Rojava Üniversitesi bünyesinde kurulan Jineolojî Bölümü, kadın üniversitelerinin aksine kadın-erkek eşitliğini, yaşamı ve toplumu odağına alıyor. Bölüm şimdiden dünyaya model oluyor.
Kuzey ve Doğu Suriye’de Türkiye’de AKP’li Cumhurbaşkanı’nın oluşturmaya çalıştığı Kadın Üniversiteleri’nin çok ötesinde bir sistem mevcut. Demokratik özerklik sisteminin hakim olduğu bölgede üniversite eğitimleri ile de yeni sistemin temelleri sağlam atılmaya çalışılıyor. Bu kapsamda da Rojava Üniversitesi’nde birçok mesleki eğitimin yanı sıra edebiyat, tarih ve Jineolojî eğitimleriyle erkek egemen tarih anlayışı yeniden ele alınıyor. Jineolojî Bölümü ile de kadınlara kendi bilimleri etrafında kenetlenmenin olanağı sağlanıyor. Bugüne kadar dünyanın birçok ülkesinden akademisyenin ziyaret ettiği ve çalışmalarını büyük bir merakla takip ettiği Jineolojî, önümüzdeki süreçte dünyaya model olma yolunda ilerliyor.
Jineolojî Bölümünü ve çalışmalarını, Rojava Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Jineolojî Bölümü Öğretmeni Leyla Abdo’dan dinledik.
* Kendinizi kısaca tanıtır mısınız? Jineolojî çalışmaları ile ne zaman, nasıl tanıştınız/katıldınız?
Jineolojî Bölümü’nde öğretmenim. Bölüme gelmeden önce Jineolojî eğitim ve seminerlerine katılmıştım. 2017 yılında Rojava’da açılan Jineolojî Araştırma Merkezleri, Jineolojîyi daha yakından tanımamızı sağladı. Oldukça ilgimi çeken ve kendimi içinde bulduğum, yaşama dair, yapmak istediklerime dair yeni fikirler ve heyecanlar veren bu bilime merakım beni yeni açılan bölüme kadar getirdi.
“Bilim; etik yaklaşımdan yoksun biçimde gelişen tıp ve biyoloji bilimleri ile milliyetçi-dinci tezlerin geliştirilmesinde ve katliamlardaki suç ortaklığıyla sanık sandalyesindedir.”* Kadın bilimi olarak açığa çıkan Jineolojî nedir? Bu ihtiyaç nasıl ortaya çıktı? Neyi amaçlıyor?
Özelde toplumsal bilimlere ama genelde tüm bilimlere hakim kılınan ve dayatılan cinsiyetçi bakış Jineolojîyi gerekli kılan temel nedendir. Bilim, yaşam ve toplumun ihtiyaçlarından koparak iktidar ve sermayenin hizmetine girdiğinden bu yana toplum kırım, ekolojik yıkım ve kadın kırımının suç ortaklığını yapmaktadır. Bilimin kimin için olduğu ve neyin bilimi olduğu sorusu giderek daha fazla sorulur ve sorgulanır durumdadır. Bilim; silah teknolojilerinin geliştirilmesinde, hormonlu besinlerle toprağın ve insanın zehirlenmesinde, hastalıkların sıklık ve yaygınlık düzeyi karşısında etik yaklaşımdan yoksun biçimde gelişen tıp ve biyoloji bilimleri ile milliyetçi-dinci tezlerin geliştirilmesinde ve katliamlardaki suç ortaklığıyla sanık sandalyesindedir. Kadın kırımının neden ve sonuçlarını araştırmayan buna karşı çözüm önerisi sunmayan, ekolojik yıkımı durdurmayan, toplumu iktidar karşısında savunmayan toplum bilimlere nasıl güven duyabilir, verilerini esas alabiliriz? Kadını görmeyen, gerçeğini aydınlatmayan bilimler toplumu ve yaşamı da doğru ele alamazlar. Bu açıdan bilimin ihtiyaç duyduğu paradigmasal dönüşümde Jineolojî ve ekoloji bilimi çok önemli bir misyonla karşı karşıyadırlar. Kadın araştırmaları, feminist epistemolojiler, toplumsal cinsiyet kapsamındaki bilimsel çalışmalarda da cinsiyetçi bilimi sorgulama, kadın bilgisini açığa çıkarma, pozitivizme alternatif arayışlar vardır. Ancak Jineolojîyi gerekli kılan temel etmen anti-modernist, anti-oryantalist temelde ve kadın devrimine dayanak oluşturacak bilginin açığa çıkarılmasıdır. Bilgi-yaşam bağı sadece eleştiri temelinde değil özgürlükçü yaşamın inşasında sorumluluk alan bir düzlemde hayat bulmaktadır. Kadın gerçeğiyle yola çıkılan araştırmalar bizi kadınla, toplumla, tarihle ilgili yeni bilgilere ulaştırmaktadır. Toplumsallığın kurucu ve yürütücü varlığı, kutsallığı ve kimliği olarak kadını sadece cinsiyetine dayalı ve bundan kaynaklı yaşadığı sorunlarla ele alamayız. Toplumsallıkla olan bağları onu toplumsal sorunların çözümünde belirleyici bir konuma getirir. Bunu yapabilmeniz için de bilimsel bilgi ve araştırma adıyla sunulan ve dayatılan bilgi yapılanmalarını, cinsiyetçi dünya sistemlerini kadın eleştirisinden geçirmeniz gerekecektir. Bunun yol ve yöntemini Jineolojî bilimiyle bir araya getiriyoruz. Yani toplumsal bir sorumluluk ve etik anlayışıyla yaklaşmaktayız. Kadın gerçeğini araştırmalarının temeline alan Jineolojî, yaşamı ve toplumu kapsayan bir anlayışa sahip. Bilimi ve doğayı da bu bütünsellik içinde ele almaktadır.
“Bilimin toplumdan ve yaşamın kendisinden koparılarak karşıtı haline gelen bir yapıya dönüştürülmesinde üniversiteler, ulus devletlerin hizmetine sokulan bireylerin yetiştirildiği merkezler haline getirilmiştir.”* Rojava Üniversitesi bünyesinde 2017 yılında Jineolojî Bölümü açıldı. Bu dünyada da bir ilk aynı zamanda. Öncelikle şunu sormak istiyoruz; üniversitede Jineolojî bölümünün tarihsel, toplumsal ve politik anlam ve önemi nedir?
Evet, 2017-2018 eğitim yılıyla birlikte Jineolojî Bölümü, Rojava Üniversitesi bünyesinde çalışmalarına başladı. Rojava Üniversitesi’nin kuruluş çalışmalarında yer alması üniversitenin kadın özgürlükçü bakışını belirgin kıldı. Bu özelliği onu dünyadaki diğer birçok üniversiteden önemli bir farkla ayırdı. Jineolojînin üniversitede bir bölüm olarak yüksek öğrenime geçmesi üniversitedeki kadınlara ve akademik alandaki çalışmalarına yeni bir kapı araladı diyebiliriz. 20’inci yüzyılın son çeyreğinden günümüze kadar kadınların büyük emek ve mücadelesiyle oluşturulan Kadın Araştırma bölümleri kadın akademi dünyası için büyük kazanımlardı. Ancak üniversitelerde bunu daha ileri bir aşamaya sıçratacak ve kadın kazanımlarını koruyacak kadın bilim geliştirme merkezleri, bölüm ve fakültelerden pek bahsedemeyiz. Akademik alanda iktidar ve sermayenin sınırlamaları, dayatmaları, baskıları ve toplumsal dönüşümdeki örgütsel ve eylemsel zeminden koparmaya çalışmak bu bölümlerin etkinliğini kırıcı rol oynadı. Yani kadın araştırmaları ve bilimi kadın hareketi mücadelesinden koptuğu anda iktidarın etkisine girme riskiyle karşı karşıya kalır. Rojava devrimi; özgür, demokratik üniversitelerin oluşumu için de imkan yarattı. Demokratik kurumların inşasında özgürlükçü paradigmayla yetişen yeni nesilleri toplum ihtiyaçlarını karşılayacak alanlara dönük yetiştirmek için büyük çabalar verilmektedir. Bilimin toplumdan ve yaşamın kendisinden koparılarak karşıtı haline gelen bir yapıya dönüştürülmesinde üniversiteler, ulus devletlerin hizmetine sokulan bireylerin yetiştirildiği merkezler haline getirilmiştir. Tabi buna karşı özgür bireylerin, öğrencilerin, akademisyenlerin demokratik mücadeleleri bu alanların sadece iktidarların elinde olmasının önüne geçmiş ve özgür, demokratik üniversiteler mücadelesinde kazanımları da getirmiştir. Yaşanan savaş koşullarında kadınların üniversitede kendi bölümlerini oluşturma cesaretini göstermesi de Rojava ve kadın devriminin bir sonucudur. Bu bölüm, bu isimle ilk kez Rojava Üniversitesi’nde geliştirilmektedir. Modelimiz daha çok kendi deneyimlerimize dayanmaktadır. Jineolojî Akademisi ve Jineolojî Araştırma Merkezlerimizi ile dayanışma içerisinde bu modeli güçlendirici ortak bir anlayıştayız. Öte yandan kadın akademik çevreleriyle de tartışma ve paylaşımlarımızı yürütmekteyiz. Aynı zamanda kadın hareketlerinin, kadın kurumlarının, lise öğretmenlerimizin, hatta öğrencilerimizin görüş ve katkılarını da almaktayız. Toplumla ve kadın mücadelesiyle olan bağı onu hem güçlendirmekte hem de teorilerini yaşama geçirme zeminini akışkan kılmaktadır. Kendimizi bu anlamda oluşum sürecinde olarak tanımlıyoruz. Tabi kendi anadilimizde kadın ve toplum biliminin ilk taşlarını döşemek bizlere ayrıca onur ve heyecan vermektedir.
