Her kavganın soylu savaşçıları olur. Tarih, celladın zulmüne karşı soylu savaşçılar doğurur. Zulmün büyüklüğü savaşçının destanını daha bir arttırır. Daha bir dağılır destan. Suyla, rüzgârla, toprakla, ağıtla, dansla; uzayıp gider, özgürlük savaşçılarının savaş öyküleri tarih sayfalarında.
Her anlatı kendinden sonrakilere bir gebe bırakır. Hem soylu savaşçıları rahminde barındıran destanlar hem de zulüm karların kırımlarından yapılan surları anlatan, vahşet-i harbiyeler. Özgürlük için savaşan her halk, bu vahşet-i harbiyeden payını almış ve yine soylu savaşçılar onurlanır olmuşlar bu meydanlarda.
“Musa Dağında Kırk Gün” diye, Franz Wefel’in yazdığı bir kitap var. Osmanlı saldırılarına karşı mücadele eden on binlerce Ermeni’nın, Musa Dağı diye bilinen yerde yürüttüğü savaşı konu alıyor. Gece gündüz, taş- sopa, sapan-silah, kadın-erkek, çocuk-yaşlı, öğretmen, işçi, emekçi, okumuşu, sanatçısı kimi derseniz bu savaşın içinde. Kimin eline ne geçerse bir özgürlük aracı oluvermiş.
Şimdi Kürdistan’da kırk yılı aşkındır bir savaş var. Aynı soyun cellatları, atalarından devraldığı zulümkarlığı, yine özgürlüğü için ayaklanan bir halka, Kürdistan halkına, uyguluyor kırk yılı aşkındır.
Gece gündüz, hiç durmadan soykırım günceleri doldurup duruyor; Başrol de yer alanlar, figüranlar değişse de, hikaye hep aynı: Hikayenin adı, Kürt’e soykırım.
Bugün Zendura dağında, küçük bir şikeftin içinde kırk günü aşkındır yürütülen bir savaş var. Yüzlerce, binlerce düşman askeri belki de kırk metreyi aşmayacak bir şikeftin etrafını sarmış, küçük bir boşluk bırakmamacasına.
Şikeftin içinde kaç kişi var bilinmiyor; belki dört, belki kırk, belki kırk dört savaşçı var. Şikeftin kaç kapısı var, bilinmiyor; belki dört kapısı, belki kırk kırık kapısı var bu şikeftin, kim bilir.
Dört kişi olur, kırk kişi olur, dört kapı olur, kırk kapı olur bilinmez, ancak bilinen bir hakikat var, o da şudur; kırk yılı aşkındır Kürdistan’da savaşçılar, yaşatılan bu vahşet-i harbiyede insan sınırlarını aşacak bir inançla savaşıyorlar.
Ve bugün Zendura’da tarihin gebe bıraktığı yiğit direnişçilerden aldıkları mirasla, bir avuç dağlı yürekli, binler karşısında kırk günü aşkın bir süredir yeni destanların yaratıcısı, onurlu savaşımızın soylu sevdaları oluyorlar.
Geleceğimize, geleneğimiz olan direniş öyküleri bırakıyorlar ve hala yazmaya devam ediyorlar…