YÜREK DE YARATILMIŞSA YURT, SÜRGÜN HÜKÜMSÜZ BİR CEZADIR ARTIK!..
Güneşle doğup güneşten gelenlerin ve güneşe doğru yürüyenlerin hikayesidir bu….
Karartılmaya çalışılan aydınlık bir geçmişten kıpkızıl bir geleceğe “uygun adım” bir yürüyüş!..
Alternatif izleme
Katmerlenmiş zorlukların, katmerlenmiş zorluklara doğru yürüyüşüdür bu..
Üçün, beşin, yedinin ve de dokuzun bu topraklarda ki esrarengiz hikayesidir adeta tekrarlana gelen.
Ve bu yürüyüşün hikayecileri vardır; Anlatıcıları yani.
Anlatıcıların çokluğu, anlatılacak olanların çokluğuna delalettir.
Her evin avlusunda, her kapı önünde ve kurulmuş her eş, dost cemaatinde rastlarsınız onlara.
Onlar; yüzlerinde bin yılların yaşanmışlıklarının derin hikayeleriyle yitip gidecek olanın koruyucuları..
…………………………………………………………………….
Onlar; anlamın arayışçıları
……………………………………………………………………..
Onlar; anlamın koruyucuları
…………………………………………………………….
Onlar; anlamın kuşaklar boyu aktarıcıları
Onlar; gelenekten geleceğe direnişin sürdürücüleri
…………………………………………………………………..
Ve onlarladır hikaye, tarih derinliğinde dökülür makama
Ve yine onlarladır ki anlam, dengbej nağmesinde kavuşur klam tadına
Her türlü ses tonunda dinlediğiniz bu hikayeler ve klamlar, tarihsel toplumun günümüze taşınmasında oldukça önemli rol oynamıştır.
Öyle ki Kürdün tarihi büyük oranda dengbej nağmesinde klam tadına kavuşmuş bu hikayelerden ibarettir.
Kürt kendi yaratımını bu hikayelerle geleceğe taşımıştır. Bir yanıyla bu hikayeler Kürdün varoluş hikayesidir.
………………………………………………………………………………………
Ondandır anlatılmazsa olmaz, dinlenilmezse hiç olmaz.
Ondandır anlatılmasında hep bir inat; ondandır dinlenmesinde hep bir keyif.
Dinlenmesi lazım gelen bu hikayelere iyice kulak kabartırsanız, toplumsal yaşamın tüm yaşanmışlıklarını görebilirsiniz anlatılanlarda. Zulümleri, yıkımları, acıları, ihanetleri, hainleri ve buna karşı yaşanan direnişleri, yaratımları, sevinçleri ve kahramanlıkları..
Bir bütün olarak insana ve insan toplumuna ilişkin tüm yaratımları görmek mümkün bu hikayelerde…
………………………………………………………………………………….
Yaşamı sürdürmenin bu içgüdüsel kavgasında her türlü engel lanetle adlandırılıp def edilirken, yaşamı sürdürmenin her türlü imkanı ve de çabası kutsallıkla adlandırılıp baş göz edilmiştir.
Lanet, yaşamın öldürülmesine yönelik mahkum edilmiş her türlü çabaya yönelik iken,
…………………………………………………………………….
Kutsal, yaşamın sürdürülmesine yönelik baş göz edilen her türlü çabayı ifade eder olmuştur.
Bundandır anlatılan bu hikayelerin çoğunun kutsalın ve lanetin çevresinde örülmesi.
Kutsal ve lanetle örülü bu hikayeler toplumun kendini geleceğe taşımasının ilahi dili olmuştur. Unutulmaz ve de dokunulmaz!..
………………………………………………………………………………
Kutsalın ve lanetin mekanı da zamanı da MAXMUR olunca her şeye yüklenen anlam bir başkadır artık.
Bundandır anlatıcıların hikayelerinde bu kadar ısrarcı olmaları.
Bundandır dinleyenlerin hoş halleri…
Maxmur; böylesi hikayelerle örülmüş yaşamların sınırsız mekanı.
Maxmur; böylesi yaşamlarla örülmüş hikayelerin ebedi zamanı.
Bu hikayelerin yaşamsallığı kadar, yaşamın hikayeleştirilmesi toplumsal hafızanın ta kendisi ola- gelmiştir. Toplumsal hafıza ise toplumun kendini dile getirişi!..
………………………………………………………………………………..
Ve bu hikayelerde bu topraklar, bu dünyanın göz önünde ki cenneti olarak tasvir edilmiştir hep.
Hayat veren akarsuları, uçsuz- bucaksız zozanları, bitimsiz ovalarıyla bereketli topraklarının kutsandığı tanrısal zenginlikleri göz kamaştırıcı olarak resm edilmiştir hep.
Kutsiyet atfedilen bu topraklar hep besleyen, hep büyüten ve hep yaşatan olarak anlatılmıştır.
Ebedi ve ilahi dünyanın “cenneti” diye ilahi kutsallıkla taltiflendirilmiştir haklı olarak.
Eşitliğin, adaletin, özgürlüğün ikliminde soluk alıp veren mezra- botan topraklarının kutsiyeti insanlığa beşiklik etmeyle gerekçelendirilmiştir.
Cennetlik bu topraklar ilahi hikayelerin kutsal mekanı kılınmıştır çoğunlukla.
Ve yine bu hikayelerde;
lanetin gerçeği, ganimet, gasp ve talan şehvetine kapılan orduların saldırılarıyla anlatılırken, tüm bu saldırılar karşısında “ya rab, çektiğim bu acılar neden?” diyerek başlayan insanlığın isyanı da hemen yanı başına konuk edilmiştir
…………………………………………………………………
Ve bu hikayelerde zalim şehvetperestler her saldırılarında bu toprakların mezarına gömülenler olarak güçlendirilerek anlatılmıştır.
Çünkü bu hikayelerde bu toprakların kutsanışıydı zulmün sürekli sahibini vurması ve de tüketmesi
……………………………………………………………………
Ve bu hikayelerde, Cudi’ye mırada’ya gemisinin demirleyen Nuh- u Nebi’nin zalimlerin neden olduğu tufandan kurtardığı yaşam da, yeryüzünün en zalim imparatorluklarının yıkılışı da mezra- botan dağlarında yakılan ateşlerle insanlığa muştulanmıştır.
Asi, sert ve geçit vermez dağlarıyla mezra- botan lanete karşı kutsalı korumanın zapt edilemez kalesi olmayı, çağlar aktıkça sürdürmüştür bu hikayelerde.
………………………………………………………………………..
Direniş ve mücadele, mezra botan dağlarının sır dolu büyüsü…
Direniş, bu toprakların zulümden arınma töreniydi her dem.
Zulme uğrayanların böylesi törenlerde ettikleri dua ve dileklerinin ilahi kabulüydü 15 ağustosun ışığı ve de sıcaklığı..
Ve ilk kurşunun peşinde, özgürlük için sel gibi şaha kalkmanın adı olmuştu seri- hıldan.
Ondandı direnişin bedeli kabul- ü evveldi!..
Bedellerin bedeliydi sürgün, hükmedenlerin vijdansız dünyasında.
Sürgün hep bir ölüm olarak kurgulanmıştır hükmedenin vijdansızlığında. Sürgüne karşı koyuş da yaşamın kurgusu ve de kavgası..
Nedense bu topraklarda insanlığın hikayesi sürgün ve sürgüne karşı koyuş hikayeleriyle başlamıştır hep… Kaybedileni bulma, belki de bitimsiz arayışlarla sembolize edilen yaşamın özü olmuştur.
Her sürgün zordur.
Her sürgün acıdır.
Ama insanın kendi ülkesine sürgün olması çok daha zor ve çok daha acıdır.
Her sürgün yarına dönük bir dönüştür aynı zamanda.
Ve sürgün ile dönüş arasında ki köprüdür umut!
Maxmurun ve Maxmurlunun umut köprüsü direniş taşlarıyla örülmüştür.
Yaşamsal özün arayışçılarına aittir Maxmurda ki her evin duvarında size gülümseyen, hüzünle bakarken gördüğünüz resimde ki gözler.
Ve yine her evin duvarında gülümsemesiyle geleceğe dokunan, direniş taşlarından umut köprüsü inşa eden bir kahramanın resmidir gördüğünüz:
Kiminde bir anne, kiminde bir baba, kiminde bir kız kardeş, kiminde bir ağabey, kiminde hepsi olan bu kahramanlar adeta toplumsal hafızanın genetik kodu gibidir.
………………………………………………………………………..
Sürgüne doğmuş bu hayatlarda, yurt, yürek de yaratılmıştır.
Ve yürekleşmiş yurtlarda sürgün hükümsüz bir cezadır artık.
Her sürgün bir travmadır. Derin izler bırakır ruhlarda.
Oysa direnenlerin travmatik ruh halleri olmaz.
Direniş iyileştiricidir büyüleyici bir şekilde.
Yurdunu yüreğinde yaratmanın direnişçiliğidir tramvayı önleyen.
Direnişin iyileştirici etkisidir tramvayı etkisiz kılan.
Bu topraklarda cennet ve cehennem, yurt ve yurttan koparılmanın karşılığı olarak sürgün biçiminde kutsalın ve lanetin anlam savaşı olarak hikaye edilmiştir her dem.
Ve hikaye her bir kahramanın yaşamıyla bir yurda dönüş destandır bu topraklarda.
UNUTMAYACAĞIZ!!
Jêhat XELÎL