“Jineolojî açısından bilginin; kadın, toplum ve yaşam kökünden doğması pozitivist, ataerkil epistemolojileri köklü eleştiri ve analizlerden geçirmeye zorlamıştır.”*Jineolojî Bölümü 4’üncü eğitim yılında. Bugüne kadar bölüm bünyesinde neler yapıldı? Hangi dersler veriliyor? Kaç kişi mezun oldu? Şu an kaç öğrenciniz var? Ve de bölüm neyi amaçlıyor, misyonu nedir? Akademik açıdan işlediğiniz program ve müfredatı ve bunun ileriye dönük amaçlarını açıklayabilir misiniz?
Henüz kuruluş aşamasında olan Jineolojî Bölümü’nün esas amacı; kadın biliminin yer almadığı toplumsal bilimlere yapıcı eleştirilerle müdahalelerde bulunmak ve bu ihtiyacı ve amacı karşılayacak bir toplum bilim, yaşam bilim, özgür eş yaşam bilimi olma mücadelesini yürütmektir. Üniversitelerde geliştirilen bilimsel çalışmalarda bilimin cinsiyetçi, hegemonik yapısıyla mücadele halinde olma ve akademik alanda kadının zekasını, sezgisini ve yaşamsal gücünü yeni özgür eş yaşam bilimiyle geliştirmektir. En temelde beslendiği bilgi yapılanmasının kaynağı toplumun ve kadının öz bilgi oluşumlarıdır. Jineolojî açısından bilginin; kadın, toplum ve yaşam kökünden doğması pozitivist, ataerkil epistemolojileri köklü eleştiri ve analizlerden geçirmeye zorlamıştır. Aslında eleştirirken kadın ve yaşam gerçeğine de ışık tutmaktadır. Öte yandan toplumun ve kadın devriminin ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlamaktadır. Yaşam bilimi olduğu için tüm alanlarla temas halinde. Özsavunmadan ekonomiye, sağlıktan siyasete tüm alanlarda eğitimli, yetkin kadınlara ihtiyaç duyulmaktadır. Fakat tüm bu ihtiyaçları karşılaması için daha uzun bir yol var önünde. Dördüncü yılında edindiği önemli tecrübelerle hedef ve programını güçlendirme arayışı ve çabası içinde meşakkatli yoluna devam etmektedir. Özgür eş yaşam, tarih, felsefe, sosyoloji, kadın tarihi, ekoloji ve sağlık gibi konularda dersler vermektedir. Özgür düşünceyi ve yaratıcılığı geliştirecek eğitim yöntemlerini uygulamakta ve bu deneyimlerini sürekli değerlendirmektedir. Aynı zamanda son beş yıldır lise müfredatında bulunan “Jineolojî dersi” için öğretmen yetiştirmektedir. Devrimin ilk yıllarında uzun süreli eğitim-öğretim programlarını geliştirme imkanları olmadığı için tüm toplum kolektif çalışma ve yeni demokratik yapılarını oluşturma çabasında oldu ve çok değerli emekler verildi. Fakat bugün kadınların siyasette, öz savunmada, eğitim ve akademi alanlarında, öz yönetimde daha yetkin çalışmalarına ihtiyaç var. Bu nedenle çalışmaları geliştirecek, yürütecek kadınları yetiştirmeyi hedeflemektedir. Kadınlar tüm bu alanlarda erkek egemen zihniyetle mücadele halindeler. Kadın yasaları ve kadın kurumları kadını koruyan ve ona özgüven veren hukuki, varlıksal dayanakları olsa