alamazsınız” diyerek bedenini köprünün altındaki Dicle Çayına atar ve şehit düşer.
Yiğit ve direnişçi Kürt kadını Rindêxan’ın öyküsü elbette tek değildir. Kürt özgürlük mücadelesinin tarihine baktığımızda direniş ve mücadeleriyle öncülük yapan Kürt kadınları her zaman tarihte yeni bir sayfa açmıştır. Bunlardan Fata Reş, şarkılara, şiirlere konu olan destansı hikâyeleriyle atının üzerinde adeta bir direniş abidesidir. Yine Dêrsim İsyanının önderlerinden Seyîd Rıza’nın yoldaşı Besê Ana böyle biridir. Yine Dêrsim yiğitlerinden Alişêr’in eşi ve yoldaşı aynı zamanda mücadele arkadaşı Zerîfe Xanım böyle biridir.
Kürt kadını direnişleriyle hiç bir zaman faşizim ve sömürgeci devletler önünde baş eğmemiştir. Rındıxan’ın ardılları her dönemde direnişleriyle, öncülükleriyle zamana cevap olmuşlardır. Rındıxan’ın direnişi binlerce Rındıxan’ın doğuşunu beraberinde getirmiştir. Maê Badê Köprüsü hep Rındıxan’ın isyan ve direniş çığlıklarıyla kadim topraklara can veriyor. Binlerce can doğuyor o topraklardan bir can oluyor Zilanlaşıyor, bir can doğuyor Beritanlaşıyor, bir can doğuyor Saralaşıyor, bir can doğuyor Zeryanlaşıyor, bir can doğuyor Gulanlaşıyor.
Rındıxan’ın direnişi Kürt kadının kendini yeniden var etmesi demektır.