Şafak Aryen
Bireyin gelişiminin dayandığı düşünce biçimi, ilgileri, kabulleri, redleri, yaşam tarzı, insanla ilişkilenme ölçüleri, hayata bakışı, toplumu algılama biçimi, sorunlara yaklaşımı, sorunsallaştırdığı konular, çözüm anlayışı, sevgisi, öfkesi, yakınlık ya da uzaklıkları, doğayı algılama biçimi vb konulardaki niteliği, kişinin edindiği doğrulara ve bu doğrularla ilişkisine dayalı gelişir. Bireyin gelişimi mutlaka parçası olduğu toplumunun gerçeğini yansıtır ama toplumun bu gerçeğini tanımlayabilmek, verili gerçek dışında aslolanı görebilmek ve buna dayalı gelişim ve sorunları ayrıştırabilmek, yani toplumsal ihtiyacın ne olduğuna ilişkin gölgelenmiş düşünceyi aşarak, berrak bir zihinle gören gözler oluşturmak kişinin düşünce kapasitesi, esas olarak da kişiliğini yapılandırdığı değerler sistemine dayalı gelişir. Her birey yaşam süreci içerisinde kendi toplumsal gerçeğiyle zamanı ve mekanı ortak yaşamaktadır. Bir çağın, bir dönemin, insanın yaşam süresinin zaman kesitinde milyarlarca insan yaşamakta. Bu milyarlarca insanın kendi zihin yapıları, sosyal gerçeklikleri, gelişim düzeyleri, inanç yapıları temelinde zamanı algı biçimi, zamanın içinde konumlanma ve yaşamını örgütleme biçimi değişse de, bu değişimler bireysel ya da toplumsal farklılıklar olarak ifadelendirilse de; herkesi kapsayan, ilgilendiren, hayatını belirleyen, toplumunu etkileyen, bu anlamda tüm insanların ortaklaştığı konular da vardır. Bu konular temelde içinde bulunulan zamanın niteliğini belirleyen insanlığın biriktirdiği toplam gelişim düzeyi ve ortaklaşmış sorunların niteliğidir. Birey olarak farklılaşma, kişisel gelişimin öncülüğe evrilmesi, zaman ve mekanın ifade ettiği gerçeğe ve sınırlara ulaşmak bu konulara yaklaşım üzerinden şekillenir, tarihsel süreç bu doğrultuda atılmış adımların inisiyatifi üzerinden biçimlenir. ‘An’da kazanma, geleceği şimdi oluşturma, toplumsal gerçeğin ahlaki değer yargılarına nüfuz etme, yani yeniden şekillendirme, daha doğrusu yeniden toplumsallaşma söz konusu ‘an ve mekan’da toplumsal gelişimi sahiplenen, sorunlarının niteliğini kavrayan, çözüm gücü oluşturan, yani toplumsal ihtiyaca cevap veren bireyin tarihsel özellikleriyle kesişmesiyle mümkün olabilir.
Birey gerçeğinin öncüleşmesi, ‘Tarihsel Önderlik’ olarak somutlaşması ihtiyaç anıyla kesişen, cevap oluşturabilen gerçekliklerin tanımlarıdır. Yani tüm zamanlar boyunca aynı an’da yaşayan milyarlarca kadın-erkek vardır, binlerce farklılığa dayalı toplumsal guruplar vardır ama içinde bulunulan zamanın gelişimini ve ihtiyaçlarını kavrayan, sadece kavramakla da yetinmeyen, bu ihtiyacın karşılanmasının sorumluluğunu üstlenen öncü ‘bir’dir. Ama bu ‘bir’ olma hali tarihsel-toplumsal gelişimin tüm niteliğinin toplamını kendisinde somutlaştırdığından insanlığın özünü temsil eder, bu nedenle kişide toplanan ‘herkes’tir, yani o ‘bir’ milyarlarca insanın toplamı olarak gerçeğe dönüşür. İçinde bulunulan zamanın ruhunu, ihtiyaçlarını, gerçeğini özümsemek ve bunu mekansal ihtiyaçla buluşturmak ve bunu karşılamak için girişimde bulunmak o ‘bir’i hem yerel, hem de evrensel kılar. Bu nedenle öncülük kendi toplumsallığının dışa vuran sorunlarına çözüm bulurken, onu diğer toplumların, daha doğrusu; insanın, doğanın çözümü temelinde ele alır ve böylelikle öncülüğü evrensel bir nitelik kazanır.
Buna dayalı kişide somutlaşan öncülük düzeyi; kendi bakış açışını şekillendirdiği doğrulara, ilkelere dayalı sorunlara yaklaşım biçimi üzerinden şekillenir. Bu gerçeklik; kişiye özgü, kişiye has ama ‘doğru’su evrensel nitelik kazanan özellikler gösterir. Zaten esas farklılık buradadır. Evrensellik özelliği; doğru ya da yanlış kabul ettiği şeylerin tarihsel arka planı, ve hakikati ifadelendirme gücüdür. Bu da öncüleşen kişinin tarihle bağı, tarihin bir özeti ya da damıtılmış olma gerçeğini ifadelendirmesiyle bağlantılıdır. Siyasal öncülük sert dönemlerde öne çıkan ve çözüm perspektifi sunan bireylerde somutlaşabilir ki bu çıkışlar dönemseldir. Ama tarihsel öncülük tüm tarihin değer birikimleriyle özsel bir bağ gerektirir ki, bu nedenle tarihsel öncülerin çıkışları yapısal kaos hallerinde gelişir. Yani tarihsel nedenlere dayalı sorunlar, tarihsel çözüm gücünü ihtiyaç olarak öne çıkarır ve öncüler buna cevap üzerinden şekillenirler. Kişiye özgü nitelikler gerçek anlamda öncülerin oluşmasını belirler. Söz konusu olan durum sadece kendi yaşadığı çağın sorunlarını görmek değil, esas konu bu sorunların kaynağını takip etme, yani hakikatini gün ışığına çıkarma ve bu sorunların çözümüne öncelik verme tarzıdır. Bu da kişiye özgü niteliklerin bire bir belirlediği, etkilediği, etkiden öteye yön verdiği konulardır. Tüm bunların toplamı olarak Reber APO kimliği böyle tanımlanmazsa, hem tarihsel olarak çıkış zamanında söz konusu olan objektif koşullar, hem de kişiliğin kendi değer ölçüsüne dayalı sorunlara yaklaşım ve çözüm tarzı anlaşılamaz.
Reber APO’nun kişilik olarak şekillendiği, içerisinde var olduğu zamanın yaşadığı sorunlar, uygarlığın derinleşen yapısal bunalımının sorunlarıdır. Önderliğimizinde savunmalarında vurguladığı gibi insanlık direnen demokratik değerler çizgisinde, sürekli olarak varlığını özsel gerçeğinin ifadesi olan özgürlük talepleri doğrultusunda ortaya koymuş ve bu temelde kendini örgütledikçe tarihsel sürecin en sert dönemlerinde çıkış yapmıştır. Genel olarak ulusal, sınıfsal ve demokratik kurtuluş temelli çözüm arayışlarına, özgürlük taleplerini yönelttiği alanlarda gerçekleşen devrimsel gelişmelere rağmen gerçek anlamda ve herkes için, aynı anda eşitlenmiş bir ‘özgürlük’ mümkün olmamıştır. Milyonların emeğini ifadelendiren devrimsel gelişmeler, kuşkusuz direnen demokratik değerlerin tarihin bir kesitine mal olmuş muhteşem kalkışlardır ama esasa ilişkin çözüm gelişmediği için, bu devrimlerin özgürlükler anlamında fazla bir getirisi olmamıştır.
Kuşkusuz iktidarın kurumlaştığı dönemden itibaren her türlü ret, tepki, direniş, girişim anlamlıdır ve demokratik değer çizgisini bunlar oluşturur. Fakat insan aklı öncelikli yaşadığı sorunu ne kadar ifade eder ve tanımlayabilirse onun çözümüne yönelmiştir. Özelde ikinci Dünya paylaşım savaşından sonra bu her üç alanda yaşanan gelişmeler özgürlüğü tek başına sağlayamadığından, insanlık sorunların çözümünü dayandıracak daha esas konulara yöneltmiştir. Bu durum derinleşen kaosun en fazla sorunlu alanlarının tanınmasıyla da bağlantılıdır. Yani özgürlük ve eşitlik temel sorun olarak kendisini dayatırken, buna ulaşmanın koşulu esas sorunların çözümüyle mümkündür. Bu nedenle insanın insanla çelişkisi- sorunu, insanın doğayla sorunu, erkek kadın çelişkisi- sorunu kendi çözümünü dayatır bir nitelikte açığa çıkmıştır. Dolayısıyla feminist, ekolojist, kültüralist hareket ve alanlar, genel olarak demokratik eğilimin güçlenmesi bu sorunların çözümünü kapsayacak yeni devrimsel örgütlenme alanları olarak kendisini somutlaştırmaya başlamıştır. Bu nedenle özgürlük sorunu esas sorunların çözümü üzerinden kendisini dayattığından, yeni devrimci öncülük ve hareketler çözüm perspektiflerini bu kapsamda geliştirmek durumundadır. Hareketin gelişiminden itibaren Reber APO’nun ideolojik yaklaşımında yer edinen bu temeldeki yaklaşım ve buna dayalı Paradigmamızın ‘Demokratik-Ekolojik-Kadın özgürlüğü’ ayaklarına dayalı çözüm perspektifi zamanın ihtiyaçları ve ruhuyla doğru teması ifadelendirmektedir. Bu sorunlarla iç içe derinleşmiş ulusal sorun ve bunun çözüm zorunluluğu yerelden evrensele bir sorunu ele alma ve çözme tarzını şekillendirmiştir. Tüm bunlar çağın hem ulusal, hem genel özgürlük sorunu olarak tanımlanmakla birlikte objektif koşullar eşittir çözüm anlamına gelmemektedir. Burada sorun olan bu koşullara yaklaşım biçimidir. Nihayetinde o süreçlerde yaşayan ve özgürlük iddiasıyla hareket eden bir çok birey ve hareket söz konusudur ama kimse sorunun içeriğini bu şekilde ele almamış, çözümünün yol ve yöntemlerini ve ona ulaşma araçlarını geliştirmemiştir. Yani burada sorunu kaynağına inerek tanımlayan ve buna dayalı çözmeyi gündemine alan bir yaklaşım vardır ki; asıl tarihi etkileyecek sonuçları beraberinde getiren de budur. 21. yüzyıl öncülüğünü tartışırken tarihi şekillendirecek girişimin kaynağı nedir sorusuna verilecek tek cevap; bu kaynak Reber APO’nun öncülük niteliğidir şeklinde ifadelendirilebilir.
Sorunların çözümünde her üç sorun alanının hepsine eşit mesafede duran, ama sorunun ilk adımını tanımlayacak kadar hakikati görünür kılan yaklaşım Reber APO’nun ‘kişiye has, kişiye özel’ niteliğiyle şekillenmiştir. “Ezilen ilk ulus, ilk sınıf, ilk cins kadındır” tespitinden “Kadın özgürlük sorunu çözülmeden hiç bir sorun çözülemez” gerçeğinin zorunluluğunu devrimci hareketlerinin önceliği olarak belirlemesi, buna dayalı mücadele ve mücadelenin araçlarını şekillendirmesi ve esas olarak devrim teorisine “Sosyal-Toplumsal Devrim”, “İç içe Devrim” tanımını getirmesi Reber APO’nun kişiliğinde ideolojik-siyasal ifadeye kavuşmuş özsel gerçekliğin yol açtığı sonuçlardır.
Özsel gerçekliğini “Anaerkil toplum çocuğuyum” şeklinde ortaya koyan Önderliğimizin kişiliğinde, uygarlığın bütün acımasız, güzel olanı hafızadan silen, sonsuz kaybetmeye mahkum ettiği yaşanmışlıklara rağmen, tarihsel süzgecin damıttığı özellikler olarak ‘Doğal Toplum Değerleri’ etkili ve belirleyici olandır. 5000 yıllık uygarlık gerçeği karşısında Doğal Toplum Değerleri olarak ifade bulan Ana Tanrıça kültürünün insan, varlık, doğa, iyi, güzel, çirkin, kadın, erkek, eşitlik, hak ölçüleriyle varlık bulan bir gerçeklik mucize niteliğinde bir ‘Tarihsel Gerçekleşmedir’. Bir insan olarak, bir cins, bir ulus mensubu olarak Önderliğimizin tüm sorunlarla teması, karşıtlığı, retleri, mücadelesi sadece bazı doğruların teorik formülüne, yani pozitivist gerekirciliğe dayalı değil, dönemin ve doğruların ruhunadır, yüreğinedir, haksızlığın yarattığı öfkesinedir, hakikatin gerektirdiği ‘hak’ olanı gerçekleştirme gerekliliğinedir, buna olan inancadır.
Bu nedenle Reber APO’nun kadınla ilişkisi berrak, saf, içten, güzelik ve iyilik, zerafet ve saygı, eşitlerin arkadaşlığı, bunun yarattığı içten coşku ve samimi heyecan, arkadaşlığın gerektirdiği ortaklaşma, büyük fedakarlık ve bütünlük, bunun önündeki tüm engellerle amansız savaşçılık, en güzelini yoldaşına pay etme inceliği ve büyük yürekliliği temelindedir. Özseldir bu özellikler, bu nedenle daha çocukluğunda dile gelendir, oyunlarını ortaklaştırma çabası, eve kapatılarak cinsel objeliği evlilikle mühürlenen küçük kız çocuklarını sokağa-oyuna çekme çabası ve bu konuda inadı, çocuk yüreğiyle direnişi bundandır. Küçük bir çocukken kadın gerçeği karşısındaki heyecanı, tertemiz gülümseyişiyle kadına bakışı ve insana sadece güzel olanı çağrıştıran bakışlarını yöneltişi, değer ve anlam yükleyen tavırları neyse Öncülüğünde, şu ana kadar gerçeğinde somutlaşan da budur. Çünkü bu O’nun kültürü, gerçeği, özüdür. Bu nedenle alternatifsizdir, en çok sevilendir, uğruna büyük mücadele edilendir, taklit edilemeyecek olandır, ‘tek olan Güneş’tir’, çünkü gerçek anlamda kadın öncüsü, yoldaşı olandır, bunun için hayatını ortaya koyandır. Büyük bir tutarlılık vardır bu özsel gerçeklikte; bu nedenle öncelikli adımı bir erkek olarak erkekliği çözümlemek olmuştur. Yani kendi özgürlük sorununu çözerken uygarlığın yüklediği iktidar alanını reddetmek, iktidarın örgütlediği erkek egemen kişiliğini köle ve öldürülmesi gereken verili, yapay kimlik olarak tanımlamak, saf ve insan özüne ulaşmanın zorunluluğunu ortaya koymak Önderliğimizin kendi iç tutarlılığı olarak şekilenmiştir.
Bu temelde klasik-verili kadın kişiliği karşısında amansız retler geliştirmek, klasik kadın ve erkek kişiliğini yaşanmaz kabul etmek ve 5000 yılın hükmüne rağmen Marduk kültürüne, devletine, geleneğine savaş ilan etmek ve ‘ÖZ’ uğruna tarihin en büyük savaşçılığını geliştirmek ve uygarlığın intikam çabası karşısında İmralı’da muazzam direnmek ve asla geri adım atmamak gerçek Öncülüğün somutta yaşanmış en büyük örneği olarak şekillenmiştir. Önderliğimizin şekilendiği zamanın insan sayısı elbette milyarlarca, Kürdistan özgülünde aynı zamanda yaşayan Kürt sayısı da milyonlarca ama kadına böyle yaklaşan insan sadece bir tane. Bir tek yaşadığı çağ değil, tüm uygarlık boyunca Kadın sorununu bu düzeyde kaynağıyla görünür kılan, sadece teorik değil, sorunun görünür kılınması kadar çözümünde de çabalayan, mücadele eden, kadınla yoldaşlığını ilkeye dayandıran ve bu temelde sevgiyi gerçek anlamı ve tadında kadınla yoldaşlığının yürek bağına dönüştüren Önderliğimiz dışında ikinci bir kişi olmamıştır. Kadınla ilişkiyi her türlü verili tanım ve cinsiyetçi ilişkiden arındırarak, “Ben kadınla aklım ve yüreğimle ilişkilenirim” ilkesiyle insanın öz ilişkisinin gerçek alanlarını tanımlayan Önderliğimiz, kadının eşsiz yoldaşı olarak tarihsel bir nitelik göstermektedir. Hem de Özgür Kadın Kişiliğinin gelişiminin yol açtığı büyük heyecan dışında hiç bir karşılık beklemeden!.. Tekrarlarsak; kadın karşısında 5000 yıllık egemen-köle ikilemine dayalı bir kültür ve bunun şekillenme sürecinin yol açtığı tüm acı ve haksızlıklar karşısında doğru olanı ortaya koyan ve yaşanabilecek kadın ve erkeği ‘öz’ temelinde tanımlayan Önderliğimiz; ‘ANA ERKİL TOPLUM ÇOCUĞU’ olmanın gereğince yaşama ilkesini hayata geçiren, tarihin en adil, en vicdanlı ‘İNSANIDIR!’
Reber APO; kadın özgürlük sorununun ancak ‘Öz’ olanın ‘Tanrıça güzelliği ve Erdemi’ ile yeniden ortaya çıkarılmasıyla çözülebileceği, “özgür kadın, özgür toplum, özgür ülke, özgür Dünya” tespitiyle ancak Devrimin gerçek anlamına kavuşabileceği gerçeğinden hareketle, Özgürlük Hareketini örgütledi ve amansız bir mücadele başlattı. Bu mücadeleyle ulaşmayı hedeflediği özgürlük; ‘ÖZ’ olma, ‘Xebun’ olma bütünlüğünü kendinde somutlaştırmış, verili olandan kurtulmuş, kabul-ret temelinde doğruları olan, doğruları yaşamsallaştıracak gücü, yani iradesi olan, evrene, doğaya bakıştan, kişi ve kimlik olarak kendini algılama biçimine kadar uygarlığın kirinden arınan, yaşamı ve varlığı yeniden estetize eden, bu temelde yeni bir toplum arayışıyla kendini örgütleyen ve arayışını somutlaştırmak için cesarete dayalı muazzam mücadele eden, hakkı olana sahip çıkan, mutlaka başararak Tanrıçalığı yaşam gücüne kavuşturan, güzelliği, iyi olmayı, paylaşmayı, duyguyu, aşkı insan olmanın özsel niteliğine dayandıran, bu temelde emeği kutsayan, kollektif gelişimle erkek egemenliğini, kültürünü, kurumunu ve sistemini yenilgiye uğratan, doğayla barışık iyi düşünen, doğru konuşan, güzel yapan kadın-erkek-toplum-yaşam gerçeğine ulaşma halini kapsamakta, ifadelendirmektedir. Önderliğimizin mücadele anlayışı esas olarak amaçladığı şeyleri başarma, onlara ulaşma temelinde geliştiğinden kadınla yoldaşlığının tutarlılığı Özgür Kadın kimliğine ulaşma mücadelesinde kendisini ortaya koymuştur.
Önderliğimizin tanımlanan Özgürlük gerçeğine ulaşma ısrarı; kadınla yoldaşlığının ilkesini yaşamsallaştırma çabası olarak Uygarlığa, onun devletine, zihniyetine, kurumuna, ordusuna, modernitenin her tür ayartıcı sahteliğine, maddi dünyasına, verili toplumuna, klasik kadınına-erkeğine, geleneğine, dayandığı inanca, insan hafızasında yer edinmiş köleliğe karşı büyük bir meydan okumadır. Bu büyük eylem kuşkusuz önce ‘yoldaş’ olanı yaratmayı, oluşturmayı, kadın ve erkeği yoldaş haline getirmeyi gerekli kıldığından, Önderliğimiz en büyük eylemine en büyük çaba ve emeğini, sevgisini, eleştirisini, mücadelesini, inancını, tutkusunu yöneltmiştir. Bu gerçeğe dayalı olarak kadın açısından Önderlikle Yoldaş olmak, tamamen Özgür Kadın Kişiliğine ulaşmakla, bu uğurda mücadele etmekle, bunun gerektirdiği ilkesel donanımı kendinde yeniden oluşturmakla ve asla gelenekselliğe yüzünü bir kez daha dönmemekle, iradeli olmak, amansız savaşmak, örgütü korumak ve büyütmek, her zaman kaynaktan beslenmek, özgürlüğü onur haline getirmekle özdeştir. Önderliğimizin kadınla yoldaş olma gerçeği karşısında kadının yoldaşlıkla özdeşleşen ilkesinin Özgür kadın, özgür toplum hedefine yönelmesi öncelikle Önderliğimizin belirttiği gibi “akıl ve yürekle ilişkilenme” düzeyini oluşturmayı gerekli kılmaktadır. Akıl ve yürek; özgürleşmiş düşüncenin insansal varlığı temelinde kendini tanımlaması ve bu temelde herkes ve herşeyle ilişkilenmesini kapsamakta, ifadelendirmektedir. Bu nedenle Reber APO’nun ‘akıl ve yürek’le ilişkilenilecek kadını oluşturma mücadelesi öncelikle o aklın ve yüreğin hakikati algı ve hissediş gücüne ulaşmasını gerektirir. Bu nedenle kadının zihnen temizlenmesi, kendine aidiyetin kavrayışına ulaşması, özüyle yeniden ilişkilenmesi, yüreğini anlamın derinliğiyle büyütmesi ve bu bütünlükle yaşamla, insanla, doğayla, toplumla ilişkilenmesi öncelikle karartılanın aydınlatılmasını gerektirir. Dolayısıyla aydınlatılmayı stratejik önemde gerekli olarak ele alan Önderliğimiz, eğitim çalışmalarını her zaman öncelikli ve en temel çalışma olarak ele almış, kadının dirhem dirhem kendisinde biriktirdiği, oluşturduğu, canlılık kattığı düşünsel gelişimini büyük bir coşkuyla karşılamış ve küçücük bir ilerlemeyi bile amaçsal gerçekleşmenin mümkün olduğu yönünde bir inançla karşılamış, alkışlamıştır. En anlamlı ve fedakar bir duruşla yeni yürümeye başlayan bir çocuk misali özgür kadın filizlenmesini avuçlarının içine alarak korumuş, dayanak olmuş, çok narin olanı incitmeme zerafetiyle muazzam bir incelikle ektiği, suladığı, yeşerttiği filizin büyük bir yaşam ağacı olacağı gerçeğiyle iradesini önemsemiş ve bu gelişimi ‘Yoldaş’ olarak görmüştür.
Sonuç itibariyle; Önderliğin kadını eğitme yöntemleri ve kadınla yoldaşlığının dayanaklarını ortaya koyarken öncelikle ‘ABDULLAH ÖCALAN’ kimliğini tanımlamak, Öncülüğünün niteliğini anlamak, kadınla bağının düşünsel, ruhsal, duygusal yönlerini kavramak gerekir. Önderliğimizi anlama ve tanımlama sorunlarımız kendi özümüze, özgürlüğümüze doğru gerçekleştirdiğimiz yürüyüşün yetersizliğine, ağır-aksaklığına, bu nedenle koşar adım dim dik değil, eğik-bükük, acabalı, kamburlu, takıntılı, öz güven sorunlu yürüyememe haline yol açmaktadır.
Önderliğimizi tanımlamak Tanrıça kültürünü, erdemini, doğal toplum değerlerini tanımlamayı ve bu temelde kendini yapılandırmayı gerekli kılar. Kadınla yoldaşlığına inanç getirerek bu değerleri kadın kimliğinde somutlaştırmayı, bu temelde yoldaşını yaratmayı temel çalışma olarak belirleyen Önderliğimizle yoldaş olma tutarlılığı bizlerin varlık nedenidir. Çünkü varlığımız 5000 yıllık geleneksel kimlik ‘tanımsızlığından’ ancak böyle kurtulabilir, kendilik olma gücüne kavuşabilir. Bu nedenle kadınlar olarak bizlerin de özgür zihniyet, güçlü yürek, büyük cesaret, ilkeli bir duruş, anlamlı bir yaşam, özgür bir gelecek hedefiyle büyük bir militan olma çabası bu yoldaşlığa verebileceğimiz tek karşılık olabilir. Bilinçli kadın Önderlikle yoldaşlığın gerektirdiği militanlığı ilkeli yaşam temelinde somutlaştırırken, zihnen cahil-karanlık-çıkışsız olan kadın ise uygarlığın kadını olarak Önderlik değerleri karşısında anlamsız ve varlık olarak tanımlanamaz bir gerçeği ifadelendirecektir. Tabi ki kırk yılı aşkındır Reber APO ile yoldaş olma çabasıya yola düşen tüm kadınlar, özgürlük bilincinin kavrayış gücüne dayalı tutarlı yoldaşlığın büyüklüğünü kişiliğinde somutlaştıracak kadınlar olacaktır, büyük bedeller ve yaşayan emekle ifadelenen çaba bu temellidir. Yapılması gereken; bu gerçekten uzaklaştırıcı karanlık-kuytu köşeleri aydınlatmak, zihnen, ruhen, yürekten kendine aidiyeti özgürlük ahlakı ve ilkeleri temelinde somutlaştırmak, bu temelde verili olanı aşarak 21. yüzyılın başaranı olmaktır. Önderliğimize yoldaş olma kararlılığıyla yetmez yönlerimizin gerektirdiği tutarlı bir öz eleştiriyle, anlamlı bir yaşamın arayışçıları olarak yüzümüz aydınlanmaya, yüzümüz özgürlüğe, yüzümüz Önderliğimize dönüktür.
Kaynak: https://pajk.org/tr/