Kemal SOBE
15-16 Haziran 1970, Türkiye tarihinde başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerde onbinlerce işçinin direnişe geçtiği önemli bir gündü. Bilindiği üzere işçi sınıfı genel yaşamın çok yönlü üretici kesimi olmaktadır. Yaşamın temel üretici güçleri işçilerdir. Ancak, en az parayı alan, en kötü koşullarda yaşayan, hiçbir yaşamsal güvenceye sahip olmayan kesimler yine işçiler olmaktadır. Sanayileşmenin geliştiği ülkelerde işçi sınıfı özellikle nitel açıdan daha çok gelişim gösterip bir dizi hakka sahip olmuştur. Türkiye gibi emperyalizme göbekten bağımlı olan, çarpık kapitalist ve montaj sanayinin olduğu ülkelerde ise durum gerçekten içler acısıdır diyebiliriz. Sanayileşme geliştikçe bununla beraber en azından nicel olarakta işçi sınıfının gelişeceğini ve bir şekilde zamanla nitel sıçrama yapacağını ve sosyal açıdanda gelişeceğini bilen kapitalist kesimler daha 1950’de adına TÜRK İŞ dedikleri burjuva güdümlü sarı sendikayı kurdular. Sendikalar esasen işçi sınıfını örgütlemesi ve bilinçlendirmesi gereken sivil toplum örgütleriyken, Türkiye’de adı Türk İş olan bu sendika işçi sınıfını egemen kesimler karşısında dilencileştirmiş, sistemin yedeğine almıştır. 1960’larla SOL siyasetin önünün biraz açılmasıyla işçi sınıfı ilk kez kendi iç dinamikleriyle gelişmeye başlamış, örgütlenmiştir. TÜRK İŞ denen sermaye güdümlü sarı sendikanın bir işe yarayamayacağını gören bazı işçi liderleri TÜRK İŞ’den ayrılıp DİSK’i kurdular.
Tabi DİSK’in programı işçi sınıfının daha iyi şartlarda her türlü hakka sahip olması gerektiğini ortaya koyuyor, buna göre hareket ediyordu. Yani DİSK, TÜRK İŞ gibi güdümlü sarı sendika değildi, işçi sınıfının sahip olması gereken bütün haklar için mücadele eden bir sivil toplum örgütüydü. 1970’ler bilindiği gibi toplumsal direnişlerin her yönüyle gelişim gösterdiği yıllardı. O yıllarda başta işçi sınıfı ve öğrenci gençlik ve mücadele geliştiriyorlardı. Ne varki SOL kesimler arasındaki hizipleşmeler, grupçuluk, daha geniş toplumsal kesimlere ulaşamama gibi temel sorunlar yüzünden sistem içi kısmi bir demokratikleşme bile olamamış SOL kesimler ve işçi sınıfı egemen kesimlerin saldırısıyla karşı karşıya kalmıştır.
Türkiye’de egemen kesimler sürekli kendilerinin karşısında avuç açan, boyun büken, direnmeyen, pasif edilgen bir işçi sınıfı ve toplum istemişlerdir. Toplum ve işçi sınıfı direndikçe, sisteme alternatif olabilecek çalışmalar yaptıkça, egemen kesimler hiç boş durmamış bu direnişleri ezmek için harekete geçmişlerdir. Bu nedenden dolayı 12 Mart ve 12 Eylül cuntaları ve son 40 yıldır Türkiye’de zam üstüne zamların olması, TL’nin, Dolar karşısında sürekli değer kaybına uğraması yaşanılmış, hayat adeta kangren olmuştur. 12 Mart ve 12 Eylül cuntaları toplumsal direnişleri bastırmak, ve daha kötüsüde hak almasını bilmeyen, direnemeyen pasif korkak edilgen bir toplum yaratmaktı ve bunu yaratmada da sanırım biraz başarılı oldular.
Türkiye burjuvazisi TÜSİAD son 50 yılda 50 misli bir palazlanma ve büyüme yaşadı. Türkiye İşçi Sınıfı, tarihinin en kötü dönemini yaşıyor.
