Amed PİRAN
Erdoğan-MHP devleti 18 Nisan’dan bu yana başta Zap, Avaşin ve Metina alanlarına yönelik KDP ile işbirliği içerisinde kimyasal silahlar dahil, her türlü teknik ve en etkili askeri güçlerini kullanarak işgali derinleştirme ve soykırımı tamamlamak istemektedir. Elbette gerilla insan üstü bir güçle, ince bir zeka ve deyim yerindeyse masa başında üretilen tüm askeri teorileri yerle yeksan ederek NATO’nun en değme gücüne darbe üstüne darbe vurarak adeta mucize yaratmaktadır. Bu yönüyle gerilla üzerine düşeni fazlasıyla yapmaktadır. Ancak salt medya savunma alanlarında gerillanın direnmesi, bu alanların işgal edilmesinin engellenmesiyle işgalci, soykırımcı, saldırı durdurulabilir mi? Ya da sadece kırda verilen mücadeleyle bu düşmanın saldırıları durur mu? Bu sorulara verilecek doğru cevap, Kürt halkının geleceği açısından oldukça hayati önemdedir.
Kürtler Saldırılar Karşısında Farklı Yöntemler Düşünmek Zorunda
Dikkat edilirse AKP-MHP faşist devletinin saldırıları bir alanla sınırlı kalmamakta, Bakur Kürdistan’ından, Başur’a, Rojava’dan Rojhilat’a, Şengal’den Maxmur’a, Avrupa’dan Kürtlerin yaşadığı, nefes aldığı her alana saldırı yapıyor. Rojava’ya daha kapsamlı bir işgal ve katliamı gerçekleştirmek için ABD ve Rusya ile pazarlık halinde. Saldırı sadece kır da değil aynı zamanda şehirlerde ve metropollerde de yürütülmektedir. O zaman Kürt halkı da bu saldırılar karşısında kendisini savunmanın farklı yöntemlerini düşünmek zorundadır. Elbette siyasal, diplomatik çalışmalarla saldırıyı engellemek kadar ama esas olarak durdurmanın etkili askeri yolunu geliştirmelidir. Yani saldırıyı kendi zemininde karşılayan klasik yaklaşım yerine saldırgan gücün beslendiği, güç aldığı, kendisini güvende saydığı başta ekonomik ve askeri güçleri olmak üzere her türden temel kaynaklarına yönelerek saldırı durdurulabilir. Bunlar kurutulduğunda saldırı yapamaz hale gelir. Peki, bu nasıl yapılacak? Kim ya da kimler yapacak?
Kürtler Açısından Şehir Gerillası Bir Zorunluluk Mu?
Geçenlerde oldukça ilgi çeken, insana işte bu dedirten Sekvano diye bir klip düşmüştü youtube’ye. İnternet ortamında oldukça dolaştı. Konusu Cizre katliamını televizyonda izleyen halkın gösterdiği tepki sonrası harekete geçmesiydi. Sıradan insanların yaşlı, genç, çocuk herkesin farklı farklı şehirlerde bireysel olarak ve gizli bir biçimde harekete geçmesiydi. Herkesin gücü oranında yapabildikleri eylemlerle şehirlerde AKP-MHP faşist saldırılarına destek sunan kesimlere yönelik basit yöntemlerle ama oldukça yaratıcı eylemlerle halkın o müthiş gücünü ortaya koyuyorlardı. İçerde böylesi bir eylemliğin gelişmesi durumunda AKP-MHP faşizmi kolayca Medya Savunma alanlarına, Rojava’ya, Şengal’e, Maxmur’a ya da başka bir alana saldırı yapabilir mi? Elbette yapamaz. Bir de daha profesyonel, daha gizli hareket eden, hedefinde netleşmiş şehir gerillası ve gerillaları harekete geçtiğinde ne olur?
Dağda gerillanın yaşam alanına saldıran her türden güce, her türden tekniğe karşı gerilla cevap vermektedir. Ama ya şehirdekiler? Şehirlerdeki halkımız savunmasız durumdadır. Aynı şekilde AKP-MHP faşizmi kent ve metropolleri rant alanları haline getirerek, kendisini buralardan beslemekte, kendisine buralardan asker devşirmektedir. O zaman kent ve metropollerde sadece demokratik eylemlerle değil, aynı şekilde profesyonel şehir gerillası biçiminde de mücadele etmek Kürt halkı açısından bir zorunluluk haline gelmiştir. Kendi alanlarında kalarak saldırıları karşılama klasik anlamda bir savunma olarak ele alınsa da günümüzün teknik gelişmesi dikkate alındığında savaşı düşmanın içine, kentlerine, metropollerine taşıma durumunda çok daha güçlü bir sonuç alacağı kesindir. Bu gün Kürtler bu adımı atmak durumundadır.
Dağ ve Şehir Gerillacılığı Harekete Geçtiğinde İmralı Kapısı Açılır
Şehir gerillacılığı Kürt halkının yabancı olduğu bir konu değildir. Özgürlük Hareketi daha grup aşamasında metropollerde, şehirlerde, özellikle de Hilvan ve Siverek pratiklerinde oldukça güçlü bir biçimde yaşanmıştı. Faşist ve işbirlikçi feodal komprador kesimlere yönelik çok önemli eylemler ortaya çıkarılmıştı. Kürt halkı bu sürece aktif bir biçimde katılmıştı. Yine 1990’lar ve daha sonrasında şehir gerillacılığı, özellikle metropollerde en fedai bir biçimde yaşanmıştı. Tüm bu süreçlerde Türk devletinin gerçekleştirmek istediği katliamları durduğu gibi siyasi çözüme de zorlamıştı. Ancak bugün şehirlerde istenilen eylemlilik gelişemeyince AKP-MHP faşist devleti Kürtlerin bulunduğu her alana rahatlıkla saldırı gerçekleştirmektedir. Gerilla canını dişine takarak şu an Güney Kürdistan’da işgale yol vermemekte ve önemli darbeler vurmaktadır. Dağda gerillanın direnişiyle birlikte şehir gerillacılığı harekete geçtiğinde İmralı kapısının açıldığı haberi gecikmeyecektir.
Bu noktada bir konuya açıklık getirmek gerekiyor. Gerilla AKP-MHP faşist devletini defalarca yendi. Ancak her seferinde uluslararası güçler ve Türk derin devleti AKP-MHP faşist iktidarını ayakta tuttu. Bunun nedeni Kürt halkına karşı verilen savaştır. Yoksa Erdoğan ve Bahçelinin başka da bir hünerlerinin kalmadığını onlarda bilmektedir. Hatta bir çok yönüyle kendilerine ayak bağı olarak görmektedirler. Ancak böyle de olsa evrensel bir Önderlik haline gelen Reber Apo’nun paradigmasının başarısı onların kabusu olduğundan bu iktidara katlanmak zorunda kalmışlardır. Bunu bilen AKP-MHP faşizmi iktidarda kalmanın tek çaresini Kürt halkının mücadelesine kaybettirmekte görmektedir, O nedenledir ki, bütün gücünü ve imkanlarını kullanarak Kürt soykırımını tamamlamak istiyor. NATO’ya girmek isteyen Finlandiya, İsviçre gibi ülkelerin onayını bile Kürt halkına saldırmanın pazarlığı haline getirmiştir. Yani en küçük fırsatı, boşluğu Kürt halkını yok etme, soykırıma uğratma üzerine kuran bir düşman gerçeğiyle karşı karşıya olunduğunu Kürt halkı görmek zorundadır.
Kürt Halkına Tekrardan Köle Gömleği Giydirilmek İsteniyor
Her gün Önderliğimize ceza üstüne ceza vererek tecridi daha fazla derinleştirmektedir. İmralı’da neler olup bittiğini kimse bilmiyor. Bilinen tek şey büyük bir direnişin İmralı’da da devam ettiğidir. Rojava’ya yeni bir işgal için ABD ve Rusya ile pazarlık halinde. Tüm Kürdistan’da halkımıza saldırmaktadır. Çocuklarımızı her gün dünyanın gözünün içine baka baka katletmektedir. Zindanlarda işkence vahşet düzeyine ulaşmıştır. Hiçbir hukuk ve yasa tanımayarak zindanlardaki insanlarımızı hastalık adı altında birer birer katletmektedir. Gençlerimize, kadınlarımıza ahlaksızca saldırmakta, fuhuş, uyuşturucu ve her türden çirkefliği geliştirerek yaşamı teslim almak istemektedir. Tüm bunlar şehir gerillacılığı için yeterli neden değil midir?
Bu yönüyle AKP-MHP faşist devleti Kürtlerin en küçük kazanımından tutalım da, en küçük özgür yaşam zerresine kadar ne varsa ona da saldırmaktan geri durmamaktadır. Özgürlük Hareketinin mücadelesiyle, Önderliğin Kürt halkına kazandırdığı kendi kimliği ve kültürüyle irade olmayı kabul etmemektedir. Kürt halkına tekrardan köle gömleğini giydirmek istemektedir. Dikkat edin son günlerde Kürtçe bir şarkıya bile tahammül göstermeyerek yasaklamaktadır. Kendi kimliği ve diliyle var olmak isteyen bir sanatçı onun için düşman statüsündedir. Bazılarına yaşam hakkı tanıyor ise bilin ki o kişinin Kürtlüğü kalmamıştır. Sunulan köle yaşamı kabul etmiştir.
Şehir Gerillası Şehirlerde Düşman Durdurulmalı
Örneğin aile hanedanlığı ve çıkarları dışında hiçbir şey düşünmeyen Barzaniciler ihanet damarını canlı tutmak için elinden geleni yapıyorlar. Türk ordusuyla işbirliği içinde gerillaya saldırıyorlar. Gerilla bitirildiğinde bütün Kürdistan’da işgal ve soykırımı daha rahat tamamlayacaklarına inanıyorlar. Dolayısıyla AKP-MHP faşizminin işgal ve soykırım saldırısı sadece bir alana değil bütün Kürdistan’a, sadece Özgürlük Hareketinin kadrolarına yönelik değil, kendi kimliği, kendi kültürü ve iradesiyle yaşamak isteyen tüm halkımıza karşı gerçekleştirmektedir. Bu anlamda bir yanıyla işgal ve soykırım saldırılarına karşı durulması gerekirken, diğer yanıyla da ihanete karşı mücadele etmek gerekir. Yani hem dağlarda işgale yol verilmemeli ve hem de şehir gerillası temelinde örgütlenerek şehirlerde düşman durdurulmalı.
Elbette günümüzün teknik gelişimi dikkate alındığında şehir ve metropollerde gerilla tarzında hareket etmek elbette sıradan bir iş olmayacaktır. Hele hele gece gündüz kameralarla izlenen metropollerde gerillacılık yapmak gölge gibi olmayı gerektirir. İşte şehir gerillasına uyan isim tam da bu. Varlığını belli etmeden büyük bir gizlilik içerisinde hareket etmeyi gerektirir. Ama aynı zamanda da Önderliğimizin, halkımızın ve halkları koruyan bir gölge olmalıdır. Kürt halkı gibi güçlü bir örgütlenmeye sahip olan böylesi bir halk gerçekliği içinde gölge gibi yaşamak zor olmayacaktır. Hiç bir çalışma ve eyleminde iz bırakmadan, büyük bir disiplin, cesaret ve inisiyatifle kimsenin göremediği bir karaltı gibi AKP-MHP faşizminin şehirlerde beslendiği kaynaklara, faşist kadrolarına yöneldiğinde bırakalım başka alanlara saldırmayı, şehir gerillasının hesap soran eylemlerinin korkusuyla şehirler faşizmin beslendiği alanlar olmaktan çıkacaktır.
