ENKS İle Dayatılan Tasfiyecilik, Kandil Kuşatması, Kasım Engin Şehadeti Ve 15 Haziran Hava Saldırıları
Dıjwar Sason
Üçüncü dünya savaşının merkez üssü haline getirilen Ortadoğu yine sıcak gelişmelerle gündemdeki yerini almaktadır. Savaş sadece askeri kulvarda değil, ideolojik psikolojik, kültürel, siyasal ve ekonomik alanlarda yürütülerek her türlü araçlar kullanılmaktadır. Savaşan güçler karşıtlarını boyun eğmeye veya istedikleri çizgiye çekmeye çalışmaktadırlar. Devletleri olan uluslar devlet üzeri bu savaşa dahil olurken Kürtler “demokratik ulus” birliğiyle, demokratik yapı şeklinde mücadele etmektedirler. Bir taraftan küresel güçlerle, diğer taraftan da bölgesel işgalci ve sömürgeci devletlere karşı direniş halindedirler. Örneğin Kürtlerin öncülük ettiği Rojava Kürdistan’ı ve Kuzey-Doğu Suriye demokratik Özerk yönetimi hem küresel hegemonik güçlerle mücadele hem de beşbin yılık devlet-İktidar olgusuyla şekillenmiş klasik toplumsal yapıyla mücadele halinde olup kendi sistemini inşa etme gibi çok zorlu bir çalışmayı üstlenmiştir. İçte toplumsal dönüşümünü sağlamak için, dışta ise sömürgeci güçlere karşı sürekli bir mücadele içindedir.
Ulusal Birlik görüşmeleri çerçevesinde ENKS ile yapılan tartışmalardan sonuç alınamayacağı işi bilen herkesin malumuydu. ENKS’nin masaya koyduğu taleplerin TC-KDP’nin yol haritasına bağlı olduğu da bilinen bir gerçekliktir. Buna rağmen görüşmelerin olumlu olduğu ulusal birlik konusunda olumlu gelişmelerin yaşandığı, birinci aşamanın bittiği ve bu konuda Kürt halkına “Müjde” verileceği gibi beklenti yaratan açıklamaların yanlışlığını belirtmekte fayda vardır. Zira ortada olumlu giden bir görüşme ve anlaşma yoktu. Nitekim özerk yönetim yetkililerinin birkaç gün önce yapılan “anlaşma olmaz” açıklaması önceki açıklamayı boşa çıkarır tarzda olmuştur ve yanlışlığını teyit etmiştir.
Bir plan dahilinde ENKS çizgisini Kürdistan’a dayatan ABD, Rusya, Fransa, İsrail ve TC olmaktadır. ENKS demek feodal komprador işbirlikçi ihanetçi KDP çizgisi demektir. Uluslararası güçlerin 1945’lerden beri Kürdistan’a hâkim kılmaya çalıştığı bir çizgidir. Bu çizgi dört parça Kürdistan’da onlarca örgüt-parti ve Kürt önderini tasfiye etmiş komplocu bir çizgidir. Mahabad Kürt Cumhuriyetine ihanet etmiş ve yıkılmasında büyük payı olan bir çizgidir. Yaklaşık otuz yıldır PKK’ye karşı her türlü desteği alan, devlet düzeyine getirilen, Kürt ulusal birliğini bloke eden karşı devrimci bir anlayış ve ideolojidir. Kürdistan’da ikame edilmek istenen oligarşik bir yapıdır. Şimdi bu çizgiyle de Önder APO felsefesiyle Kürt Özgürlük Hareketi öncülüğünde dört parça Kürdistan’da gelişen Demokratik Toplum paradigmasının tasfiyesi hedeflenmektedir. Önderliğin İmralı’da tecrit edilerek tüm ilişkilerinin kesilmesi, Hareketin yönetim kadrolarına yönelim, gerillaya karşı imha operasyonları, Rojava-Kuzey-Doğu Suriye özerk bölgesine uygulanan izolasyon ve saldırılar, HDP’ye yönelik saldırılar ve demokratik siyasal çizginin tasfiye edilme politikaları aynı plan dahilinde yürürlüğe konulmuştur. ABD’nin “ENKS ile anlaşmazsanız Türkler saldıracak” Rusya’nın “istediklerimi kabul etmez ve rejimle anlaşmazsanız Türkler Kobani’ ye saldırır” gibi tehdit ve şantajları yine bu planla alakalıdır. İstikrarın sağlanmasının ve Türk işgal saldırılarının durdurulmasının tek yolunun ancak ENKS-KDP çizgisinin kabul edilmesi ve rejime tabii olmayla sağlanabileceği gibi bir dayatmada bulunmaktadırlar. Rojava devrimi tıpkı Bolşevik devriminin ilk yıllarını andıran her yönüyle bir komplo, kuşatma ve saldırı altındadır. İşte Rojava buna karşı direniyor ve ayakta kalmaya çalışıyor. ENKS’nin istemlerine bakıldığında ortada bir komplo ve tasfiye politikası olduğunu herkes anlayabilir. ENKS üzeri yapılmak istenen Rojava devriminin dağıtılması ve kazanımların peşkeş çekilmesidir. İşgalci emperyalist güçler askeri yöntemlerle yapamadığını yapabilirlerse içten bir tasfiyeci eğilim yaratarak amaçlarına ulaşmak istemektedirler. Ancak şu ana kadar bunu başaramadıklarından Türk devleti üzerinden saldırıya geçmiş durumdadırlar. Son gelişen hava saldırıları böyle bir sürecin sonucu olmaktadır. Rojava devriminin Efrin ve Serékaniyé işgalinden çıkarttığı en önemli sonuç dış güçlere bağlanmama ve öz gücüne dayanmadır.
ENKS bir parti veya ulusal bir güç olmaktan ziyade Türk devletine bağlı Efrin, Giré Sipi ve Serékaniye işgallerine katılmış çete bir oluşumdur. ENKS siyasi bir parti veya organizasyon değil Türk MİT’ine bağlı bir istihbarat örgütüdür. İstihbarat örgütüyle ulusal birlik olmaz. Yapısı gereği ENKS ile demokratik ulusal birliğin gerçekleşmesi mümkün değildir. ENKS Rojava devriminde bırakalım bir damla kan akıtmayı, bir damla ter bile dökmemiştir. Tersine Rojava devriminin ortadan kaldırılması için elinden gelen her türlü düşmanlığı yapmış, Kürt halkının kanına girmiş, düşmanlarıyla bir olmuş ve Kürt düşmanı TC’nin hizmetinde olan karşı devrimci anti Kürt bir konumda bulunmuştur ve bu duruşundan herhangi bir değişiklik yapmamıştır. Taleplerine bakılırsa tamamıyla Rojava devriminin lağvedilmesini amaçladığını görürüz. Siyasal yönetimin (Bakanlıkların) paylaşılmasını, Türk devletinin kontra gücü olan Roj peşmergesinin askeri güç olarak resmi düzeyde kabul edilmesi, ekonominin ve kaynakların (gelirlerin) kendisiyle paylaşılmasını, diğer yurtsever Kürt partilerinin görüşmelerin dışında tutulmasını, PKK kadrolarının Rojava’ dan çıkarılmasını istemektedir. Açıkçası TC ne istiyorsa ENKS onları masaya yatırmıştır. Sadece adı Kürt olan ENKS Kürtlük adına değil Türklük adına talepler öne sürmektedir. Dili Kürtçe ama zihniyeti Türk olan ENKS özcesi “ben sizi tasfiye edemiyorum, siz kendinizi tasfiye ederek ülkeyi bana devredin” demektedir. Hatta ENKS sahtekarca düne kadar “PKK Kürt çocuklarını Arap alanlarına ölüme gönderiyor” dediği Reqqa, Tebqa, Membiç Şeddade, Derazor gibi alanlarda da kendisine yer verilmesini istemektedir. Rojava yönetiminin ENKS’ye sunduğu temel şart ise Kürtlere karşı düşmanlık temelinde TC ile olan ilişkilerinin sonlandırmasını, diğer Kürt partilerinin de ulusal birlik görüşmelerine dahil edilmesini ve iki ordunun olamayacağı şeklindedir. ENKS bunları da ret etmiştir. ENKS yöneticileri hemen görüşme sonrası TC dışişleri bakanıyla poz vererek onlarla hareket edeceğini deklere etmiş ve diğer partilerin katılmasını kabul etmemiş ve görüşmeleri kısa bir süre önce tek taraflı olarak sonuçlandırmıştır.
Kapitalist modernitenin küresel ve bölgesel hegemonik güçleri Kürdistan’ın tüm parçalarında PKK’nin tasfiyesi ve onun yerine KDP eğilimini geliştirmeyi ortak bir politika olarak benimsemişlerdir. ABD’nin 6 Kasım 2018 yılında aldığı ve PKK yönetimini hedeflediği karar, gerçekleşen suikastlar bu konsept temelinde gelişmektedir. Başur işgali, Kandil/Zini Werté kuşatması ve ENKS görüşmeleri bu planın parçasıdır. “Ya istediğimiz çizgiye gelirsiniz ya da sizi imha ederiz” siyaseti izlenmektedir. Saldırılar görüşmelerin sonuçsuz kalmasıyla başlamıştır. 27 Mayıs 2020 tarihinde Kasım Engin arkadaşın şehit edilmesi, medya Savunma alanlarına, Maxmur ve Şengal’e düzenlenen yoğun hava saldırları yine bu konseptle bağlantılıdır. Kasım Engin’in şehit edilmesi ve 15 Haziran saldırılarını ABD ve Irak’ın onayıyla, KDP iş birliğiyle hayata geçirildiğini açıkça belirtmek gerekir. Zeki Şengali, Diyar Xerip, Sinan, Serhat, Navdar, Demhat, Cemil arkadaşlar gibi Kasım Engin arkadaş da ABD-TC-İsrail-KDP ittifakına dayalı gerçekleştirilen Hareketin yönetimini tasfiye etme planına bağlı olarak hedef seçilerek şehit edilmiştir. Türk faşist güçleri HDP’nin demokrasi yürüyüşüne saldırdığı anlarda, Hewler’ de KDP asayişi de Türk devletinin işgal saldırılarını protesto eden halka saldırmaktaydı. TC ve KDP yaptıkları anlaşma gereği bu şekilde ortak hareket etmektedirler. Yine aynı gün Kuzey-Doğu Suriye Özerk bölgesinde bulunan Derazor’da bir Belediye eş başkanı suikast sonucu katledildi. Saldırıların aynı merkezden yönlendirildiği bariz bir şekilde anlaşılmaktadır ve Rojava’yı da kapsayacak şekilde daha da yoğunlaşarak gelişeceği öngörülmektedir. Saldırıların Asuri halkına karşı 15 Haziran 1915’te gerçekleştirilen Seyfo katliamını yıl dönümüne denk getirilmesi Türk devletinin soykırımcı zihniyetinin bir yansıması olmaktadır. Ermeni, Rum ve Kürt soykırımı üzerine “Cumhuriyet Bayramı” nı, 19 Mayıs Pontus soykırımı üzerine “Gençlik ve Spor Bayramı” nı ilan eden bir zihniyete sahip “beyaz Türk” faşizmi Ortadoğu halklarına ve demokratik değerlerine düşman bir rejimdir. Bu rejim DAİŞ ve ENKS gibi çetelerle Rojava’ da sürekli saldırı halindedir. Efrîn’de, Şehba’da ve Serékaniyé ’de başta kadınlar olmak üzere onlarca insan kaçırılarak işkence edilerek katledilmekte, köyler bombalanmakta ve yakılmaktadır. Rojava’ ya karşı sürekli bir işgal ve ekonomik savaş yürütülmektedir. Tarım ekonomisinin çökertilmesi amacıyla Türk devleti, Daiş, ENKS iş birliğiyle son yıllarda ekinlerin yakılması temel bir politika haline getirilmiştir. Bu sayede var olan ekonomik krizin derinleşmesini ve Özerk yönetime karşı iç tepkilerin gelişmesi hedeflenmiştir. Geçen yıl büyük oranda ekin alanları yakılan bölgeler bu yıl alınan sıkı tedbirler sayesinde korunabilmiştir. Özellikle HPC’ye (Hézén Parastina Cıvaki) bağlı güçlerin örnek bir şekilde (yaşlı kadınların bile) tarlalarda, yol güzergahlarında, sıcak güneş altında, yirmi dört saat nöbet tutarak sağladıkları güvenlik sayesinde Türk devletinin ve ona bağlı çetelerin ekonomik savaş yönelimleri boşa çıkartılmıştır. ABD ve diğer küresel güçlerin Suriye rejimine uyguladığı Sezar yaptırımlar ekonomik alanda özerk Bölgeyi de ciddi anlamda etkilemektedir. Suriye Rejim fırsat buldukça Özerk alanlara saldırmakta ve kuşatmaya almaktadır. Kuşatma ve saldırlar atında on binlerce şehit vererek bu günlere gelen Rojava devrimi öz değerlerini koruyarak varlığını sürdürmeye devam ediyor, bunun için yoğun bir çalışma ve mücadele içinde bulunuyor. Rojava devrimi halklar ve kültürler bahçesi olarak tüm renkliliği, çeşitliliği ve demokratik bileşimiyle insanlığın özgür geleceği için direniyor.
Kürt soykırımı politikalarının başını çeken faşist Türk sömürge sistemi ve onun AKP-MHP iktidarı kırılmadıkça özgür ve onurlu hiçbir yurtsever Kürt, devrimci ve demokrat insan güvencede olmayacaktır. Rojava devriminin kalıcılığı Türk faşizminin yenilgisinden geçmektedir. Türk faşizmi o denli kendini kaybetmiştir ki, örneği olmayan bir saldırganlık içindedir. Kürt Özgürlük Hareketini yenememenin ve tükenişin korkusu ve kabusuyla Kürtlerin maddi ve manevi tüm değerlerine saldırmakta, yıkmakta ve talan etmektedir. Kürtleri imha edilmesi gereken bir düşman topluluk, Kürdistan’ı ise işgal ve talan edilmesi gereken düşman bir coğrafya olarak görmektedir. Kürtlerin olduğu her yere ahlaksızca saldırmakta ve terörist faaliyetlerde bulunmaktadır. Türk devleti Ortadoğu’nun en karanlık, tehlikeli terörist soykırımcı gücüdür. Bu bakımdan hiçbir Kürdistan parçası diğer parçalarla demokratik ulusal birliği ve dayanışmayı sağlamadan özgürleşemez ve kendini koruyamaz. Kendini koruyamayacağı gibi diğer parçalara da kaybettirecektir. Ulusal birliği olamayan Kürtler bu tür bir tehlikeyle karşı karşıya bulunmaktadırlar. Ulusal Birliğin önemi buradan gelmektedir. Türk sömürgeciliğiyle iş birliği ve ittifakta karar kılan KDP ihanet çizgisini aşan bir ulusal birlik arayışı elzem haline gelmiştir. Ulusal Birlik KDP’ye endekslenmeyecek kadar kader tayin eden bir öneme sahiptir ve KDP-ENKS dışında olan tüm yurtsever Kürt parti, örgüt ve gruplarla yapılmalıdır. Ulusal birlik çalışmalarının odağında ulusal ihanete karşı tutumun bulunması gerekmektedir. İşbirlikçilik ve ihanete karşı en büyük cevap bu olacaktır. Büyük kazanmak kadar büyük kaybetmekte Kürtler açısından bir olasılıktır. Kürtler için kaybetmek artık bir seçenek olmamalıdır. Varlık olarak, halk olarak, ulus olarak bu evrende özgürce yaşamak istiyorlarsa mutlaka birlik olup kazanmak zorundadırlar. Tarihin hükmü ve yüz binlerce şehidin vasiyeti bunu emretmektedir.
Kendini küllerinden var edip toplumda kök salan ve evrenselleşen Kürt özgürlük Hareketi yenilmezliğini 47 yıllık tarihinde kanıtlamıştır. Bedel ödemiş, kayıp vermiş ama her defasında büyük çıkışlar yapabilmiştir. En karanlık dönemde nasıl ki, PKK iradesi, inancı ve direnişi faşizmi yenmişse bugünde yenecektir. Faşist sömürgecilik kaybedecek özgür Kürdistan ve Demokratik Ortadoğu kazanacaktır.