MELTEM OKTAY
Hiç iltifat etmedi bana nasibin
Halbuki sevdalıydım ben ona:
Eğer olacaksa dünyada bir nasibim
Vatan olsun bana yeter Nusaybin…
Şair Ebu Nuvas, Harun Reşid tarafından sürgün edildiği Nisêbîn’de büyülendiği şehre bu şiiri yazmıştı. Herkesin çeşitli yerlerden gelip buluştuğu bu şehir 2015-2016’da bizleri de bu düzeyde etkilemişti. Burada buluşan insanlar, gencinden yaşlısına kadar birbirini yetenek ve kusurlarıyla başka hiçbir yerde tanımayacakları ölçüde tanımışlardı. Onlardan biri de Kawa Çekdar’dı. Henüz gencecik yaşında büyük sorumluluklar üstlenip, Nisêbîn özyönetim direnişini karşıtlarına bir sendroma dönüştüren Komutan Kawa Çekdar (Vakkas Tümen).
“Tek kişi de kalsak bu sokakları terk etmeyeceğiz, ölene kadar burada direneceğiz.” Bu sözler 2015-2016’da Nisêbîn özyönetim direnişine damgasını vuran ve efsaneleşen komutan Kawa Çekdar’a ait.
Riha’nın bir köyünden Almanya’ya oradan Medya Savunma Alanlarına, Medya Savunma alanlarından Botan’a ve Nisêbîn’e kadar uzanan kısa ama dopdolu bir yaşam hikayesi. Riha’nın Berecuk ilçesine bağlı Ayran köyünde 1991’de dünyaya geldi. Hayatın acımasızlığı ve eşitsizliği ile henüz daha bebek yaşlarında karşılaştı. Babası, Halası ve nenesi tarafından yurtsever özlerine bağlı biri olarak büyütüldü. Ailenin tek çocuğuydu. Küçücük yaşında ailenin devlet tarafından gördüğü baskılar nedeniyle babasıyla birlikte Avrupa’ya sürgün yoluna çıkmak zorunda kaldı. Almanya’nın Berlin kentine yerleşen baba oğul burada yurtseverlik özlerine tutunarak yaşadı. Bir de Ayran köyündeki gibi tutkuyla bağlı oldukları güvercinlere. Köylerinde çoğunlukla damlarda güvercin beslenirdi. Kawa ve babası da, bu geleneği Berlin’e kadar taşımış, balkonlarında güvercin beslemeyi sürdürmüşlerdi.
Gür sesi, kocaman gözleriyle kazındı
Daha 10-12 yaşlarındaydı ama çok zeki ve çalışkandı. Etrafında olan biteni de, ülkede yaşanan gerçekliğin de inanılmaz biçimde farkındaydı. Bir yandan okula gidiyor Almanca öğreniyordu, eğitimin de ilerliyordu bir yandan da rap müziğe merak salmıştı. Almanca rap dinliyor ve Almanca rap müzik yapıyordu. Esasında aklı da fikri de Kürt Özgürlük Mücadelesi’nin haklı davasındaydı. Berlin’de sürekli gittiği Kürt Kültür Derneği’nde gençlik çalışmalarına katılmıştı. Herkesin aklına gür sesi, kocaman gözleri ve herkese gösterdiği saygıyla kazınmıştı. Bir dönem sonra Berlin’deki gençlik faaliyetlerinde çok aktif biçimde çalışma yürütmeye başlamıştı. Şehir şehir çalışma yürütüyor, faşistlerle olan kavgalarda da, eylemlerde de en önde yer alıyordu. Arkadaşları zor durumda olduğunda o ilk koşan o oluyordu. Onun için tereddüt etmek yoktu, direkt eyleme geçmek vardı.
2009 yılında yönünü ülkeye döndü
Partiye, Önderliğe ve şehitlere yürekten bağlıydı. Toplantıları o gencecik yaşında dikkatlice dinliyor ve her eğitimden sonra kendine mutlaka bir şeyler katarak yoluna devam ediyordu. Duruşu ve yaşanmışlıklarıyla etrafındakilerden daha olgundu. Asla kendisinden ve çizgisinden taviz vermiyordu. Berlin’in Kreuzberg semtinde faşist bir grupla karşılaştıklarında ve polisler eylemcilerin önünü kestiğinde, köprüye fırlayıp son ses ile Gerilla Marşı’nı açmıştı. Hafızalara da böyle kazınmıştı.
Onun cesareti ve bağlılığı anlatılıyor
Onun için ülkeye dönmek kaçınılmazdı. Ruhu ve yüreği oradaydı. Berlin’deki herkesin yüreğinde büyük izler bırakarak 2009 yılında Medya Savunma Alanları’na gitmişti. Onun iz bırakarak geçtiği Berlin’de her gençlik etkinliği Kawa’nın resimleriyle yapılıyordu. Yeni nesillere onun iradesinden, zekasından, cesaretinden ve partiye, şehitlere olan bağlılığından bahsediliyordu.
Nisêbîn’in mütevazi ve cesur komutanı
Kawa yıllarca hayalini kurduğu Medya Savunma Alanları’na geçmişti. Burada kısa sürede kendini geliştirip yetkinleştirdi. 2012 yılında ise Kuzey Sahası’nda Botan Eyaleti’ne geçti. Buradaki gerilla pratiğinin ardından Türk devletinin Nisêbîn’de halkın özyönetim direnişine saldırması sonrası 2015’de Nisêbîn’e geçti. Bizler de onu Nisêbîn’de tanımıştık. Her yere iz bırakarak geldiği Nisêbîn’de daha ilk andan herkesin kalbini kazanan bir duruştu onunki. Duruşuyla, komutanlık özellikleriyle doğalında ön plana çıkan biriydi. Koskoca direnişin sorumluluğunu üstlenmişti. Yaşlı ile yaşlı, genç ile genç, çocuk ile çocuk olan yanıyla oldukça kapsayıcıydı. Nadir komutanlarda olan özellikleri taşıyordu belki de. Genç yaşına rağmen ciddi tecrübelere sahipti. Onu ilk gören herkes onun sorumluluk düzeyini, etkisini ve mütevaziliğini hemen fark ediyordu. 5 km öteden bakan biri onun bu halkın bir neferi olduğunu hemen anlıyordu.
Her sokakta onun emeği
Nisêbîn’in karşıtlarında bir sendroma dönüşmesinde onun büyük emeği vardı. Her mahallede, her sokakta ve hatta her kaldırım taşında karış karış emeği vardı. Bir komutan olarak her eylemin, her pratiğin en önündeydi. Bir sokağa perde mi asılacak ilk ipi o çekerdi, bir sokağa barikat mı kurulacak, düşmanın olduğu sokağa atlar ilk kaldırım taşını o yerleştirirdi. Onun uğradığı her barikat çalışması şenlik havasında olurdu. Kendisiyle birlikte yürüten, sürükleyen yanıyla barikatlar kadınların, çocukların ve hatta yaşlıların emeğiyle çoğalırdı. Tüm bu yanlarıyla herkeste büyük bir saygınlık oluşturmuştu küçücük çocuğundan en yaşılısına kadar o PKK’nin özüydü ve saygınlığı hak ediyordu. Küçücük çocuklar sokakta onu görünce hemen yanına koşup sarılıp, elini tutmak istiyordu. Yaşlılar onu görünce saygınlık göstermek için ayağa kalkıyordu. O ise devrimci bir komutanda olması gereken bir mütevaziliği kendinde bütünleştirmişti.
En çok bağlama çalmayı seviyordu
En çok da bağlama çalmayı seviyordu. Rap müzikten sonra bağlama çalmaya başlamıştı. Çok istediği bağlama sonunda Koçera Mahallesi’ne gelmişti. Kimi akşamlar gençleri etrafına toplar bağlamasını çalar ve gençlerin bağlamaya eşlik ederek türkü söylemesini isterdi. Gençlerin en büyük moral ve motivasyon kaynağıydı. Gençler onun duruşundan oldukça etkileniyor, müthiş bir bağlılık yaşıyorlardı. Direniş mahallelerine gelen, onunla iki gün kalan birinde dahi büyük bir etki yaratıyordu. Onun tüm bu yanları direnişi belirlemeden, mevzilenmeye, karşıtlarına darbe vurmaya kadar her şeyi belirleyen bir nokta olmuştu.
‘Direnişimizi yazın’ vasiyeti
14 Mart 2016’da sokağa çıkma yasağı ilan edildiğinde mahalleden çıkmak zorunda kalan bizlere vasiyetler veriyordu. Gözlerinde büyük bir inanç, gür sesinde büyük bir kararlılık vardı. “Gidin ve direnişimizi yazın. Asla bodrumdalar, sıkıştılar, yetişin demeyin. Direniyorlar diye yazın, ölüyorlar ama yine de direniyorlar diye yazın…” diyerek bize yaratılan ve Nisêbîn Sendromu olarak hafızalara kazınacak bu direnişi tarihe not etmemizi vasiyet ediyordu.
Hesapsız, mütevazi, direnişçi
Kawa Çekdar ile Nisêbîn’de çalışma yürüten arkadaşı Fırat Porsipî de onu şu sözlerle anlatıyordu: “Katılımı hesapsızdı, hem yapan hem de yaptıran, sürekli öne atılan bir özelliği vardı. Onu komutan yapan da bu özellikti. Kendisi yaptığı kadar yaptırıyordu. Nerde nasıl müdahale edeceğini çok çabuk kavrıyordu. Düşünsel yönüyle de katılımı çok belirgindi. Eğer şehit düşmeseydi geleceğin büyük komutanlarından biri olacaktı. Şahadetine kadar da direnişin belirleyicilerinden biri oldu. Kadın arkadaşlara karşı da hiçbir zaman kadını zayıf gören, arka planda tutan, dahil etmeyen ya da kenarda tutan bir yaklaşımı asla yoktu. Bir bütün olarak kapsayıcıydı. Onun kapsayıcılığı kollektif bir çalışmayı ortaya çıkardı. Bu durum halka da yansıdı. Yapması gerekenden çok daha fazlasını yaptı. Direnişin her anında, her saniyesinde onun emeğini görmek, onun düşünsel yönünü, onun yoldaşlık ve mütevazilik yönünü görmek mümkündü. Her şehit düşen arkadaşın yerini dolduruyordu. Onun şahadeti hepimizi büyük ölçüde etkiledi. Yoldaşlığa bağlılık bilincimiz olmasa belki de kaldıramazdık. Onun o kararlılığı bizi ayakta tuttu.”
Babası ona ‘Zavayê Rojê’ dedi
Komutan Kawa Çekdar, Nisêbîn direnişinde 23 Mayıs tarihinde şehit düştü. Arkadaşları onu bir evin bahçesinde toprağa verdi. Ardından Türk devleti güçleri mahallelerden tüm cenazeleri çıkararak Amed, Riha, Merdin gibi yerlerde kimsesizler mezarlığına defnetti. Kawa’nın Almanya’da yaşayan babası Riha’ya yerleşerek 7 yıl boyunca her mezarlıkta oğlunun cenazesini ardı. DNA örneği için kan vermediği yer kalmadı. Çalmadığı kurum kapısı kalmadı. Büyük uğraşlar sonucunda Kawa Çekdar’ın cenazesini 3 Mayıs 2023’de Amed’deki kimsesizler mezarlığından alarak doğduğu Ayran köyüne getirdi ve toprağa verdi. Mezar taşına da “Zavayê Rojê” yani “Güneşin Damadı” yazdı. Güneşin damadının adı olan Kawa ise, direnişten sonra Nisêbîn’de birçok çocuğa isim olarak verildi. Onun cesareti ve duruşu ise Nisêbîn’de herkese anlatılır oldu.
Anısına bir kez daha saygıyla…
Kaynak: Yeni Özgür Politika