Tırşıkçı İbo’nun hikayesi – Çeko Deştî

0
922

Sene 97 idi. Hamidiye alaylarından kalma koruculuk sistemi içinde kalmış bir İbo vardı. Alışmıştı bir kere düşman, en iyi  yöntem Kürdü birbirine kırdırmaktı. “Kürdün ise içinde zaten ihanet var” deyimi oturmuştu hafızalarda.

Düşman bol bol reklamını yapıyordu. “Şu kadar maaş alacaksınız bir sıkıntınız kalmayacak, devlet kapıları sizlere açılacak” diye. “Devlet en iyisini bilir devlet bizi aç bırakmaz” tırşıkçılığı da halkın arasında yaymaya çalışan bir kesim elbette eksik olmamıştı.

Onurlu ve namuslu halk içinde elbette bu durum utanılacak ve kabul görmeyecektir. Fakat devletin hilebazlıkları ve toplum içinde yarattığı bu tarz durumların elbette alıcısı ve kananları olurdu.  İşte İbo da öyle bir hikayenin eseriydi. İbo’nun 94’te başlayan hikayesi ise şöyle:

Devlet tüm faşizmiyle köyün üzerine gelmişti. Hedef ise dağ ile ova arasında kalan köyü bitirmekti. Köyde herkes amca çoçukları. Düşman, korucu olacaksınız bundan sonra diye halkı zorlamaya başladı. Tabi tüm sülale köylerin yakılması ve hayvanlarının telef olmasını göze alarak (ki düşman yaktı, yıktı fakat yinede onurlarını korudular) kendi halkına ihaneti kabul etmedi. Yakılan ve yıkılan arasında ne kaldıysa onu alıp komşu ovalık köye göç ettiler.

Aradan bir yıl geçmişti İbo yerinde durmadı. ‘Amca’, ‘baba’ diye başladı söze ‘Bu devlettir, bax köyleriniz yakıldı, göç etmek zorunda kaldınız. Hiç yoxtan ben korici olam bari devletle arayı düzeltem’ dedi. Tabi bunu söylemesiyle okkalı bir sille yemesi bir oldu.

Babası ‘Sen ne diyisen. Bize yakışmaz. Devlet silahını alıp dağlardaki gençlerimizi, kardeşlerimizi, Apocuları mı? Vuralım?’ dedi.

Tabi İbo durur mu yerinde. Öfkelenen İbo bir hışımla çekti gitti. Bir ay sonra elinde silahla korucu elbiseleri içinde ve elbette bir türlü saklayamadığı göbeği dışarıya fırlamış bir halde geri geldi. ‘Bax size demedim devletle arayı düzeltmek lazım. İşte düzelttim. Amca, baba hiç merak etmeyin komutanla da konuştum, sizleri artık dövmeyecek’ dedi. Bunu demesiyle amcasından okkalı bir tokat daha yemesi bir oldu ve çamuru boyladı. Amcası ‘Artık bizim sülalede senin gibi birisi yok.’ diyerek, oradan ayrıldılar. İbo ise bağıra bağıra ‘Ma buralarda Apocular yox ki. Hepsi dağa çekilmiş devletten biraz para kazanak, ma ne olmiş.’ diyerek zırlıyordu (ya da öyle bir ses çıkarıyordu). İbo’nun hikayesi 94 yılında böyle başlamıştı.

Sene 97 idi artık. Hadep dönemiydi. Seçimler vardı. Bunun için tüm Kürdistan’da çalışmalar yürütülüyordu. Tabi düşman her zamanki gibi elinden ne geliyorsa onu yapıyordu. Bizim köye de Amed tarafından büyük bir Hadep konvoyu geliyordu. Anlaşılan miting havasında geçeçekti gün. Düşman bundan korktuğu için ana yoldan köye gelen bir kilometrelik yola iki metre arayla sağlı sollu asker ve korucu yerleştirmişlerdi. Amaç gelen konvoya gözdağı vermekti. İbo da yolun bir kenarında yerini almıştı daha şişmiş göbeğiyle asaletli durmaya çalışıyordu. Komutan: Oğlum ibram, nasıl gidiyor? Bak bu teröristler en çok senden korkmalı. Bak bunlar bu cahil halkı kandırmaya geliyorlar. Uyanık olman lazım, dedi. Ve ekledi: Gözünü dört aç. “En ufak ters bir şey yapanı direk yakala.” dedi. İbram: Hiç merak etme komtan en iyi ben onları taniyem. Komutan: Aslanım İbram, dedi.

Konvoy köy yoluna girdi ve yüzlerce araçtan oluşuyordu. Komutan ve İbo her geçen arabaya ters ters bakıyorlar ve yine iğrenç bir homurtu çıkarıyorlardı. Konvoyun sonu gelmek bilmiyordu. Komutan ise: Ah ah İbram. Bunların hepsini öldüreceksin. Sonrasında benle sen iki-tek kadeh atacaktık. İbo: Komutanım hiç merak etme, konvoyun sonu geldi.

Konvoyun en sonunda bir transit gözüktü. Transitin en son küçük camında ben size diyeyim Neolotikten kalma, siz günümüzün modernizmiyle anlarsanız şişman bir Ana. O camdan vücudunun yarısını dışarıya çıkarmıştı. Ellerinde sarı, kırmızı ve yeşil kefiyesini ha bire sallayarak sloganlar atıyordu.

Komutan: İbram oğlum o ne, o kadın ne yapıyor? Transit devrilecek. Ulan bu Kürt kadınları hep o kadar çoçuk dünyaya getirmekten bu haldeler. İbram senin gibi aslanlar da aralarında az çıkıyor. Dedi.

Transit’in camındaki Ana, İbo ve komutanı yan yana gördükten sonra o dar pencereden bir hışımla transitin içine girdi.

Komutan: Bak bak İbram. Kesin benden korktu. Biliyorlar tabi tanıyorlar Komutan olduğumu, o yüzden hemen korkup transitin içine girdi.

Ana transitin içinde sessizliğe bürünmüştü ve transit son hızla İbo’ya yaklaştı.

İbo ve Komutan meraklı bir şekilde, gelen transitin son camına bakıyorlardı. Transit yaklaştı yaklaştı. Komutan biraz daha kendisini dikleştirerek cama baktı. Ana bir hışımla o küçük pencereden tekrardan vücudun yarısını dışarıya çıkartarak, var olan tüm gücüyle Neolitikten beri biriktirmiş olduğu ahlak tükürüğüyle (Kürtlerin biyolojisinde ahlaksızların yüzüne atmak için salgılanan özgün bir tükürüktür)  İbo’nun yüzüne tükürdü.

Komutan ise o korkuyla İbo’nun arkasına saklanmış İbram oğlum ne oldu? Altıma kaçırdım(ki gerçekten öyle olmuş) Cevap ver! diye bağırıyordu.

Sene 2012 İstanbul, İbo, gülerek işte o tükürük hayatımı değiştirdi. O tükürükten dolayı hala yüzüme dokunamıyorum, zaten hemen bir ay sonra koruculuğu bıraktım. Dedi, tekrar gülerek….

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz