Tarihsel Süreçte Halk Hareketleri Ve İnsanlığın Gelişiminde Oynadığı Rol

0
435

Halk Hareketinin Tanımı, Oluşumu ve Rolü

Halkın kitlesel mücadelesi kendine has özellikleri olan bir mücadeledir. Tarih içinde halkların, insan topluluklarının hep başvurdukları bir mücadele gerçekliğidir. İnsanlığın gelişimi, bir mücadeleyi içeriyor. Bu gelişme doğaya karşı mücadeleyle, kendi içersindeki ekonomik, sosyal, siyasal ve askeri mücadelelerle günümüzdeki düzeyine ulaşmış bulunuyor. Bu öyle kendiliğinden oluşan bir gelişme değildir. İnsanın doğaya karşı mücadelesinin kuralları ve yasaları vardır. Bir de kendi iç mücadelesinin kuralları ve yasaları bulunmaktadır. Esasında toplumsal gelişmenin yasaları, bu gelişmeyi yaratan mücadelenin yasalarıdır. Bu mücadele çeşitlilik arz ediyor ve yaşamın bütün alanlarını içeriyor. Ekonomik mücadeleler, sosyal ve kültürel mücadeleler vardır. Siyasal ve askeri mücadeleler vardır. Yine sorunların başka yöntemlerle çözülemediği durumlarda, en keskin ve en çözümleyici mücadele biçimi olarak devreye giren savaş vardır. Tarih boyunca insanlık günümüze kadar kendi içinde böyle çok zengin mücadele biçimlerini yaşadı. Bunun içersinde savaşı da yaşadı. Kendi ekonomik ve sosyal gelişimini bir de bu mücadele yöntemleri, tarzı, biçimleri, stratejisi ve taktiğindeki, yine onun örgütlenmesindeki gelişme olarak yaşadı. Siyaset, siyasal güç, siyasetin yöntemleri ve araçları gelişti.

Örneğin askerlik örgütlenmesi, araç ve gereçleriyle en basit bir sopadan başlayarak nükleer silahlara ve onları kullanan dev ordulara kadar gelişti. Toplumsal gelişmenin bu yönleri de vardır. Uygarlık tarihi tüm bu gelişmelerin tarihi oluyor. Bütün bu gelişmeler mücadele bilimini geliştirdi. Değişik mücadele biçimlerinin kendi iç kurallarının bilimini geliştirdi. Strateji bilimi gelişti, taktik bilimi gelişti. Her mücadele biçiminin kendi stratejisi ve taktiğini yetkinleştirmesi ekonomik ve toplumsal gelişmeye yol açtı. Yine savaşım araçlarındaki gelişime bağlı olarak strateji ve taktik biliminin gelişmesi yaşandı. Böyle bir bilimsel gelişme, mücadele biliminin gelişimi vardır. Kitle mücadelesi bakımından da böyle bir gelişmeyi görmek gerekir. Başlangıçta kitlenin eylemi daha çok kendiliğindenliği, bilinçsizliği içeriyor; daha örgütsüz, fazla tecrübeye, dolayısıyla bilince ve örgütlülüğe dayanmayan biçimlerde gelişiyor.

