Kemal SÖBE
İktidar ve devlete bulaşmış devrimler gelişemedi. Birçok devrim, toplumsal değişimlerin ancak toplumun örgücüyle gerçekleşebileceğini hesaplayamadı. Devrimci gücün-partinin, iktidarı ele geçirmesiyle ve yasalarda yenilenmeye gidilmesiyle ve ekonomik olarak da bazı gelişimlerin olmasıyla devrimin tamamlanabileceği düşünülmüştü. Ancak, devrim ve toplumsal değişim bir kültür ve gelişim sorunuydu, bir egemenlik aracı olan devleti ele geçirme ve görünüşte halkın iktidarını kurmak değildi. Toplumda gerekli olan sosyal ve kültürel gelişimler olmadığı için, halkın iktidarı olduğunu iddia eden iktidarların hepsi toplum karşıtı hale gelmede hiç gecikmediler. Dünya toplumunun, içinde bulunduğu durum tam bir karabasan durumudur. Emperyalist savaşlar dünyayı bir mezbahaya çevirmiş. Sosyalist olduğunu söyleyen ülkelerde ve halklarda bile kapitalist sisteme ve kültüre ait özelliklere rastlamak mümkün, hatta birçoğu, yukarıda yazdığımız nedenlerden dolayı ne üdüğü belli olmayan bir kapitalizmin bataklığında kendilerini buldular. Sosyalizmin sadece maddi sorunların çözüldüğü, karın doyurma sistemi olduğu düşünülmemeli.
Sosyalizm, öncelikle sosyal-kültürel gelişimin, toplumsallaşmanın geliştiği sistemdir. İnsancıllığın olmadığı, insan sevgisinin gelişmediği, insanın insana değer vermediği bir sosyalizm düşünülemez. Bir devrimci iktidar bunları gözetmiyorsa o devrimci, iktidar karşı devrime dönüşür. Devrimde amaç, iktidarı ele geçirmek değil, toplumu sosyal ve kültürel değişime uğratmaktır. İktidar sadece bir araçtır. İktidara amaç olarak bakmak devrimi saptırır, sağ sapma oluşur. Sosyalizm, sosyalist partinin bir iktidar olma olayı değildir, toplumsal yaşam kültürüdür. Toplumun kendi kominal yaşamını bir siyasal gücün tekelinde olmadan kurması ve yaşamasıdır. Sosyalizm sosyalist devletle korunmaz, sosyalizm sosyalize olmuş sosyalizmi yaşam kültürüne dönüştürmüş halkla korunur. Sosyalizm için en büyük tehlike içten oluşan tehlikedir. Toplumda, sınıflı sisteme-kapitalizme ait tarz ve özellikler yok edilmediği sürece, sosyalizm daha bir üst aşamaya çıkamaz ve gelişim göstermez.
Gelişim göstermeyen bir sistemin kendi zıttına dönmesi kaçınılmazdır. Bu açıdan, sosyalizmi çok geniş bir çerçevede ele almak gerekiyor. Hem iyi bir maddi gelişim hem de iyi bir kültürel gelişim olmazsa olmazdır. Biri olmadan diğeri eksik kalır. Sadece midesini doyurmak isteyen birisi sosyalist olamaz. Sosyalizmde öncelikle kültürel gelişim önemsenir. Tabi bununla birlikte maddi sorunlarda çözülür. Ama sadece kaba maddiyat sosyalizmde çok önemsenmez. Yani sadece teknolojik gelişime sahip olalım dersek gerisini boş verirsek doğru bir gelişim olmaz. Gelişim her bakımdan tam olmalıdır. Komünalizm varken, devlet-iktidar yoktu. Dolayısıyla, devletin ve iktidar oyunlarının olduğu yerde sosyalizm olmaz. Toplumun çok yönlü gelişimini esas almayan bir sosyalizm olmaz. Devlet etiketli sosyalizm hiç olmaz. Devletin-iktidarın ve egemenliğin tarihsel ve güncel olarak insan hafızasında ve yaşamında çok derin izler bıraktığını unutmayalım. İnsanların neredeyse tamamı, devletsiz bir yaşamın ve demokrasinin olamayacağını-olmayacağını düşünürler.
Oysaki devletin olduğu yerde demokrasi için boş tenekeye benzer ve yaşam zehirlenir. Demokrasi devletten beklenmez. Demokrasiyi devletten bekleyenler, her şeyi devletin yapmasını isterler ve üretkensiz kalırlar. Hâlbuki demokrasi halkın eseridir ve sandıkta değil halkın günlük yaşamının kendisidir. Yeni insan, sevgiyi içselleştirmiş, toplumsallığı en üst seviyede yaşayan, toplum için her türlü fedakârlığı yapan ve birçok konuda yetenek kazanmış insandır. Hem insani erdem sahibi olan hem yaratıcılıkta ustalaşmış insan yeni insandır. İnsanlar arasındaki ilişkilerin sadece maddi çıkar ilişkileri olduğu koşullarda yaşıyoruz. Sosyalizmde insanlar arasındaki ilişkileri maddi çıkarlar değil, insani gereklilikler ve toplumun ihtiyaçları belirler. Maddi imkânlar iyi bir yaşama sahip olmak için kullanılır ama insan maddiyata kurban edilmez günümüzdeki kapitalist sistemde olduğu gibi. Kapitalizm, insanı içi boşaltılmış bir kasnak haline getirmiştir. İnsanda ne duygu ne de erdem bırakmıştır. Vicdan devrimi dediğimiz olay, insanın insanlaşma olayıdır, merhametli, duygulu, insancıl insan olmayı başarabilmektir. Maddiyata-paraya sevdalı olmak insanı kul-köle yapar. Bir insan mal ve parayla, iktidarla ne kadar çok ilişkilenirse o kadar köleleşir ve insan olmaktan uzaklaşır.
Paylaşmayı bilen, insan için hayatını feda etmesini bilen, sürekli toplumsal düşünebilen insan yeni insandır. Çünkü toplumsal emek olmadan insan gelişim gösteremez. Toplumsallık olmadan hiçbir gelişim olmaz. Ama kapitalizm toplumsallığı bitirmiş, dağıtmış. İnsanların toplumsal kurtuluştan kopmalarının nedeni budur. Yani bireysel kurtuluş kapitalizmin dayattığı kurtuluş tarzıdır ve bu kurtuluşta toplumsal kurtuluş ve insanlığın geleceği yoktur. Bireyin toplumsallığa düşman olma durumu vardır. Gemisini kurtaran kaptandır anlayışı buradan geliyor. Kapitalizm mal ve mülke, paraya sevdalı, toplumsallıktan kopmuş birey gerçekliğine dayanarak varlığını sürdürür ve bu sistemde sürekli bireysel kurtuluş teşvik edilir, insanın insan üzerinde egemenlik ve otorite kurmasını dayatır ve bunu yaşamın merkezine koyar. Para-güç-iktidar ve egemenlik kapitalizmin temelidir. İnsan, paradan-iktidardan-egemenlikten ve otoriteden kurtulmadığı sürece tutsaklıktan kurtulamaz. Para ve iktidar insanı esir eder. Kapitalizm toplumsallığın esir edilmesidir. Dolayısıyla kapitalizmde insan sürekli bir tükeniş içindedir. İnsanın bu esaretten kendisini kurtarması ancak bir vicdan devrimiyle olur. Yeni insan, vicdan sahibi olmayı başarmış ve aynı zamanda kendi kendisini yönetebilendir. Yeni insan, yönetilmeyi beklemez, kendi kendisini yönetmeyi bilen kişidir. Yönetilen insanlar kullaşırlar. Bu açından, halkın kendi kendisini yönetebilmesi oldukça önemlidir. İnsan toplumunun şimdi en çok ihtiyaç duyduğu şey her türlü gelişimi sağlayan bir devrimdir…