AKP-MHP Faşizmi Şehirleri Adeta Bir Askeri Kışlaya Çevirmiş Durumda
Bu tehlikeyi gören AKP-MHP faşizmi şehirleri adeta bir askeri kışlaya çevirmiş durumdadır. Diğer boyutuyla açık bir hapishane haline getirmiştir. AKP-MHP’nin kentlerde polis, asker ve istihbarat dışında AKP’nin yeni JiTEM’i olarak örgütlediği SADAT var. Lümpen kesimler üzerinden kontırgerilla biçiminde eğitip donattığı bu güçler ve çeteler şehirlerde her türden terörü estirebilmekteler. Örnek olarak, İzmir’de Deniz Poyraz’ı kim katletti? Halkımızın özgürlük ve demokrasi talepli eylemlerine saldırarak halkı pasifleştirmek istiyorlar. Adeta kurbanlık koyun gibi sessiz olmalarını istiyorlar. O nedenle tehdit ediyorlar, faili meçhul katliamlar yapıyorlar. Korkutarak büyük soykırıma hazırlıyorlar. Bu anlamda halkı korumak için şehir gerillacılığı bir zorunluluktur. Dolayısıyla soykırım saldırısı altında olan bir halkın, bir toplumun kendisini savunmasının ve saldırganı saldıramaz hale getirmesi meşru bir haktır. Kent gerillası geliştirildiğinde AKP-MHP artık eskisi gibi elini kolunu sallayarak halka saldıramayacaktır. Şehir gerillası caydırıcı bir güç olması kadar aynı zamanda halkın demokratik özgür yaşamasının da teminatı olacaktır.
En önemlisi de Kürdistan da savaş üzerinden ekonomik çıkar elde eden, halklar arası milliyetçiliği besleyerek siyasi nüfuz elde etmek isteyen, bu savaşı kışkırtan, finanse eden, yürüten, katliam emri veren, zindanlarda işkence eden bürokratlarına kadar herkes şehir gerillasının olduğu bir yerde bunları rahat yapamaz hale gelecektir. Özellikle işçinin hakkını yiyen, sömüren, doğayı talan eden, hukuku iktidarın çıkarı için yürüten, uyuşturucu ve fuhuşu yayarak toplumu ahlaki olarak çürüten her türden çetelere karşı adalet dağıtan, eşitliği sağlayan bir şehir gerillacılığına sadece Kürt halkının değil, tüm Türkiye halklarının ihtiyacı olduğunu görmek gerekiyor.
Şehir gerillacılığının gelişmesiyle beraber Türk devleti tarafından kandırılan Türkiye halklarının da PKK ve gerilla gerçeğini daha yakından tanıma imkanına kavuşacaktır. Gerillayı ve Kürtleri bitirdik yalanları daha güçlü bir biçimde açığa çıkacaktır. Bu savaşın yarattığı yıkım ve nedenleri üzerine daha fazla yoğunlaşacaktır. Savaş ve faşist politikalarla Kürt sorunun asla çözülemeyeceği gerçeğini derinden hissedecektir. Faşist uygulamalar daha fazla gündem oldukça savaşta tarafsız kalanlar dahil, herkes faşizmin gerçeğini daha yakından göreceğinden Türk devletinin milliyetçilik ve savaş politikaları eskisi gibi destek görmeyecektir. Böylece faşizme karşı halklar arası dayanışma çok daha yükselecektir. Bu dayanışmanın çimentosu şehir gerillasının Önderlik paradigmasındaki bilinci ve bunun yarattığı özgür demokratik yaşam ve eylem gerçeği olacaktır.