
Suriye krizi yeni süreçlere evrilirken, arayışlar konusunda egzersizler yapılırken asıl muhataplar masada görünmüyor. Çözümsüzlük buradan başlamaktadır. Astana-Cenevre derken, kurulan masalarda Suriye’de yaşayan halkların temsilcileri bulunmuyor. Tıpkı dünya paylaşım savaşlarında yapılan müzakereler ve varılan anlaşmalar gereği, yeni harita çizimleriyle sınırlar belirlenip yeni egemenlik sahaları oluşturdukları gibi benzer bir süreç işlemektedir. Anayasa hazırlıkları için anlaşan Astana üçlüsü Suriye’nin asıl sahipleri gibi orada yaşayan halklar hakkında hüküm vermektedirler. Koyun can derdinde kasap et derdinde misali halklara kefen biçmektedirler.
Sahada fink atan güçlerin tümü, çözüm seçeneğinin dışında kendi çıkarlarını önceleyen yaklaşımlarıyla, sorunları daha da derinleştiren hesaplar içindedirler. Türk devleti bunların başında gelmektedir. Suriye krizine bodoslama dalan Erdoğan işin içinden nasıl çıkacağının şaşkınlığını yaşamaktadır. Elden kayıp giden fırsatlar, akıp giden zamanlar, heba edilen paralar ortaya çözümsüz sonuçlar çıkarmıştır. Kürtlere Azrail kesilmiş, can alma, bedel ödettirmenin dışında hiçbir şey düşünmez halde saldırı planları hazırlamaktadır. Mitolojilerde geçen canavarların yeryüzüne inmiş gerçek hali gibidir. Tehditkâr, meydan okumalar ve saldırma hazırlıkları ile Rojava’yı kana bulama, demografik yapıyı değiştirme istemindedir. Daha önce Suriye’de giriştiği işgal neticesinde koloni kurma arzusu, kendince pastadan pay kapma ve bölgesel hegemonik güç olma arzusunu kamçılasa da çözümsüzlüğü en fazla derinleştiren başat güç durumundadır. Seküler dünyanın kabul etmeyeceği, edemeyeceği bir yol izlemektedir. Dünya insanlığını tehdit eden en azılı terör guruplarını himaye ederek ve onlara dayanarak siyaset yapması bölgesel tehlikenin ana kaynağıdır. Cerablus, Azez, Bab ve Efrîn işgallerine yenisini eklemek istemektedir. Güvenli bölge safsatasıyla Rojava’nın tümünü işgal ederek buralara ‘mülteci’ dedikleri azılı çeteleri yerleştirerek kendisine bağlı bir alan oluşturmaya çalışmaktadır.
Suriye’deki tüm aktörlerin planları değişiklik arz etse de özü itibarıyla kendi ulusal çıkarları doğrultusunda hareket etmektedirler. Rusya, Suriye rejiminin garantörlük rolünü üstlenerek sahadaki varlığına meşruluk kazandırmıştır. Suriye krizini Ortadoğu’ya açılmanın kapısı olarak kullanmaktadır. Türkiye ile geliştirdiği askeri, ekonomik, siyasi ve diplomatik ilişkilerle Akdeniz’e sarkıp Ortadoğu dengelerini lehine çevirme peşinde. Türkiye 2. Dünya savaşı sonrası Komünizm tehlikesine karşı bölgede bariyer görevi oynamış, oynattırılmış, Sovyetler Birliği karşıtlığında jeo-politik ve jeo-stratejik rol üstlenmiş bir NATO ülkesidir. Rusya elde ettiği fırsatlarla Türkiye’yi S-400, Akkuyu Nükleer Güç Santrali ve devamında askeri liman inşası, Mavi Akım Projesi, Suriye krizi konularında yedeğine alarak AB’den koparıp Avrasya’ya çekmenin peşine düşmüştür. 3. Dünya savaşının karakterine göre kendisini bölgede konumlandırmaya çalışan Rusya, Suriye bağlamında herhangi bir çözümden ziyade bölgesel çıkarlar bağlamında bir Suriye çözümü düşünmektedir. Efrîn işgalinin önünü açarak Türkiye’ye yeşil ışık yakmış olan Rusya, halkların çıkarına bir çözüm peşinde değildir. Türkiye’nin kendisini pazarlama istemi, Rusya’nın ise alma talepleri örtüştüğünden dolayı Efrîn trajedisi yaşanmıştır. Mevcut durumda, Efrîn’de insanlık dışı suçlar işleyen Türkiye’ye göz yuman bir Rusya vardır.
Başka bir kulvarda ilerlemeye çalışan İran ise Suriye’de kalıcı olmanın başka hesapları içindedir. Önceliği Suriye krizi değildir. ABD, İsrail ve Suudi’nin başını çektiği Sünni dünyasına karşı kendisini bölgede konumlandırmanın bir gereği olarak Suriye’de bulunmaktadır. Yemen, Lübnan, Suriye, Irak’ta fiili güç bulundurarak ciddi bir zemin oluşturmuş, hareket alanını genişletmiştir. Şii kemeri oluşturup Akdeniz’e ulaşma düşüncesinin cazibesine kendini kaptırmış, savaşı İran’ın dışında tutmaktadır. Suriye krizi, İran’ın bölgesel hegemonik güç olması için çok önemli bir gerekçe sunmuştur ve İran da bu krizden azami düzeyde faydalanmaya çalışıyor. İran; Rusya ve Türkiye ile birlikte hareket ederek Cenevre’den rol çalıp Astana zirvesi oluşturması kendisine askeri, siyasi ve diplomaside önemli bir alan açmıştır. İran, Suriye’de neye istinaden duruyor acaba? Sorusunun cevabı kesinlikle Suriye krizini çözme değildir. Kürt karşıtı politikalar yürüten ve açıktan düşmanlık yapan Türkiye ile Suriye konusunda anlaşmak kriz çözmek değildir.
ABD’nin öteden beri hazırlayıp uygulamaya koyduğu BOP’u sürdürmek için bölgede bulunmaktadır. Irak müdahalesi ile başlayıp, Arap baharı ile devam eden bir süreci başlatan ve sonuca götürmek için Suriye’de var olmaya çalışıyor. Kapitalizmin önünde engel teşkil eden ulus devletleri dize getirmek isteyen bu küresel gücün sorunları çözme değil bölgesel çözülmeyi gerçekleştirerek hakimiyetini sürdürmek, kendisine bağımlı yönetimler oluşturmaktır. Suriye krizine çıkarcı yaklaşan aktörlerin başında gelmektedir.
Suriye rejimi ise ‘yedi kocalı Hürmüz’ rolüne uygun herkesi idare etmeye çalışmaktadır. Uluslararası baskıları Rusya ve İran’a dayanarak savuşturmak ve ‘egemenlik’ haklarını korumaya çalışmaktadır. Mevcut rejim, Suriye’deki operasyonel güçlerin içinde bulunduğu dengelere dayanarak yıkılan bir Suriye’nin meşru sahibi olarak, olmayan hükmünü icra etmeye çalışmaktadır. Yakılmış, yıkılmış bir Suriye’den geriye kalan moloz yığını üstüne, geleceğini inşa etmek için varlığını devam eden bir rejimin çözüm üretmesi mümkün değildir.
Sorunun karmaşıklığı içinde çözüm seçeneği sunan tek alternatif güç Kürtlerin öncülük ettiği Rojava modeli, demokratik federasyon çözümüdür. Demokratik Suriye Federasyonu, Suriye halklarının birliğini ve toprak bütünlüğünü esas alan, tüm etnik ve inanç farklılıkları gözeten, haklarını garanti altına alan, kendilerini temsil edebilecekleri özyönetim ile eşit özgür yurttaşlar olarak yaşayacakları yeni bir sisteme ihtiyaç vardır. Demokratik toplumu önceleyen, merkez çevre ilişkilerini buna göre düzenleyen, yönetim anlayışını buna dayandıran toplumsal uzlaşı belgesi niteliğinde, yeni bir anayasanın hazırlanması çözümün anahtarı olacaktır. Bunun dışında ki tüm seçenekler savaşın sürgit devamını sağlayacak ve çözümsüzlüğü derinleştirecektir.