Tanrıyı doğuran tanrının kendisidir

0
137

Roza ERZURUM

Emekçi kadınlar günü dolayısıyla bütün dünya kadınlarının özgürlük mücadelesini selamlıyor ve özgürlük mücadelesinde özgürleşme amacı ile direnen bütün kadınların mücadelenin her alanında zihniyet devrimi yaratacaklarına yürekten inanarak 8 Mart dünya emekçi kadınlar gününü özgür yarınları hedefleyerek kutlarız.

Sosyalizmin güncelleşmesiyle birlikte, kadının kurtuluş ideolojisini çok ciddi olarak eğilme temelinde, partimizin de salt Kürdistan’daki kurtuluşla sınırlı kalmayıp, başta Ortadoğu olmak üzere dünyadaki yeni sosyal mücadelelere de kadın boyutunda hem oldukça iddialı, hem de yaratıcılığı içeren bir yaklaşım içinde olması büyük önem taşımaktadır. Her şeyden önce kadın kurtuluş ideolojisinden bahsetmek gerekiyor. Biz bu ideolojiyi yaratma peşindeyiz. Böyle sıradan bir iki olay ve bir iki eylemle yorumlamakla bu işin altında çıkılamaz. Çok yoğun bir biçimde kadın kurtuluş ideolojisinin gelişimi sağlanmadan, her şey kendini kandırmaktan öteye gidemez. Bu yüzden kadının yıllardır verdiği öz kimlik savaşına ve kadın kurtuluş ideolojisinin atılma sebeplerine ve tarihçesine göz atmak gerekirse.

       Kadın Ya Tanrıça Kutsallığı İçinde Olacak Ya da Hiç Olmayacaktı!

Ortadoğu’da üçüncü destansı çalışmam, kadın özgürlüğüne ilişkin olanıdır. Bana göre anayurtların ve emeğin kurtuluş çalışmalarından daha öncelikli olması gereken bu çalışma en zor olanıydı. Kadın, gericiliğin ve köleciliğin ilk ve köklü ezilen sınıfı, ulusu ve cinsiydi. Görünüşte cins farklılığı, eşitsizlik ve baskı için gerekçe yapılır. Tarih derinliğine araştırıldığında anlaşılacaktır ki, kadınlar tamamen sosyal ve siyasal egemenliğin ilk kurbanlarıdır. Kadın in-sanlığa dayatılan her tür eşitsizliğin ve köleleştirmenin ilk sınıfıdır. Kadın köleleştirildikten, evin uysal ve evcil bir nesnesi (özne değil) haline getirildikten sonra, sıra sınıflı toplumu ve devleti yaratmaya gelmiştir. Zalim ve yalancı erkek kadını düşürdükten sonra, bundan aldığı cesaretle diğer insanları ve kendi cinsini de ezmeye ve tutsak kılmaya yeltenmiş; en büyük yalancı düşünce sistemleri olan mitolojileri ve dinleri yaratmıştır. Tabii halklar için doğruya yaklaştıran mitoloji ve dinler de vardır. Biz egemenler ve sömürücülerin yalancılık ve zorbalık üreten din ve mitolojilerinden bahsediyoruz. Bu din ve mitolojilere bakıldığında, kadın bin bir hile ve zorbalıkla görkemli tanrıça tahtından adım adım düşürülmekte, önemsiz kılınmakta ve en son yok edilmektedir. Özgürlük savaşçısı olup da bunu görmemem mümkün olamazdı. Ana tanrıça dinini yaratmış ve ilk aşk tanrıçalarına mekân olmuş bu toprakların özgürlük çocuğu olarak, ilk büyüklerimizi ve tutku kaynaklarımızı anlamaya çalışacak, araştıracak ve varlık gerekçelerini bulacaktım.

