Yasin KILIÇKAYA
AKP-MHP faşizmi diğer tüm tahribatlarının yanında Türkiye’nin kültürel dünyasını çöle çevirdi. Sinemadan müziğe kadar toplumsallıktan ziyade sahte bir yüzeysellikle anlamdan uzak ürünlerin dışında ortaya pek bir şey konmuyor. Bunu en fazla da mizah alanında görüyoruz. Mizah her zaman iki damar üzerinden yaşam bulmuştur. Muhalif mizah ve saray soytarılığı. Biri toplumun yanında egemenleri eleştirirken diğeri toplumla alay ederek padişahtan bahşiş alır. Ve Türkiye’de her zaman iki damarda yan yana ilerlemiştir. İktidar karşıtı muhalif mizah son dönemlere kadar da etkisini sürdürürken AKP-MHP faşizmi bu alanı da baskıladı. Bu mizah anlayışın namuslu takipçileri hala üretmeye uğraşsa da ortalık esasta soytarılara kaldı.
Ve bu soytarıların rol modeli de kendine İçişleri Bakanı diyen Soylu denen şahıstır. Gün geçmiyor zırvalıklarına, toplumun aklıyla alay eden açıklamalarına yeni bir tane daha eklemesin. Saçmala konusunda ortalama soytarılar bile ona yaklaşamıyor. Aslında Soylu’yu soytarılardan ayıran temel bir niteliğe de işaret etmezsek soytarılara haksızlık etmiş oluruz. Soytarılar en bayağısından da olsa bir şeyler yaratmaya çalışırlar. Komiklik yapmak için bir emek sarf ederler. Soylu ise kendine has herhangi bir şeyi yaratabilme potansiyelinden uzak bir kılıftır. Esas amacı devlete yamanmak ve bu şekilde zenginleşmektir. İdeoloji, söylem, parti bireysel çıkar için çıkılan yolda sadece aksesuardır. Türk siyasetçilerin gerçek edebi mizahi bir tarifinin yapıldığı Aziz Nesin’in “Zübük” romanı aslında Süleyman Soylu’nun da hikâyesini anlatır. Onun dün ne dediği, bugün ne diyeceğinin bir anlamı yoktur. Kurduğu cümleleri tutarlı mı diye kıyaslama yeteneğinden yoksundur. O alacağı bahşişi bekleyen tipik bir faşist kapıkuludur. Halklara estirdiği terör, vahşeti unutmadan varlığına baktığımızda gördüğümüz bir tezatlık çorbasıdır, ironidir. Ve bu nedenle komiktir.
Bu şahsın birbirinden tutarsız, kof ve ancak ergenliğe yeni yetişmiş lümpen gençler tarafından söylenebilecek çok sayıda beyanı var. Biz sadece bu zatın tıynetini tüm açıklığı ile gösteren birine işaret etmekle yetineceğiz. 2016 sonbaharında henüz içişleri bakanı olduğunda ağızından salyalar akarak “2017 baharından itibaren kimse PKK’nin adını bile anmayacak” buyuruyordu, hayatında herhangi bir mücadeleyi kazanmamış olan Soylu. Neyine güveniyordu bu sözleri ederken ya da nasıl bir rüya görüyordu o an, bilmek mümkün değil ama 2019 baharında PKK’nin gücünün geldiği nokta bir yana kendisi utanmadan seçim kampanyasında insanlara yalvarıyordu: “Lütfen boynumuzu Kandil’in önünde eğmeyin”. İnsani niteliklerden biraz nasiplenmiş olsa toplumun önüne bir daha çıkmazdı. Fakat o utanma hissinden azadeydi. Ne de olsa utanma devrimci bir duyguydu.
Bu varlık geçenlerde yeni bir laf daha etti. Ne diyordu bu zat: “PKK’ye bu sene sadece 52 kişi katıldı. Bu 1984’teki rakamın bile altındadır.” Nereden tutalım bu baştan sona absürt açıklamayı. Rakam vererek ciddileşmeye çalışıyor ama tam da burada komik oluyor. Bu devletlü sayı saymayı biliyor mu? Açıkçası bilmiyoruz ama bazı şeyleri sormak gerekiyor ona: “PKK’ye katılanlar senden izin alarak mı devrime koşuyorlar? Nasıl saydın bu insanları?” PKK’ye katılım için içişleri bakanlığına başvuruluyor da biz mi bilmiyoruz. Peki “1984 yılında kaç kişi katıldı, onu nerden biliyorsun?” 84 yılında senin ata babaların “3-5 çapulcu” diyordular. 10’u geçmiyordular. Sayı saymayı PKK onlara öğretti, hatırlaman lazım. Sana da bahar saymayı öğrettikleri gibi. Malum 2017 baharından 3 bahar geçti, dördüncüye geliyoruz. Bırak insanları sen tek bir gün PKK’yi anmadan geçiremiyorsun. Niye rahattı bu kişi. Çünkü ne de olsa kimse ettiği kelimeleri mantık terazisine vuracak değildi. Ona en küçük laf edene saldırmak için hazır bekleyen bir çetesi vardı, saçmalarken güvendiği bir diğer nokta da buydu.
Şizofrenik bir beyne bunu anlatabilmek güç ama 1984’ü sayı ile anlamak mümkün değildir. Çünkü 15 Ağustos’ta atılan ilk kurşun Kürt halkının diriliş devrimini zihinsel olarak başlattı, bunun geri dönüşü yok. Önderliğine, örgütlüğüne kavuşan bu halkın soykırıma uğratılmasının bir yolu yok. 37 yıldır tekrarladığınız aynı mavallarla ancak kendinizi kandırabilirsiniz.
En iyisi bu zatın anlayacağı şekilde söyleyelim, Büyük devrimci Kemal Pir, Soylu’nun önceki sürümlerinden olan Esat Oktay’ın “3-5 kişi ile devleti nasıl yeneceksiniz” sorusuna şöyle cevap veriyordu: “Biz bu devletin göğsüne 3-5 kişiyle de olsa dev bir kazık çaktık, çıkarabiliyorsa çıkarsın”
Kaynak: Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi