Korona salgınına ilişkin siyaset, toplum üzerine kafa yoran felsefeciler, siyaset bilimciler, sosyologlar ve diğer bilim insanları bizi nasıl bir dünyanın beklediği konusunda uzlaşamasa da, korona sonrasında hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı konusunda neredeyse hemfikirdirler.
Korona salgını sadece yaşamları söndürmekle kalmıyor, aynı zamanda farklı ton ve biçimleriyle dünya üzerinde hakim olan kapitalist sistemi de büyük bir belirsizlik içine sokmuştur.
Korona, Sovyetler Birliği’nin yıkıldığı günden beri tüm ezilenlere, halklara adeta tek reçeteymiş gibi dayatılan liberalizmin ve kapitalizmin büyük meydan okumalar karşısında sorunları çözme bakımında nasıl da yetersiz olduğunu, hatta korona örneğinde olduğu gibi soruların içinden çıkılmaz bir hale gelmesinin en önemli nedeni olduğunu göstermektedir.
Reel sosyalizmin yıkılması ile beraber kapitalizm halkların, ezilenlerin zihinleri üzerine bir ipotek koymuştu adeta. Ezilenler “serbest” (?) piyasa ekonomisi dışında bir ekonomik yapıyı, liberal demokrasi dışında bir siyasal yapıyı tahayyül etmeleri, onun uğruna mücadele etmekten men edilmişlerdi. Tarihin sonu gelmişti; insanlık uzun yollar kat ederek son durağa ulaşmıştı. Artık sosyalizmden, komünizmden bahsetmenin ne anlamı ne de gereği kalmıştı. Kapitalist sistem öyle bir mistik mertebeye yükseltilmişti ki, üzerinde yaşayan tüm canlılarla beraber dünyanın sonunu düşünebilirisiniz ama kapitalizmin sonunun bırakın geçekleşmesini düşünülmesi bile imkansızdır.
Ama tüm sınırları anlamsız kılan yaşamın yeşilliği, bugün bir kez daha korona salgını eliyle ezenlerin ezilenlere empoze ettiği sınırları param parça etmekte ve imkansız görünenleri imkanlı kılmaktadır.
Salgınlar dün de sadece bir hastalığın yayılması değildi bugün de öyle görülemezler. Salgınların, tarih boyunca sebep olduğu onca acının yanı sıra siyasal, toplumsal, ekonomik yapıların ne kadar hastalıklı ve çürümüş olduğunu tüm çıplaklığı ile ortaya koymak gibi bir özelliği de vardır. Tarih boyunca salgınlar sistemlerin yüzlerine taktığı tüm maskeleri indirmiş, yüzlerine sürdükleri makyajları silerek gizlenmek istenen tüm çirkinlikleri insanların gözleri önüne sermiştir.
Korona ile birlikte gerek ekonomik, gerek politik, gerek toplumsal düzlemde kapitalizmin insanlığa verebileceği bir şey kalmadığı bir kez daha ortaya çıkmıştır. Ama en önemlisi de korona kapitalizmin ahlaken iflasının simgesidir.
Bundan dolayı tam da böylesi bir dönemde kapitalizmin ötesini düşünmek insanlık için bir olasılık değil eğer insanlık varlığını sürdürecekse bir zorunluluktur. Diğer bir ifade ile bir kez daha “sosyalizmde ısrar insan olmakta ısrardır” demenin tam zamanıdır.
Korona sonrası insanlığı tarihsel bir kavşak beklemektedir. Kapitalizm mevcut haliyle iflas etmiştir ve mevcut haliyle devam edemeyeceği aşikardır. Ama tarihsel deneyimler de göstermektedir ki, bir sistemin aşılmış olması onun yerini otomatik olarak daha “ileri bir sistemin” alacağı anlamına gelmemektedir. Ama bu onun yerini otomatik olarak sosyalizmin alacağı anlamına gelmez. İnsanlığı korona sonrası yarınlar, aydınlık günler kadar bugünden de karanlık günlere de gebedir. Diğer bir ifade ile tam da insanlık bugün bir kez daha Rosa Luxembug’un güncelliğinden hiçbir şey yitirmeyen “Ya sosyalizm ya barbarlık” belirlemesini yaptığı noktadadır. Yarınların ne getireceğini ise bugünden yarınları hayal edenler ve hayal ettikleri daha adil bir dünya için mücadele verenler belirleyecektir.
Dolayısıyla da insanlık ya yeniden geçmiş sosyalizm deneyimlerinin yanlışlarına düşmeden, onların özeleştirisini de vererek sosyalizm yolunda daha aydınlık bir geleceğe yürümenin yollarını bulacaktır ya da tıpkı 1929 krizi sonrasında devrimci mücadelelerin başarısız olmasının bir sonucu olarak egemen olan faşizm bir kez daha karabasan olarak insanlığın üstüne çökecektir.