Rojava Devriminin 8. Yılı vesilesiyle Rojava Devrimi komutanlarından Meryem Kobane ile konuştuk.
Bu gün bütün dünya da Rojava Devrimi kutlanıyor. Siz Rojava Devrimi’nin içinde bir kadın olarak yer aldınız. Rojava Devrimi’nin temelleri sizce nasıl atıldı, oluşan bu devrimi nasıl tanımlıyorsunuz? Bunları okuyucularımız için biraz açar mısınız?
Öncelikle Rojava devrimini kanlarıyla yeşerten bütün devrim şehitlerini büyük bir saygı ve minnet anıyorum. Devrimin tüm gazilerine minnettarlığımı sunuyor, sağlıklarına kavuşmalarını temenni ediyorum. Maddi ve manevi boyutuyla devrime emek verenleri saygıyla selamlıyorum.
Evet, Rojava Devrimi aslında sadece Rojava’yla sınırlı bir Devrimi değil, burada gerçekleşen devrime Ortadoğu Devrimi diyebiliriz. Yani sadece Rojava ile sınırlarsak dar bir alana sıkıştırmış oluruz. Kuşkusuz Rojava Devrimi dediğimiz de akla ilk gelen Kadın Devrimi olmasıdır. Bu yönüyle 21. YY’lı kadın zamanı olarak ele alıyoruz. Hegemonya ya da kapitalist sistemin kendisi, egemenliğini toplumsallık üzerine kursa da, özelde de kadın üzerine kurmuş. Kadının etrafına sistem tarafından fasit bir daire çizilmiş. Bu fasit daire Rojava devrimiyle birlikte aşılmıştır. Bir çok kesim ‘21. YY’da artık devrim olmaz, devrimler çağı kapanmıştır’ gibi tezler ortaya sürmüştü. Doğru, onların zihniyetine göre devrimler çağı kapanmıştı. Ama bana göre, Rojava devrimi 21. YY’la damgasını vurmuştur. Bu çağı kadın özgürlük çağı ya da kadın devrimleri çağı olarak tanımlayabiliriz. Artık kadınların devrinin geldiğini göstermektedir. Rojava Devrimi Kadın çağının başlangıç noktası olarak ele alabiliriz. Bu çağın başladığını gösteren önemli bir gelişme olarak ele alınabilir.

Rojava Devrimi Kendi Küllerinden Oluştu
Kadınlar binlerce yıldır sistemin erkek egemen zihniyetine karşı kendisini örgütlemeye çalışıyor. Önemli çıkışlar olmadı değil, ama hep ayını yere dönüldü. Bir türlü istenilen çıkış gerçekleştirilemedi. Fakat bu ilk defa Rojava Devrimiyle aşıldı. Kapitalist, sömürgeci sistemin bütün engellemelerine rağmen Rojava Devrimi kapitalist sistemin panzehiri olarak gelişti, gelişiyor. Mevcut sistemlere alternatif bir oluşum olarak gelişmektedir. Çünkü kendi küllerinden oluştu. Kürt halkı kadim bir halk. Bu halk kendi gerçekliğinden, özünden, dilinden, kimliğinden, varlığından, kısaca her şeyinden kopartılarak tanınmaz kılınmıştı. Ülkesi dört parçaya bölünmüştü. Dünyanın her tarafına sürgün edilmiş bir halk gerçeği oluşmuştu. Ve bu halk gerçeği bütün bu zorlukları aşarak devrimini gerçekleştirmiştir. Dört taraftan sömürgecilikle sarılmış ve bu sömürgeciliğin uluslararası destekçileriyle mücadele ederek doğmuştur. Yani karşısında sadece bir DAİŞ gerçeği ya da Suriye, Türkiye, İran devletleri yoktu. DAİŞ sömürgeciliğin, uluslararası hegemonyanın somut haliydi. Bunları aşmak hiç de kolay olmadı.
Rojava Devrimi Halklar ve Kadınlar Açısından Yeni Bir Doğuştur
Yani iki yüz yıldır aslında bütün egemen, sömürgeci sistemlerin bu halktan neden bu kadar korktuğunu, neden bu kadar parçaladığını, neden bu kadar zor durumda bıraktığını insan bu devrimin içinde yer aldığı zaman daha iyi anlıyor, daha iyi görüyor. Hele hele bir kadın olarak, hele hele Halkların Önderi Öcalan’ın felsefesiyle, tanışan bir kadın olarak, yaşananları daha iyi görmesine yol açıyor. Açıkçası Rojava Devrimi halklar ve toplumlar açısından yeni bir doğuştur. Aynı şekilde kadınlar açısından da yeni bir doğuştur. Kendi açımdan da yeni bir doğum olarak ele alıyorum.