Günümüzdeyse halkların, çeşitli toplumsal kesimlerin çıkarlarını savunmak ve haklarını aramak için bilinçli ve örgütlü olarak başvurdukları bir mücadele biçimi haline gelmiş bulunuyor. Bir mücadele biçimi olarak kitle mücadelesi, onunla birlikte siyasal mücadelenin diğer bütün biçimleri kendine ait özellikler gösteriyor. Bu nedenle her türlü hareketliliği, kitle eylemini bilimsel bir siyasal mücadele olarak değerlendiremeyiz. Nasıl ki her kavgaya savaş diyemezsek, kitlelerin her hareketliliğine de siyasal mücadele diyemeyiz. Bir hareketliliğin siyasal mücadele olabilmesi için, bir askeri mücadelenin savaş olabilmesi için bir amaca bağlanması, kurallarının olması ve belli yasalara göre hareket etmesi gerekir. Siyaset ile, dolayısıyla ekonomi ile, yine yaşamla kesin bağlarının olması gerekir. Halk hareketi ve kitle mücadelesi bakımından da durum böyledir. Kitlelerin herhangi bir hareketinin gerçek anlamda bir siyasal mücadele olabilmesi için kesin bir amaca bağlanması, yani yaşamla bağının olması, belli bir yürütülüşünün kurallarının olması gerekir. Bu yönleriyle savaşla kıyaslanabilir. Bu özelliklere sahip olmayan bir hareket pek fazla siyasal harekat ve mücadele olarak değerlendirilemez. Böyle hareketler var mıdır? Vardır. Hiçbir amaca bağlanmadan rahatsızlık belirten hareketler vardır. Örneğin çok fazla tepki hareketleri vardır. Bunları siyasal mücadelenin birer parçası olarak değerlendiremeyiz. Çok kendiliğinden olmaları, yaşamı değiştirmek, yeniden düzenlemek ve toplum yaşamını ilerletmek gibi bir işlev yüklenmemeleri, bunları siyasal mücadele olarak görmemizi engelliyor. Siyasal şiddet toplum yaşamında bir değişim, yenilenme ve ilerlemeyi ortaya çıkarıyorsa, biz buna siyasal mücadele, dolayısıyla böyle bir mücadeleyi içeren halk eylemi, halk mücadelesi, kitle eylemi diyebiliriz.

Tarihte kitlelerin bir amaca bağlanamayan, örgütlenemeyen ve doğrultu tutturamayan hareketleri olmuştur. Şimdi de bu tür hareketler kimi zaman ortaya çıkabiliyor. Bazı kesimlerin, toplumların ulaştığı düzey içersinde, onun üzerinde hükmeden siyasal egemenliğe de bağlı olarak, çeşitli hareketler ortaya çıkabiliyor. Bu tip hareketler daha fazla dejenerasyon içeriyor. Biz bunlara siyasal mücadele, halkın siyasal eylemi gözüyle bakmıyoruz. Bir kitle eyleminin siyasal mücadele olabilmesi için, belirli özellikleri taşıması gerekiyor. Sorunun bir yönü budur. Diğer yönü kitle hareketinin, dolaysıyla siyasal mücadelenin kendine has özelliklerinin olduğu ve bu özelliklerinin görülmesi gerektiği gerçeğidir. Kitle hareketini diğer siyasal mücadele biçimlerinden ayıran yönler vardır. Yine en keskin siyasal mücadele biçimi olarak savaştan kitle hareketini ayıran özellikler vardır. Kitle hareketi, mücadele yöntemleri bakımından en zengin mücadele biçimidir diyebiliriz. Çok basit biçimlerden çok karmaşık, yüksek, yıkıcı ve şiddetli biçimlere kadar zengin yöntemleri içinde taşır. Çok barışçıl, basit dar bir protesto duruşundan ve bir şeyi reddetmekten, varolan sistemi şiddetle yıkmaya kadar değişik mücadele biçimlerini içinde taşıyor. Bu zenginliği görmemiz gerekir.

Diğer bir özellik olarak siyasal mücadelenin yürütülüş yasalarını tanımak, diğer mücadele biçimleriyle ayrıştığı noktaları kavramak gerekir. Marx, ayaklanmayla oynanmaz, diyor. Yani kitle mücadelesinin şiddete doğru yöneldiği aşamasını tehlikeli buluyor. Ayaklanma gerçekten yıkıcıdır. Savaş tabii yıkıcı bir mücadele biçimidir. Fakat eğer kitlelerin şiddeti de ilerlemiş ve bir çatışmaya vardırılmışsa, savaştan daha az şiddetli, daha az yıkıcı değildir. “Ayaklanma süreçleri çok hızlı ve olağanüstü süreçlerdir. Günün yirmi dört saati taktik deha isteyen süreçlerdir. “Ayaklanmada cesaret kadar yaratıcılık, ihtiyatlı davranmak kadar atiklik çok gerekli olan hususlardır. Ayaklanma aynı zamanda bir fırsattır, savaşın kaderini yirmi dört saat içinde değiştirebilme sanatıdır. Öyle aylara değil, birkaç güne sığdırılan veya yükselişi birkaç gün içinde olabilen eylem biçimi olduğu için ayaklanma günlük öncülük tarzı olağanüstü olan ve önderliğinin önemli rol oynayacakları bir savaş biçimi olmaktadır. Ayaklanma çok iyi çalışan bir mantık yapısı kadar, nasıl ilerlemek gerektiğini çok iyi kestirebilen insanların işi olmaktadır.” Bu açıdan kitle hareketi ve eyleminin de bir yönlendireni ve yöntemi olmak durumundadır. Genel kural olarak şu söylenebilir: Her ne kadar bir amaca bağlansa ve belli bir örgütlülüğü olsa da, kitle mücadelesi örneğin bir savaştan farklı olarak daha çok kendiliğindenliğe yakın bir özellik gösterir. Başlangıcı ve hazırlanışı çoğunlukla böyledir. Böyle olmayan çok örgütlü kitle eylemleri, kitle mücadeleleri de vardır. Bunlardan farklı olarak, genel kural kapsamında kitlelerin protestodan ayaklanmaya kadar genel eylemliliği, eylem süreci üzerinde duruyoruz. Böyle olunca başlangıcı ve hazırlanışı daha çok kendiliğindenliğe yakın, bilinç ve örgüt öğesi daha az oluyor. Fakat bir amacı gerçekleştirilmesi için yürütülüşünde kitle hareketine bunları kazandırmak gereklidir. Bu bakımlardan kitle hareketinin savaştan farklılıkları vardır. Bu çalışmaları yürütürken, özellikle bu farklılıklar üzerinde durmalıyız. Şimdiye kadar savaş yürütmüş bir örgüt olarak siyasal mücadeleyi, kitle mücadelesini savaşa göre ele almamalıyız. Kitle mücadelesini savaş ölçüleri ve yasaları ile kesinlikle değerlendirmemeliyiz. Kitle mücadelesi savaş gibi netleşmiş kurallar ve savaşın yasalarıyla yürümez. Kitle mücadelesinin kendi yasaları vardır ve bunlarla oynanmaz. Bir kere başladı mı, sonuca götürmek gerekir. Götürülmezse, tahrip düzeyi daha çok artar. Nereye gideceği, neyi yapacağı, neye yol açacağı belli olmaz. Bu anlamda kitle mücadelesinin, onun eylemliliğinin yönlendirilmesi gerekir.

Fakat savaş belki de üzerinde en çok durulan, en çok örgütlendirilen ve kurallara bağlanan bir mücadele biçimidir. Çünkü baştan itibaren tahrip edip yıkıyor; kazanmayı, karşı tarafı yok etme temelinde yürütüyor. Savaş iradeyi kırma, gerektiğinde varlığını imha etme biçiminde yürütülen bir mücadele biçimidir. Bu açıdan da imha etme kadar imha olma tehlikesini de içinde taşıyor. Buna düşmemek için kuralı, kanunları ve örgütlülüğü çok fazladır. Bu günün modern dünyasında ordu hala örgütlülüğü en yoğun olan güçtür. Uygarlık gelişimi içinde de insanlığın yarattığı ve baştan beri her dönemde en çok önem verdiği ve sistemleştirip geliştirdiği bir örgütlenme biçimi oluyor. Ordu en disiplinli, en kurallı, en sıkı örgütlü güçtür. Gücü en çok elinde tutan örgüt biçimi ordudur. Çünkü tahrip araçlarını, yine gelişmeyi sürdürecek araçları elinde tutuyor ve kullanıyor. Ordu örgütünün savaşı yürüten güç olarak kuralı, disiplini ve düzeni bulunuyor; toplum yaşamının en disiplinli, en belirgin hale gelmesini ifade ediyor. Ordu ve savaş yine çok sıkı bir yönetim gücünü gerektiriyor. Komutanlık, komuta en etkili yönetim gücüdür, emir gücüdür. Emir ve talimat düzeni itirazsız, ertelemesiz ve tereddütsüz uygulamaya dayanır. Bu kadar sıkı disiplinli bir yönetimi ifade ediyor. Savaşta bu tarzda bir yönetim gerçekleştirilebiliyor.

Buna karşılık kitle hareketi öyle yönetilemez. Çünkü öyle bir örgütü yoktur. Bu kadar sıkı ve güçlü bir yönetim ile yürütülebilecek bir mücadele biçimi değildir. Bu bakımlardan savaşla karıştırılmaması gerekiyor. Örgütlenmesi daha gevşektir, çeşitlidir, çok fazla kurala gelmez. Hatta bir ordu ile kıyaslandığında örgütlü bile denemez. Yine yönetimi bir orduyu, bir partiyi, bir ülkeyi yönetir gibi ele alınamaz. Ancak yön verilebilir, yönlendirilebilir, büyütülebilir, küçültülebilir, şiddetlendirilebilir, şiddeti azaltılabilir. Yoksa öyle istenildiği gibi, istenildiği yerde ve zamanda başlatılan, istenildiği gibi durdurulan bir mücadele biçimi değildir. Yani o kadar çok karar, talimat ve istekle yürütülebilen bir mücadele biçimi olmaktan uzaktır. Bu açıdan üzerinde çok daha fazla durmayı gerektirir. Eğer böyle yaklaşılmaz ve böyle ele alınmazsa, daha tahripkar olabilecek, her zaman kontrolden çıkabilecek, gelişme ve amaç bakımından zarar verici yönlere gidebilecek bir mücadele biçimidir. “Ayaklanma çok ateşli bir kavga biçimidir. Çok büyük bir sorumlulukla, çok ustaca ve duyarlı bir gizli çalışmayla ama aynı zamanda legal olanakların bile yetkince kullanımıyla hazırlanan bir eylem biçimidir.” “Ayaklanmanın öncü düzeyi bu konuda kendini güçlü bir biçimde yetkinleştiremezse, gerilla savaşında olduğu gibi zorlukların ve dolayısıyla kayıpların daha fazla olacağı açıktır. Çünkü ayaklanma, düşmanın denetiminin fazla olduğu alanlarda gelişen ve kentsel yanı ağır basan, bu yüzden düşmanın istediği kadar darbe vurabileceği bir mücadele aracıdır.” Bu doğrultuda şunu belirtebiliriz: İnsan bir ordu örgütlediği zaman, istediğinde bu orduyla savaş yapabilir. Yürüttüğü savaşı istediği zaman durdurabilir. Fakat kitle mücadelesinde böyle yapamaz. İstediği zaman halkı eyleme kaldıramaz. Hiç kimse kaldıramaz. Ancak koşullar elveriyorsa, objektivite uygunsa, bu temelde siyasal örgütlülüğe belli bir düzey kazandırılmışsa, kitleleri eylemliliğe kaldırmak için yönlendirme, teşvik etme ve yönetme olanakları ortaya çıkabilir. Tabii burada bazı kitle örgütlerinin eylem kararı almaları, yürütmeleri ve durdurmaları ayrıdır. Onlar bir kitle hareketi içinde, onun sınırlı birer parçası oluyorlar. Kitle hareketini böyle dar ve sınırlı göremeyiz, böyle değerlendiremeyiz. Onu bile yapabilmek için koşulların uygunluğu ve hazırlık gerekir. Hiçbir kitle örgütü öyle istediği zaman, istediği düzeyde kendi örgütlü gücünü eyleme kaldıramaz. Çünkü örgütlenmesi gevşektir. Gücünü, ordu gibi sıkı bir yaşam disiplini içerisinde tutamaz. Öyle bir örgütlülüğü yoktur. Bu açıdan kitle hareketinin hazırlanması daha çok çaba gerektirir. Objektiviteye daha fazla bağlıdır. Yönetimi daha fazla duyarlılık ister; onun da bir sanatı ve kuralları vardır. Bunlar bilinmeden, yine kitle psikolojisi ve eyleme kalkan kitlelerin içinde bulunduğu koşullar bilinmeden, toplumun psikolojisi, sosyal düzeyi ve iç çelişkileri iyice analiz edilmeden, kitlelerin eyleminin yönetilmesi mümkün değildir. Bunlar, asgari düzeyde bilinmeksizin, kitlelerin ne zaman eyleme kalkabileceğini doğru kestirebilmek ve istenen sonuca götürebilmek mümkün değildir.

Gelişen bir hareketi, başarılı ve amaca uygun bir şekilde sonuca götürebilmek, amaca doğru yöneltebilmek önemlidir. Bunun için de kitlelerin içinde bulunduğu durumun iyi bilinmesi gerekir. Buradan şu çıkıyor: Bu iş somut durumla daha çok bağlıdır. Eğer kitlelerin somut durumu, ekonomik, sosyal ve siyasal yaşam düzeyi gerektirmiyor ve belli bir birikimi ifade etmiyorsa, o kitleyi eyleme kaldırmak mümkün değildir. Orada halkı yaşamını değiştirecek bir yönelime itmek ve mücadele içine çekmek zordur, hatta imkansızdır. Diğer yandan belli bir objektivite olsa bile, onu daha etkili bir eylem gücü haline getirebilmek, yine istenen yer ve zamanda bir eyleme yöneltilebilmek çok uzun bir hazırlığı gerektirir. Bilinç ve örgütlülük, gevşek de olsa çeşitli biçimlerde deneme ve sınama, küçük ama etkili eylemlerle kitleyi etkileyip harekete teşvik etme vb. biçimlerde bir hazırlığı gerektirir. Ancak böylelikle bir toplu kitle eylemliliğine ulaşılabilir.

Dolayısıyla savaş yapmanın da zorlukları ve kuralları vardır. Savaş dirayet, emek, sabır, cesaret ister. Kitle eylemliliği de en az onun kadar sağlam bir duruşu, çaba ve yoğunlaşmayı gerektirir. Yoksa öyle kendiliğinden, istendiği zaman, istendiği biçimde bir kitle eylemliliği yakalanamaz. Böyle bir yaklaşım, yetersiz bir yaklaşımdır. Özellikle günümüzde gelişmiş dünya koşullarında bu tarzda bir kitle eylemine ulaşmak olanaksızdır. Çünkü kitleler çok yönlü etkileniyor. Onları etkileyip yönlendiren araç, gereç, yönetim ve egemenlik düzeyi çok fazla gelişmiştir. Bu nedenle toplumda öyle istendiği gibi veya kendiliğinden bir şeylerin gelişmesini beklemek, çoğunlukla insanı boşa beklemeye götürebilir. Burada şunu belirtebiliriz: Çok iradi olmuyorsa ve sıkı bir örgüt değilse, istediğimiz zaman savaş yapar gibi kitleleri eyleme kaldırma veya durdurma gücümüz yoksa, o zaman bu işi nasıl yürüteceğiz? Oturup beklemek mi gerekir? Bekleme anlayışı tabii yanlıştır. Bu, “Koşullar elverir ve kitleler bu temelde bir harekete kalkarlarsa kitle eylemliliği ortaya çıkar. Yoksa böyle bir mücadele geliştirilemez. Kitleleri eyleme geçirmek için etkileme olmaz, oturup beklemek gerekir” biçiminde algılanmamalıdır. Bu anlayış reformist, pasifist ve sağ bir anlayıştır; çoğu zaman sahibine hiçbir şey kazandırmayacak, hiçbir zaman sahibini bir eyleme kaldıramayacak geri bir anlayıştır. Kuşkusuz savaş yürütülür gibi, kitle eyleme kaldırılamaz. Ama kitlenin eyleme kalkması için de gelişen somut duruma göre, objektiviteyi yaratıcı değerlendirme temelinde kitlelerin bilinçlendirilmesi, yine belli biçimlerde örgütlendirilmesi, dolayısıyla eylemin mutlaka hazırlanması, yani kitlelerin eyleme kalkacak bir hazırlığa kavuşturulması ve eylemin çeşitli biçimlerde hazırlanması gerekir.

Ayaklanmada güncellik kadar sürekliliği de birlikte düşünmek gerekir. Düzenleyeceğimiz ayaklanmalar kısa vadeli değil uzun vadeli amaçlarla birlikte düşünülecektir. Dar amaçlı ve kısa süreli ayaklanmalar yerine dar ve basit ekonomik amacı da olsa siyasi amacı hızlandıracak ve daha ileri bir sürecin ön aşaması olacak bir biçimde ayaklanmalar düzenlemek gerekir. Birdenbire serhıldanlar ve eylemlerle hem her şeyin kazanılabileceği hem de bir çok şeyin yitirilebileceği yaklaşımı içinde olunmalıdır. Ama tamamen kendiliğindenci bir biçimde ‘ne de olsa ayaklanma uzun sürelidir’ diyerek kendini mücadeleye tam katmamak gibi bir yaklaşıma da fırsat tanımayacağız. Günün yirmi dört saatinde tam bir ayaklanma ruhuyla bunun keskinliği ve taktik önderliği ile soruna yaklaşırken ayaklanmanın bir günün işi değil, uzun bir sürenin işi olduğunun göz ardı edilmemesi gerekir. Sabır gerektiren, uzun vadeli, basitten karmaşığa doğru ilerleyen bir ayaklanma süreci içinde olduğumuzu ama günün de öyle sıradan bir gün olmadığını unutmamalı, sanki bir günde halletmemiz gereken görevler varmış gibi bir yaklaşım içinde olmalı; yani son derece derli toplu ve dolu dizgin bir taktik anlayış kadar sabrın ve olgunlaşmanın gereğini de inkar etmemeliyiz.” Mücadelenin çeşitli biçimlerini yaşamamış uygar bir halk yoktur. Uygarlığa girememiş halk toplulukları elbette farklı şeyler yaşıyorlar. Bizim üzerinde durduğumuz, kitlenin siyasal mücadelesidir; siyasete bağlı olan, siyasi kurallara ve amaçlara bağlı olan kitle hareketleridir. Uygarlıkla birlikte, siyasal gelişmeyle birlikte siyasi mücadelenin bir biçimi olarak gelişen kitle eylemliliğini uygarlığa katılan halklar, katılışlarından itibaren çeşitli dönemlerde yaşadılar. Tarihsel gelişme içinde oldukça görkemli şiddetli kitle eylemliliği yaşayan halklar vardır. Siyasi, ekonomik ve toplumsal sorunların keskinleştiği, siyasal mücadelenin hızlandığı ve yoğunlaştığı dönemlerde zengin, kapsamlı, değişik kesimleri harekete geçiren ve değişik mücadele biçimlerini geliştiren halk hareketleri ortaya çıkmıştır. Durgun gelişme dönemlerinde daha yumuşak kitle hareketleri görülebiliyor veya kitleler çok belirgin bir eyleme yönelmiyorlar. Fakat gelişmelerin hızlı olduğu, değişimin hızlı yaşandığı, dolayısıyla toplumun temel çelişkilerinin keskin olduğu halklar daha şiddetli halk hareketlerine ulaşıyorlar. Bunlar halkları devrimlere kadar götürüyorlar. Bu tür kitle devrimleri yaşandı. Temel çelişkileri çok keskinleşmeyen veya keskinleşmeden çözüm bulabilen halklarsa, halk hareketleri bakımından daha zayıf bir durumu yaşadılar. Fakat kitle hareketi uygarlık içinde halklar açısından aslında bir zorunluluktur, bir yaşam biçimidir. Bunu şu ya da bu düzeyde yaşamayan, hiç mücadelesi olmayan halk yoktur. Bunu yaşamadan, halklar gelişme sağlayamaz. “Her ayaklanma kitleleri muazzam bir birliğe ve örgütlülüğe götürür. Genelde bir ayaklanma halkın gizli enerjisini açığa çıkarır, kendini yeniden yapmanın muazzam olanaklarını sunar. “Ayaklanma olmadan halkın geniş bir biçimde örgütlenmesine gidilemeyeceği gibi, hiçbir hazırlığa, örgütlenmeye dayanmadan da ayaklanma olamaz.”

Kaynak: Demokratik Kurtuluş Mücadelesinde Halk Hareketi SERHILDAN-Weşanên Serxwebûn

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz