Komplocu güçler İmralı tecrit ve işkence sistemini daha da ağırlaştırmaya ve sürekli hale getirmeye çalışıyorlar.

Kürt halk Önderi üzerinden bir halka uygulanan sistematik işkence her geçen gün yeni bir boyut kazanarak devam ediyor. Aslına baktığımızda Kürt halk Önderi şahsında bir topluma, bir halka tecrit uygulanarak çürümüş, dibe vurmuş iktidar olgusu biraz daha ömrünü uzatmaya çalışıyor. Toplumun her türlü değerlerine saldıran bu sistem karşısında direnenleri cezaevlerine koyarak burada iradelerini kırmak, özgürlük arayışından alıkoymak istiyor. Bunu yaparken de her türlü hukuksuzlağa, adaletsizliğe ve ahlaksızlığa baş vurmaktan çekinmiyor. Türkiye’de artık cezaevleri İmralı tecrit ve işkence sistemiyle birlikte her türlü insanlık suçununun işlendiği bir ortam haline gelmiştir.
Tecrit sadece Kürt halk Önderine uygulanan bir tecrit değildir. İdeolojik, siyasi, toplumsal boyutu derin ve kapsamlı olan bir tecrittir. Bir halkın tecrit altında tutulmasıdır. Bir halkı soykırıma uğratma tecrididir. AKP-MHP faşist sistemin bu gün imralı’da Kürt halk Önderi şahsında uyguladıkları tecrit ve işkence sistemi daha öncede birçok faşist iktidar döneminde uygulanmıştır. Faşist iktidarlar yakın tarihte birçok kez kendileri için tehdit olarak gördükleri önderleri benzeri koşullar altında rehin tuttu. Bu şekilde halkları önderliksiz ve ideolojisiz bırakarak kendi sistemileri içinde eritebileceklerini düşündüler. Bu önderler arasında Antonio Gramsci, Ernst Thaelmann, Nelson Mandela gibi isimler de bulunuyor. Antik Çağ’da Plato gibi bazı Yunan felsefeciler hapis cezasının da bir çeşit intikam yöntemi olarak kullanılabileceğini savundu. Yine cezaevleri ya da farklı bir deyişle ıslah evleri tarihçesi devletin ve iktidarın ortaya çıkışına kadar dayanıyor. Sümerler ve Babiller tarihte ilk suç ve ceza tanımını yapan uygarlıklar olarak bilinir. MÖ 1750 yılına dayanan bu tanımlar intikam çerçevesine dayanıyordu. Bu tarihlerden öncesine baktığımızda devlete karşı işlenen suçları neredeyse tümünün cezası ise ölüm sonuçlanmıştır. Bu nedenle ilk cezaevleri, zindanlar cezanın infazına kadar suçlu olarak görülen kişilerin tutulduğu yerler olarak işlev görüyordu. Mevcut durumda Türkiye’nin açık ve gizli bütün ırkçı, faşist odakları birleşmiş ve Erdoğan öncülüğünde Türkiye’yi bir tecrit ve işkence sisteminin uygulandığı bir ortam haline getirmişlerdir.
İktidarcı faşist güçlerin tarihten günümüze uygulamaya çalıştıkları tecridi bir ceza sistemi olarak göstermeye çalışsalar da aslında intikam, teslim alma ve halkın özgürlük arayışlarını yok etme aracıdır. Yine tecrit; korku ve dehşeti yaygınlaştırırken, sözde mahkum ve suçlu gördükleri kişiyi uyum ve itirafçılık dayatılmasına açık hale getirmektedir. Böylece ceza, özel olarak tutukluya ve genel olarak da topluma uyarı niteliğinde birbirini tamamlayan ikili işlev görmektedir. Ceza bahanesiyle tecrit uygulamalarının yaygınlaştırılması bundandır. Siyasi görüşlerinden özgürlük anlayışından vazgeçmeyen, taviz vermeyen ve boyun eğmeyenlerin tecrit hücrelerinde cezalandırılarak, teslim alınıp yok edilmeleri hedeflenmektedir. Tecritle cezalandırılan tutsaklar; insani tüm hakları ellerinden alınmak suretiyle, zaman içerisinde kimliklerinden ve siyasi düşüncelerinden arındırılarak, sessiz bir ölüme terk edilmek istenmektedirler. Tecrit, işkencenin bilimsel olarak araştırılıp mükemmelleştirilmesinden başka birşey değildir. Bir insanlık suçudur ve bu suçu işleyenler tıpkı tarihte olduğu gibi cezasız kalmayacaklardır. Önderlik şahsında halka uygulanan bu tecrit tarihe bir kara leke olarak geçecektir.
Hêvî Nûman AMED
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi