Birkaç gündür HDP özelinde Kürt siyasal hareketine ‘eleştiri’ adı altında sistematik bir şekilde saldırıların başladığını görüyoruz. Elbette ki yapılan tüm yorum, değerlendirme ve eleştirileri ‘saldırı’ olarak okumak mümkün değildir. Bunların içinde çok değerli, dostane eleştiri ve öneriler de var. Sözümüz dostane olan yaklaşımlardan azade, Kürt Özgürlük Hareketine pervasızca saldıranlara olacaktır.
Öncelikle Duvar Gazetesi üzerinden yürütülen ve bir polemiğe dönüşen tartışmaları bir yana bırakarak, onlara cevap vermek yerine, nasıl bir şey ile karşı karşıya olduğumuzu görmek ve karşı karşıya olduğumuz şeyin adını koymak gerekir. En son söyleyeceğim şeyi en başta söylemeliyim ki bulanmış zihinlere bir yol göstermiş olalım. Tüm bu karşı karşıya olduğumuz şeyin adı ‘politik ve ideolojik tasfiye’dir.
Kırk yılı aşkın bir süredir Kürdistan’ı kasıp kavuran savaş gerçekliğinde işgal kuvvetlerince denenmemiş yol, yöntem kalmadı. Fail-i meçhul cinayetler, asit kuyuları, köy yakmalar, gözaltı ve işkenceler, zindanlar, infazlar vs. her yol denendi ancak istenilen sonuç hiçbir zaman alınamadı ve Kürdistan özgürlük mücadelesi bırakın yenilmeyi ve gerilemeyi daha da büyüdü, güçlendi ve kitleselleşip halklaştı. Elbette ki işgal kuvvetleri hiçbir zaman boş durmadı. Yaptığı onca zulme, katliama rağmen yenilmeyen bu halk gerçekliğini içeriden çökertmek gerekiyordu. Bunun için devşirmeler, ihanetçiler, itirafçılar, iradesi zayıf olan düşkünler, sizden görünüp maskeli geçinen liberal aydınlar, yazarlar, gazeteciler ve daha akla gelebilecek pek çok kişiyi bu iş için örgütledi, kullandı, zorladı ve halen de bunu yapmaya devam ediyor.
Kürt Özgürlük Hareketi, Sayın Öcalan’ın da dediği gibi bir ‘şehitler partisi’ydi. Gücünü şehitlerinden alıyordu ve şehitlerinin uğruna canlarını verdikleri bir ideoloji, bir paradigması vardı. İşte devletin en sonunda doğru anladığı ve düğmeye bastığı şey de budur. Özgürlük Hareketini ideolojik olarak yenilgiye uğrat(a)madığı sürece bu savaşı kazanamayacağını görmesi.
Özellikle son beş yıldır her türlü yöntemi denemesine rağmen hareketin hala ayakta durması şaşkınlığı elbette ki sadece devlete mahsus bir şaşkınlık değildir. ‘Demokrat ve aydın’ geçinen ama bir köşede ellerini ovuşturan yeminli Özgürlük Hareketi düşmanları da aynı şaşkınlık içindedir. Nasıl olur da bunca saldırı ve yok etme girişimlerine rağmen bitmez, tükenmez diye öfkeleniyorlar. O zaman ne yapmak gerekiyorsa devlet-i ala’nın emrine gireceklerdi.
Düşman her zaman en zayıf olduğunuz noktadan size saldırmaz. Çünkü siz en zayıf noktanızdan bir saldırı bekler ve ona göre önleminizi alırsınız, ancak en güçlü noktanızdan saldırı gelme olasılığını bazen hesaba bile katmazsınız. Tam da beklediğim gibi oldu ve en güçlü olduğumuz yani ideolojik ve politik çizgimizden saldırıya geçip tasfiyeye başladılar. Bunun için en ideal nokta ise HDP ve ilişkide olduğu, kader ve güç birliği yaptığı sol-sosyalist yapılardır. Bu yapılara saldırmak, HDP’yi ‘Kürt ve Kürdistani’ olmamakla suçlamak ve Kürt halkının yıllardır yaşadığı trajik zulmün yarattığı içsel öfke ve dolmuşluğu HDP’ye yönelterek ‘milliyetçi’ bir söylem üzerinden Özgürlük Hareketinin ideolojisine bir darbe indirmek istiyorlar. Saldırdıkları ve yenilgiye uğratmaya çalıştıkları şey HDP değil, HDP şahsında Sayın Öcalan ve PKK’dir. Çünkü HDP’yi yenilgiye ve başarısızlığa uğratmak, doğrudan fikir babası Sayın Öcalan’ı yenmek ve başarısızlığa uğratmak demektir. Bu yüzden de saldırıya en kıymetli ve değerli yerden başladılar.
Rojava’da otuza yakın siyasi partinin bir araya gelerek ulusal birlik için adım attığı, Sayın Öcalan’ın KDP’ye 1982 Protokolünü hatırlatıp ulusal birliğin önem ve zorunluluğuna dikkat çektiği bir dönemde bu yazıların sipariş ile yazılması bir tesadüf değildir. Amaç Kürt halkının özgürlüğünün teminatı olan Özgürlük Hareketini zayıflatmak ve tasfiye etmektir. Bunun için düne kadar içimizde olan Truva atları önümüzdeki günlerde daha çok konuşturulacak ve hepsinin tekrar edeceği şey Özgürlük Hareketinin ideolojik olarak miadını doldurduğu ve artık dar-milliyetçi bir çizgiye gelmek gerektiği olacaktır.
Şüphesiz ki bu ilk defa denenen bir yöntem değildir. Tarihin her döneminde benzer şeyler denendi ve başarısızlığa uğradı. Ancak bu defa bir fark var; saldırı pozisyonuna geçenler Özgürlük Hareketi’nin bitmek üzere olduğuna ve bir tekme ile yıkılacağına kendilerini inandırmış durumda. Ya da bu anlamda kendilerine bir garanti verilmiş durumda. Bunu şimdilik bilemiyoruz ancak er ya da geç bugünlerde tezgahlanan ve oynanan oyunlar da ortaya çıkacaktır.
Ne oldu da Kuzey Kürdistan özelinde on yıllardır en iyi ihtimalle her türlü saldırı ve katliama sessiz kalan Kürt sağı/milliyetçileri bugün Kürdistan’ın geleceğini düşünmeye başladılar! Düne kadar ve bugün hala işgalin ‘meşruiyetini’ savunan ve işgal kuvvetlerinin safında yer alanlar, Kürt katillerine övgüler dizip soykırımın yürütücüsü partilerde görev alanlar ne oldu da Kürt ve Kürdistan’ın geleceğini düşünmeye başladı. Evet açıkça soruyoruz bu soruyu. PKK’nin tasfiyesi karşılığında size vaat edilen şeyin gerçekten bağımsız bir Kürdistan devleti olduğunu mu düşünüyorsunuz. Hangi bağımsızlıktan söz ediyorsunuz. Kerkük’ü, Musul’u ve daha onlarca yeri bir gecede terk eden bağımsızlık mı! Adım başı işgal üsleri kurduran bağımsızlık mi!
Kürt halkının önünde duran bu fırsatı ama gerçek bir bağımsızlık ve özgürlük fırsatını, daha doğmadan boğdurmanın yolunun Özgürlük Hareketini tasfiye etmek olduğuna inanan ve daha da kötüsü devletin bunca pratiğine rağmen hala görmek istemeyenlerin safı zaten karşı kıyıdadır. Artık aynıların aynı yere, ayrıların ayrı yere gelme vakti gelmiştir. Hayatları boyunca rahatlarından bir gün bile taviz vermemiş, kendi dar entelektüel dünyalarından sokağı ve halkı okumaya çalışanların ‘Kürtler ne yapmalı’ diye beylik laflarla ahkam kesmeleri trajikomik bir mevzu olur ancak. Kürtler Cizre’de, Sur’da, Nusaybin’de ve daha onlarca yerde faşist ve ceberrut devlete direnirken, katledilip cenazeleri panzer arkalarında sürüklenirken devleti göremeyenler, bugün HDP’nin siyasetini ve duruşunu hedefe koyuyorsa bu açık bir savaş ilanı ve tarafını belirlemektir.
Son söz niyetine; Kürtler kimseden değil, tasfiyeci ve kamburlarından kurtulmalıdır.
Kaynak: Yeni Özgür Politika