Tarihi Kürt kördüğümü çözülüyor, eski piyon şimdi aktörleşiyor

0
42

Tarihi Kürt düğümünün çözümlenme olasılığı artıyor. Tarihin hem en eski halkı, hem de ülkesiyle, kimliğiyle kendisinin olmaktan çıkmış halkının yaşadığı bir kördüğüm çözülüyor. İster bir şans diyelim, ister amansız bir çabanın sonucu diyelim veya birleşerek günümüze doğru bir çözülmeye gidişi, tam başarıya gidiyor diyemesek bile, olası bir başarı şansını da yakalıyor diyebiliriz.

Tanrılar mı buna yol açıyor? Acımasız tarih gerçekliği mi bu noktaya bizi getiren? Talih midir, talihsizlik midir? Veya çok bilinçli devrimci eylemin kendisi midir? Gelinen noktada uluslararası gerçekliğin piyonu gibi durulmuş da olsa, şimdiye kadar Kürt gerçek bir aktör gibi sahneye çıkıp oynama şansına kavuşuyor, piyon aktörleşebilir. Onun önemli zemini ve olanakları gelişeceğe benziyor. Tam da “Kürt, Kürdistan” diye yapılan değerlendirmeler, yoğunca oynanan oyunların figüranlarından ve bir de perde arkasındaki aktörlerden bahsediliyor.

Açık söyleyeyim; bu oyunu bütün yönleriyle kavramış değiliz. Fakat yaşadığımız mücadele deneyimi bize her zaman oyunun hissiyatının nasıl seyredeceğini, en değme bilimsel çözümlemelerden daha fazla göstermiştir. Yine ona dayanarak söyleyebiliriz ki; bu oyun bizi iyi sarıyor. Verdiği his daha ileri, daha görkemli bir perdenin açılmasıyla oynanabilir.

Perde ilginç açıldı. Tarihte de öyle oldu. İki nehir arası aşağı Mezopotamya’da hep bir imparator çıkar, bir kral, bir despot çıkar, Kuzeye doğru, Mezopotamya’nın yukarısına doğru gelir ve ardından bazı savaşlar başlar. O savaşlar daha sonra büyük emperyalist savaşlara doğru gider. Bu son Hewler (Erbil) girişi de öyle bir başlangıca benziyor. Aşağı Mezopotamya’daki kral, diktatör, çal borusuyla girdi Hewler’e ve işbirliği edenleri tuttu. Ardından dünya egemeni, süper tekniği devreye sokarak o da vurdu ve ardından dünya konuşmaya başladı. Konuşmalar değişik değişik. Dünya hakimi diyor ki; “çok önemli olan başta petrol olmak üzere, çıkarlarımı güvence altında tutmak zorundayım” ama, “zordaki Kürt’ü imhaya terk edemem” diyor. Hangisi doğru? “Kısılmış Kürt’ün imdadına geliyorum” derken, “büyük çıkarımdan vazgeçmeyeceğim” diye anı anına söylüyor.

Dünyanın diğer ilgili güçleri de, kendilerine göre sesleniyorlar. Yine her zaman olduğu gibi İran’daki kral durur mu, Anadolu’daki vazgeçer mi? Tarihte hep böyle olmuştur. Şimdi de öyle. Oldum olası ilgiler yüksek ve borusunu öttürmeye çalışacaklar. Tabii çoktan borular çalındı. İran, günümüz deyişiyle Zağros eteklerine kadar kontrol edecek, Anadolu despotu günümüzde faşist TC’si, o da dağların eteğine kadar yayılmayı, devlet çıkarının vazgeçilmez, hatta ekonomisinin, içinde bulunduğu ticaretin tamamen aleyhine sonuç vermesiyle birlikte yaşamsal görecek ve oraya göz dikecek. Güney’deki kral da “evvel-ahir burası benim yaşam alanım, çölden bıkmışım, burada biraz cennet var, onsuz edemem” diyecek. Böylece dünya güçleriyle, bölge güçleri girdi birbirine. Tarihte çokça olduğu gibi, yeniden başladı bir oyun, bir savaş!

Bolca denenen bir oyun! Bizi en çok ilgilendiren; bu kadar aktörü de, figüranı da tek tek değerlendirmek değil. Şimdilik ne buna gerek var, ne de gücümüz var yerli yerine koymaya. Ama yapmamız gereken, hem de anı anına.

Tarihte ilk defa böyle uzun süren ve yenilmeyen bir savaşımın sahibi olarak, adına özgürlük savaşçıları denilen grubun ve PKK adı altında geçinenlerin yürüttükleri bir savaş var. Zaten Kuzeydeki faşist imhacı güç de diyor; “ben bunu yok etmek için oraya kadar geleceğim”. Ölümü bu direnişte, bu özgürlük savaşında görüyor, kurtuluşunu da bunları yenmekte görüyor. Girerse Güneye, amaçları çok net. Bir defa özgürlük savaşçılarının imhası temel amaç oluyor. Bir de çok ciddi ekonomik sorunları var. Bugün söylüyordu düşkün kadın; “otuz milyar kadar çıkarım sarsılmıştır, alenen onun tedbirlerini alacağım”. Bu şu anlama geliyor; ekonomisini, bütün iflas faturasını orada kalmayla çeşitli çevrelere ödettirecek. Petrol var orada el atacak, ticaret yolları var ona el atacak, Arap’a da “benim şu kadar çıkarım”, Fars’a da “benim şu kadar çıkarım” diye söyleyecek. Amerika’ya da söylüyor zaten. “seninle her türlü işbirliğine evet, ama bu kadar çıkarım var” diyor. Avrupa ile fingirdeyecek, sonunda otuz milyarı alacak. Sözde güvenliğini tam sağlayacak, Kürt’ü de bu arada tam hizaya getirecek, bitirecek ve böylece de yeniden o büyük tarihi rollerinden birini oynamış olacak.

İnanılmaz bir şey! Ama en maceracı siyaset düşkünü bu kadın bunu kafasına koymuş, “ya bitecekler, ya bitecekler” dediği yaklaşım bu. Burada da “paralar ya gelecek, ya gelecek, Kürt ya bitecek, ya bitecek” diyor. Eskiden PKK için bunu söylüyordu, şimdi bütün iflas ettiği noktalar için bunu söylüyor, “ya olacak, ya olacak” diyor. Tanrılar bile buralarda çok kudretliydiler ama, bunun kadar iddialı değildiler.

Sonuç şu olacak; eğer bu adımı atarsa, öyle fazla endişem, korkum yok ama, çok heyecan duyuyorum. Sanırım satrancı veya herhangi bir oyunu içinizde bilen var. Rakip en tehlikeli adımı atarsa, oyunda tamamen onu mat etme olabilir. Böyle bir mat etme adımı da olabilir. Zaten oyunu kaybediyor, kazanmak için kendisini müthiş riske ediyor, kesinlikle o adımı atıyor. Tutarsa kurtulacak. Buna yetmiş yıllık TC mi diyelim, on beş yıllık 12 Eylül faşizminin sahipleri mi deyilim, genelde egemenlik tarihinin son temsilcileri mi diyelim; onlar bu son adımla en büyük zafere koşacaklarını sanıyorlar. Ama en riskli ve en maceracı adımları oluyor. Zayıf da olsa, tabii ki başarı şansları vardır. Ama başarısızlık şansı da her zamankinden daha fazla. Bugünlerde ha bu adımı atacak, ha atmak üzere. Belki de birkaç gün içinde anlaşılacak. Atarlarsa ne olur, atmazsa ne olur? Şimdiye kadar atar gibi oldu. Biraz daha attığı adamlarda özgürlük savaşçılarının sağladığı başarı şansını ortadan kaldıramadı, tam tersine zorlandı ve oldukça kaybetti.

Yeni gelişen durum; Güney Kürdistan’daki karmaşanın çok daha fazla özgürlük savaşçılarının lehine olacağını gösteriyor. Güney, büyük bir devrimsel gelişmenin içine itilecek. İki klasik ilkel-milliyetçi önderlik artık aşılıyor. Güneyin kralı da gittikçe gücünü kaybediyor ve bu yeni bir devrimsel gelişme için ideal ortamı sunuyor. Büyük bir ihtimalle bunu sağlam bir kalkışa dönüştürebiliriz. Zaten ısrarla yürütülen çabalarla, rol tam oynanırsa, bunlar her an tam bir patlamaya dönüşebilir. Bu bir.

İkincisi; Kuzeye yönelik çalışmalar hız kazanıyor. Hudut kemeri diye tabir edilen yer gelişmesini sürdürüyor. Girmese bu daha da büyük gelişmelere dönüşecektir. Tabii bu karşı tarafı zorluyor. Bundan sonra yürüyen Güney devrimi, büyüyen Kuzey devrimine büyük katkı sunacak. Bu da yıkılışı için bile kendi başına başarı şansını son derece yükseltecektir.

Zaten korktuğu için bu süreci durdurmak istiyor, hem Güneydeki devrimci yükseliş sürecini, hem de Kuzeydeki yükselişi durdurmak için adım atacak, atmaya devam edecek. Atarsa ne olur? Girdi diyelim, kemerden bahsediyor. Kemeri neresine bağlayacak? Sözde bazı işbirlikçilere uzanacak, ordusuna güveniyor; tankları dizecek, büyük dünya gücünün desteğini alacak, ama dünyanın büyük güçleri pek yanaşmıyor. Öyle anlaşılıyor ki, biraz tek kalmak zorunda. Bütün Arap yarımadası, Arpalar karşı. Afrika ülkeleri buna hiç anlam vermeyecek, çok zayıf da olsa karşı duracaklar. Asya’da İran başta olmak üzere, Rusya, Çin, Hindistan yine karşı. Zayıf da olsa etkisini gösterecekler. Avrupa bile ABD desteğinden rahatsız olacak, o da fazla arkasında olmayacak. Okyanus ötesindeki Amerika’nın bazı destekleri bunu nereye kadar kurtarabilecek? Sonuçta bir şeyler kurtardıysa, onunla kendini burada tutmaya çalışacak.

Bütün belirtiler bizim üzerimizde. Kendi sınırları saydığı yerlerde müthiş operasyonlar düzenlendi. Fazla başarıyı sağladığı söylenemez. Güney gibi hiç de sağlam bir zemini olmadığı halde, oradaki çıkarlarına arı kovanı gibi hepsinin başına üşüşeceğine göre, bu güç burada ne yapabilir? Çılgınlık buradan ileri geliyor zaten.

Rüya büyük, hayal büyük, “giderim, tüm kaybettiklerimi alırım, petrol alırım, ticaret alırım” diyor. Şu anda Anadolu’nun tek kurtuluş kapısı. Anadolu düzeni, oradaki faşist, onların boğulan ekonomisi ve hatta siyasal güvenleri yıkılıyor. Onun tekrar kendine gelebilmesi için Habur kapısı var. Güney’deki güçler iflas etmiş. Orada halklar açlık içinde, verecekleri bir kuruş yok. Bağdat, Hewler  sokaklarında insanlar aç ve perişan. Bu otuz milyarı nereden çıkaracak? Bir hayal! Araplar kendileri büyük oranda açtır. Hepsinin zaten yapacakları savaştan başka bir şey değildir. İran’ın kendisi de hiç bu işi bırakacak gibi benzemiyor, o da savaşa kalkışacak.

TC, Anadolu halkına “bir koyar, yirmi alırız” diyor, oysa artık yirmi de koysa bir alamaz. Bu sefer oradaki halk da büyük ihtimalle kaynaşacak. Bu da belki Kürdistan’da kördüğümün çözümü olacak. Kesin bu olacak demiyorum ama, yüksek bir ihtimal olarak düşünülebilir.

Eğer buradaki bu güç çıkmaza girerse, batağa saplanırsa, kaçmak istese bile onu kaçırtmamak en temel devrimci görev olmalıdır. Canavarın başını bu bataklıkta kesin olarak boğmak gerekir. Orada gövdesi kalsın, bacakları çırpınsın, ama başını burada koparıncaya kadar tutmak lazım. Biraz da öyle olacağa benziyor. Dediğim gibi, kaçmaya çalışsa da, şimdiden yolları kesmek lazım, hem de büyük bir askeri, politik ustalıkla.

Bundan ürkmeme kadar, cesaretli olmak ve aynı zamanda tarihin en büyük imkanın gerçekleşme sınırına geldiğini görmek gerekir. Büyük bir ihtimalle, halklar açlığın, yoksulluğun verdiği şeyle mecnun gibi ayaklanacaklar. İyi planlayıcı önderler, buranın çok geniş olan ateş gücünü örgütleyebilirse, hepsinin başına yıkacaklar. Sonuç; gerçekten kazanma ihtimali yüksek bir halk savaşı olacaktır.

Kürdistan’da Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın bu klasik önderlikleri aşarak, onları da buna mecbur ederek, düne kadar güç olmamak için, devletleşmemek için her şeyi birbirine layık gören bu güçler, bu sefer belki de birleşme zorunluluğu duyarak, belki çok tehlikeli yaklaşımlarını aşarak, gerçek bir Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’nin gereklerine uyma durumunda kalabilirler. İster kendiliğinden gönüllü, isterse zorla bu noktaya getirilerek, hakiki bir Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’ni yaratmak mümkündür. Burada kırk yıldır deneyim yaşanıyor, Kuzeyin güçleri de orada birleşti. harmanlayıp hepsini büyük bir Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’ne dönüştürmek mümkündür. Bu savaşın gelişmesi hem Güneyi, hem Kuzeyi büyük bir devrime taşıyacak. Yine Doğuya doğru, bütün Ortadoğu’ya doğru taşırılacaktır. Kürdistan’ı dönemin en görkemli devrimci ülkesi haline getirme gelişebilir.

Ben halen adını koymakta fazla istekli değilim; özel savaş mıdır, o düşkün kadın mıdır, Amerikan generali midir gelsin bakalım! Gelse bir an önce hesabımızı buna göre yapsak. Çok ilginçtir, bugün düzen gazetelerinde başlık şöyledir; “gireceğiz ve kalacağız” diyorlar. Keşke öyle olsa! Çok tuhaf, girse de, kalsa biz de kendisinden kurtulsak. Bizi bitirse veya biz onu bitirsek de kendisinden kurtulsak. Her ikisi de tarihin sıfır noktasına gelme, yani bu işin “ya bitecek, ya bitecek” noktasına gelmesidir. Varsa gücümüz, ya öyle kazanıp yaşayacağız, ya da kaybedip öleceğiz. Her ikisi de bizim için kurtuluş! Tüm tecrübelerime dayanarak söylüyorum ki, ikisi de mükemmeldir.

Biz burada taktik açıdan değerlendirme yapmayacağız, uzun boylu stratejik değerlendirme yapmayacağız. Ama ilk defa dediğim gibi, piyon, aktör durumuna gelebilir. Kürdistan savaşımı stratejik olarak kendi yönetimini, önderlik tarzını kurabilir. Piyonluktan çıkar, büyük aktöre veya kahramana dönüşebilir. Bunlar hep olasılık. Kendini kullanmak isteyen bütün güçleri kullanabilir. Geçen gün bir yazar “o seni nasıl kullanacak?” dedi, ben hepsini kullanacağım dedim. Şaşırdı, “keşke yapabilsen” dedi. O noktaya da geliyoruz. Büyük ihtimalle hepsini kullanabiliriz. Bu da uluslararası çapta müthiş stratejik gelişme olur.

Yüzyılların düşmanları şimdi kullanılacak duruma gelecek. Başta ABD olmak üzere, bir çok sömürgeci imha gücü, yine Saddam dahil olmak üzere hepsi, Ulusal Kurtuluş Mücadelesi’nin dolaylı veya direkt yedek gücü olarak rol oynayacaktır. Bu taktik açıdan, özellikle günlük örgütsel ve eylemsel olarak o kadar fazla ki. Yine teknik araçlar çığ gibi yığılacak. Bir çok halktan insanlar gelecek. Devletlerin buraya silahları akacak ve hepsini örgütle, savaşla eyleme geçir, götür. Eskiden on beş yılda yapamadığımızı, 15 Ağustos’un on üçüncü yılında iki-üç ayda yapabiliriz. Ordunun büyütülmesi, eylemlerin büyütülmesi, komuta gücünün geliştirilmesi bir çırpıda büyük çözüme doğru gidebilir.

Müthiş taktik olanaklar veriyor. Nedir taktik olanaklar? Örgütleme, araç-gereç temin etme, eylemleri geliştirme… Gerçekten inanılmaz bir zenginlikte bu olanaklar karşımıza çıkıyor. Dağları bu defa müthiş kullan, halkı katmada olağanüstü boyut kazan. Kuzeydeki güçlere rahat bir nefes aldırtma olur, Güneydeki çok değişik güçleri savaşa sokmak olur, devletleri günlük olarak sokarsın işin içine. Çünkü taktik ilk defa strateje uygun hale gelecek. Strateji mükemmel lehtedir ve devletler dahil olmak üzere bir çok dünya gücünü kullanmaya doğru götürecek; iç güçler, taktik güçler ilk defa stratejiye göre yerli yerine oturtulacaklar, yine ilkel-milliyetçilik ve sahte önderlikler raya oturacaklar.

İşte bunun şansı, imkanı, olasılığı karşımıza çıkıyor. Tabii her şey anlatılan gibi gelişmeyecek. Meşhurdur, Kürt işi tehlikeli bir iş. Her an yan bükebilir, içimizde ve dışımızda stratejik hatalar yapabilir. Bunları da ihtimal dahilinde tutuyoruz. İşbirlikçilik meşhurdur bizde. Düşman etrafında hızla yer almalar, bizi kuşatmalar çıkabilir. Bölge ülkelerinde saf değiştirmeler hızla gelişebilir. Bunu da ihtimal dahilinde tutuyoruz. Bu oyunları çok zor olan savaşla karşı karşıyayız. Günlük olarak bir çok şey değişebilir.

Dönem bir çok şeyi lehte veya aleyhte değiştirecektir. Ama PKK’nin savaşım tecrübesine dayanarak söyleyebilirim; biz bu işte herhalde en kârlı olarak çıkacağız. Tam bir zafer olur mu? Bu bir kutsallık, ama mevzilerimizi geliştirme, savaşın olanaklarını arttırma hem Güneyde, hem Kuzeyde başa getirme kesinlikle hazırlanabilir. Mevcut niceliğimiz, niteliğimiz bütün bu savaşta baş aktör olmayı sağlayabilecek özelliklerle doludur, olanaklar dahilindedir. Güney savaşımı kendisini müthiş büyütür, zemini geliştirir, olanağı büyütür, tarzı geliştirir. On beş yılda veremediğimiz savaşı bir bakarsın vermeye başlamışız, toplayamadığımız destekleri toplayabiliriz.

Bunlar bir ihtimal, hiç kimse “kendiliğinden gelir” demesin. Tersi de mümkündür. Düşmanın olağanüstü teknik gücü var, sayısal gücü var, özellikle hava gücünü, ağır tekniğini kullanır, bir bakarsın bizi eritti. Ama Kürdistan dağları ve bizim tarzımız bunun pek kolay gelişemeyeceğini belirtiyor, zor olacağını açıkça ortaya koyuyor. Artan tecrübemiz, kolay kaybetmeyeceğimizi gösteriyor.

Kaldı ki, savaş günlük olarak yönetme olayıdır. Biz asıl gelişmeleri bu adım atılırsa göstereceğimize inanıyorum. Ben kendim şahsen gerçek askeri-politik yönetme olayımızı, bu adımla bağlantılı zirveye çıkaracağımı sanıyorum. Politika yapmanın, askeri gelişmeyi ortaya koymanın hakiki olanağı ortaya çıkabilir. Devletler çapında bu da bizim yeteneklerimizin iyi rol yapmasına yol açar. Bu açıdan tecrübeye sadece dayanarak değil de, yeteneklerimize dayanarak başarabileceğimizi yüksek ihtimal dahilinde söylüyorum.

Olası gelişmeler bütün ipuçlarıyla kendini henüz açığa vurmadığı için, bu değerlendirmeleri olası ihtimaller olarak görmek gerekiyor. Kesin gelişir demiyorum. Önümüzdeki çok kısa bir süre bu tip değerlendirmelerin ne yönde seyredeceğini hepinize açıkça göstereceğim. Her zaman dediğim gibi, biz bütün gelişme olasılıklarına karşı, kendini muhtemel kazandırmış bir hareketiz. Onun stratejik, taktik esaslarına göre geliştirmiş, beslemiş bir hareketiz. Dolayısıyla gelişme hangi yönlü gelişirse gelişsin, biz bunu büyük bir deneyim kadar yeteneklerimize dayanarak kesin lehe çevirmesini bileceğiz. Bazı kayıplar olabilir, hak etmediğimiz kayıplar da mümkündür, bazı görevlerini yerine getirmeyenlerin ihanetleri gelişebilir. Ama tüm bunlara rağmen, gücümüzün önemli bir bölümünün bu olası gelişmeden oldukça başarı çıkaracağı kesindir.

Dolayısıyla bu gelişmeleri heyecanla bekliyoruz ve lehimize çevirmenin imkan-olanaklarını tamamen değerlendireceğiz. Savaştır, kaybedilebilir de. Beklenmedik nedenlerle kaybedebiliriz. Hiç kimse tarihte ve günümüzde “bir savaşı mutlaka kazanacağız” iddiasında olamaz. Olasılıklar, onlara doğru yaklaşımlar, lehe çevirme işini hızlandırabilir. İşte böylesine lehimize çevirmenin olasılığının güçlü olduğu bir dönemdir diyoruz. Gerçek savaşçı yeteneklerimizin daha başarılı olma yönü ağırdır diyoruz. Gerisi bu savaşı yönetmemize, güçleri doğru taktik esaslar dahilinde kullanmamıza ve yine stratejide büyük bir duyarlılıkla, bu sefer çok artan genişlikte yürütmemize bağlıdır.

Tarihin bu dönem kördüğümü yüksek bir çözülmeye uğruyor. Biz bunun lehte, yaşamsal bir tarzda olmasına büyük özen göstereceğiz ve her zamanki iddiamızı daha fazla somut gelişmelerle başarıya dönüştüreceğiz. En zor koşullardan, umudun da, olanakların da en az olduğu dönemlerden biz bu yaklaşımla bugüne gelmesini bildik. Herhalde yüksek başarı olasılıkları kadar, olanakların geliştiği bir dönemde de yüksek başarılarla çıkmasını bileceğiz.

Parti Önderliği

5 Eylül 1996

 

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz