KEMAL SÖBE
Toplumların sosyal ve siyasal olarak gelişimleri ve kendi kendilerini yönetmeleri bakımından cumhuriyet rejimleri önemli olmaktadır. Hanedanlığa dayalı tek bir ailenin toplumları yönetmeleri, çoğu kez kölelikle sonuçlanmıştır. Cumhuriyetlerin gelişimi ise, hanedanlıklara son vermiş toplumsallığı biçimsellikten ibarette olsa bir ölçüde geliştirmiştir. Ancak cumhuriyetlerin kuruluşları sanayinin gelişimiyle ve kapitalizmin doğuşuyla aynı zamana denk gelmeleri, cumhuriyetleri toplumlara hizmet etmekten ziyade sermaye sınıfının yükselmesine hizmet etmiş toplumlar daha çok kapitalizmin gelişmesinde bir maddi araç olarak kullanılmıştır ve bu durum hala geçerliliğini korumaktadır. Kapitalizm cumhuriyetleri kendi gelişimine maddi ve siyasal zemin, ulus devleti de kendi koruyucu gücü yapmıştır. Sermaye sınıfı, cumhuriyeti ve ulus devlet aygıtını etkili bir şekilde kullanıp büyük bir palazlanma yaşamıştır. Son üç yüz yıldır, cumhuriyetler, toplumlara yoksulluk ve kan getirmiştir.
Oysaki cumhuriyet demek özgürlük demektir, bağımsızlık demektir, demokrasi ve refah demektir, farklılıkların kendilerini özgürce yaşayabilmesi demektir. Cumhuriyetlerin gelişmesi, toplumlara demokrasi ve özgürlük getirmemiş savaş ve kan getirmiştir ve cumhuriyetler sadece tabela cumhuriyetleri olmanın ötesine geçememişlerdir. Yani dışı cumhuriyet içi ise iktidar ve egemenlik kokan cumhuriyetler gerçekliği hala yaşanılıyor. Feodalizmin tasfiyesi ve cumhuriyetlerin kuruluşlarında, halklar ve emekçiler, esas kurucu unsur rolü oynamalarına rağmen ilerleyen yıllarda sermaye sınıfı devlet aygıtına hâkim olmuş, cumhuriyetler sadece bir görüntü ve renkten ibaret kalmıştır. Kapitalistlerin, cumhuriyet ve özgürlük adı altında, ulus kimliğini ve milliyetçiliği alabildiğine kullanması ulusların önemli bir bölümünü de bu noktada etkilemiş ve sınıf bilincinin gelişimini sekteye uğratmış emperyalist savaşlarla ulusları birbirilerine düşman etmişlerdir.
Yani içi toplumsal değerlerden yoksun cumhuriyetler gerçekliği yaşanılıyor. Göstermelik seçimlerle, sürekli değişen hükümetlerle toplumlar hep özgürlüklere hasret bırakıldılar. Toplumlar, aslında cumhuriyet adı altıda kapitalizme bağımlı hale getirildiler. Dikkat edilirse, kapitalizmin cumhuriyet maskeli siyasi sözcüleri, seçim mitinglerinde binlerce vaatte bulunurlar, toplumsal sorunları öne sürerler, birbirlerini eleştirirler ta ki iktidara gelip devlet arpalığında beslenene kadar, sonrası da zaten herkesin malumu ve yaşadıkları rezalet. Toplumlar, sürekli beklentide bırakılıyorlar, belki bu parti iktidara geldiğinde sorunlarımızı çözer diye. Nede olsa, halkın kendi kendisini yönettiği cumhuriyet var, bunun için her sorunun çözümü var diye düşündükleri için, cumhuriyet kandırmacasıyla sermayeye hizmet etme hakikati yaşanılıyor ya da dayatılıyor hem de bir kader olarak. Cumhuriyet rejimlerinde yoksulluk olur mu?
Cumhuriyet rejimlerinde yoksulluk ve savaş kader olur mu? Ama cop cumhuriyetlerinde bunlar hayatın gerçekleri olarak yaşanılıyor. Cumhuriyetin toplumsal değerlerini en çok ta Türkiye devleti kullanıyor ve toplumu kandırıyor. Adını taşıdığı Türk halkını bile utanmadan kandıran sözde cumhuriyet ve siyasetçiler var Türkiye’de. Cumhuriyet kavramı normalde özgürlük demektir. Toplumsal değerlerden yoksun bir özgürlük olur mu? Toplumsal değerlere sahip olmayan bir cumhuriyet kime ve neye hizmet eder? Bir cumhuriyet sıkıyönetimlerle yönetilir mi? Ya da sıkıyönetimlerle yönetilen bir rejime cumhuriyet demek mümkün mü? Bir cumhuriyet halka düşman olabilir mi? Dünyada çok cumhuriyet var ama bunca cumhuriyet içinde, kendi, halkını-halklarını en çok kandıran ve eziyet eden Türkiye sözde cumhuriyeti olmaktadır. Kapitalist etiketli cumhuriyetlerde, elit-seçkin sınıf, devlete esas hâkim güçtür. Demek ki şimdiki cumhuriyetler halk cumhuriyetleri değiller burjuva-sermaye cumhuriyetleridirler. Halka zulüm ve işkence yapan cumhuriyetlere halkların ihtiyacı yoktur. TC. Cumhuriyet maskesi taktırılmış bir Osmanlı zulüm aygıtıdır. Kürtlere yapılan soykırım, bunu yeterince kanıtlamaktadır. Osmanlıdaki iktidar oyunları, ayak kaydırmalar, saray entrikaları, taht-iktidar kavgaları, son yüz yıldır derince yaşanılıyor.
Türkiye’de, halkın neredeyse tamamıma yakını, cumhuriyet denince, yeni moda elbiseler giyme, bayrak sevdalısı olma, balkonlarda bayrak dalgalandırma, oy kullanma ve devleti kutsama olarak biliyorlar. Hiç kimse, cumhuriyetin kavram anlamını gerçekten bilmiyorlar. Türkiye’de, cumhuriyet, ulusun egemenliğine dayalı ve seçilen milletvekillerinin aracılığıyla idare edilen devlet şekli olarak biliniyor. Ancak Türkiye’de, bunların hepsi sözde kalıyor. Ulusun egemenliği ve egemenlik kayıtsız şartsız milletindir sözü palavradan başka bir şey değildir ve cumhuriyet normalde bir devlet şekli değildir. TBMM, milletin-halkın yanına yaklaşamadığı karanlık ruhların bulunduğu bir rant bataklığıdır. Yani bir düşününki bir meclis halkı temsil edecek ama halk o meclise yaklaşamayacak. Yani Türkiye’de sözde bir cumhuriyet var ama esası da rant cumhuriyeti olduğudur. İşte Kürtler bunun için demokratik cumhuriyet diyorlar ve bunun kavgasını yürütüyorlar. Cumhuriyet ya halkın olacak ya da hiç olmayacak. Cumhur kavramı Arapçada ahali-halk demektir. Hürriyet ise, Arapçada özgürlük demektir. Yani cum-hürriyet-hurriyet. Halkın özgürlüğü cumhuriyetin özünü oluşturur.
Türkiye’nin okumuşu bile bunu bilemeyecek kadar cahilken, okumamış milyonlar ise devletin kölesi olurlar ve devlete toz kondurmazlar. Oysaki devlet cumhuriyetin yani özgürlüğün en büyük düşmanıdır. Cumhuriyet devlet şekli değil, halkın öz yönetimini ifade eder. Bir ülkede, milletvekilleri yetmiş bin lira maaş alıp meclis lokantasında on beş liraya pirzola yiyebiliyorsa, on milyonlarca insan ise yedi bin lira ile on iki bin lira arasında parayla yarı aç yarı tok yaşıyorlarsa o ülkede cumhuriyet dışında bir rejim var demektir. O rejimde sermayenin diktatörlüğüdür. Sermayenin diktatörlüğüne cumhuriyet diyorlar ve bunu da halka yutturuyorlar, yutmayanları ve direnenleri de öldürüyorlar, zindanlara dolduruyorlar, vatan haini ilan ediyorlar. Oysaki gerçekte ise vatan hainliği halk düşmanlığıdır, halkı bir dilim ekmeğe muhtaç etmektir. Halkın emeğini sömürmektir, demokrasi adı altında bir avuç para sahibine hizmet etmektir. İşte bundan dolayı, Türkiye’de, adına cumhuriyet denen rejim can çekişmektedir. Çünkü Türkiye’de sahte bir cumhuriyet var. İnsanların devlet güçleri tarafından göz altında kaybedildiği, faili belli ama meçhul olarak bilinen cinayetlerin devlet tarafından işlendiği ve faşizmin diz boyu olduğu bir ülkede cumhuriyetin 100’üncü yılı kutlanıyor. Dünyada yapılan zekâ testinde, Türkiye’de yaşayan toplumun,
zeka seviyesi boyutuyla dünyanın en geri toplumları arasında yer aldığını söylüyorlar. Bunu ben söylemiyorum, Türkiye’nin, en çok tanınan Profesörü Celal Şengör söylüyor. Daha ne diyelim…