Sistemin bizlerde yarattığı bir özelliktir, kelimeleri sadece verili anlamları ile ele almak, sınırlamak ve bu şekilde söylendiği haliyle zihinlerimizde o kelimenin ya da söylemin canlanması. Yol dediğimizde muhtemelen bir çoğumuzun aklında uzun veya kısa farketmeksizin uzanan asfalt -bir cadde, sokak adı her ne olursa- gelir. Belki yağmurun toprakla buluşmasını sevenler için bir toprak yol olabilir akla ilk gelen. Sonuç olarak ortaklaşan temel fikir bu kavram karşısında, hepimizin somut bir gidişi, yürüyüşü ya da bir noktadan çıkınca sonunda varılacak başka bir noktanın yer edinmesi. Yani bu yolu neyle-nasıl-ne için-hangi amaçla gittin soruları konuları çok arka planda kalır. Var olanı düşünürüz. Diğer tabiriyle sadece madden düşünürüz o yolu. Benim deyimimle ise yolu yol yapan temel şeyleri ya görmezden geliriz ya da çok yüzeysel düşünürüz.
Peki yol neydi de yoldaş olmak o kadar anlam ve hatta yaşam buldu onunla. Yol sadece ucunda veya ortasında varılacak bir başka nokta mıydı yoksa ulaşman gereken (yani kendine amaç edindiğin) noktaya varana dek göreceklerin ve o yolda ilerlerken hangi adımlarla yürüdüğün müydü? Özgürlük saflarına ilk katıldığım günlerde, karşıma çıkan ve hayranlıkla baktığım doğa karşısında (ki kuşksuz uzun bir yolu yürümemiz gerekirdi) aklıma geldiği gibi yanımda beraber aynı yolu yürüdüğüm yoldaşıma şöyle söylemiştim: ‘PKK bir uzun yoldur.’
Zaman geçtikçe bunun doğruluğunu anladığım kadar, o zamanki söylemde yeretsiz olan pek çok şeyi de farkettim. PKK-PAJK, mücadele çizgisi ile sadece uzun bir yol değil; uzun-soluksuz ve yolu yürüyor oluşun kadar hangi adım ve kararlılıkla yürüdüğünün de çok önemli olduğu bir yoldur. Bu yüzden zaten bu yaşamı, gerilla yaşamını, özgürlük mücadelesini yol olarak belirleyip, sistemin kirinden pasından kaçarcasına bu yolu yürümeye yemin ettiğinde, ilk olarak bu yolda yürürken hangi isimle yürüyeceğini belirlersin. Bu sadece kendine bir isim seçme faslından öte bir durumdur. Kendine kod olarak seçtiğin isim, artık senin kimliğindir. Bu, bu yolu nasıl yürüyeceğine kendi iç sorgulamalarında verdiğin bir cevaptır. Beritan ismini alırsın, onun çizgisi, yaşam duruşu, yoldaşlığa bağlılığı, ihanete ve teslimiyete karşı duruşu artık senin çizgin olur. Zilan ismini alırsın fedailik çizgisini yaşamın her alanında, hatta vücudunun tüm hücrelerinde canlandırışı ve kadın ordulaşmasının öncü komutanı oluşu senin çizgin olur. Yani kısacası Beritanca ve Zilanca yaşamak, seçmiş olduğun özgür yaşam mücadelesinde nasıl yaşayacağına ve nasıl savaşacağına dair belirlediğin kimlik olur.
Kısacası söylemek istediğim şu; bazen yol sana en büyük yoldaş olur, ama bazen de yoldaşın kendisi senin yolun olur. Tıpkı Beritanın, Zilanın, Semanın ve yüzlerce kahramanın bugün hepimize bir yol olduğu gerçeği gibi.
Yol ve yoldaş… Yani Kürtçe’de Rê û Rêheval… Anladım ki aslında nasıl ki yoldaş güzelliğini aynı yolu paylaşıyor olmaktan alıyorsa, yol da güzelliğini aynı yolu yürüdüğün yoldaşlarının güzelliğinden alıyor. Tıpkı bu yolun ilk yürüyücüsü ve koşucusu Önder APO ve elli yılı aşkındır özgür yaşam aşkıyla savaşan ve kanlarıyla, yoldaşlıklarıyla yolumuzu aydınlatan şehitlerimiz gibi…