Kadın sorununa yüklenmem bir kişisel onur sorunu olmamın ötesindedir. Basit cinsellik ihtiyaçlarının ise tam karşısındadır. Cinslerin buluşmasını mutlaka hayvani cinsel güdünün üstüne, büyük dostluğun ve yoldaşlığın seviyesine çıkarmak, bana gerçek bir yiğitlik gibi geldi ve kadına uzanmaktan çekinmenin korkaklık olduğunu fark ettim. Korkuyu egemen erkek yaratmıştı. Namus adı altında bu oyunu oynuyordu. ‘Seviyorum’ derken bile, ikinci seferinde bıçaklı-yordu. Haksızlığı dehşet vericiydi. Cins olarak kadını hırpalamış, fiziğini, zekâsını ve duygularını mahvetmişti. Kadını inanılmaz derinliklere düşürmüştü. En benim diyen sosyalist erkek ve hatta kadın bile bu oyunun basit figüranları olmaktan kendilerini kurtaramıyordu. Özgürlüğe büyük susamışlığın verdiği güçle soruna yüklendim. Çok sayıda çözümlemeler, diyaloglar, derinlikli konuşmalar yaptım. Bir sahipleri olarak değil de, bir sanatkâr olarak, güzel bir fizik duruştan zekâ kıvılcımı olmalarına ve dillerinin sesiyle hiçbir maddenin veremeyeceği tadı verebilecek düzeye ulaşmalarına kadar her şeylerine müdahale ettim. Yetiştiler, büyük yetiştiler, ama toydular. Lanetli yaşam ve erkek efendileri yanı başlarındaydılar. Onlara karşı ve onlarla birlikte büyük öz cins savaşımını verecek tecrübe ve ustalıktan yoksundular. Bu acıyla kendilerini uçurumlardan attılar. Ateşlerde yaktılar, bombalarla parçaladılar. Onlar Kahramanlık adına her şeyi yaptılar. Ama yalnızdılar. Karşılarındaki erkeklik, kaba yaklaşımından başka tür bir yaklaşımı, eşitlerin büyük dostluğunu ve yoldaşlığını aklına getirmek istemiyordu. Çiçekler gibi solup gidiyorlardı. Kadınların büyük yalnızlığını toplumsal bilinçle açığa çıkarmak en büyük onur verici çalışmam oldu kadınlar artık yalnız değil.

Hainleri ve işbirlikçileri çıksa da, bu çabalara candan katılanlarını unutmak asla mümkün değildir. Hele şehitleri, bu toprakların ve halklarımızın en kutsal azizeleri olarak her zaman anılacaklardır. Onlar gerçek birer yiğit tanrıça durumundadırlar. Kalanların birliklerini, partileşmelerini saygıyla karşıladım, yardımcı oldum. Özgür ve güzel yaşamın garantisi olmaları gerektiğini hep söyledim. Bir gün mutlaka gerici, yalancı ve zorba erkeği hizaya getirecek güçlü kadına ulaşacaklarına dair duyduğum inançla çabalarımı sonuna kadar sürdürdüm. İnsan sadece mülkü olan kadınıyla büyümez, erkek olmaz. Ben böyle ne büyümek, ne de erkek olmak istedim; hatta böyle olmayı hep onur kırıcı buldum. (RÊBER APO).

Önderlik kadın kurtuluş ideolojisine başlarken kadının yeniden kökleri üzerinden yeşermesi gerektiğini dile getirdi. Kadının yaşamda etkin rol sahibi olabilmesi için nasıl katılmamız gerektiği nasıl yaşamamız gerektiği vurgu’su yapmıştır.

 Bunun için kadının yitiriliş tarihine gelin hep birlikte bakalım.

İnsanlık tarihinin en büyük sapması olarak ortaya çıkan ataerkillik, süreç içinde devletçi topluma geçişin koşullarını hazırlar. Ataerkilliğin doğuşu ve gelişimi aynı zamanda yalana dayalı ideolojiler döneminin de başlangıcına tekabül eder. Başka bir deyişle hiyerarşik ve devletçi toplum yalancı ideolojilere dayanarak gelişimini sürdürür. Erkek egemen sistem bu ideolojilerle toplumu etkilediği ölçüde zor aygıtını da geliştirir; şiddet kullanımına oldukça hız verir. Askeri örgütlenmenin giderek güçlenmesi devletin kurumlaşmasını sağlayan esas etken olur. Bu anlamda devletin kurumlaşmasını sağlayan güç esas olarak askeri şeftir. Doğal toplumla hiyerarşik ve devletçi toplumun çatışması, özünde özgürlükle köleliğin çatışmasıdır. Doğal toplum özgürlüğü ifade ederken, devletçi toplum bir köle toplumu olarak karşımıza çıkar. Tarihsel süreç içinde kölelikte yaşanan yumuşama köleliğin bitişine değil, tam tersine köleci devlet sisteminin içselleşip derinleşmesine ve genelleşmesine yol açar. Böylelikle Hiyerarşik ve devletçi sistem, şiddet kullanımı üzerinde vücut bulan bir sistemdir. Devletin kendisinin bir ‘zor tekeli’ olması da sistemin temel karakterinin bu olduğunu gözler önüne seriyor. Tanımında birlik sağlanamadığı iddia edilen ‘terör’ belası, gerçekte sistemin bu karakteristik özelliğinin belli koşullarda yoğunlaşmış haline denk düşüyor. Başka bir deyişle ‘terör’ de tıpkı şiddet gibi sistemin özünde var olan bir olgudur. Sistemin etki alanının dışına çıkmamış kimi örgütler, devletler, ve hiyerarşik devlet zihniyetli birey ve şahısların bazen uyguladıkları yeri geldi mi örgütsel ve canları istemedi mi bireysel rant ile uyguladıkları bireysel terör de aslında devlet terörünün uzantısı olarak gelişme göstererek doğal yaşamın işgali ile; kapitalist zihniyet sömürü tekeli iktidar aygıtı ilk olarak doğal toplumda kadının beynini ve yüreğini sömürmekle kendisini kurumsallaştırıyor. Kısada olsa şiddet ve terör aygıtını tanımladıktan sonra Anne’nin  aslında yaşamın öznesi yaşamın ilahi gücü tanrının gerçek öznenin  tanrıçanın tarihçesine bakmak gerekirse…

Kürdistan topraklarının yıllardır sömürge toprakları olduğunu ve Kürtlerin kültürel soykırım yaşadığını bu kültürel soykırımında çeşitli evrelerde ve alanlarda gerek dolaylı yollarla gerek ise doğrudan yaşamaktadır.  Kürtler soykırımı farklı yollarla yaşıyor yürütülen savaşlarla fiziksel soykırımı yaşadığı gibi kültürel soykırımı da  yaşamakta.Kürdistan toprakları en çetin savaşlara göğüs germiştir. Fakat hiçbir savaş özel savaş kadar Kürt halkı üzerinde etkili olmamıştır. Özel savaş Kürt sosyolojisine ciddi anlamda ve her açıdan saldırmaktadır. Kürt halkı da yıllardır ödediği bedellerle özel savaşa karşı mücadele etmektedir. Kürtler beş bin yıllık özel savaş politikalarına karşı en etkili mücadele yolunu Kürt özgürlük hareketine katılmakla buldu, en etkili mücadele ideolojik, askeri çizgi, sınıf, ve örgütsel mücadelesini veren PKK hareketine katılan kadınlar sıktığı her mermiyi erkek egemenlikli zihniyete sıkmaktadır. Mekruh ve güruh zihniyetten haykırırcasına kurtuluş yolunu tercih etmişlerdir. Özgürlük yolunu tercih eden kadınlar efsaneleşerek arkalarında birer mücadele çizgisi bıraktı. Gurbet Aydın, Gülnaz Karataş, Gurbetelli Ersöz, Zeynep Kınacı, Sema, Doğa Jiyan,  Azê  Malazgirt,  Delal Amed, Leyla Sorxwin, ve Ruken ve Saralarla zirveye ulaşan kadın kurtuluş ideolojisi dünyaya bir direniş mirası bıraktı.

Bir yandan dünya kapitalist sermayedarların erkek egemenli zihniyetine karşı mücadele eden devrimci kadınlar gerçeği diğer yandan özel savaşın esirleri kadınların tarihi bakın nasıl bir yaşama sebebiyet veriyor.

Tüm bu uygulamaların hedef kesimi ise kadınlardır, kadınlar üzerinden pratiğe sokulan uygulamalarla tüm toplum teslim alınmaya çalışılmaktadır. Günlük tecavüz kültürüyle yaşamak zorunda bırakılan kadınlara tüm yaşam seçenekleri kapatılmıştır. Mevcut erkeklik kadına katliam, ölüm, şiddet, kaçırılma, taciz, tecavüzden başka bir şey getirmemektedir. Kadınlar, erkeğin pençesi altında boğuntuya getirilmektedir. Bakur’da kadınların mücadeleyle kazandıkları kısmi siyasi ve toplumsal kazanımları dahi bertaraf etmek istenmektedirler. Her türlü sosyal, siyasal, kültürel hakları ortadan kaldırmayı amaçlamak istemektedirler. O yüzden toplum kadın şahsında ifadesizleştirilmek, dağıtılmak ve kimliksizleştirilmek istenmektedir. Nerede bir özgür kadın sesi varsa susturulmak ve bizzat en vahşice hedeflenerek toplum esaret altına alınmak istenmektedir. Şu an Türkiye ortamı iktidarın eliyle her türlü cinayete, suça, katliama, ahlaksızlığa açık hale getirilmiştir. İktidar bunu bizzat örgütleyip önünü açmaktadır. O nedenle saldırıların hiçbir sınırı ve mekanı kalmamıştır. Erkek faşizmi bugün kadın kırımını temel bir politika olarak uygulamaktadır. Tüm bu uygulamaları boşa çıkarmak için halkın kendi savunmasını yapması, örgütlülüğünü geliştirmesi, mevcut yaşamı reddederek mücadele etmesinden başka bir şansı yoktur. Tüm bu uygulamalarla halka her gün ölüm gösterilmektedir. Yaşam adına sunulan ise kimliğini ve değerlerini reddetmektir. Kadınlar ve gençler başta olmak üzere herkesin faşizme karşı etkili bir mücadele ve savaş vermesi için daha etkili harekete geçmesini sağlamalıyız.

Sistemin gençliğe yönelim ve özel savaş politikalarının toplamını özel savaş uygulamaları olarak nitelendirebiliriz. Tekniğe bağımlı, cinsellik başta olmak üzere tüm güdüleri hortlatılmış, toplumsal sorunlara karşı duyarsız, örgütsel ve siyasi mücadeleden kopuk, hafızasız, egemenlere (devlete, aileye, erkeğe) itaat eden bir gençlik yaratmak için sürü niteliğinde bir kadın ordusu yaratılmakta!!!  Bunun için yoğun çaba verilmekte, sistematik bir politika yürütülmektedir. İradesiz kılınmış ve teslim alınmış bir genç kadın sistem açısından garantiye alınmış bir gelecek demektir. Genç kadın kimliğinin temel özelliklerini kendi lehlerine çevirmek için her türlü hile ve komplo denenmektedir. Arayışların sistem işçileşme olarak tamamlanması için çaba sarf etmektedirler. Bunun için aile, okul, teknik, medya başta olmak üzere her şeyi kendi çıkarları temelinde kullanmaktadırlar. Aile gençliğin arayışlarının dizginlendiği, baskılama politikalarıyla ilk yüz yüze kalındığı, devletin biçtiği rollere göre eğitildiği ilk kurum olmaktadır. Her gence de bir aile kurması aklı verilerek bu kurum güçlendirilmeye çalışılmaktadır. Bu nedenle tüm devletler genç yaşta evlilikleri teşvik etmekte, evlendirdiği gençlerin başını bağlayarak denetimine almaktadır.

Devletin Eğitim kurumları ise sisteme gönüllü köleler hazırlamak üzerinden örgütlendirilmişlerdir. Anlık, sorgulamayan, ezberci bir gençlik yaratmak için eğitim programları oluşturulmuştur. Sistem içerisinde iyi bir yere gelebilmek için tüm genç kadınlar eğitim kurumlarında bir rekabetin içerisine konulur, sonu gelmez sınavlarla derslerden başını kaldırmaması için her şey yapılır. Her alanda yaygın üniversiteler açarak hiçbir gencin sistem dışında kalmamasına özen gösterilir. Sistem üniversiteleri de proto kapitalist kentler olarak inşa ediliyor. Burada gençlik sistemin yaşamına hazır hale getirilir. Hele hele AKP-MHP  ve Gülen aklı ile açılan imam hatip liseleri ve bu liselerin uzantıları cemaat evleri ahlaksızlığın en çirkin ve düşmüş hali ile toplumda kadınları devşirmektedir. Genç kadınlar iktidarın pençesinde en güzel duygularını yitiriyorlar, özgür yaşamın sadeliğinden bütün güzelliklerinden manevi uhrevi değerlerinden mahrum bırakılıyorlar. Özelde Kürt toplumu  kendilerine dayatılan bu hayatı kabul etmemeli, kadının düşürülme yolu ile bütün manevi toplumsal değerlerinden yoksun bırakılıyor. Peki ya camiler bir zamanlar dini mabetlerin yapıldığı bir ideolojik alanken; toplumun hizmetine giren çalışmaların yapılması gerekiyorken!!! Şimdilerde iktidarın çarkını en ahlaksız biçimde döndüren bir sermaye halini almıştır. Devlet camilerinde kadının nasıl erkek aklı ve zihniyeti ile düşürüldüğü sadece erkeğini memnun etmesi gereken   bir nesne konumuna indirgendiği; kadının sadece erkeğe biat etmesi gereken bir nesne olduğu herkes tarafından bilinmektedir. AKP ve MHP iktidarının hacıları, hocaları ve şehleri camilerde erkeğin zihnine kadının düşürülmesi gerektiği üzerine verilen vaazlar hutbeler sözüm ona ayetler erkeğin yaşamın merkezine nasıl alındığını kadının nasıl evcilleştirilmesi gerektiği üzerine vaatler verilir. Toplum yaşanan bütün ahlaksızlıklara rağmen devletin yıllardır uyguladığı kör sağır dilsiz politikalarını izliyor. Aynı zamanda o vakıflarda kadın ve erkekliğin düşürüldüğü maddiyata ve güdülere haps olmuş kişiliklerin, karaktersizlerin vicdan ve ahlak yoksunlarının birer Ebu cehil olduğunu neredeyse bilmeyenimiz yok! Fakat boş vaatlerle toplumu sömürmekteler. Rant uğruna, taht uğruna toplum güdülere haps oluyor. Bu temelde Kadınlardan evcilleştirilmiş bir ordu yaratılıyor. En son Hiranur vakfında yaşanan sapkın evlilik skandalı! Cahiliye döneminde bile kadınlarla 6 yaşında evlenme olayı neredeyse yoktur. Ne yazık ki bu sapkın zihniyetin baş mimarı AKP ve MHP iktidarıdır. Bununla birlikte 1980’lerin başlarında Türk ordusu parelelli Kürdistan’da geliştirilen koruculuk sistemi ile adeta celladına sevdalı bir zihniyet yaratıldı. Kürt kadınları defalarca ahlakdışı yöntemlerle köy korucuları tarafından bir özel savaş konsepti olarak tecavüzü yaşadı.  Aynı tecavüz kültürünü yine yaşatmak istemektedirler. Kürdistan’da sayısız örneği verilebilinir. Bütün dünya Türk ordusunun devletinin emellerini ve kirlenmişliğini, düşürülmüşlüğünü kirli bir zihniyete mensup olduğunu artık anlamalı…

Yanı sıra gürüh ve mekruh erkek egemenlikli zihniyetin baş mimarı Emine Erdoğan’ın  adeta insanı çıldırtan asimilasyon politikaları güya kadın kalkınma kooperatifleri kuruyormuş. Kadın koruma dernekleri vs. Emine Erdoğan kadın hakları için ne? Yaptı. Hangi kadın hangi kadınlar korumaya alındı. Neden? Kadınlar katlediliyor hani nerde? Çalışma. Her gün kadın cinayetleri haberlerini izliyoruz. Hangi kadınlar sosyal yardımlardan yararlandı. Hangi kadınlar devlet terörü baskılarını aştı, hangi kadın, hangi kadınlar zihniyet tecavüzüne uğramadı, aksine kadınlar tacize tecavüze uğradı; evde koca terörü yaşamıyormuş gibi bide topluma bir soğan kadar faydası olmayan Emine Erdoğan mı? toplumsal sorunlara çözüm gücü olacak. Bununla birlikte toplumsal değerleri gasp edildi. Asimilasyonla kültürel değer gaspı yaşadı. Zihniyeti Kimlik tecavüzüne uğratıldı. Başkaları gibi olmaya, başkaları gibi konuşmaya, başkaları gibi giyinmeye başladı. Bu bir faşizm değil de nedir. O derneklerde özüne yabancılaştırma yaşatılıyor. Özünden uzaklaştırma politikaları yürütülüyor. Hiçbir kadın bu tür oyunlara gelmesin. Kadının özüne dönmesi gerek buda asimilasyon yolları ile değil. Farkına varabileceği xwebun olabileceği özgün akademilere ihtiyaç var buda doğru bir katılım gerektirmektedir.

Yanı sıra  iş vaadiyle kandırdığı gençliğin genç kadınların daha iyi bir köle olabilmesi için elinde sürekli özel olarak yedek işsizler ordusu tutar. Son süreçte yaygınlaştırılan telefon-internet kullanımı da genç kadınların denetimde tutulmasında temel araç olmuştur. İnternet üzerinden genç kadınlara sanal bir yaşam alanı hazırlanır. Ve bu alan dışına çıkmamaları için her türlü özel uygulamaları devreye koyar. Sanal arkadaşlıklarla, sanal ilişkilerle, sanal oyunlarla genç kadınlar tatmin edilmek istenir. Genç kadınların ellerine dokunmatik telefonlar verilerek yaşamın diğer alanlarına dokunmaması için oyalama politikaları izlenir. Ayrıca Önderliğin dile getirdiği seks-sanat-spor üçlüsü de gençlik enerjisinin sistem karşıtlığına dönüşmemesi için sömürülmesinde rol oynar. Basit toplumsal ihtiyaçlar olarak doğan bu üçlü kapitalistler eliyle ilahlaştırılır. Gençlik özelde seksle teslim alınmak istenir, cinsellik temel bir arayış olur. Bunun için fuhuş sektörü örgütlendirilir. Genç kadınlar bu sektörün temel malzemesi haline getirilir. Genç erkekler de bu alanlarda kendini tatmin etme arayışı içerisine sokulur. Bugün özelde Kürdistan’da yaygınlaşan cinsel istismarların, kadın-erkek ilişkilerindeki yozluğun, genç kadınların aşk adı altında kandırılarak asker-polislerle cinsel ilişki nedeniyle ölümle yüz yüze kalmasının temelinde hortlatılan bu seks politikaları yatmaktadır. Yanı sıra sanat sahasında yaratılan tiplemeler, sporda ulaşılan çılgınlık sistem tarafından bilinçli yapılan saptırmalardır. Dizi ve sinema filmleriyle gençlere çıkış olarak sistemin yoz yaşamı sunulmakta, spor ile beraber holigan ve bağımlı bir tarz oluşturulmaktadır. Bunlar gençliğin devrime kayışını önlemenin ustaca karşı devrimci yöntemleridir. Bu politikalara karşı gelen gençler ise farklı uygulamalarla yüz yüze kalmaktadır. Fuhuş-uyuşturucu-ajanlaştırma dejenerasyon ile sisteme tamamen bağımlı bir gençlik oluşturulmak istenir. Çünkü fikri, duygusu, bedeni uyuşturulmuş bir genç kadın sistem için tehlike olmaktan çıkar. Mücadele arayışı olan genç kadınlara mücadele kapıları kapatılır. Zindanlarla korkutulur, teslim alınmakla yüz yüze kalırlar, anlaşmazlarsa her türlü işkenceye maruz kalırlar. Yani arayış yine sistem merkezlerine kanalize edilir. Sisteme tam eklemlenemeyen genç kadınlar için intihar da temel bir çıkış yolu olarak gösterilir. Son zamanlarda gençlerin bu kadar yaygın intiharı salt kendi yaşamlarına kıyma olarak değerlendirilemez, devletin geliştirdiği özel bir katliam politikası olarak ele alınmalıdır. Tüm bu uygulamaların sonucunda umutsuz, karamsar, gelecek ütopyasını yitirmiş bir genç kadın kitlesi yaratılmak istenir. Mevcut durumda maalesef silik, pasif, kendi ev sınırlarında hapsolmuş, kölelik sınırları içerisinde yaşayan bir kadın tiplemesi yaratılmıştır. Küçük ve bireysel dünyasına hapsolan bu gençler özelde kadınlar toplumdan bihaber, devlete itaatkâr, aileye bağımlı bir yaşam tarzını esas alır. Esas kadın kimliğinden uzaklaşarak sisteme böylelikle köle, işçi serf yaratırlar.

Cins mücadelesini süreklileştirmeliyiz, derinleştirmeliyiz, yeterli bir ideolojik, örgütsel çizgi, sınıf mücadelesini yürütmez isek; zihniyet ve vicdan devrimini gerçekleştiremeyiz. Doğru anlayış ancak güçlü bir zihniyet mücadelesi verilmeli. Bunun için düzenin etkisi altında kalan bireyci, maddiyatçı, cinsiyetçi, anlayış davranış ruh halini aşamayız. Aşmadığımız ruh hali ile var olan erkek egemenlikli zihniyette tabi olmaktan kurtulamayız. Nasıl mücadele etmek gerekiyor? Önder APO kusarcasına kurtulmamız gerektiğini söyledi. Buda pratik somut adımlarla olmalı, Kürt kadın gerillalar dağlarda ovalarda amansız bir mücadele yürütüyor. Olmaz olamaz dediği zaman diliminde imkansızı başardı. Nasıl mı? kadının kolektif, kominal çalışma tarzını özgür zihniyet devrimi ile gerçekleştirdi. Topyekun direnerek ve mutlaka başaracağına inandı.

 Bugün alternatif yaşam Kürdistan dağlarında gerillalar öncülüğünde örülmektedir. Buna dayalı olarak Rojava’da, Şengal ve Maxmur’da kadınlar özerk sistemini kurma cesaretine sahiptir. Yine Bakure Kurdistan’da kadınlar tüm baskı, şiddete rağmen direnişini sürdürmektedir. Bu yaşama katılım yapan tek bir kadın dahi sisteme büyük bir darbe demektir. Bugün kapitalist sistemi reddeden, onun sınırları dışında yaşamı ören, faşist erkekliğe karşı kadın öncülüğünü esas alan on binlerce gerilla, sistemin çarklarını döndüremez kılmıştır. Sistemin bizden çaldığı kadınları, gençleri, herkesi tekrardan geri kazanmanın yolu onları alternatif yaşamla buluşturmaktır. Mücadeleye katılan her birey kazanılmış bir vatandır, sisteme vurulan en büyük darbedir, soykırıma karşı gerçekleşen en büyük eylemdir. Yani partiye katılım yapmak soykırım politikalarını boşa çıkarmaktır. Yaşanılan bu gerçekliğin anlaşılması lazım.

Şehitlerimiz bize partiyi büyütme, direnişi yükseltme, faşizmi parçalama görevlerini emretmektedir. Bunları gerçekleştirdiğimiz oranda onların aydınlattığı yolda daha doğru bir yürüyüşün, zafer yürüyüşünün sahibi olabiliriz. İçerisinden geçtiğimiz dönem bizler için varlık-yokluk dönemidir. Faşizmi parçalayarak özgürlüğü sağlama sürecidir. İmralı rehine sistemini parçalayarak Önderlikle özgür ülkede buluşma zamanıdır. Kadın üzerinden dayatılan kölelik zincirlerini kırma anıdır. Bunun için savaşı geliştirmek, yaşamda özgürlüğü örgütlemek gerekmektedir. Önderliğin de dediği gibi ‘savaşta zafer, yaşamda özgürlük’ şiarıyla tüm Kürdistan kadın dinamizmi ruhu taşıyan bütün kadınların 8 Mart dünya emekçi kadınların özgürlük bayramlarını tekrardan kutlarız.

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz