- Tecride, işgale ve faşizme son; şimdi özgürlük zamanı şiarıyla geliştirilen topyekün direniş hamlesinin, Heftanîn yenilgisini AKP-MHP faşizminin yıkılışına dönüştüreceği anlaşılmaktadır. Artık faşizmin yıkılma ve özgürlüklerin kazanma zamanının geldiği görülmektedir.
Kenan Evren cuntasının gerçekleştirdiği 12 Eylül 1980 faşist-askeri darbesinin kırkıncı yılı tamamlandı ve kırk birinci darbe yılına girildi. Kuşkusuz 12 Eylül faşist darbesi sıradan bir askeri saldırı değildi. Ordu dışında tüm devlet kurumlarını yıktı ve yeniden bir devlet yapılandırdı. Bu temelde de Kenan Evren cuntasının zihniyet ve siyasetine göre yeni bir toplum şekillendirmeye çalıştı. Şimdi herkes geçen kırk yıllık süreçte devlet ve toplumda yaşanan değişiklikleri tartışıyor. 12 Eylül cuntasının nasıl bir devlet ve toplum şekillendirmiş olduğunu anlamaya çalışıyor. Fakat tartışmalar dar ve sığdır. Zamanında 12 Eylül faşist-askeri darbesini yeterince anlayamayan ve yeterli bir devrimci-demokratik duruş geliştiremeyen zihniyet, şimdi de söz konusu darbenin ortaya çıkardığı devlet ve toplumu yeterince anlayamamaktadır.
Bilindiği gibi, 12 Eylül 1980 faşist-askeri darbesi, her şeyden önce bir NATO darbesiydi. Dolayısıyla NATO’nun Sovyetler Birliği’ne karşı mücadelesinin bir ürünü ve aracı olarak doğup, esasta da böyle bir rol oynadı. NATO’nun o dönemde Sovyetler Birliği’ne karşı mücadelesinin en temel argümanlarından biri ‘Yeşil kuşak projesi’ydi. Ve bu projenin gereği olarak Ortadoğu’da Taliban, El Kaide, İhvani Muslimin ve daha sonra DAİŞ gibi örgütler geliştirildi. Bunun bir parçası olarak Türkiye’de de 12 Eylül darbe yönetimi tarafından ‘Siyasi İslam’ın önü açıldı. Tarikat ve benzeri kurumlara destek verildi. Sovyetler Birliği’nin çöküşü ardından da söz konusu bu kurumlar PKK’ye karşı kullanılmak üzere hep güçlendirildi. Tayyip Erdoğan’ın AKP’si işte bu sürecin son halkası ve zirvesi oldu. Dolayısıyla Tayyip Erdoğan kişiliğinin ve AKP’nin nasıl bir sürecin ürünü olduğunu iyi bilmek gerekiyor.
Kenan Evren cuntası her ne kadar sözle yalın bir Atatürkçü geçinse de, İslam’a yaklaşımında da çok net bir biçimde görüldüğü gibi, aslında Kemalist cumhuriyet ilkelerini ciddi bir biçimde değiştirdi. Söz konusu değişikliğin önemli bir boyutu da milliyetçilik anlayışında yaşandı. Mustafa Kemal’in ‘Anadolu milliyetçiliği’ biçiminde tanımlayabileceğimiz çizgisi yerine, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ‘Turancılık’ veya ‘Kızıl elmacılık’ denen ve ‘Dünya Türklüğünü birleştirme’ olarak tanımlanan çizgisini geçirdi. Nitekim bu çizginin Başbuğ’u olan Alpaslan Türkeş, bir mahkemede yaptığı savunmada “Fikirlerimiz iktidarda, ama bir hapisteyiz” diyerek 12 Eylül cuntasının izlediği çizginin kendi çizgileri olduğunu itiraf etti. 12 Eylül darbe rejiminde fikirleri iktidarda olan MHP’nin, şimdi de AKP darbe rejiminde fikirsel kılavuzluk yapıyor olması herhalde bir tesadüf değildir.
Dikkat edilirse, 12 Eylül 1980 faşist-askeri darbesinin esas aldığı çizgi, esas olarak İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin geliştirdiği ve adına ‘Türk-İslam Sentezi’ denen bir çizgidir. Bu çizgi ırkçı-şoven, Turancı, savaşçı ve soykırımcı bir çizgidir. Diğer kültürlerin ve halkların soykırıma uğratılmasından yeni bir ulus, Türk ulusu yaratmayı öngörmektedir. Bunun için de asimilasyondan katliama kadar her türlü yöntemi kullanmayı esas almakta ve pratikleştirmekten çekinmemektedir. “Çöktürme Eylem Planı” temelinde birleşen AKP-MHP ittifakının esas aldığı çizgi de işte budur. Esas olarak MHP çizgisi olan bu çizgiye aslında AKP eklenmiş veya katılmıştır. Sonuna kadar pragmatist olan Tayyip Erdoğan iktidarda kalma şansını MHP çizgisine katılmakta görünce, bir an bile tereddüt etmeden bu çizgiye katılım göstermiştir.
Bu temelde de son altı yıldır Türkiye tarihinin en ağır zulüm makinası ortaya çıkartılmıştır. Tayyip Erdoğan kişiliği, MHP’den aldığı destekle başta Kürtler olmak üzere tüm ezilen halklara, Alevilere, kadınlara ve emekçilere yönelik tarihin en ağır faşist baskı, terör, katliam ve zulmünü uygulamıştır. Yaptıklarıyla ancak Nemrut ve Firavun ile, yine Neron ve Cengiz Han ile kıyaslanabilir. Özellikle Kürt halkına karşı en ağır baskı ve katliamdan en aşağılık hakaret ve hilelere kadar yapmadık hiçbir şey bırakmamıştır. Miras aldığı İttihat ve Terakki Cemiyeti ile Kenan Evren cuntasının toplamı kadar baskı ve zulüm uygulamıştır.
Fakat şimdi bu zulüm düzeninin sonuna gelindiği görülmektedir. Faşist Tayyip Erdoğan diktatörlüğünü Ankara’da yaptırmış olduğu 1150 odalı sarayın bile koruyamayacağı anlaşılmaktadır. Yine kendine ‘Müslüman’ diyen ve dünyanın dört bir yanından toplanmış olan faşist çete gruplarının da ayakta tutamayacağı gözükmektedir. Faşist-soykırımcı zihniyet ve siyasete zirve yaptırmış olan Tayyip Erdoğan için artık yolun sonuna gelinmiştir. Bol bol 2023 yılından söz edilse de aslında 2021 yılını görme ve aşma şansı ve imkânı bile çok fazla zayıftır. Çünkü artık Türkiye toplumu gerçekten de burnundan solur hale gelmiştir. AKP parçalanmış, AKP-MHP faşist ittifakının toplumsal desteği ciddi biçimde azalmıştır. Artık başta gençler, kadınlar ve aydınlar olmak üzere toplumun her kesiminden karşı çıkışlar gelişmektedir. Dışta ise Irak, Suriye ve Libya başta olmak üzere Doğu Akdeniz’de ve bölgenin diğer alanlarında savaş yürütür konumdadır. Fransa ve Yunanistan ile adeta savaşın eşiğindedir ve çok güvendiği NATO ile neredeyse karşı karşıya gelmiş durumdadır. Belli ki artık AKP-MHP faşizmini yıkma zamanı gelmiş de geçmektedir.
Ayrıca çok iyi biliyoruz ki, önce 1982 Büyük Zindan Direnişi, sonra da 15 Ağustos 1984 Devrimci Gerilla Atılımı 12 Eylül faşist-askeri darbesini boşa çıkartmış, yenilgiye uğratmış, Kürdistan’a gömmüştür. Türkiye’de belli bir etkinlik kazanan 12 Eylül faşist-askeri rejimi, Kürdistan’da gerilladan ve halktan yediği darbelerle pul pul dökülmüş, Kürt düşmanı faşist-soykırımcı zihniyet ve siyasetin maskesi düşürülerek yenilginin eşiğine getirilmiştir. İşte böyle bir süreçte bir kez daha imdada küresel kapitalist sistem yetişmiş, ABD Yönetiminin planlayıp yürüttüğü uluslararası komplo ile ve son bir çare olarak geliştirilen AKP-MHP faşizmiyle sistem ayakta tutulmaya çalışılmıştır. Fakat artık AKP-MHP faşizmi için de yolun sonuna gelinmiştir. AKP-MHP faşist diktatörlüğü de adeta sıfırı tüketmiş durumdadır. Bunun için tıpkı Zindan Direnişi gibi, tıpkı 14 Temmuz Direnişi gibi, tıpkı 15 Ağustos gerilla atılımı gibi direnişler gerekmektedir.
İşte 2020 yılı başından beri HPG ve YJA-Star gerilla güçlerinin kahramanlık çizgisinde yürüttüğü devrimci hamle böyle bir direnişin başlamış olduğuna işaret etmektedir. Tıpkı Eruh ve Şemdinli eylemleri ile 12 Eylül darbe rejiminin yenilgiye uğratılması gibi, şimdi de tarihi Heftanîn Direnişi ile AKP-MHP faşizminin yenilgiye uğratıldığı açıktır. Türk ordusunun 2008 Şubat sonunda Zap’ta yaşadığı hezimetin bir benzerini AKP-MHP faşizminin Heftanîn’de yaşadığı gözükmektedir. Nasıl ki Zap yenilgisi ardından Türkiye’de ordu egemenliği sona erdiyse, bugün de Heftanîn yenilgisi ardından Türkiye AKP-MHP faşizminin yıkılışına sahne olmaktadır.
Şimdi dağda ve kentte savaşan kahraman gerillanın, YPS ve HBDH milislerinin yıl başından bu yana yürüttükleri faşizmi yıkma hamlesine, başta kadınlar ve gençler olmak üzere tüm halk güçlerinin hamlesel direnişi eklenmektedir. Tecride, işgale ve faşizme son; şimdi özgürlük zamanı şiarıyla geliştirilen topyekün direniş hamlesinin, Heftanîn yenilgisini AKP-MHP faşizminin yıkılışına dönüştüreceği anlaşılmaktadır. Artık faşizmin yıkılma ve özgürlüklerin kazanma zamanının geldiği ve bu temelde geliştirilen hamlesel direniş ile faşizmin yıkılacağı ve özgürlüğün kazanacağı görülmektedir. Bu konuda belirtilen iradeye ve yapılan direniş çağrısına katılmamak mümkün değildir. O halde tüm antifaşist güçlere düşen görev de Heftanîn’de yenilen AKP-MHP faşizmini tarihe gömmek olmalıdır.
Selahattin ERDEM