TC’nin ‘kahraman’ robotlarının sonu

0
161

Nurettin DEMİRTAŞ 

 

“Önder Apo’ya özgürlük, Kürt sorununa çözüm” hamlesi dünyanın her yerinde görkemli bir şekilde başladı ve güçlü bir ivmeyle sürüyor.

Buna zemin hazırlayan önceki “Özgürlük Zamanı” hamlesi Corona günlerinde başladığı halde Kurdistan’dan dünya geneline yayıldı.

Bu kez dünya genelinde başlayan bir hamle var ancak Corona’nın yerini Erdoğan almış; onun kışkırttığı Hamas ve İsrail savaşı dünya gündemine girmiş durumdadır.

Erdoğan ve faşist çete ekibinin hesaplarının tersine, Önder Apo’nun Ortadoğu çözüm tezleri İsrail, Filistin ve Kürt sorununun ortak perspektifle çözümünü sağlama gücünde olduğundan ilerici insanlık tarafından sahiplenilmiştir. Filistin ve İsrail halkları da bunu esas aldığında yaşadıkları tarihsel sorundan kurtulmanın demokratik yolunu göreceklerdir.

Halkımız kendisi ve ezilen tüm halklar adına her yerde ayaktadır ve önüne geçilemez bir süreç başlamıştır. Heval Cuma’nın belirttiği gibi bu hamlenin en temel karakteri insana kazandırdığı özgürlük gücünde saklıdır. Bundan duyulan hazdır, maneviyattır, iddia ve inançtır, birlik ruhudur; uluslararası düzeyde devrimci bir savaşa girmenin anlamını idrak etmek ve bunun verdiği güçle sürece yaklaşmaktır.

Gerilla üstüne düşeni etkili şekilde yapıyor. Yapacağı bu kadardır anlamına gelmiyor, daha fazlasını yapma potansiyeli, dışarıdan yürütülen tahminlerin çok ötesindedir.

Türk soykırımcı sisteminin kırılma noktası gerilla direnişiydi ve bu çok büyük oranda başarılmıştır; şimdi bu kırılmanın zaferle taçlandırılması için halk direnişinin yeni bir evreye taşırılması gerekiyor. Yeni özgürlük hamlesinin böyle bir anlamı vardır. Bu hamle halk savaşının zafer aşamasını ifade ediyor.

Yani halkın savaşa katılması sonucu belirleyecektir. Tarihteki birçok direniş bu şekilde başarılmıştır.

Gazze tünelleriyle birlikte Türk generalleri önemli itiraflarda bulunuyor; Cizre’de, Sur’da ne çok kayıp verdiklerini ne kadar çok zorlandıklarını anlattıkları gibi tünel savaşları karşısında devletlerin başarılı olamayacağını da net bir dille itiraf ediyorlar. Bu nedenle daha fazla robotu yani SİHA, uçak, tank-top ve robot kafalıları devreye koydukları gibi halka saldırıları artırıyorlar.

Tüm saldırılara rağmen Rojava halkı kendi öz gücünü esas alma konusunda her gün tavrını koymaktadır. Belki bazıları gündemle alakasız işlerle tatmin olup güllük gülistanlık bir ortam varmış gibi yaklaşabilir ama halk açısından bunun gafletten başka anlamı yoktur. Halk direnişten yanadır. Bu yaklaşım en onurlu yaklaşım olduğu gibi özgür yaşamın da en büyük güvencesidir. Bedeli ağır da olsa başka kurtuluş kapısı yoktur.

Vietnam ve Çin halkı gibi halklar da büyük bedellerle özgürlük savaşını kazanmıştı. Kaldı ki halkın savaşa katılmaması bedellerin daha fazla olmasına yol açmaktadır. Çünkü her halükârda soykırım sistemi halkı hedeflemektedir, direniş olduğunda halk daha az zarar görmektedir.

En çarpıcı örneklerden biri de Hitler döneminde Sovyet halkının tutumudur. O zaman da halk doğrudan savaşa katılarak faşizmi yenmişti.

 “Hitler’in ortaya çıkmasından önce, Sovyet halkının psikolojik olarak savaş hazırlığı tamdı… Sovyetler askeri hazırlığı, savaş sanatını ve savaş bilimini; Rus işçisinin, köylüsünün, öğrencisinin ve memurunun gündelik uğraşısı haline getirmeyi başarmıştı.”

Kurdistan’da bundan daha fazlasına ihtiyaç vardır.

Bahsettiğimiz dönemde Sovyetler’de her insan savunmaya katılırken milyonlarcası da savaş eğitiminden geçmiştir.

“Savunma ile havacılık ve kimya birleştirilerek bir kurum oluşturulmuştur, bu kurumun henüz 1931’de 11 milyon üyesi vardı. Nişancılık, paraşüt, gaz vb. her konuda halka kurs verilmiştir. Bu hazırlıklar olmadan Leningrad, Stalingrad gibi direnişler başarılamazdı.” Bu direnişlerde halktan milyonlarca insanın mevzi, kanal, tünel, lojistik gibi çalışmalara ve bununla birlikte doğrudan silah kullanarak savaşa katıldığı biliniyor.

Günümüz koşullarında düşmanın her türlü saldırısına karşı hazırlıklı ve donanımlı bir “halk savunma cephesinin” oluşturulması, halkın her kesiminin savaşa katılmasıyla mümkündür. Bu da kendiliğinden gelişmez; kurumları ve örgütleri olmalıdır.

Her insan savaşta olduğumuz bilinciyle hareket eder ve bunun gerektirdiği örgütlenmelere çekilirse işte o zaman gerekli her türlü alt yapı hazırlığı kadar çeşitli teknikleri ve silahları kullanmayı öğrenir ve buna göre savaşa katılır.

Bu da robotlarına güvenen TC soykırımcılığının sonu demektir.

Eski zamanlarda devletlerin işgal ve talan saldırılarına karşı aşiretler, çocukluktan itibaren her ferdini savaşa göre hazırlar, birer savaşçı olarak yetiştirirdi. Başka türlü yaşam şansı yoktu da ondan. Hangi çağda yaşadığımız hatırlatılacaksa net olarak söylenebilir ki dünya aşiret çağlarından daha geri bir durumda ve insanlık için daha tehlikeli haldedir; bu nedenle devrimci savaşa her zamankinden çok ihtiyaç vardır.

Halk ayağa kalktıkça TC, robotlarını daha fazla devreye koyuyor; halk savaşa katıldıkça daha fazla sahte kahramanlık hikayeleri ve “Aybüke Öğretmen” filminde olduğu gibi tamamen yalanlara dayalı filmleri ileri sürüyorlar. Bunların hepsi Türk halkının duygularıyla oynamanın ve Kürt soykırımını meşrulaştırmanın senaryolarıdır.

Türk devleti eskiden “kahraman askerlerimiz” diyerek propaganda yapardı; son yıllarda ise “kahraman robotlarımız” diyerek bu savaşı yürüttüler. Fakat tüm robotlara rağmen halkın kafasını ve duygularını karıştırmaya dönük filmler yapmaya bu kadar çok ihtiyaç duymaları aslında robotlarla sonuç alamadıklarının en açık kanıtıdır.

Evet, robotlar ve robot kafalılarla savaşıyoruz ancak bu savaşın sonucunu savaşa katılan halkın inancı, iradesi, özgürlük tutkusu belirleyecektir. Ne robotlarda ne de sahte senaryolarda bunlar vardır! Halkın en güzel şekilde ifade ettiği gibi: Güneş balçıkla sıvanmaz!

 

Kaynak: Yeni Özgür Politika

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz