Son İki Yüzyıllık Kürt Serhıldanlarında Kürt Kadının Yeri Ve Rolü-3

0
893

Özgürlüğün Destansı İsmi Zarife

Alişer ve Zarife; İm­ranlı, Azgêr Köyünde, 1882 yılında dünyaya gelirler. Aslen Hesenanlılardan olan Ali­şer ve Zarife, Sivas’ da eğitimlerini tamamlarlar. İlk gençlik yıllarında yaşamlarını birleştiren çift, birbirleriyle kapsamlı ideolojik tartışmalar gerçekleştirirler.

Evlilikleri süresince, halka karşı sorumluluklarını nasıl yerine getirebilecekleri konusunda yoğunlaşırlar. I. Emperyalist Paylaşım Savaşı sırasında ilk kez mücadelelerini aktifleştirme imkanı bulurlar. Rusya ile görüşerek, Ermenilerle ilişki kur­alar. Bir direniş mücadelesinin olmazsa olmazı örgütleme faaliyetini hiç ara vermeden sürdürürler. Sivas, Malatya ve Dersim bölgele­rinde çalışmaların soru­m­­luluğunu alarak, 1914 de öz­gür bir Kürdistan için ça­lışmaları başlatırlar.

Kür­distan Teali Cemiyetine 1919 yılında bir mektup gön­dererek, Dersim ve Ko­ç­giri Kürtlerinin, cemiyete bağlı olduğunu bildirdiler. Alişer ve Zarife, Koçgiri Hal­k Ayaklanmasında oluşan ordunun Komutanlığını büyük bir titizlikle üstlenirler.

 Zarife; cesur, akıllı, yiğit bir kadındır. Keskin bir nişancı olan Zarife, tam bir silahşördür. Her zaman tabancasını beraberinde taşır. Her yıl Dersim’e gider, milli amaçlar hakkında nutuklar söyler ve aşiretler arasındaki çelişkileri ciddi bir hâkim gibi halleder. Zarife, eşi Alişer’e daima Kürtçe arkadaş anlamına gelen “Heval” sözüyle hitap eder.

Eşinin vermiş olduğu Kürt milli özgürlük mücadelesine bizzat kendisi de katılmıştır. Sürekli olarak silahıyla ona eşlik etmiş, yanında bulunarak onu gayretlendirmiş, mücadele isteğini güçlendirmiş, kendisini yüreklendirmiştir. Zarife, Kürt kadınları arasında da milli uyanış için eşsiz bir propagandacı olmuştur. Son anlarında dahi bu uğurda eşinin yanında ölüme beraber gitmişlerdir.

Zarife, sahip olduğu bilinç ve ortaya koyduğu pratiklerle birçok kişinin ilgisini çekmiştir. Kendisine yönelik övgüler dillere dolanmıştır. Dr Nuri Dersimi, Zarife ile ilgili olarak şöyle der: “O aslan… hem siyasi hem de askeri bir Kürt kadınıydı. Çok sefer Alişer bir şey yapmadan önce onun düşüncesini sorar, fikrini alırdı. Ona sormadan karar vermezdi. Zarife savaşçıydı. Çok sayıda kadın da onunla birlikte savaştılar. Onlar da silahlıydılar. Çarpışmalar başlamadan önce silahlı eğitim aldılar….”

Alişer ile ilişkileri yoldaşçadır. İki karşı cins olmaktan ziyade, iki insan olarak arkadaşlık kurmuşlardır. Savaşta da sonuna kadar beraberdirler. Alişer’in Reyber tarafından öldürülmesi olayında silahını çekerek, hainlerden birini öldürür. Bunun üzerine Reyber Zarifeyi şehit düşürür (9 Temmuz 1937). Dersim’de emsalsiz bir Kürt kızı olarak tanınan Zarife savaş yoldaşlığı ile, yurtseverliği ile gerçekten de emsalsiz bir kadındır. Halkının özgürlüğü için hiçbir fedakarlıktan kaçınmaz, tüm enerjisini bu uğurda sarf eder. Fakat iç ihanet burada da yakasını bırakmaz direnişçilerin. İşbirlikçi ve ihanetçiler yaptıkları ihanetle insanlık var oldukça tarihin sayfalarında birer kara leke olarak anılacaklardır. Ama Zarife ve Alişer de Kürt halkı var oldukça birer başkaldırı sembolü olarak özgürlüğün en somut umudu olarak halkın belleğinde onurlu yerlerini koruyacaklardır.

Besê

Dr. Nuri Dersimi Kürdistan Tarihinde Dersim adlı çalışmasında Kürt kadınlarında şöyle bahsedecektir: “Dersim aşiretlerinde kadınlarında liderlik yaptıkları bilinir. Reis ölünce yerine oğlu geçer. Gerektiğinde reisin eşi bile aşiretin başına geçebilir. Ferhadan aşireti reisi Keko ağanın hicri 1327 yılı Dersim askeri olaylarında şehit düşmesi üzerine eşi Ana hatun 30 yıl aşiret reisliği yapmış ve Türk hükümeti karşısında büyük roller oynamıştır.”

Dersim isyanının önemli isimlerinden, Alan aşiretinden olan Besê, Dersim İsyanı’nın önderi Seyit Rıza’nın eşidir. Fakat Besê ‘yi Besê yapan bu değildir. Bu durumun yol açıcı bir etkisi olsa da, Besê bir kadın olarak isyanda kendi öz gücüyle, öz güveniyle, yurtseverliğiyle, kararlılığıyla önemli bir rol oynar. Dersime dayatılan soykırıma karşı tüm gücüyle savaşır. Besê, Dersim’de bir efsane olur. Çok savaşçı, fedakâr ve silah kullanmada ustadır. Son nefesine kadar savaşır. Besê, gözüpek, sonuna kadar direnen bir kadındır. Keçi sekmez kayalıklardan bir avuç insanla bir ordu kadar askere, en önemlisi de gökten ölüm yağdıran uçaklara karşı kurşunu bitene dek çarpışır. Kurşunları bitince yanına yaklaşan askerlere taşlar fırlatır. Ve yakalanacağını anladığı an “Beni sağ yakalayamazsınız!” diye bağırarak kendini uçurumlardan atar. Besê, egemen sistem karşısında oldukça öfkeli direnişi ile güçlü bir kadındır. Son kurşununa kadar savaşır. Savaşı, bir özgürlük savaşıdır. Kadın olarak kendi kaderini halkının kaderiyle birleştirmiş ve tek bir savaşta somutlaştırmıştır. Ya özgürce yaşayacak ya da bu yaşamı hiç yaşamayacaktı.

Dersim isyanı, Besê gibi binlerce Kürt kadınının kahramanlığına tanıklık etmiştir. Binlerce kadın soykırımdan, işkencelerden geçirilmiş, kayalıklardan, uçurumlardan atlamış, kendini Munzur’un sularına bırakmış ama düşmana teslim olmamıştır. Aileleri katledilen binlerce küçük kız asimilasyon politikalarının bir parçası olarak yerinden, yurdundan kopartılarak Türk ailelerine verilir.   

Dersim isyanında, 1500 genç kızın düşmanın eline geçmemek için kendilerini sulara, uçurumlara ve ateşlere attıkları anlatılır.

Rewşen Bedirxan

Bedirxani ailesinden, Salih Bedirxan Bey’in kızıdır. Bu ailenin bir ferdi olması bile yaşamının gidişatını belirlemiştir. Ömrünün birçok evresini sürgünlerde geçirmiştir.

Rewşen Bedirxan, 1909 yılının temmuz ayında, Osmanlı Padişahı Sultan Reşat’ın yönetimi resmi olarak ele geçirdiği gün, sürgün hayatı yaşadıkları Kayseri’de dünyaya gelir. Babası Salih Bey, Kürtlerin ulusal değerleri adına yürütmüş olduğu faaliyetlerden dolayı birçok sıkıntıyla karşılaşır. Eğitimine Şam’da başlar. Öğretmenlik okulunu bitirerek 1925 yılında Arapça öğretmenliğine başlar. Birkaç yıl içerisinde Türkçe, Fransızca, İngilizce öğrenir. Ayrıca Arapça ve Almancayı da rahatlıkla konuşabilirdi. Ürdün ve Suriye’nin birleştiği sıralarda bu dillerin öğretmenliğini yapar. 1928 yılından 1964 yılına kadar eğitim verdiği okulda okul müdürü olarak görev yapar.

1934 yılında Kadınlar Birliği’ne üye olur. 1944 yılında Suriye kadınları adına Mısır’da, Dünya Kadınlar Kongresi’ne katılır. 1957’de Yunanistan’a Kolonyalizm karşıtı kongreye Kürtlerden altı delege istenmişken Rewşen Bedirxan, altı delegeyi temsilen tek başına gider ve kongreye Kürdistan bayrağıyla katılır. Böylece ilk defa uluslararası bir toplantıda Kürdistan bayrağı açılmış olur.

Rewşen Bedirxan, eşi Mir Celadet Bedirxan’ın yapmış olduğu çalışmalarda onun arkasında olmuştur. O da Hawar Dergisi’nin yazarlarından olup aynı zamanda Hawar Dergisi’nin redaktörlüğünü yapmıştır. Rewşen Bedirxan, Dr. Nuri Dersim’i, Hasan Hişyar, Haydar Haydar ve Osman Efendi 1956’da Halep’te “Kürt Bilim Ve Yardımlaşma” derneğini kurarlar.  1971 de ise “Kora Zanyariya Kurd” adında bir derneğe üye olur. Kora Zanyariya Kurd’un isteği üzerine İstanbul’a gider. Amacı oradaki Kürtlerle ilgili yazı ve kitapların Türk arşivlerinden alınarak Kora bünyesinde toplanmasıydı. Bu görevini ise başarıyla tamamlamıştır.
Rewşen Bedirxan’ın, birçok yazısı eseri bulunmaktadır. Bu eserlerinde Kürt kadınının cehalete karşı savaş vermesi gerektiğini ifade etmiştir. Bunlardan bir  tanesi de “Jin û Bextiyariya Malê” adlı eseridir. Rewşen Bedirxan 1 Haziran 1992 de, Banyas’ta vefat eder.

Mîna Qazî ve Kürdistan Kadınlar Birliğindeki Rolü

Mîna Qazî 1908 de Mahabad da doğar. Mukriyan bölgesinin önemli ailelerinden Haci Beg ailesindendir.  19 yaşında Qazî Mihemed ile evlenir. 1946’da kurulan Kürdistan Cumhuriyeti’nin kuruluş çalışmalarına katılır.

O dönem Kürdistanın Doğusunda Kürt kadınının sosyal ve siyasal alandaki yeri oldukça sıkıntılıdır. Toplumsal alanda bir çok gerilikle mücadele edilmekteydi. Şah rejimi her alanda Kürtlere baskı uygulamaktaydı. Mîna Qazî Kürdistan Kadınlar Birliğinin kuruluş çalışmalarını başlatır. Kürdistan Kadınlar Birliği 14 Mart 1946 da Mahabad da kurulur. Mîna Qazî Birliğin genel sorumlusu olarak seçilir. Birliğin ilk işi; Mîna Qazî birkaç kadınla birlikte Kürtçe ders almaya başlarlar. Bu adım binlerce Kürt kadınının eğitime katılmasına neden olmuştur.

Kürdistan Cumhuriyetinin demokratik tutumuyla Kürdistan Kadınlar Birliği Kürt kadınını zincirlerinden kurtarmaya başlar. Sosyal alandaki; başlık parası, zorla evlendirme, berdel ve kadın haklarına karşı her türlü haksızlığın durdurulması için bir bildiri yayınlarlar. Başta Pêşewa Qazî Mihemed Kürdistan Kadınlar Birliğinin bu taleplerine desteğini açıklar.

Şêx Mahmut Berzencinin yeğeni Hepse Hanê Neqîp le görüş alışverişleri olur. Arkadaşlıkları Hepse Hanênin ölümüne kadar devam eder. Gulîzar Xanim (Simko Şikakın yeğeni ) de birliğe üye yapılır. Bir süre sonra sosyal alanda eğitimsizlik ve fakir ailelere yardım konuları da günlük programlarına eklenir. Burada da açıkca görülmektedir ki gerekli koşul ve imkanlarını yarattıktan sonra Kürt kadını da her alanda halkına hizmet edebilmektedir.

Kürdistan Cumhuriyetinin yıkılmasından sonra Pêşewa Qazî Mihemed idam edilir. Mîna Qazî yaşamının sonuna kadar yurtsever tutumunu hiçbir zaman bırakmaz. İran İslam devleti tarafından defalarca tutuklanır ve hapse atılır. 70 yaşında olmasına rağmen Humeyni rejimi Ona ağır işkenceler yapar.

Kürt anası Mîna Qazî halk arasında Dayê Xanim diye bilinir. Bilgili ve aydın bir kadındır. Halk tarafından çok sayılır ve sevilir. Dünya ve Kürt siyasi hareketlerinin durumu hakkında bilgi sahibidir. Kürdistanın kuzeyinde gerilla saflarında Kürt kadınlarının Türk devletine karşı savaştığını duyunca çok sevinir ve şöyle der; “Artık Kürt halkının kurtuluşunu yakın görüyorum. Çünkü Kürt kadını da erkekler gibi dağlara çıkmış, siyasetiyle çalışmalarını yürütüyor. Kürdistan Cumhuriyeti zamanında Kürdistan Kadınları Birliğini kurmadaki en önemli amacımız; bütün sosyal ve siyasal çalışmalara kadını da katmaktı.”

Duruşu, yaşamı ve çalışmalarıyla Kürt kadınının sosyal ve siyasal alanda durumunun iyileşmesine, bir çok kazanımlar elde etmesine çok katkısı olmuştur. Mina Qazi, konuşmalarında sürekli Kürtlerin birliğine vurgu yapmıştır. 17 Şubat 1998 yılında Mahabad kentinde vefat etmiştir.

Leyla Kasım

Sınırları yıkan ve kendisi olarak kadın kimliğiyle adını tarihe yazdıran yiğit Kürt kızlarından biri de Leyla Kasımdır. Leyla Kasım Güney Kürdistan’ın Xaneqin şehrinin küçük bir köyü olan Banmil’de doğmuştur. Ailesi, emekçi ve yurtsever özellikleriyle tanınmıştır. Ailenin ekonomik zorluklardan dolayı köyden çıkarak Xaneqîn’e taşınmasıyla birlikte Leyla, köyde başladığı okulunu burada tamamlamıştır.

Irak devleti nüfusunun beşte birini Kürtler oluşturmasına rağmen Arap milliyetçiliğinin yoğun oluşu, Kürtler karşısında inkârcı bir devlet yapılanmasını getirmiştir. Yine 14 Temmuz 1958 yılında Irak Cumhuriyeti’nin kurulması ardından gelişen darbeler, baskı rejimini süreklileştirmiştir. 17 Temmuz 1968’de BAAS partili subayların hükümete yaptıkları darbe sonucu Devrim Komuta Konseyi, ülke yönetimini ele geçirmiştir.

O yıllarda öğrenimine devam eden Leyla, okulda öğretilenlerin karşı kutbunda yer alan bir Kürt kızı olarak derin bir yurtseverlik bilinci edinmiştir. Uzun boyuyla, sıcakkanlılığıyla çevresindekileri örgütleyebilen bir çekiciliği olan Leyla, kendi arkadaş çevresini özgür bir ruhla oluşturmuş ve arkadaşları içinde sevilen bir duruşla yaşamıştır.

Leyla Kasım, liseyi de Xaneqîn’de bitirdikten sonra 1971 yılında Bağdat Üniversitesinde sosyoloji bölümüne devam etmiştir. Bağdat, Irak devletinin başkenti olması itibariyle Baas rejiminin de merkez mekânıdır. Bundan dolayı BAAS rejiminin tüm baskıcı yöntemlerinin uygulandığı ve inkârcı milliyetçi yüzünün açıklıkla ortaya çıktığı bir yerdir. Özellikle Kürt öğrenciler için acımasız bir yaşam alanına dönüştürülmüştür.

Özellikle kadınların özgürlük mücadelesi veremeyeceği, devrimci olamayacağı türündeki geri ezberleri kırarak bilinçle bir özgürlük mücadelesi yürütme kararına ulaşmıştır. Okul yıllarında Yekitiya Xwendevanên Kurdistan’ı tanımış, bu örgütlenme yoluyla mücadeleye katılmış, aktif bir duruş sergilemiş ve kısa bir süre sonra peşmerge olarak mücadele yaşamına yeni bir yön vermiştir. Özellikle şehirlerde mücadele edilmesi gerektiğini her fırsatta vurgulayan Leyla Kasım o yıllarda yaşanan baskıları zerre kadar olsun yüreğine sindirememiş, sürekli bir mücadeleyi esas almış ve disiplinli çalışma tarzıyla her zaman arkadaşlarına örnek olmuştur. O dönemde yapılan otonomi anlaşması daha 4 yıl dolmadan, 1974 yılında bozulduktan sonra Kürtlere saldırıların yoğunlaşması, Kürt şehirlerinin bombalanması, Kürt öğrencilerinin katledilmesi, Leyla Kasım’ın zihninde yeni sorgulamalar yaratmıştır.

Arkadaşlarıyla birlikte dağlarda örgütlenerek şehirlerde baskıcı rejime darbe vurmayı esas almış, bu doğrultuda çalışmalar yürütmüş ve tüm baskılara rağmen yılgınlık göstermemiştir. BAAS rejimi 28 Nisan 1974’te Leyla Kasım ve Neriman Fuad ile birlikte üç Kürt delikanlısını tutuklamıştır. Devlet düşmanı olarak kamuoyunda teşhir edilerek üzerlerinde terör yürütülmesinin zemini hazırlanmış olan bu gençlere yapılan işkencelerin amacı, sadece onları yarı yoldan döndürmenin tövbesini yaratmak değil, onlar şahsında gençlerde, özellikle genç kadınlarda yakılacak olan özgürlük kıvılcımını tam tutuşmadan söndürmektir.

Leyla başı dik, onurlu duruşundan, bir an bile taviz vermeyen bakışlarından dolayı düşmanda büyük bir korku yaratmış bir Kürt kızıdır. Bu gerçeğin tepkisiyle düşman Leyla’nın gencecik bedeninde işkencenin her türlüsünü uygulamış, derisini parça parça keserek vücuduna delikler açmış ve kadının bedenine ve ruhuna saldırarak onu teslim almayı, onun şahsında Kürt kadınının uyanışını söndürmeyi amaçlamıştır. Tüm bunlara rağmen Leyla Kasım çıkarıldığı mahkemede sorulan sorulara büyük bir dik başlılıkla ve cesaretle yanıt vermiştir: “Beni öldürün, ama şu gerçeği bilin ki, binlerce Kürt vardır ölüm uykusundan uyanmış. Ben Kürdistan özgürlüğü uğruna canımı feda ettiğim için mutluyum ve başım dik.”

Onu pişman ettirmek ve af diletmek isteyen düşman temsilcisine verdiği yanıt Kürt kadınının direniş geleneğinin yeniden canlanmasını anlatır; “Bu dünya yaşamındaki işlerden pişmanlık duyacaksam, o da uzun süre halkım için mücadele yapmadan erken öldüğümdendir. Genç yaşımdan dolayı az hizmet etmiş olmamdandır. Özür dileyeceğim biri varsa o da Kürt halkıdır. Çünkü halkımın davası için yeterince çalışamadım.”

1974 yılında, 12 Mayıs’ın 13 Mayıs’a bağlandığı gece sabah saat yedide Leyla Kasım ve arkadaşları idam edilmişlerdir. Leyla Kasım’ın gülerek idam sehpasına gittiği söylenmiştir yıllar boyu. Her Kürt çocuğu, Leyla Kasım’ın cellâdın yüzüne tükürerek teslimiyeti kabul etmediğinin, bacağındaki işkenceyle açılan derinin üzerine tuzlu bıçak konulmasına rağmen tek kelime bile etmediğinin anlatıldığı direniş hikâyeleriyle büyümüştür.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz