“Yaşam iddiam çok büyük! Anlamlı bir yaşamın ve büyük bir eylemin sahibi olmak istiyorum. Yaşamı çok sevdiğim için bu eylemi gerçekleştirmek istiyorum.”
Zilan (Zeynep Kınacı)
Aryen RONİ
Direniş geleneği, kadın özgürlük tarihinin en önemli kilometre taşıdır. Toplumlar, devrimci örgütler, sistem karşıtı ideolojiler gelenekleriyle vardır, gelenekleriyle büyürler, yaşama gelenekleriyle tutunurlar. Geleneğinden kopmuş bir güç gelecekten de kopmuştur. Gücünü Ana-kadın bilgeliğinden alan toplumsal ahlakından kopmuştur. Ana-kadının gücü ve rengiyle inşa edilecek bir gelecek ütopyasından kopmuştur. Ondan geriye kökünün gücünü kaybetmiş, nereye savrulacağı, nerede çürüyeceği belli olmayan bir dal kalır. Bu gerçeği tarihin pek çok anından, yaşanmışlığından deneyimlemek mümkündür. Köküyle, geleneğiyle büyürken kendini yenilemeyi bilenler geleceklerini de garanti altına almış olurlar.
On yılların tecrübesi, yüzyılların birikimi, bin yılların deneyiminden beslenen kadın özgürlük mücadelemiz, düşmana karşı savaş ve mücadele tarzıyla, tarihsel sıçrama anları yaratan eylemleşme biçimiyle kendine has bir gelenek yaratmıştır. Bu gelenek, en kritik anlarda, varlık-yokluk ikilemlerinde, kaos anlarında gidişata müdahale ederek gelişimin ve zafere giden yolun önünü açmıştır. Zorlu süreçlere kadın rengiyle, kadınca bir dokunuşla müdahalede bulunmak bir tarz halini almış, bu tarz düşmanına korku salan bir kudrete ulaşmıştır.
Bu kudretin en saf hali Haziran ayının derin öyküsünde saklıdır. Bu öykü kendinden öncekiler gibi bir gelenek yaratmış, bu gelenek milyonların dilinde pratikleşmiştir. Zilan, dilden dile anlatılan bir öykü olmakla kalmamış, aynı zamanda direnişe akan zamanın ruhunu da oluşturmuştur. Bu ruh 25 yıldır kendini büyütmekte, her an’a yeni bir zafer anısı eklemektedir. Kürdistan kadınının diriliş sembolü olmak istiyorum, diyen Zilan’ın vasiyeti, kadın direnişinin deryalarca biriktirdiği tecrübeyle, günden güne artan bilinci ve kararlılığıyla, her gün gelişen taktiğiyle bugün Kürdistan’ın dört parçasında, dağda-ovada, şehirde-köyde vuku bulmaktadır. Dirilişin ötesinde adım adım kurtuluşu ören bir varoluşun destanı, Zilan’ın büyük yaşam iddiasını ölçü belleyerek yazılmaktadır.
‘Önce kadınları vurun!’ Bu buyruk sadece Kürdistan Özgürlük Mücadelesi gerçeğinde değil, halk ayaklanmalarının, 3.çizgi savaşımının yürüdüğü tüm coğrafyalarda faşizmin desturu ola gelmiştir. Arjantin’de, Şili’de, Guatemala’da ilk vurulan kadınlar olmuş, bu yolla devrimlerin devamlılığının önü alınmak istenmiştir. Dersim’de, Sivas’ta uçurumlardan atılan, süngüyle karnı deşilen, o coğrafyanın inanç yüklü kadınları olmuştur. Cizre, Nusaybin serhildanların da ilk hedeflenen kadınlar olmuş, toplum bu yolla hizaya getirilmek istenmiştir. Bu düstur fiziki değil, ideolojik bir hedefle yüklüdür. Bu hedef, tarihsel bir mesaj barındırmaktadır. Bu mesajla varlığıyla, yaşamın anlam gücünü yoğuran duruşun imhası amaçlanmıştır.
Kadın özgürlük mücadelesi bu düsturun binlerce kez boşa çıkarıldığı deneyimlerle yüklüdür. Önce kadınları vurun’dan, en önde yürüyen kadınlara ulaşan koşulsuz bir serüvendir bu. Faşizm, erkek egemenlikli akıl en önce kadınları hedeflemeye devam ederken, bu aklı tam merkezinden hedefleyen kadın özgürlük mücadelesi artık öyle kolay vurulamayacağını dağda, ovada, şehirde, zindanda, Rojava’da, Bakur şehir direnişlerinde defalarca ispatlamıştır.
Bu sebepledir ki kadın özgürlük mücadelesinin sıçrama yaptığı her dönemde, erkek aklı hedefli ve planlı kadın katliamlarına yönelmektedir. Sadece son on yıllık öz öykümüze bir bakalım. Paris’te Sakine Cansızların katliamı hem sürece hem de büyüyen ve yükselen kadın özgürlük mücadelesine bir mesaj gönderiyordu. Katledilen her bir kadının şahsında, toplumun bir kesimine bir mesaj vardı. Silopi’de Sevelerin katledilmesinde de aynı yöntem uygulandı. Seve’nin şahsında demokratik siyasete ve kadının özgün örgütlenme geleneğine, Fatma’nın şahsında Kürdistan gençliğine, Pakize’nin şahsında direngen Botan kadınına bir mesaj vardı. 23 Haziran da faşizm, kendi geleneğini tekerrürü görev edindi. Kobane’ de, Helince köyünde 3 kadın direnişçi, suikast sonucu katledildi. Dünya literatüründe kadın devrimi olarak yer edinen Rojava devrimini boğma planının bir parçası, kadını vurmaktan geçmekteydi. Katledilen her bir kadın, benliğinde ve duruşunda toplumsal bir mesaj barındırıyordu. Örnekleri çoğaltabiliriz. Fakat kadın mücadelesi büyüyüp yükseldikçe, ‘kadını vuran’ zihniyette kendisini türlü yöntemlerle çoğaltmaktadır.
Kürdistan özgülünde, kadın direniş öyküsü açısından artık iki çizgi karşı karşıyadır. Bir tarafta kadını vuran, kadın şahsında toplumu boğmak isteyen erkek aklı, diğer tarafta Zilanca çoğalmayı kendine çizgi bellemiş isimli-isimsiz nice tanrıça yürekler… Bu iki çizgi yaşamın her alanında karşı karşıyadır. Heftanin’ de, Xakurke’ de, Serekaniye’ de, Kobane’de, Amed ’de, Cizre’de, İstanbul’da… Savaşta, siyasette, meydanda, barikatta…
Kadın direniş geleneği tüm canlılığıyla akışını sürdürmektedir. En zorlu zamanlarda fedaice bir dokunuşla sürecin önünü açan Zilan geleneği, bugüne büyük anlamlar taşırmaktadır. 96 Haziranından 2020 Haziranına, savaşın en amansız yönelimlerle tırmandığı günümüze, bir varoluş öyküsü fısıldamaktadır. Özgür ülkenin, özgür toplumun, özgür kadının şifresi, bu varoluş öyküsünün izinde yaşam iddiasını büyütmekten, büyüyen yaşam iddiasıyla zafere kilitlenmekten geçmektedir.