Baskılar gerilemenin değil büyümenin aracı olur

0
986

Amed PİRAN

AKP-MHP özel savaş rejimi kaybettikçe özelde HDP’ye genelde de muhalefete daha fazla saldırmaya başladı. Özelde HDP’ye bu kadar saldırmasının birinci nedeni Kürt düşmanlığı olurken, ikincisi de iktidarını kaybettirecek kilit partinin HDP olmasıdır. Üçüncüsü ise özel savaş rejiminin geliştirdiği faşizan, tekçi politikalarına karşı alternatif demokratik özgürlükçü politikaların HDP tarafından geliştirmesidir. Elbette HDP’ye saldırmanın gerekçeleri sadece bunlarla sınırlı değildir.

Günümüzde özel savaş rejimine muhalefet eden önemli bir kesim HDP çatısı altında mücadele etmektedir. Yıllardır özel savaş rejimi tarafından Türk sol, sosyalist hareketlerini Kürt halkından ve onun örgütlerinden uzak tutan politikaları HDP ve HDK’nin demokratik, özgürlükçü örgütlenme modeliyle aşılmış, Türkiye halklarının ortak çıkarlarında buluşmayla yeni ve daha güçlü bir mevzi elde edilmiştir. Bu yaklaşım özel savaş rejiminin halkların gücünü bölen ve parçalayan politikalarını boşa çıkarmıştır.

Aynı şekilde Kürtleri bölüp parçalamayı temel bir politika haline getiren Türk özel savaş rejiminin bu kirli politikasına karşı, Kürtlerin farklı parti ve örgütsel yapıları HDP içinde buluşarak, başta Kürt sorunu olmak üzere Türkiye halklarının temel sorununu çözmede HDP’yi önemli bir çözüm merkezi haline getirmiştir. HDP bu yönüyle bir yandan Kürtlerin ulusal birliğini pekiştirirken, diğer yandan da özel savaş rejiminin halklara dayattığı tekçi ulus devlet yapılanmasına karşı çoğulculuğu ve halkların kardeşliğini esas alan Demokratik Ulus yapılanmasıyla sadece Türkiye için değil, Ortadoğu ve insanlık için önemli bir çözüm modeli ortaya çıkarmıştır.

Özel savaş rejimi DAİŞ vari bir şiddetle, farklı inanç ve kültürlere karşı saldırıyı temel bir politika haline getirmiştir. Aleviler, Caferiler, Ezidiler, Ermeniler, Museviler, Süryaniler ve Keldaniler yok sayılmakla kalınmamış, dışlanarak sürekli saldırıya maruz bırakılmıştır. Bu yönüyle özel savaş rejiminin İslam’ı siyasallaştıran, tekçi ve mezhepçi politikalarına karşı, HDP’nin Kültürel İslam’ı öne çıkarak, inanç ve kültürel özgürlüğü esas alan alternatif politikasıyla AKP’nin dini tekelinde tutan, inançları birbirine çatıştıran siyasal İslam politikasına dur demiştir.

Özel savaş rejiminin en temel politikalarından biri de elbette eril devlet anlayışının hakim olabilmesi için kadına dönük şiddet ve katliamın AKP-MHP devleti gözetiminde geliştirilmesidir. Kadına dönük istismar ve tecavüzün cezasız kalmasıdır. Kadın kazanımlarına yönelik saldırıların sistemli bir biçimde sürdürülmesidir. Çocuk istismarlarının bir süreklilik kazanmasıdır. Özel savaş rejiminin kadın kırım politikalarına karşı, kadın özgürlüğünü esas alan HDP, kadının her düzeyde ifade ve temsilini gözeten Kadın Özgürlükçü politikasıyla bir kadın partisi ve kadının mücadele mevzisi haline gelmiştir.

Hiyerarşik olan bu eril sistemden en çok acı çekenlerden biri de gençlik olmuştur. Söz ve ifade hakkı elinden alınmış olan, siyasette temsil hakkı yok denecek kadar az olan, emeği ve fiziğiyle derin bir sömürüye tutulan gençlik, özel savaş rejiminin kirli politikalarına en çok alet edilen kesim olmaktadır. Gençliğin özgürlük ve demokrasi istemlerine karşı özel savaş rejimi tarafından örülen işsizlik, uyuşturucu ve fuhuş tuzakları ile gençlik kendi geleceğini kurmada söz ve karar hakkından uzaklaştırılmıştır. İşte HDP özgürlük ve demokrasinin en dinamik, en temel gücü olan gençliğe biçtiği öncülük misyonuyla, en geniş örgütlenmelerine olanak vermekle birlikte, söz, karar ve yetkiyi kadın ve gençliğe bırakmıştır.

Özel savaş rejimi önemli bir rant alanı haline getirdiği doğamızı, doğal varlıklarımız ve yaşamımızı metalaştırarak sömürüp kirleten, endüstriyel üretim anlayışıyla gıdalarımızı zehirleyen, mega kentlerle her tarafı betonlaştırarak yaşamımızı topraksızlaştıran ve nihayetinde önü alınamaz korona virüsü gibi hastalıklarla toplumumuzu ve doğamızı tehdit eder konuma gelmiştir. Bugün çiftçilik bitirilmiş durumdadır. Temiz  sularımız HES’ler, JES’ler ve barajlarla kirletilmiştir. Nükleerle santraller, endüstriyel üretim ve kimyasal gazlarla havamız solunamaz duruma getirilmiştir. Maden ocakları ve özellikle de siyanürlü altın arama teknikleriyle toprağımız çoraklaştırılmış, yaşam nefesimiz olan ormanlarımız  bitirilmiştir.

Bu yönüyle AKP-MHP faşizminin yağmacı, talancı ve rantçı politikalarıyla bütün toplumsal alanlara saldırarak emek sömürüsünü ve talanını her boyutuyla derinleştirerek yoksulluğu, işsizliği maksimum düzeye taşımıştır. AKP-MHP faşizmi geliştirdiği rant ekonomisiyle bir avuç yandaşıyla kasalarını doldururken, ülke ve toplumu boğazına kadar borç batağına sürüklemiştir. Bu politikalara karşı geliştirilen itirazlar ise ya zindanlarla bedel ödettirilmiş ya da intihara sürükleyerek toplumu tepkisiz kılıp teslim almaya çalışmışlardır. İşte HDP toplum ve doğa karşıtı tüm politikalara geliştirdiği alternatifle AKP-MHP faşizmini zorlayan temel bir güç haline gelmiştir.

Toplumu ve doğayı yaşanmaz kılan bu politikalar sonucu insanlar “Nefes Alamıyoruz” diyerek AKP-MHP faşizminin politikalarına artık onay vermemektedir. Rejim tarafından yapılan tüm anketlerde faşist rejim yüzde 44’lerden yüzde 30’ların altına düşmüştür. O nedenle Erdoğan, “2023’e kadar seçim yok” demektedir. Çünkü olası bir seçim durumunda HDP’nin özel savaş rejimine karşı geliştirdiği alternatif politikalarla iktidarı değiştirebilecek kilit parti konumuna gelmiştir.

Kaldı ki, HDP sadece Kürtlerden değil, aynı zamanda tüm Türkiye halklarından oy alan bir parti konumuna gelmiştir. Her ne kadar özel savaş rejimi çok bilinçli bir temelde HDP’yi bir Kürt partisi ve Kürt seçmenlerin dışında oy alamayan bir parti gibi göstermeye çalışsa da 2015’ten bu yana yapılan genel ve yerel seçimlerde Türkiye halklarının her kesiminden oy almayı başarmış bir parti olduğunu ortaya koymuştur. Aynı zamanda HDP’ye dönük yapılan tüm analizlerde aldığı oy oranının çok çok üzerinde bir potansiyelinin olduğu tespiti halende geçerliliğini koruduğunun yapılan anket sonuçlarından çıkarmak mümkündür. Aksine dün Kürdistan’dan önemli oy olan Erdoğan, bugün bir avuç hain ve işbirlikçi dışında alabileceği bir oy kalmamıştır.

O nedenle Erdoğan’ın en büyük korkusu HDP olduğundan HDP’ye karşı geliştirilen siyasi soykırım operasyonlarını bizzat Erdoğan’ın kendisi yürütmektedir. Bu yönüyle yürütülen siyasi soykırım operasyonlarıyla HDP’yi zayıflatma, içten ittifaklarını parçalama, muğlaklıklar yaratma, politika yürütemez, eylem yapamaz, örgütlenemez bir duruma getirip sonuç almak istemektedirler. Özel savaş rejiminin yedek borazanı olan Doğu Perinçek’in sık sık “HDP’yi kapatın” çağrısıyla iktidar içindeki konumunu korumak istemektedir. Aynı şekilde uluslararası güçlerin geliştirmiş oldukları telkinlerle 30 yıllık soluksuz bir biçimde süre gelen legal demokratik siyasi çizgisinden saptırma, direniş geleneğinden koparma amaçları da ayrı baskı olarak HDP’ye karışı geliştirilmektedir.

Bütün bu yönelimler sonuç alır mı? Bilinmez. Ancak bu 30 yıllık yakın tarihe bakıldığında HEP ile başlayan ve halen HDP ile devam eden siyasi geleneğin baskılar ve soykırımlar karşısında boyun eğmediği gibi, geliştirdiği direnişle baskıları, zorlukları büyümenin, gelişmenin, yeni mevziler kazanmanın amacı haline getirdiği görülür. Ne kadar baskı o kadar direniş, ne kadar direniş o kadar eylem ve büyüme getirdi. Dolayısıyla bugün tutuklanarak yeri boşalan her çalışma alanın yeri halkımız tarafından fazlasıyla doldurulmalıdır. Çünkü saldırı sadece bir partiye değil, bütün bir topluma yapılmaktadır. Unutmayalım ki, topluma saldırarak başarı kazanan bir siyasal sistem yoktur. Er ya da geç yıkılacak olan özel savaş rejiminin kendisidir. HDP’nin düzenlediği Özgürlük ve Demokrasi Yürüyüşünün ayak sesleri bile, sarayın tahtının çivilerini sökmüş, sallantıya bırakmıştır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz