Egemen erkek aklın keşfettiği kurnazlık, aradan geçen binyıllara rağmen aşılmadı, tersine daha da derinleşmiş ve sistematik bir büyüme göstererek kurumsallaştı. Bu anlamıyla diyebiliriz ki yalancı ve kurnaz erkeğin en ‘parlak buluşu’ olarak tarihe geçen devlet kurumunun temellerinin dayandığı ana akıl, alt etme ve “ne olursa olsun benim kontrol ve denetimimde olsun” aklıdır.
Erkek aklı, kendisinin kontrol edemeyeceği bir gelişmenin veya değişim dinamiğinin zararlı olacağını ve mutlaka karşıya alınarak alt edilmesi gerektiğini buyurur. Bu düşüncenin doğal bir sonucu olarak ben merkeziyetçi bir sistem ve o sistemin uygulamalarını belirleyen son derece katı bir zihniyet ortaya çıktı. Geçen zaman içerisinde bu durum kadın açısından tam bir özel savaş sistemine dönüştü.
İlkin ortak değerler yok sayılır
Çoğu zaman devletlerarası savaşlardan, egemenlerin hem kendi aralarında hem de diğer toplumlarla kurdukları ilişki biçimlerinden, yürütülen özel savaşların yol açtığı yıkımlara ve ahlaki çöküntülere tanık oluyoruz. Sömürge toplumlar, egemenler tarafından, tam bir baskı, şiddet ve kültürel soykırım cenderesine alınır. Bu şiddet politikasının hedefine ise o toplumun tüm maddi ve manevi değerleri konulur. Toplum için kutsallık ifade eden ne varsa hedef haline getirilir. Bir toplumun ahlakını bozmak aynı zamanda onun politik yapısını ve kültürel değerlerini hiçleştirmek, yozlaştırmak ve en önemlisi de asimile ederek kendi karşıtına dönüştürmek demektir. Özel savaş taktikleri özenle seçilir ve hedef kitlesi de ona göre belirlenir. Dolayısıyla kadınlar ve çocuklar, böylesi durumlarda her zaman toplumun en zayıf halkası olarak görülür ve önce onlar vurulur. Devamında ise toplumsal bağları zayıflatmak için kadına yönelik en ahlaksız cinsel suçlar ve kirli savaş politikaları devreye konulur.
İlkin kadın kimliği hedeflenir
Kadını kimlik olarak yok etmek, egemenler için her zaman olmazsa olmaz bir savaş stratejisi olarak ele alınmış, çoğu zaman sonuçları kendileri açısından son derece verimli olmuştur.
Erkeğin kadın üzerinde uyguladığı en sonuç alıcı politikalarından birisi de kadını kendi içinde parçalara bölerek zayıflatmaktır. Kadının cins örgütlenmesinin ve bilinçlenmesinin önüne geçmek için başta sınıfsal çelişkileri olmak üzere birçok farklılığını kendisine karşı kullanarak kadın cinsinin kendi kimliğine karşı yabancılaşmasına yol açtı. Denilebilir ki kadının kendi cinsine karşı yabancılaşması, bugün hala aşmayı başaramadığı önemli bir sorun olarak varlığını sürdürüyor.
Kadınlığı piyasa köleliğine dönüştüren bu krizli sistem, kadın özgürlüğünü ise sadece bir hayal veya ayakları havada burjuva sınıfının bir icadı ve ütopyası olarak görüyor. Günümüzde yaratılan kadın kimliklerine baktığımızda hepsinin de krizli kimlikler olduğunu kadın ölümlerini çoğaltmaktan başka bir işe yaramadığını görebiliyoruz.
Tecavüzle, şiddetle
Bugün kadınlar, erkek aklının hakim olduğu kültürün egemenliği altında her tür tecavüz, şiddet ve saldırı ile bir kez daha teslim alınmak ve ele geçirilmek isteniyor. Aslında özünde kadın şahsında bir toplum ve onun kazanımları yok edilmek ve teslim alınmak isteniyor. Ataerkil dünya; dinde tanrı adına kadına biçim vermeyi, bilginin temeli olarak tanımlanan felsefeyle kadından tiksinmeyi, devletin geliştirdiği bilim ile de, kadına türlü işkenceler yapmayı kendinde hak görüyor. Bunca oyun ve kurnazlıkla toplumların değer yargılarına yönelik hep saldırı halinde olan erkek devlet, nedense kendi iktidarını kadına karşı koruma ihtiyacı duyuyor, kadın cinsini kendi iktidarının geleceği açısından ciddi bir tehdit olarak görüyor.
JÖH-PÖH’leri eliyle
Kürt kadınları başta Rojava’da olmak üzere özgürlük arayışında ısrar ettti, “özgür olmakta ısrar, insan olmakta ısrardır” diyerek tecavüzcü erkek devlet zihniyetine karşı büyük bir direniş sergiledi. Direniş, kadının duygu yüklü, sezgili zekâsıyla buluştu. Yaşamın her alanında kendini özgür kılma mücadelesi ile özgür toplum iradesini daha da güçlendirdi. Kürt kadınları bin yılların getirdiği zulüm düzenine ve bu düzenin dayattığı erkek egemen zihniyetine büyük başkaldırının sembolü oldu. Devlet zihniyetinin temellerini sarsmış erkek sisteminin de en korkulu rüyası oldu.
Bugün Kürt kadınını tecavüz nesnesi haline getirmeye çalışan zihniyet, kadın ve çocuklara tecavüz edenleri cezaevlerinden tahliye ederek toplumu adeta tecavüzle tehdit eden bir zihniyettir. Kürdistan kadınının direnişi karşısında yenilen Türk devlet aklı, bu sefer kadın karşısına oluşturduğu PÖH-JÖH ve daha ismini bile bilmediğimiz sayısız özel ve gizli intikam birliklerini çıkardı. “Kadın da olsa, çocuk da olsa gereği yapılacaktır” diyen faşist Erdoğan zihniyeti olarak vücut bulan bu tecavüz zihniyetine karşı, kadın ve çocukları korumak, yapılan hiçbir saldırıyı karşılıksız bırakmamak için direnişi bir yaşam biçimine dönüştürerek süreklileştirmek gerekir. Bir halkı yok saymak ve soykırımdan geçirmek amaçlı oluşan bu zihniyet, asla kabul görmemeli ve halkın içinde kendine yer bulmamalıdır. En azından Kürdistan’da PÖH ve JÖH’lere nefes alacak bir alan bırakılmamalıdır. Kürdistan halkını kırımlar ve katliamlarla bitireceğini sanmak, TC faşist devletinin en büyük yanılgılarından biridir. Bunun için özel harp okullarında eğittiği DAİŞ zihniyetli çetelerle, Kürt çocuklarını, genç kız ve kadınlarını kaçırarak tecavüz ediyor ve tecavüzü Kürt toplumu içerisine yayarak irade kırmayı, toplumu teslim almayı hedefliyor.
Tecavüzcüleri koruma tanımı
Kısacası, faşist erkek devletine boyun eğmeyen onurlu Kürt halkına reva görülen tecavüz, taciz ve maddi-manevi tüm değerlerinin talan edilmesidir. Bir çocuğa yapılan tecavüze istismar demek en basitinden o suça göz yummak, suçu ve suçluyu onaylamak demektir. Bu açıdan bizce öncelikle sorunun adını doğru koyarak ile işe başlamalı. Çünkü tecavüz ve tacizin adı istismar olamaz. İstismar birçok kavramı kendi içinde barındırıyor ama tecavüz ve taciz kavramlarına cevap olmakta eksik kalıyor. İstismarın sözcük anlamı Türkçeden Arapçaya geçen kavramı (iyi niyeti kötüye kullanma ve sömürme) anlamına geliyor. Devlet aklı kendi tecavüzcülerini aklamak için kavramları daha hafifletici ele alıp yargı sistemini buna göre uyguluyor. Zaten tecavüz kültürünün başat öncüsü erk devletin sistemi ve zihniyetidir. Elbette kendi zihniyetini meşrulaştırmak için tecavüzcülerini koruyacaktır.
- Tecavüz bir insanlık suçudur, kadın ve çocuklar şahsında tüm bir topluma yapılıyor. Kurdistan’ın birçok ilinde PÖH ve JÖH öncülüğünde bu zihniyet geliştiriliyor. Küçük çocuklara tecavüz ederek yüz yıllardır kıramadıkları toplumsal iradeyi kırmayı amaçlıyorlar. Bu anlamda tecavüz kültürüne karşı toplumsal refleksin bütün Kürdistan’da gelişmesini sağlamak gerekir.
Tecavüz edilen, toplumdur
Tecavüz bir insanlık suçudur, kadın ve çocuklar şahsında tüm bir topluma yapılıyor. Kurdistan’ın birçok ilinde PÖH ve JÖH öncülüğünde bu zihniyet geliştiriliyor. Devletin Kürdistan’da yürüttüğü bu savaş, son derece tasarlanmış sistematik özel savaş politikalarıdır. Küçük çocuklara tecavüz ederek yüz yıllardır kıramadıkları toplumsal iradeyi kırmayı amaçlıyorlar. Tecavüz kültürünü boşa çıkarmak için kadın öncülüğünde gelişen örgütleme bilincini her alana yaymak önemli. Bu anlamda toplumsal refleksin bütün Kürdistan’da gelişmesini sağlamak gerekir. Tecavüz edilen bir çocuk aslında tecavüz edilen bir toplum demektir. Bu gerçekten hareketle öz savunmasını her alanda geliştirmek, işler kılmak önemlidir. Açığa çıkmış ve daha çıkarılmamış bütün tecavüz suç durumlarını teşhir etmek ve hesabını güçlü sormak caydırıcı olabilir. Dersim’de gelişen çocuk tecavüzüne ciddi bir karşı duruş gösterilseydi, bugün Şırnak ve Batman’a aynı suçlar tekrarlanmayabilirdi. Erkeklik olgusu devlet eliyle o kadar şahlandırılmıştır ki, istense de önüne geçmek kolay olmuyor. Kaldı ki önüne geçmek isteyen bir devlet mekanizması veya iradesi de yoktur. Yani Aile Bakanı’nın çıkıp “Bir defadan bir şey olmaz” diyebildiği bir ortamdan ne beklenebilir ya da böyle bir ortamda kendiliğinden bir iklim değişikliği beklentisi ne kadar gerçekçi olur, sorgulamak lazım. Bir hakikati tanımlamak için öncelikle tarihsel anlamda bir derinliğe ihtiyaç vardır. Kürt kadınlarının bu tarihsel derinliğe ve direniş geleneğine sahip olduğunu, artık bütün dünya kadınları biliyor.
Birlik, örgütlenme
Tam da şimdi bu bilinç, kararlılık ve irade ile bu tecavüz zihniyetine karşı durulmalı ve her alanda birlik içinde örgütlenme esprisi ile hareket edilmeli, tüm kadınlar ortak mücadele etmeli. Kadın özgürlük ideolojisinin geliştireceği örgütleme ve kurumlaşmalarla daha güçlü çözümler politikaları geliştirebilir ve mücadele imkanları yaratabiliriz. Kadın er ya da geç erk devlet şiddetine karşı kendi öz gücüne dayanarak öz savunmasını oluşturacaktır. Çünkü biz kadınların bilinçli ve örgütlü olduğu bir dünya çocuklar için çok daha güvenli ve özgür olacaktır.
Mizgin ARI/Yeni Özgür Politika