Tecavüz kültürü bin yıllardır öyle bir gerçeklik yaratmıştır ki, yaşamımızın her anında bu kültürün etkisini görebiliriz. Evrenselden tekilliğe gidecek olursak, Kürtler iyi bir örnek olabilir, bu konuda. Kürt halkı Ortadoğu’nun kalbinde, ‘altın hilal’ denilen Mezopotamya’da en kadim olan halkıtr. Toplum olarak tarihin ilk sayfalarında yer alan, tarihiyle, yaşam biçimiyle, kültürel gelenekleriyle, efsane sayılacak direnişiyle, kahramanlıklarıyla yaşamı yaratmış, dünyanın en zengin ve güzel sayılacak coğrafyasında, ahlaki-politik toplum damarını sürekli güçlü tutan, komünaliteyi koruyan, demokratik, özgürlükçü bir halk gerçeğimiz olduğunu bugün herkes bilmektedir. Bu nedenledir ki tecavüz kültürünün yaratıcıları, sahipleri olarak bunda ısrar edenlerin gözleri, kulakları, tüm duyargaları Mezopotamya’dadır, Kürt halkının bu gerçeği üzerinde yoğunlaşmakta ve her türlü yönelimle Kürt halkının komünal, demokratik, özgürlükçü yaşam biçimini ortadan kaldırmak için çalışmaktadırlar. Şunu çok iyi bilmektedirler ki, Ortadoğu gerçeğinde, Kürt halkı şahsında, komünal, demokratik, özgürlükçü kültür güçlü kaldıkça ve direndikçe, tecavüz kültürünün sahipleri kendilerine yeterince yer açamamakta, bu kültürü halklar nezdinde içselleştirememektedirler. Kürdistan’da toplumsal çatışmalrın sistemli bir biçimde süreklileştirilmesi bu nedenlerdir. Peki, tecavüz kültürünün yaratıcıları Kürdistan’a hangi yöntemlerle yöenlmektedir? Işte bu çok önemlidir. Çünkü bu konuda Kürdistan’da çok büyük, kapsamlı ve derinlikli bir mücadele var. Bu mücadele tarihsel olduğu kadar güncel anlamda PKK gerçeği içerisinde kendisini göstermektedir.
Sistemin Kürdistan’da tecavüz kültürünü içselleştirme ve bunu sürekli kılma çabaları yıllardır sürmektedir. Sistem güçleri toplumumuza adeta teslimiyeti dayatmakta, ölümü göstererek tecavüz gerçeğiyle yaşamaya razı etmeye çalışmaktadır. Bu aynı sistemde bir erkeğin bir kadına söylediği şu sözlere benziyor;”bana teslim olmazsan yaşamına son veririm, kimseye yar etmem. Ya benim olacaksın ya da öleceksin”. Insanlık dışı yaşam koşullarında tutulmamız, kimliksiz, kişiliksiz ve onursuz bir yaşamın dayatılmasından tutalım, ormanlarımızın yakılması, tarihmizin barajlarla sular altında bırakılması, yaşadığımız toprakların çoraklaştırılması gibi toprağımız toprakların çoraklaştırılması gibi toprağımız üzerinden anlayışın sonucudur. Bize ve toprağımıza can veren onlarca derelerimizin, nehirlerimizin, ırmaklarımızın Hasankeyf, Munzur şahsında barajlanmak istenmesi, çzgürce akışların değil de barajlarla yok edilmeye çalışılması, bununla birlikte tarihimizin sular altında bırakılmak istenmesi bir tecavüzdür. Topraklarımızın, ülkemizin devletin askeri gücüyle karış karış işgal edilmesi, kendi topraklarımızda özgürce yaşayamayışımız, topraklarımızın bize yasaklanması, yer altı zenginliklerimizin bizden koparılıp götürülmesi tecavüzün sonucudur.
Tecavüzcü kültür sahiplerinin en büyük destekçisi olan ve her şeyi kirli yayınlarıyla çarpıtan özzel savaş medyası, mantar gibi ürettikleri dizileriyle, reklamlarıyla, en önemlisi de haberleriyle, bir yandan Kürdistan’da yaşanan tecavüzün üstünü örtmekte, perdelemekte, bir yandan da tecavüzü bir yaşam biçimi, davranışı haline getirmek, özümsetmek için yoğun çaba sergilemektedir. Halklara, kadınlara, gençlere özellikle dizileriyle, filmleriyle, klipleriyle hayali dünyalar sınmakta ve buna göre rol biçmekte, tecavüzün bir kültür olarak zihinlerde özümsenmesi için olağanüstü çaba göstermektedir. Bu, zehri şerbet olarak sunmaktır; kendini bin bir maskeyle gizlemek, toplumun tüm kesimlerini tecavüzcüsüne benzetmek âşık ettirmektir. Yine bu, bir insanı, toplumu komünal, demokratik, özgürlükçü ruhundan uzaklaştırmak, özünden boşaltmak, dolayısıyla insan taslakları haline getirmek, her türlü kullanıma açık, üzerinde her türlü operasyonu yapabilecek şekilde nesneleştirmektir. Bu bir kültür katliamıdır, soykırımdır.
Her biri bir rengi ifade eden, adeta bir renk cümbüşü olan kültürleri, dilleri, yaşam biçimlerini bir potada eritip bir renge hapsetmektir. Tüm renkleri, sesleri, zenginlikleri yani farklılıkları aynılaştırarak, tekleştirmek ve bu tekliğe yaşamı hapsetmek faşizimdir, insan, kültür, yaşam katlidir, tecavüzdür. Her şey “tek millet, tek devlet, tek vatan”la bitmiyor. Bu teklik yaşamın her alanında dayatılarak yaşamın renkleri soldurulmaya çalışılıyor. Insan olan kendi özüne dayatılan bu hakareti asla kabul etmez, topluma model olarak sunulan insan(!) tiplemelerini, davranışlarını, kültür alışkanlıklarını, yaşam biçimlerini reddeder. Ama maalesef, Kürdistan’da tecavüz kültürünün dayatmalarını çok çarpıcı bir şekilde görmek mümkündür. Kadınlarımız, gençlerimiz şerbet olarak sunulan bu zehre aynen uyuşturucu gibi alıştırılmak istenmektedir. Bu tecavüz kültürün etkisiyle kendi ana dilini, kültürünü hor görmüş, küçümsemiş, ağzına bile almak istemeyen, davranışlarıyla, giyimiyle, yaşam biçimiyle tecavüzcüsünü taklit eder hale gelen binlerce gencimiz, kızımız var. Neden diye suçlamıyoruz hiç kimseyi. Ama bunun bir zihin karartması, perdelemesi, hafıza yitimi sonucu olduğunu ve özellikle tecavüzcü medyanın, sistemin marifeti olduğunu biliyoruz. Toplumsal tarihine yabancılaştırılan yani kendisine yabancılaştırılan bir insana, bir topluma başka yaşam seçeneği kalmaz. Tek bildiği hakikat, tecavüz kültürünün içinde en kötüsünden yaşamak olur. Yani tecavüzcüler tarafından hakikat, gerçek olan da tekleştirilmiştir. Başka bir hakikatin olabileceği hiç düşünülmemiş, bunun arayışı içine girilmemiştir. Ben kimim, evrende, doğada, kendi toplumsallığımda, tarihimde, coğrafyamda, kültürümde neyi ifade ediyorum diye yoğunlaşılmamıştır. Güncelliğe, günübirliğe takılı kalınmış, tecavüz kültürüne sorgulamadan teslim olunmuştur.
Kadın, bir taraftan aile içi şidddet, diğer yandan devlet politikalarının yarattığı şiddet sarmalı içinde oldukça sıkışmış, yaşayamaz hale gelmiştir.
Tecavüz Kültürü Bir Sistemdir
Tecavüzün bir kültür haline gelmesi tabi ki sadece medyayla gerçekleştirilmiyor. Bu bir sistemdir hem de bin yılları alan bir tarihle adım adım geliştirilen bir sistemdir. Bilinç karartılması, tek diye dayatılan hakikatin içselleştirilmesidir. Tarihteki ilk tecavüzcüler, tecavüzün ilk yaratıcıları kadının anacıl komünal demokratik aile sistemine karşı ilk saldırılarını gerçekleştirmişlerdir. Anacıl aile gerçeğinin öncelikle özünün boşaltılması ve ailenin tamamen erkek aklıyla yeniden yaratılması gerekiyordu. Sistemin tek sahini nasıl tecavüzcülerse, aileye de erkek tek sahip olmalıydı. Kadına düşen pay tecavüzün en büyüğünü yaşayacak olan nesne, mal olmaktır. Ailedeki erkek, tecavüzcülerin kendisine verdiği rolü hiç sorgulamadan içselleştirirken, aslında kendi ayağına baltayı vurma misali, kendi sonunu hazırladığını, aslında tecavüzcülerin bir kurbanı olduğunu bilmeden bu oyunun içinde girmiştir. Aile içindeki tüm erkekleri suçlu görmek, mücadeleyi salt ailedeki erkeğe dönük yapmak dar bir yaklaşım olduğu kadar, mücadeleyi sonuçsuz bırakacaktır. Sorun bu zihniyeti yaratan ve bize içselleştirmeye çalışanlardadır.
Diğer yandan, ahlaki politik toplumun anacıl komünal aile gerçeğinden beş bin yıldır giderek kopan, tecavüz kültürün etkisiyle yozlaşan aile gerçeğinin tecavüz kültürünün içselleştirilmesindeki rolünü de küçümseyemeyiz. Aile komünal, demokratik, özgürlükçü olduğu sürece bir anlam ifade eder, toplumun temel taşı olarak görülür. Aile, tecavüz kültütün sistemli olarak sürekli üretilmseinde ve yaşatılmasında bir role sahipse çok köklü sorgulanması ve reddedilmesi gerekmektedir. Tecavüz kültürünün ve sisteminin etkisiyle, aile içindeki toplumsal cinsiyetçiliğin yarattığı rollere göre davranmak ve kadına her türlü yönelimi, şiddeti, tecavüzü reva görmek asla kabul edilecek bir gerçeklik, hakikat olamaz. Bunun Kürdistan’da etkisi yok mudur? Tabi ki var. Halen bir çok yerde kız çocukları, kadınları, bir insan olarak görülmemekte ve değer verilmemektedir. Kürdistan’da kadın olmak çok zordur. Kadın, bir taraftan aile içi şiddet, diğer yandan devlet politikalrının yarattığı şiddet sarmalı içinde oldukça sıkışmış, yaşayamaz hale gelmiştir. Kürdistan’da tecavüzcü güçler bir yandan ailede erkek eliyle kadını baskı altına alırken, diğer yandan özellikle genç kızlarımıza, kız çocuklarımıza tecavüzü sistemli olarak dayatarak, istediği an öldürerek tecavüzü kalıcı kılmaya çalışmaktadırlar. Tecavüzcü güçler bir yandan da “kaleyi içten fethet” misali “ kız çocuklarını okutalım, çeşitli kurslarla meslek sahibi kılalım” adı altında asimilasyonu dayatmaktadırlar. Kürt’ün kendine has, zengin kültür ve dilini insanlık dışı bir asimilasyından geçirerek, kültürün yaratıcısı ve koruyucusu olan, bin yıllardır canı pahasına kültürünü yaşatan kadını, kendi eliyle kendi katili yapmaya dönük çabalarını kesintisiz sürdürmektedir.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan
Devamı: Cinsiyetçilik Tecavüz Kültürünün Ürünüdür