Geçen yıl Leyla Güven öncülüğünde başlayan açlık grevleri sonucu Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile görüşme sağlanmıştı. Fakat 2019’da 5 avukat görüşmesi dışında son olarak yangın haberleri üzerine sadece bir kez telefon görüşmesi sağlanabildi. Daha önce keyfi gerekçelerle reddedilen avukatların başvuru talepleri 2019’dan beri yanıtsız kalıyor. Bu keyfi ve sistematik uygulamalara en son disiplin cezaları eklendi.
İmralı’daki mutlak tecrit ve cezaevlerinde tutsakların başlattığı açlık grevini Abdullah Öcalan’ın avukatlarından Serbay Köklü’ye sorduk.
İmralı’da uygulanan tecrit geçen yılki açlık grevleri sonucunda kırılmıştı. Şimdiyse uzun zamandır yeniden başa dönen bir süreç yaşanıyor. Ne kadar zamandır avukatlar ve aile İmralı’ya gitmiyor?
Sayın Öcalan ile bizler avukatları olarak en son 7 Ağustos 2019 tarihinde görüşebildik. 2019 yılında Sayın Öcalan’ın 27 Temmuz 2011 tarihinden beri engellenen avukat ile görüşme hakkı, dediğiniz gibi açlık grevleri düzeyindeki protestolar neticesinde yeniden mümkün olabilmiş ve toplamda beş avukat görüşmesi gerçekleşmişti. Adalet bakanı da bu süreçte İmralı’da avukat görüşmesi için bir kısıtlama olmadığını ifade etmişti. Ancak 7 Ağustos 2019 tarihinden sonra hiçbir avukat görüşmesine izin verilmedi.
Ne gibi gerekçeler sunuldu bu süreçte?
Avukat görüşmeleri Adalet Bakanlığı’nın açıklamalarına rağmen 23 Eylül 2020 tarihine kadar hiçbir gerekçe göstermeye ve cevap vermeye bile ihtiyaç duymadan engelleniyordu. 23 Eylül 2020 tarihinde infaz hakimliği tarafından 2019 öncesi avukat görüşme kısıtlama kararları olduğu gibi kopyalanarak yeni bir kısıtlama kararı alındı. Bu kararlara da gerekçe olarak Sayın Öcalan’a 2005-2009 arası dönemde verilen hücre cezaları ile Sayın Öcalan’ın 2009 yılında Kürt Sorunu’nun demokratik çözüm yolunu içeren “Yol Haritası” isimli savunması gösterildi.
Sayın Öcalan ile son aile görüşmeleri de yangın haberleri üzerine ve de 27 Nisan 2020 tarihinde pandemi nedeniyle ilk defa uygulanan telefon ile mümkün oldu.
Peki, uygulanan bu sistematik tecrit ne anlama geliyor?
İmralı tecrit sistemi, Sayın Öcalan’ın da çokça üzerinde durduğu gibi uluslararası komplonun devamı niteliğinde olarak; Öcalan şahsında Kürt halkının özgürlük bilinci ve iradesinin kırılması ve fiziki boyutları da olacak şekilde nefessiz bırakılması üzerine inşa edilmiş, geliştirilmiştir. Tecrit uygulamalarının derinleşme sebeplerinin başlıcaları ki bu dönem de aynı gerekçe var; Kürt Sorunu’nun demokratik çözüm yolunu içeren “Yol Haritası” ile 2011 tarihinde Sayın Öcalan tarafından AİHM sunumu olarak kaleme alınan “Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü” isimli savunmasıdır. Bir başka çarpıcı örnek de 28 Şubat 2015 tarihinde deklare edilen “Dolmabahçe Mutabakatı” sonrasında 5 Nisan 2015, HDP heyeti ile son görüşmesinden sonra dış dünya ile bağının tamamen kesildiği “mutlak tecrit” oldu.
Bugün için de benzeri bir süreç işliyor diyebilir miyiz?
Kesinlikle. Bugün için de benzer bir durumun yaşandığını söyleyebiliriz. Sayın Öcalan’ın dört ayda beş ayrı avukat görüşmesinde yaptığı değerlendirmeler ve çağrılarla Kürt sorunun çözümü konusundaki gücünü ve rolünü bir kez daha ortaya koyarak yeniden tüm toplumda gelecekte birlikte yaşama dair umudunu büyüttü. Ancak 7 Ağustos’tan sonra bu umudun büyümesi ve yayılması, savaş ve çatışma politikalarından beslenen siyasi iktidarı ürkütmüş olmalı ki engellemeler devreye konuldu. Nitekim bu tarihten sonra başta Kuzey Suriye’ye müdahale olmak üzere tüm ülkede 90’lı yıllara benzer uygulamalar da gelişti. Son olarak tecrit ve tecride bağlı uygulamaların ülkeyi sürüklediği siyasi ekonomik ve toplumsal buhran, Kürt Sorunu’nun diğer sorunlarla ilişkisini daha yoğun ve güçlü bir şekilde hissettirdi. Bu konuda da temel çözüm gücü olan Sayın Öcalan’ın iradesi kırılamadığı için tecrit daha da derinleştirildi.
Tutsaklar tecrit karşısında yine açlık grevine başladı. Daha önce sonuç veren bir eylem oldu. Şu dönem başlayan bu eylem hakkında ne düşünüyorsunuz?
Başlı başına bu durum bile Sayın Öcalan’a yönelik tecridin boyutlarının ve Sayın Öcalan’ın Kürt toplumundaki karşılığı ve etkisinin anlaşılması için çarpıcı. Zira 5 Nisan 2015’ten sonra Sayın Öcalan ile iletişim kurabilmek maalesef ancak açlık grevlerine varan protestolar sonrasında mümkün olabilmişti. 11 Eylül 2016, 12 Ocak 2019 aile ile 2019 sonrası avukat görüşmeleri bu çerçevede oldu. Bu yıl ise dediğim gibi olağanüstü durumlarda telefonla iki defa gerçekleşti.
Bugün de Adalet Bakanlığı’nın yaptığı açıklamanın hükümsüz olduğu, Avrupa Konseyi ve CPT raporunun dikkate alınmadığı bir uygulama söz konusu. Zaten çok ağır uygulamalara maruz kalan cezaevlerindeki siyasi mahpusların bu şekilde zarar görebilecekleri bir durum içerisine girmeleri elbette ki üzücü. Ancak bununla birlikte talepleri de son derece yasal ve meşru. Türkiye hukuk sistemine göre bile bu kadar basit yasal bir hakların kullanılması için bu düzeyde bir protestoya ihtiyaç duyulması da oldukça acı. Bu açıdan Sayın Öcalan’ın avukatları olarak bu vesile ile tüm kamuoyuna ve yetkililere bir kez daha tekrar ediyoruz: Tahribatlar oluşmadan kamuoyunun daha fazla duyarlılık göstermesi ve yetkililerin de bu hukuk dışı tecrit uygulamalarına son vermesi gerekmektedir.