Zilan’ın eyleminden geçen bu son bir yıl içinde bu anlamda bir yoldaşa böyle bir yaklaşıma nasıl karşı bir yaklaşımla cevap vermem gerektiğini dü-şündüm tabii. Orada bahsettiği cümlelerin gerçek olabilmesi için yine çok çaba harcadım. Bahsettiği cümleler, kelimeler çok yerinde halkın teminatı olmak, insanlık açısından da bir teminat olabilmek şüphesiz değerlidir ve öyle olmayı gerçekten yalnız halkımız için değil, temel insani değerler dediğimiz, hemen her insanı ilgilendiren konularda çok duyarlıyım. Ve bundan da zaten taviz vermek as-la mümkün olmayacaktır. Mevcut insanlığı hiç yaşamasamda, insanlıkta adına insanlık denilen değerleri tek başına yaşasamda tabii ki bu konuda kararlılığım kesindir. Onur, sevgi, cesaret, inanç olabilmek onunla etrafı etkileyebilmek şüphesiz değerlidir. Ve ben de çokça bunu istiyorum. Ve ben bu kişiliklerde de bunu buluyorum. Sınırlı böyle olabiliyorum, daha fazla böyle olmayı istiyorum, tutkum bu aslında bir anlamda aşkım da bu yani insanların sevebilece-ği bir kaynak olabilmek. Cesarete yol açabilmek, inancın derinliğini ortaya koyabilmek, insanlığı ortaya koyabilmek. Biraz yapıldı, tabii ki insan keşke daha da genç olabilse ve güçlü olabilse de bu kavramlara hakkını verebilse diyorum.
Yani bize bahşettiği bu özellikleri daha da yaşamsal kılmak için şüphesiz yapılanlar çok azdır, güç yetilse de veya yaşam yetebilse de bunları daha amansız yapabilsek, şüphesiz şehitlere bağ-lılığı asla elden bırakmayacağız. Bu hareket şehitler hareketi, şehitlere, onların bütün anlamı kadar yer vermeyen benim için yaşayamaz. Açık söylemeliyim, herkes burada şunu anlayabilmeli ki şe-hitlerin yaşamının bir anlamı vardır. Ve ben bunu görüyorum, de-ğerlendiriyorum. Ve hatta kendi yaşamını mevcut yaşayanlara göre bir ölü gibi tutuyorum ama şehitlerin anlamını da en yaşamsal olarak değerlendiriyorum. Benim için daha değerli olan budur. Benim şöyle böyle bir yaşamın sahibi olup olmamam hiç önemli değildir. Ama şehitlerin vasiyeti olabilecek anlayışla kavramlarla sürekli o-labilmek kim beni nasıl değerlendirirse değerlendirsin daha değerlidir. Ve asla bundan vazgeçmemek kadar gereklerini daha da çarpıcı yerine getireceğimi herkes bilmelidir. Bize yaklaşacaklarsa bu te-melde şehitlerin emirerleri olarak yaklaşmaları tek çıkış yoludur. Doğrulukla, başarıyla bunu yaratmakta bu bağlılığın açık bir gös-tergesi, bir ifadesidir. Burada “mevcut geriliklerimi aşmanın, özgürleşmenin ve kendimi gerçekleştirmenin yolunun bir savaştan geç-tiğini” diyor. İstemezdim aslında böyle hazır olmadığı bir savaşı kendi kişiliğinde yaşamasını, ama çok sorunlu bir kişilik olduğu i-çin, vicdanı çok güçlü olduğu için mutlaka bu savaşı verme dürüstlüğünü gösteriyor, ama çok büyük gösteriyor. Bu kadar bir anlayış-la, bu kadar büyük bir savaşçılığı birleştirmek gerçekten ancak bü-yük tarihi kahramanlıklara özgü olabilir. Burada PKK’nin kahraman şehitlerinin anısını devam ettirilmesi gerektiğini söylüyor ve bence en büyük devam ettirmeyi kendi kişiliğinde gerçekleştirmiş-tir ve bütün şahadetlerin de kraliçesi olabilmiştir bana göre. Burada emperyalizmin genelde işte bizim halkımızı bu arada kadını hiçe sayan oldukça onu biçimsizleştiren, etkilerine karşı da diyor ki, “hıncımı, öfkemi onun büyüklüğünü göstermek istiyorum. Kürt ka-dının ne demek olduğunu, dirilişin sembolü olarak bunu göstermek istiyorum.” Ve yine anlamlı değerlendirmelerdir. Ve sanırım etkilemiştir de. Devamla;
“Yaşam iddiam çok büyük anlamlı bir yaşamın ve büyük bir eylemin sahibi olmak istiyorum. Başkan APO önderliğinde yü-rütülen Ulusal Kurtuluş Mücadelemiz çok yakında zafere ulaşacak ve mazlum halkım dünya insanlık ailesi içerisinde hakettiği yerini bulacaktır.” Şimdi böylesine sonucu kesin belli olan, hücerelerine kadar kendini parçalayabilen bir eylemi, ölüme doğru gidiyorum demiyor, sonumu getiriyorum demiyor, tam tersine “yaşam iddiam çok büyük” diyerek yürüyor. “Anlamlı bir yaşamın hem de çok bü-yük eylemin sahibi olmak istiyorum”, eylem yalnız bu sergilediği olay değildir. Onun eylemden kastettiği hem yaşamın anlamı derin olacak, hem de günlük olarak yaşamı bir eylem olacak, bu tabii ki büyük bir savaşçılıkla mümkün. Şimdi bunun sembolü oluyor bu eylem. Ama burada onun esas almak istediği “böyle bir eylemle ben bittim, işte bu kadarım” demek istemiyor, tam tersine “böyle bir yaşamın üzerine gidiyorum, böyle bir yaşamın sahibi olmak is-tiyorum”, burada ölüm yok! Toplumumuza dayatılan çok cüceleştirilen aslında yaşamdan başka herşey denilebilen gerçek ölüme karşı büyük bir yaşam sözkonusu. Anlaşılması gereken en temel nokta bu. Bu kadar yaşamsallaşmış bir kişilik ancak böyle büyük bir eylemin sahibi olabilir ve olmuştur da. Bunun gerçekten edebi bir dille tek başına romanlaştırılacak değerde bir iddia, bir tez olduğunu ra-hatlıkla söylemem gerekiyor. Bu kadar düşmüş kişilikler onların her tür inanılmaz düşkünlükleri gözönüne getirildiğinde, böylesine iddiası büyük kendisi büyük bir yaşam yürüyüşü, kutsal varlıklar derecesinde ele alınmak mümkünse her gün adeta ruhuna nakşede-rek bununla yaşamak bana göre tek doğru yaşam yoludur. Nasıl ki tanrıya, peygamberlerine kutsallıkla mümince bağlı kalınarak ya-şanılıyorsa, ulusal anlamda da kesinlikle kutsal ve sonuna kadar bu kişiliği bu eylem ve savaş, yaşam tarzını yaşarsak ancak doğru bir yaşamın sahibi olduğumuzu söyleyebilirim. İlla bazıları biraz ulusal dolayısıyla da insanlık içinde de değeri olan -ki cümlesinde de-vam ediyor- “İnsanlık ailesinin onurla, şerefle kabul edeceği hakettiği bir yeri olabilmek” diyor. Şimdi bu böyle olabilir ve bize düşen bu kutsal değer karşısında görevlerini yerine getirmek, bize düşen biraz böyle olabilmek. Yaşamdan başka herşeye benzeyen, onursuzluk, sevgisizlik, şerefsizlik, hiçbir maddi-manevi zenginliği ol-mayan bu yaşamı yırtmak anlamlı ve eylemli bir yaşam sahibi olabilmek. Şimdi bunu sembolize etmiştir ve kutsaldır. Demek istiyo-rum ki; ne kadar tanrımıza, peygamberimize, yüce bellediğimiz de-ğerlere bağlı oluyorsak, ulusal anlamda da kesin böyle kutsal sürek-li bağlı kalınması gereken bir yaşamın, onun eyleminin sahibiyle karşı karşıyayız. Mütevazi olmalıyız, bağlılığımızı günlük yaşam tarzımızla onun savaş ve başarı tarzıyla mutlaka gösterebilmeliyiz. Son cümlelerine geliyorum:
“Bu temelde sözünü veriyor. Bize sözünü veriyor, tüm Kür-distan şehitlerine savaşan ve zindandaki tüm yoldaşlara, Kürdistan halkına, insanlığa bağlılığını belirtiyor. Bir kez daha ifade ediyor ” ve “onlara layık olmaya çalışacağıma dair söz veriyorum” diyor. Şimdi bu büyük bir söz vermedir. Bir insanın ancak yaşamını en çarpıcı bağlayacak sözdür. Son zamanlarda söze göre yaşamaktan sıkça bahsediyorum, insanların büyük sözleri olmalı bu büyük sözlere göre yaşamayı bilmeleri gerekir, onun gücünü göstermeleri ge-rekir. Tam bu noktada sonuçlandırıyor;
“Yaşam iddiam çok büyük anlamlı bir yaşamın ve büyük bir eylemin sahibi olmak istiyorum, yaşamı ve insanları çok sevdiğim i-çin bu eylemi gerçekleştirmek istiyorum.”
Yaşamı ve insanları çok sevmeyle bağlantılı bir eylem bu. Burada ölüm sözcüğüne yine yer yok, tam tersine halk gerçekliğimizde öldürülen bir insanlık var. Öldürülen, katledilen bir sevgi var. Hiçbir biçimde tahammül edilemez, mezardaki sessizlikten da-ha kötü bir sessizlik var. İşte bu kişilik bunun üzerine yürüyor. Baş-ka yolu var mı? Şimdi dürüstlük diyorum tekrar dürüst bir insanın bunun dışında başka bir yol bulamayacağı kesin, ben burada an-mayı bir ağlama, bir sızlama biçiminde asla düşünmedim. Zaten şu-nu açıkça vurgulayayım; çok çılgınca bir yaşam gösterisine çevirmek istedim. Şu son bir yılımı belki halkımız ve bu değerli sembol azize kişiliğimizden anlamak isteyenlere söyleyeyim. Ben nasıl karşıladım? Kendisi bir kadın olması itibariyla özgür kadın olmaya büyük değer vermesi itibariyle bu yönlü gelişmeyi çok çarpıcı kılmaya çalıştım. Ve bu konuda son derece yaratıcı olmaktan çekinmedim. Erkekler genel olarak bir kadın veya birkaç kadın için ya-şamaya ve hem de bunları çok kara sevdaca bir tarzda götürmeye bayılırlar.
Tarihe baktığımızda, çok aşık olduğunu söyleyenlere de baktığımızda hepsinin dağarcığında birkaç kadın vardır. En sosyalistim diyen bir Lenin’e bile baktığımızda onun günlük olarak birlikte yaşadığı bir Krupskaya vardır. İlgisini belki çeken bir kaç kadın da-ha vardır. Şimdi tabii bizim böyle kadına yaklaşamayacağımız or-taya çıkıyor, gerek halkımızın yaşadığı -ki kadında bu en alt düzeyde yaşanmışlığın bitmişliğini ifade ediyor -biz de kadın ismi “jin” yani “yaşam” anlamına da gelir Kürtçe’de. Toplumumuzda “jin” as-lında “en kötü ölüm” demek oluyor. Bu yoldaşımız bunun da derin bilincinde, kadının yaşamsallaştırılması gerektiğinin çok farkında. Fakat kadın bir kör kuyu gibi etrafındaki aile ilişkileri ile toplumun bütün değer, moral yargılarıyla; bütün tuzaklar, bütün komplolar, kıskançlıklar, bireycilikler kadın etrafında gelişiyor. Şimdi ben bu-nu böyle birazda kapsamlıca ele aldım. Bu büyük eylemin diğer bir anlamı sadece çok haksız bir biçimde ki Dersim’i -en çok katledilen bir alan olarak- orayı seçmesi de anlamlıdır. Düşman o yıl oraya çok yüklendi, herşeyi yoketmek istedi. “Tunceli” dedi oraya, yani bizi “tunç eli” gibi vurmak istedi. Orada bir kadın bu eli kırmak is-tedi ve haklıdır çünkü bu el herşeyi vuruyor, bu el oradaki tarihi vuruyor, güzelim coğrafyayı vuruyor, bütün insanları vuruyor hakkıdır bu en büyük eylemi düzenlemeye. Şimdi bunun da ötesinde daha genelleştirirsek Kürdistan gerçeği başta olmak üzere tabii, kadın bizde yaşamın değil -ki bizde yaşam ve kadın aynıdır isim o-larak- tersi bir duruma getirilmiş. Bu vesileyle biraz daha izah et-meliyim ki, merakla herkes söylüyor, benim yürüyüşümü, yaşa-mımı belki değerlendirmek istiyor, benim kadınla, kadınlarla nasıl yürümek istediğimi yaşamak istediğimi soruyor, hatta bazıları kitap yazıyor. Nasıl yaşadığımı, bilmem ne tür kadınlarla ne tür yaşam i-çerisinde olduğumu anlatmak istiyorlar. Evet olağanüstü kadınlarla ilgili olmak zorunluluğu duyuyorum. Ben uzun süre kadına bakılmasının bile günah olup olmadığını sorgulayan bir kişiyim. Eğer törelere göre hatta dini yargılara göre doğru değilse, yıllarca ta bilmem lise sona kadar üniversiteye kadar bir kadının yüzüne bile bakmanın benim için sakıncalı olduğunu vurgulamak istiyorum. Ama şimdi tam tersi bir durum ortaya çıkarmış bulunuyorum. Hiçbir erkeğin cesaret edemeyeceği kadar kadın gerçeğine yönelmek kadınla yaşamın nasıl gelişebileceğini hem düşüncede hem ruhta yaşayabilmek, hatta fiziki olarak da yaşamla ne ilişkisi var gibi soruları da kendime sormak, giderek beni etkiliyor ve cevap vermeye çalışıyorum.
Şimdi Zilan kişiliği burada bir gerçek daha ortaya çıkarıyor. Kadın etrafındaki o büyük haksızlığı, küçük düşürülmüşlüğü, ya-şamın dışına bırakılmışlığı çok kahredici bir eylemle cevaplandı-rıyor. Bunu herkes anlamak zorunda. Bana kadın etrafında kurulan her tür baskı-sömürüyü, tuzağı, erkek ağırlıklı toplumsal yaklaşımları bu eylemle öldürmeye, katletmeye ve yoketmeye çalışmıştır ki en az dış cephe kadar, o askerlerdeki o haksız orda sınırsız kendini güç-kuvvet sahibi gösterenler kadar daha tehlikeli bu iç boyuta bu bombayı patlatıyor. “Siz” diyor ki “kadını böyle ele alamazsınız. Siz kadınla böyle yaşayamazsınız veya kadın sizinle böyle yaşayamaz.” Bana göre cesaretin en önemli bir kaynağı da burada. Ka-dının içine düşürülmüş olduğu yaşam demiyeceğim, yaşam dışılık onu korkunç bir kine, öfkeye doğru götürüyor. Ve bu sadece tabii ki Kürt kadınında değil genelde kadının emperyalizm karşısındaki -ki bizzat bunu kendisi de söylüyor- düşürüldüğü duruma, tabii ki Kürt gerçeğinde bu daha fazla büyük bir düşüşü temsil ediyor. Kadının böyle olmadığı, kadının böyle olamayacağı, kadının bambaşka bir olay olduğunu, büyük bir yiğitlik, büyük bir yaşam değeri olabileceğini anlatmak istiyor. Ve bana göre bu çok değerli ve kadın bu te-melde tanımlanabilinir. Yani büyük bir eylem, büyük bir yaşam, büyük bir cesaret, büyük bir direniş, büyük bir savaş olayıdır.
Parti Önderliği
Med TV Konuşması
30.06.1997
Devam edecek…