da her yerde (işte, evde, sokakta, siyasette, özsavunma alanlarında ve yaşamın her anında) bu zihniyetle, yarattığı şiddet kültürüyle mücadele etmek zorundalar. Şu an 47 öğrencimiz eğitimine devam etmektedir. Şimdiye kadar ilk mezun olan öğrencilerimizden 9’u liselerde Jineolojî öğretmenliği yapmaktadır. Bu da bir ilk. Jineolojî Bölümü daha kurulmadan önce liselerde Jineolojî dersi müfredatta yerini almaktaydı. Ancak, geçmiş yıllarda Jineolojî dersini veren öğretmenlerimiz yüksek öğrenim programlarından faydalanabilecek bir imkana sahip olamadılar. Bölüm kurulduktan sonra liseler için Jineolojî öğretmenlerini de hazırlamaktayız. Müfredatımızda öğrencilerimizin öğretmen olabilmelerini sağlayacak ders ve staj programlarımız var. Öğretmenliğe başlayan öğrencilerimiz heyecanla çalışmalarını sürdürmekteler. Bölüm olarak da mezun olan öğrencilerimizle bağımızı canlı tutmakta ve çalışmalarını takip etmekteyiz. Bölümümüz, Rojava Üniversitesi Kadın Meclisi çalışmalarında da öncü bir role sahip olup kadınların akademik ve toplumsal kimliğini güçlendirmeyi amaç edinmektedir. Öğretmen, öğrenci, yönetici, eşbaşkan, akademisyen ve çalışan kadınların haklarını garantiye alan, sorunlara çözüm arayan, eğitim, çalıştay, sosyal etkinlik ve eylem programlarını geliştirmekle yükümlü bir örgütlenme modelimiz var. Meclisimiz, kadınların katıldığı ve ortak kararlar aldığı özgün, özerk bir yapılanmaya sahip olup eşbaşkanlık sisteminin güçlendirilmesi için mücadele etmektedir. Jineolojî Bölümü, öte yandan üniversitede Jineolojî biliminin gelişimi için akademik projeleri geliştirmeyi hedeflemekte ve programına almaktadır. Tanımak isteyen, ortak projeler geliştirmek isteyen üniversite ve bölümlerden akademisyenler için program ve tartışmalar geliştirilmektedir. Gelip ziyaret eden, derslere katılan ve seminerler veren dünyanın birçok yerinden çok değerli akademisyenler oldu. Akademi dünyasında kapitalist sistemle mücadele yürüten, değerli kuramsal eserler yazan bu insanlar için Rojava Devrimi, Rojava Üniversitesi ve Jineolojî Bölümü, toplumsal bilimlere yeni bir bakış kazandıran, umut veren bir model. Tüm bölümler arasında en dikkat çeken ve tanınmak istenen bölüm olması, yeni yeni gelişen kadın ve yaşam bilimine sürekli heyecan ve geliştirme azmini katmaktadır. Geliştirilen ortak projeler, tartışma platformları ve konferanslarla kadın, yaşam, tarih, gelecek, toplum ve yaşanan sorunlar ele alınarak çözüm yöntemlerine ışık tutulmaktadır.
“Jineolojî, kendi toplumu içinde doğmuş bir bilim. Toplum ve halk olarak şimdiye kadar bizlere batı merkezli bilim anlayışı dayatıldı, öğretildi.”* Bölümün bölgeye yansıması ne oldu? Jineolojî Bölümü başta bölge olmak üzere dünya genelinde nasıl bir ilgi ile karşılanıyor?
Bölüm açılmadan önce bütün akademilerde, eğitim devrelerinde Jineolojî dersleri yıllarca verildi ve verilmektedir. Bu dersler Jineolojî Araştırma Merkezlerimiz, Jineolojî Akademisi ve Jineolojî gönüllüleri tarafından verildi. Jineolojî biliminin tanıtılması ve ilerleyen yıllarda edinilen tecrübelerle Jineolojî biliminin toplum bilim olma yolundaki gelişimi açısından etkileyici sonuçlar çıkardı. Kadınlara ve erkeklere has Jineolojî tartışmaları yeni ufuklara kapı araladı diyebiliriz. Özellikle erkekler açısından şaşırtıcı ve merak edilen bir ders ve tartışma platformu haline geldi. Çünkü Jineolojînin, kadına dair dersler ve tartışmalarının çerçevesini genişleten bir ders olduğunu ve kendilerini (erkeği ve erkeğin özgürlük sorunlarını) Jineolojî bilimiyle yeniden tanımlama ve sorgulama gayretini fark ettikleri için diğer derslerden daha ilgi çekici oldu. Ağırlıkta tüm kurum, kuruluş, yönetim ve yaşamsal alanlarda çalışanlar ve yöneticilere dönük geliştirilen eğitim devreleriydi. Tabi sadece belirlenen eğitim mekanlarında değil aynı zamanda mahalle ve köylerde halk için Jineolojî seminerleri verilmektedir. Tüm bunlar Jineolojîye dair toplumda bir algıyı, tanımayı geliştirdi. İlim el mer’a yani kadın bilimi denilince fark anlaşılır ya da merak edilir oldu. Rojava/Kuzey ve Doğu Suriye’de Jineolojînin seminer verdiği, kimi zaman sadece ziyaret ettiği birçok kurum, Jineolojîden beklentilerini dile getirmektedir. Mahkemeler, kadın kurumları Jineolojîden mezun olanları ya da Jineolojî Araştırma Merkezlerinde çalışanlardan toplumsal sorunları Jineolojî bilimiyle analiz etmelerini talep etmekteler. Bu da gösteriyor ki toplumda Jineolojîye dönük bir umut ve güven gelişmiş. İşgal ve savaş sonucu yerinden zorla göçertilen ve kamplarda yaşamak zorunda kalan halkımız için kamp yönetimlerinin taleplerinde de gördük ki toplumumuzun kendisini içinde bulduğu, sorunlarını çözmek için yol ve yöntem aradığı öz bilime ihtiyacı var. Kamplarda sağlık ve psikolojik danışmanlar olduğu halde Jineolojî çalışanlarından ve merkezlerinden ‘siz kadınları ve çocukları daha iyi anlayabilirsiniz, çünkü siz bizim toplumdansınız’ gibi öneriler geldi. Bu durum bizlere toplumun kendi bilimine nasıl ihtiyaç duyduğunu göstermektedir. Demek ki mevcut toplumsal bilimler bu ihtiyacı tam olarak karşılayamıyor. Jineolojî, kendi toplumu içinde doğmuş bir bilim. Toplum ve halk olarak şimdiye kadar bizlere batı merkezli bilim anlayışı dayatıldı, öğretildi. Bu anlayışın okullarında, üniversitelerinde okuduk ve meslekler edindik. Okurken bu zihniyetle büyük mücadeleler verdik. Milliyetçi, cinsiyetçi, pozitivist, oryantalist bilim karakterinin toplumumuzun ve halklarımızın başına neler getirdiğini, şu ana kadar da karşı karşıya kaldığımız savaş, katliam, işgal ve asimile politikalarından iyi biliyoruz. Yani kısacası, toplumumuz Jineolojîyi tanıdıkça ya da biz tanıttıkça ve toplumsal, yaşamsal bir bilim olduğumuzu yaptığımız çalışmalarla gösterdikçe Jineolojînin toplumsal sorunların çözümüne dönük etkileri artacaktır. Edindiğimiz tecrübe ve vardığımız sonuçlar ve veriler bunu göstermektedir. Arap kadınları hatta erkekleri ilgiyle, istekle Jineolojîyi yakından tanımak istiyorlar. Bu yıl dört Arap öğrencimiz Kürtçe bilmedikleri için gelecek yıla kadar dil öğrenip yeniden bölüme kayıt yaptıracaklar. Eğitim dilimiz Kürtçe ancak yazımsal olarak Arapça ile iç içe yürütülmektedir. Yine de bir öğrencimiz ısrarla şu an eğitime devam etmekte. Arapça bölüm de açılsın talepleriyle sık sık karşılaşıyoruz. Kısacası Rojava/Kuzey ve Doğu Suriye bölgelerinde ilgiyle, merakla ve saygıyla bakılan bir bilim, Jineolojî. Dünya genelinde özellikle özgürlükçü kesimler tarafından bölümümüz yoğun ilgiyle karşılanmakta. Birçok üniversite Rojava Üniversitesi ile tanışınca en çok Jineolojî Bölümü’nü tanımak istemektedirler. Geçen süreçlerde çeşitli tartışmalara ve uluslararası konferanslara katılımlar oldu. Bazı üniversite bölümleri uzun süreli ortak programlar geliştirmek istemektedirler. Nitekim birkaç tecrübe de yaşandı.
“Kadın üniversiteleri yaşamın tüm alanlarında kadını daha fazla hapseden, ona sınırlar çizen, kadın ve toplumun özgürlüğünü, eşitliğini esas almayan onu özgür eş yaşam mücadelesinden koparan bir proje.” * Bildiğiniz gibi Türkiye’de şu an hükümet tarafından kadın üniversitelerinin açılması gündemde. Fakat kadınlar buna kadın-erkek arasındaki ayrımcılığı ve eşitsizliği artıracağı için kesin bir dille karşı çıkıyor. Sizler kadın üniversitesi fikrine nasıl bakıyorsunuz?
Bir yılı aşkın bir süredir Türkiye’de kadın üniversitelerinin açılması tartışmaları var. Evet, Erdoğan bunu gündeme getirdiği anda kadın üniversitelerinin kurulması için talimat da verdi. Ancak öyle Japonya gezisi ardından, aldığı bir karar değil. Yıllardır eğitim alanında zorla geliştirilmek istenen bir model var. Bu, esasta kadını mülk, namus, günahkar gören yaklaşımın yansımasıdır. Açık bir şekilde ‘kreşten, ilkokula, ortaokuldan lise ve üniversiteye kadar’ diyebiliyorsa bunu zaten önceden programına almıştır bu iktidar. Yaşamın tüm alanlarında kadını daha fazla hapseden, ona sınırlar çizen, kadın ve toplumun özgürlüğünü, eşitliğini esas almayan onu özgür eş yaşam mücadelesinden koparan bir proje. Kadınları izole eden, birlikte yaşamdan koparan bir proje. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini kadın ve erkeğin ya da kız ve erkek çocuklarının birlikte eğitim gördükleri eğitimlerle aşabilme zeminini sağlayabilirsiniz. Kadınlara pozitif ayrımcılık yapılacaksa şimdiye kadar üniversitelerde kadınlar neden akademik ve yönetimsel alanda sınırlandırılmakta ve onlara yer verilmemektedir? Türkiye’nin 203 üniversitesinin sadece 18’inde kadın rektörler var. Pozitif ayrımcılık yapılacaksa kadın akademisyenlerin önü açılmalı. Siyasete kadın katılımının önünü açacak eşit temsiliyete dayalı politikalar geliştirilmelidir. Özgürlükçü kadın akademisyenlerin üniversitelerde büyük mücadelelerle oluşturdukları kadın araştırma bölümleri bugün asıl amaçlarından saptırılmak isteniyor. Yani üniversite alanında da kadın kazanımlarına saldırılar var. Asıl ölçüt, üniversitelerde kadın sayısının arttırılması, yönetimde yer almaları da değil. Asıl mesele cinsiyetçi bilime karşı bir adım mıdır? Kadın özgürlük mücadelesine ve erkeğin dönüşümüne katkı mı sunacak? Kadın kırımının önlenmesine mi hizmet edecek? Toplumun özgürlükleri temelinde eşitlik mi hedefleniyor, bunun toplumla, yaşamla bağı nedir, sorularına cevap verebilmektedir. Eğer toplumsal eşitsizliği, cinsiyetçi zihniyeti dönüştürecek bir hedefe bağlanmazsa Japonya’da olduğu gibi 80 kadın üniversitesi kurulsun, bunun toplumsal özgürlüğe bir katkısı olmayacaktır. Bilakis daha fazla soruna yol açacaktır.
“Olası bir uygulamada Türkiye’yi Boğaziçi’nde olduğu gibi direniş ve eylem süreci bekler.”* Cumhurbaşkanı, Japonya ziyaretinin ardından kadın üniversitelerinin kuruluşunu iktidarın gündemine almıştı. Ancak Japonya’daki kadın üniversitelerinin akıbeti de kadın örgütlerince biliniyor. Cinsiyetçi bakış açısının sonucu olarak ortaya çıkan bu üniversite modelinin olası Türkiye uyarlamasında kadınları neler bekler?
Olası bir uygulamada Türkiye’yi Boğaziçi’nde olduğu gibi direniş ve eylem süreci bekler. Toplumun tümünü ilgilendiren bir konuda karar almaları bu iktidarın cinsiyetçi, tekçi karakteri ile bağlantılıdır. Bu projeyi uygulamaya koymaları bu iradeyi yok saymalarıdır. Kadınların özgür akademik iradelerini, üniversite kurulacaksa da kendi öz kararlarıyla vermeleri esas olmalıdır. Zaten kadınlar tavırlarını büyük bir kararlılıkla ortaya koydular. Sadece kadınlar değil, erkeklerin de karşı çıkacağı toplumsal bir direnişe dönüşebilir. Çünkü bu sorun toplumu ilgilendiren bir sorun. Kadına yönelik şiddetin arttığı, demokratik mücadelenin faşizan saldırılarla bastırıldığı, tutuklama ve gözaltı operasyonlarının hiç eksik olmadığı, pahalılığın ve ekonomik krizin had safhalarda yaşandığı, savaşı ve işgali gündeminden düşürmeyen bir iktidarın kadın üniversiteleri uygulamaları cinsiyetçiliği daha da yükseltecek, kadın ve erkeğin yaşadığı sorunları derinleştirecektir. Yani bu projenin toplumsal özgürlükle hiçbir bağı yok. Kadın üniversiteleri gündemiyle Japonya’nın sosyolojik durumu da tartışılır oldu. Kadın üniversiteleri, 1900’lerin başlarında Japonya’da kadınların karma üniversitelere alınmamaları üzerine kurulmuş. Zaten sonrasında karma yüksek okulları açılmıştır. Günümüze kadar da ağırlıkta geleneksel olarak kadınlara atfedilen konular eğitim programlarında esas alınmış. Toplumsal cinsiyetçilik açısından sorunlu bir durum var karşımızda. Yani acaba Japonya’da onlarca kadın üniversitesinin açılması topluma ve kadın özgürlüğüne, toplumsal cinsiyet eşitliğine ne kattı? Özgürleştirici bir etki yarattı mı kendi toplumunda? Acaba Japonya’da kadın üniversiteleri tacizi, pornoyu, tecavüzü, şiddeti ne kadar gündemine aldı? Bu soruların cevabı bizim için çok daha önemli. Gündeme giren bu konuları Japonya kadın üniversitelerinin de ele alması gerekir. Uygulanması halinde tüm eğitim alanına bu model dayatılacaktır. Özgürlükçü, demokratik kesimler, partiler, sivil toplum örgütleri, kadınlar ve öğrenciler tarafından kabul görülmediği zaten beyan edildi, eylemler yapıldı, yapılmaktadır. Diğer yandan günümüz gençlerinin de bu modeli benimseyeceklerini ve entegre olacaklarını sanmıyorum. Bu model bu kuşağa hitap etmez. Daha fazla özgürlük isteyen, çok renkli, çok sesli, çok fikirli ve toplumsal sorunların çözümünde kadın özgürlüğünün temel halka olduğunu iyi bilen, iktidarın her gün saldırılarına maruz kalan bu gençler direniş ve itaatsizlik eylemlerini yükseltecektir diye düşünüyorum. Boğaziçi öğrencileri ve bu mücadeleye ortak olan akademisyenler şu an onurlu bir direniş içerisinde. Gençler iktidarın kayyım atamalarının demokratik, özerk üniversite geleneğine dönük tehlikelerini çok iyi görmekte. Diğer üniversitelerde de kayyım var. Kürdistan’daki belediyelere de kayyımlar atandı. Bütün demokratik kurumlar bu tehlikeyle karşı karşıya. Boğaziçi öğrencilerinin bu onurlu mücadelesi küresel çapta da binlerce akademisyen tarafından desteklendi. Bu direniş etrafında birleşmek ve karşı çıkmak oldukça anlamlı. Yani kısacası, Boğaziçi’ne rektör atayan ile kadın üniversitelerini bir proje olarak uygulamaya koyacak olan zihniyet aynı zihniyettir.
* Kadın üniversiteleri ile Jineolojî Bölümü arasındaki benzerlikler ya da farklılıklar nelerdir?
Sadece işgal altındaki Efrin’de son iki yılda Erdoğan rejiminin yarattığı toplumsal değişim ve kadın kırımı dahi onun kadın düşmanlığını anlatmaya yeter, artar. “Kadın da olsa, çocuk da olsa gereği yapılacak, kadınlar üç çocuk doğursun, her kürtaj bir Roboski’dir, kadın ve erkek eşit değildir” ve daha nice söylem ve pratik var. “Diktatörü yargılamak için 100 neden’ kampanyası onun kadın kırımlarını ortaya seren binlerce belgeyi sunuyor. Aslında Japonya’daki kadın üniversitesi, binlerce kadının katledilmesinden sorumlu olan bir diktatöre fahri doktora unvanı vererek bizimle olan farkını ortaya koydu.
“Jineolojî Bölümü, Rojava ve kadın devriminin yarattığı imkanlarla kuruldu.”
* Kadın üniversitesi tartışmaları sürerken, kadın üniversitelerinden ziyade Jineolojî Bölümü bir alternatif olarak hayata geçirilebilir mi? Jineolojî Bölümü’nün toplumsal ve zihinsel dönüşümde ne gibi etkiler olabilir?
Biz Jineolojî Bölümü’nü, kadın üniversitelerine alternatif olarak kurmadık. Jineolojî Bölümü, Rojava ve kadın devriminin yarattığı imkanlarla kuruldu. Temelinde onu güçlendiren Kürdistan Kadın Özgürlük mücadelesinin değerleri ve birikimine dayanıyor. Tarihsel ve toplumsal dayanakları dünya kadın mücadelesi, feminist mücadele tarihine kadar uzanmaktadır. Modelimiz, hem bölüm açısından hem de üniversitedeki kadın meclisi örgütlenmesi açısından kadınların özgücüne ve kararlarına dayalı yürütülmektedir. Toplumsal eşitsizlik ve erkek tahakkümüyle yaşamın her alanında karşı karşıyayız. Bölümümüzün kadınlardan oluşması onu genel yapılanmadan koparan bir örgütlenme değil. Kadının erkeğe dayanmadan, kendi öz gücüyle yaşamın tüm çalışma alanlarında kurucu ve yürütücü güce sahip olduğuna güvenen bir felsefeden kaynağını almaktadır. Kadın özgün örgütlenmesini; kadını erkek egemenliği ve ataerkil toplumsal yapıyla mücadele edecek donanımı kazanma temelinde ele alıyoruz. Üniversitedeki akademik yapılanmamız, cinsiyetçi zihniyete karşı mücadele etme örgütlülüğümüzü geliştirmektedir. Genelle birbirini etkileyen, besleyen ve güçlendiren bir diyalektiğe ve sorumluluğa sahip. Erkekle birlikte yaşamayı, çalışmayı, işleri yürütmeyi güçlendirmeye dayalı. Rojava Üniversitesi’nde eşit temsiliyete dayalı eşbaşkanlık sistemi rektörlükten tüm fakülte ve yüksek lisans bölümlerine kadar uygulanmaktadır. Bunun yanında kadının ayrıca özgün, özerk sistemini ve bunun hukuksal dayanaklarını oluşturduğu Rojava Üniversitesi Kadın Meclisi var demiştik. İncelenmeye değer bir sistem. Öte yandan üniversitenin tüm bölümlerinde ‘Jineolojî’ temel bir ders olarak görülmektedir. Bu derslerde eş yaşam bilimi olarak Jineolojîyle kadın ve erkek öğrencilere kendilerini yeniden tanımladıkları, özgürce tartışabilecekleri, toplumsal cinsiyetçiliği sorgulayabilecekleri ve çözüm önerileri geliştirebilecekleri bir imkan sunulmaktadır. Bu da kadın ve erkek öğrenciler için zihniyet değişiminin dersi demek oluyor. Yani bölümümüz sadece kendisini geliştirmekle yükümlü bir modele sahip değil. Özgün sistemi ve onunla birlikte eşbaşkanlık sistemini güçlendirme sorumluluğu ve misyonuna sahip. Rojava Üniversitesi, demokratik ve özerk üniversite anlayışına uyan bir gelişim seyri içerisinde. Kadınların akademik gelişiminin önünü açan, geliştiren yapılanmalarını oluşturmaktadır. Tabi bizler açısından önemli olan bu kazanımları daha da geliştirip güçlendirmek ve bunun önündeki engeller ile mücadele etmektir. Biliyoruz ki toplumsal özgürlük, bütünlüklü bir mücadeleyle geliştirilebilir. Üniversiteler de bu mücadelenin önde gelen kurumlarından biri olduğu gibi bu mücadeleye her an toplumsal sorumluluk anlayışıyla yaklaşmak göreviyle karşı karşıyadır.