Rojava Devriminin asıl mimarı Halkların Önderi Öcalan’dır
Elbette devrimin kuruluş sürecinde rol almak önemli. Ancak bir gerçeği teslim etmekte önemlidir. Rojava Devriminin ilk tohumları Rojava Devrimi ile başlamadı. Ondan önce Halkların Önderi Öcalan’ın Suriye’de, Rojava’da 25 yıllık emeği var. Bu göz ardı edilemez. Rojava’da yüzlerce insanla, binlerce insan ile tanışıp ve nasıl kendilerini var edebileceklerini, özellikle kadının nasıl irade olabileceğini ve bu devrimin salt savaşla değil, düşünsel, felsefi, örgütsel boyutuyla, halklarla birlik olma boyutuyla kısaca her boyutuyla cesaret alarak kendisini nasıl yeniden yaratacağı konusunda büyük çabaları, eğitimleri olmuştur. Bu yönüyle Rojava Devriminin asıl mimarı Halkların Önderi Öcalan’dır. Rojava Devrimi ya da kendini yeniden var etme süreci devrimden önce başlamıştır.

Ortadoğu’da devrimler bir günün eseri olarak doğmaz öncülerin çaba ve emeğiyle gelişir
O nedenle bütün bu çabaları görmeden devrimi sadece savaş süreciyle ele almak yanılgıya götürür. Ortadoğu’da sanıldığı gibi devrimler bir günün eseri olarak doğmuyor. Büyük öncülerin çaba ve emeğiyle gelişiyor. Biliniyor Ortadoğu Baharı denildi, Arap Baharı denildi ancak halen istenilen bir sonuca gidilmedi. Ortadoğu’da sanıldığı gibi devrimler kolay olmuyor. Ortadoğu’da yıllardan beri bir düşünsel sömürge var, parçalama, bölme zihniyeti var, onu kendi gerçeğinden uzaklaştırma zihniyeti var. Böylece kolay yutulacak hale getiriliyorlar. Günümüzde de bu politika yaygınca uygulanmaktadır. Toplumsallığa dair ilk yaratımın sahibi olan Ortadoğu halkları bir birine düşürülerek kırdırılmak isteniyor. Bu bazen milliyetçilikle, bazen dinle, bazen mezheple yapılıyor. Birinci doğa olarak tanımladığımız kadın zamanına ait ne varsa egemenlerce çalınıp çırpılıyor. Kadını kendi doğası ve özünden uzaklaştırmak için her türlü ahlaksız politikalar geliştiriliyor. DAİŞ’in kadınlara neler yaptığını bütün dünya açık bir gözle gördü. Rojava devrimi buna dur dedi. Bu yönüyle Rojava Devrimi sadece Rojava için gelişmedi. Bütün Suriye’deki halklar ve kadınlar için geliştirildi. Dolayısıyla Rojava Devrimi bu gidişata bir nokta koydu. Bu dalga dalga yayılarak bütün bir dünya insanlığına ulaşıyor.
Diğer yandan şöyle bir tespitte yapmak gerekiyor. Rojava Devrimi salt DAİŞ savaşı ile başlamadı. Yani başta düşünsel-toplumsal, kadın özgürlükçü bir savaş ile başladı. İlk başta Rojava Devrimi kendi savaşını kendi içinde başlattı. Kendi geriliklerine karşı, haksızlıklara, adaletsizliklere karşı başlattı. Özellikle eşitliği geliştirmek için, kadın ve erkek eşitliği geliştirmek için sokaklarda, mahallelerde, köy ve şehirlerde komünlerde örgütlenerek başlattı. Kar topu misali küçükten başlayarak yavaş yavaş büyüdü.
DAİŞ’in dayattığı politika bugün Türkiye eliyle dayatılmakta
Bu yönüyle Rojava Devrimi -Kobane’deki zaferinden bu yana 8. yılına girdi. Fakat bildiğimiz gibi halen büyük bir saldırı altında. Bir statüye kavuşması engellenmekte. Bu kabul edilemez. Günümüz dünyası için bu büyük bir utançtır aslında. Köle halklar, köle bir toplum ve köle bir kadın gerçeği dayatılmaktadır. Yani DAİŞ’in dayattığı politikayı Türkiye eliyle dayatılmaktadır. Böylesi bir siyaset ve zihniyete karşı Rojava’da savaş devam ediyor. Dolayısıyla tehlike geçmedi, halen devam ediyor. Ama bakın Rojava’da sadece Rojava halkı için savaş verilmedi. Bütün bir insanlık için bu savaş verildi. DAİŞ’e karşı savaş verilirken 70 ülkeden DAİŞ mensupları oralardan gelip Rojava’da savaştı. Ama aynı zamanda hemen hemen 60’tan fazla ülkeden insanlarda devrim için Rojava’ya gelip savaştı. Bu yaşananlar bir araya getirildiğinde Rojava Devrimi’nin sıradan bir devrim olmadığını görmüş oluyoruz. Bu yönüyle enternasyonalist bir devrimdir. Bu çağın bir devrimidir.
Rojava Devrimi tecrit altında tutulmak isteniyor
Rojava Devrimi kadın öncülüğü ile başladı. Önemli gelişmeler var. Ancak eksik yetersiz yanları da var elbette. Yani sadece bardağın dolu tarafını dile getirirken, bardağın boş tarafını görmediğimiz anlamına gelmiyor. Önemli olan o var olan yetersizlikleri nasıl tamamlayabiliriz. Mesela birinci bir problem bu felsefe ve paradigma üzerinden kendisini yaratan devrimin yaratıcısı halen tecrit altındadır. Dolayısıyla devrim tecrittedir, kadınlar tecrittedir.
Bu tecride sessiz kalındığında DAİŞ zihniyeti kazanır.

Devrim, kadınlar, yine Rojava’nın kendisinin tecrittedir derken kastınız nedir?
Kastımız şudur; söze gelince herkes diyor ki biz sahipleniyoruz, buna karşı sorumluğumuz var. Bana göre tecrittedir. Eğir şimdi Türkiye dünyaya, herkese ben DAİŞ’i savunuyorum diyorsa ve kendi istihbarat örgütü MİT’in aracılığıyla DAİŞ’lileri kamplardan kaçırdığını açıktan savunuyor ve kaçırılan DAİŞ mensuplarını çiçek ile karşılıyor ise bu DAİŞ’e karşı koalisyon gücünde yer alan devletlerin utancıdır. BM’in utancıdır. ABD ve Rusya’nın utancıdır. Yine Türkiye insanlığı karşı açık açık suç işledi, işlemeye devam ediyor. Kobane gibi, Serekaniye gibi, Efrin gibi, Gire Spi gibi birçok yerde ağır insanlık suçları işledi. Buraları işgal etti. DAİŞ mensupları ÖSO adı altında buralarda cirit atıyor. Buna karşı bir sessizlik var ise bu Rojava devriminin tecrit altında olduğunu gösterir. Her gün sivil insanları katlediyor, tehdit ve şantaj yapıyor. Buna dur denilmiyorsa, bu tecrit altında olduğunu gösterir.
Tamam devletler buna sessiz kaldı ama büyük insanlık buna sessiz kalmamalı. Sessizliğin utancı kırılıp atılması gerekir. Aksi durumda DAİŞ zihniyeti kazanmış olur. Bu rojava’da savaşan bütün bir insanlığın emeğini boşa çıkartmak olur. Rojava Devriminden ilham alındığı söyleniyor. O’nunla kendimi var edeceğim deniyor. Bunlar önemli elbette. Aslında uyanmış görüyor, ama sadece resme bakıyor. O büyük insanlığın zafer resmini nasıl tarihe mal edeceğine ve nasıl o resmi kalıcılaştıracağına kafasını yormuyor. Bunun için harekete geçmiyor. Sanki bir gelecek olarak değil de geçmiş gibi ele alma var. İşte tehlike olan bu yaklaşımdır. Türkiye bu yaklaşımdan cesaret alıyor. Yine mesela orada bir koalisyon var. DAİŞ ile mücadele koalisyonu. Ancak Türklerin saldırılarına karşı sessiz kalıyor. Türiye’nin DAİŞ ile işbirliğine bizzat DAİŞ’i korumasına sesiz kalıyor. Neden, Çünkü devrimin gelişmesini, diğer halkları, bölgeleri etkilemesini istemiyorlar. Dünya insanlığı üzerindeki etkisini gördüler, o nedenle devrimi tecride alıyorlar.
Amed PİRAN