İşçi sınıfı her şeyden önce iyi bir siyasi ve emek bilincine sahip olmalıdır. Siyasi birikime ve örgülülüğe sahip olmayan bir işçi sınıfı maalesef emek bilincine de sahip olamaz ve ücretli köle olmanın ötesine geçemez. Şimdiki koşullarda işçi sınıfı her bakımdan donanımsız ve örgütsüzdür. İşçi sınıfı sistemin dışına çıkmayı başarabilmeli. Sistemin dışına çıkmak demek, politikleşmek, örgütlü olmak, her türlü hakka sahip olabilme ve iyi şartlarda yaşayabilecek sosyal ekonomik koşullara
ulaşmalı. TÜRK İŞ gibi bir sendika, işçi sınıfının gelişimini, politikleşmesini geliştiren değil, engelleyen bir kapitalist düzen sendikasıdır. Karakter olarak bir düzen partisinden farklı değildir. Yani TÜRK İŞ denen sendika aslında bir sendika değil, patronların sözcüleri ve temsilcileridir. İşçi sınıfının sistemin dışına çıkmasını, sisteme alternatif yaratmasını engelleyen bir oluşumdur. TÜRK İŞ kuruldu kurulalı işçi sınıfına ve topluma ne faydası oldu? En basit bir ücret artışını bile yapmayacak bir sistem oluşumudur. İşçi sınıfı sadece bazı basit haklarla yetinmemeli, sistemin yapısını değiştirecek bir ideolojik düzey kazanmalıdır. Türkiye’de mevcut durumda işçi sınıfı kendisini kurtaracak durumda bile değilken, sınıf mücadelesi eksenli olarak nasıl bir değişime önderlik edecek? Bazı kesimlerin sıkça dillendirdiği gibi, işçi sınıfı bir devrime nasıl öncülük, önderlik edecek?
Kapitaist sistem içinde bile bazı hakları kazanabilecek birikim ve güçte olmayan bir Türkiye İşçi Sınıfı, Türkiye’de bir toplumsal direnişe nasıl lider olacak? Türkiye’de kendilerine ”biz işçi sınıfının direnişçi güçleriyiz” diyenlerde hiç kusura bakmasınlar ama işçi sınıfıyla şu ya da bu şekilde hiçbir bağları yoktur, olmamıştır. Türkiye’de işçi sınıfı maalesef hem nicel ve hemde nitel olarak örgütsüz ve donanımsızdır. İşçi sınıfı, işçi sınıfı örgütüyle güçlü bir birlikteliği sağlayamadığı sürece değil devrim, sofrasına zeytin ekmek bile götürmekte zorlanır, nitekim zorlanıyor da. İşçi sınıfı bilinçsiz ve örgütsüz haliyle devrim yapamaz, işçi sınıfını örgütlemiş, bilinçlendirmiş işçi sınıfı partisi devrim yapar. İşçi sınıfı partisi de tek başına eğerki geniş kitlelere ve halk kesimlerine ulaşamamışsa, halkı önemli ölçüde eğitememişse, örgütleyememişse devrim yapabilecek güce sahip olamaz. Türkiye’de son 50-60 yıldır çok sayıda sol sosyalist yapı ve parti var ama buna rağmen bir ilerleme olmuyor, olamıyor. Devrimci hareketin önce örgütlü olması gerekiyor. Türkiye Devrimci Hareketi maalesef dağınık ve örgütsüzdür. Devrimci hareket bu kadar dağınık ve örgütsüzken, hiçbir birikime ve donanıma sahip olmayan bir işçi sınıfı evine ekmek götürmekten bile aciz kalır, egemenler karşısında boyun büker.
Güçlü işçi sınıfı güçlü örgüt ve partiyle var olur. Evet, devrimi işçi sınıfı ve halk yapar ama nasıl bir işçi sınıfı ve nasıl bir halk, devrim ve köklü bir değişim yapabilir? Politikleşmiş, emek bilincine sahip olan, kendi kendisini yönetebilecek birikime sahip olan bir işçi sınıfı ve halk devrim yapabilir, sistemin taşlarını yerinden oynatır değiştirir. Yaşasın işçi sınıfı demekle, slogan atmakla olmuyor. Doğru icraat, kazandırıcı pratik gerekiyor. İşçi sınıfı sadece ücretlerine biraz zam yapılsın, maaşlar biraz yükselsin diye sokaklara çıkmamalı, sistemi kökten değiştirme gücünü gösterebilmeli. Kapitalist sistemde işçi maaşlarına yapılan zamlar işçi sınıfını daha iyi şartlarda yaşatmaz, çünkü sürekli ekonomik kriz ve enflasyon denen canavar olduğu sürece bu zamların bir değeri olmayacaktır, nitekim olmuyor. Temel tüketim mallarına, kiralara, petrole ve her şeye zamlar olduğu sürece, maaşların biraz zamlanmasının bir anlamı yok. Eğerki maaşlara zam yapılıyorsa ve temel tüketim maddelerinde de fiyatlar aşağı düşerse, işte bu durumda maaşlara yapılan zammın bir anlamı olur.
Türkiye’de şimdi işçi ücretleri ve asgari ücret 3000 TL olsun, onunla beraberde bilinki etin kilosuda 120 TL olur ve bu zam göstermelik kalır. Son yıllarda gezi direnişlerinin olması ve bu gibi direnişlerin devamlılığının olmasıyla ve işçi sınıfının direnmesiyle egemenler hizaya getirilir. Birbirinden kopuk, birbirini desteklemeyen kısa süreli geçici direnişlerle değişimi yapabilecek güç oluşmaz. Direniş geniş kitlelerle ve işçi sınıfıyla el ele vererek olmalıdır. Şimdi değişimi köklü gerçekleştirecek yeni 15-16 Haziran işçi direnişlerine ihtiyaç var. İşçi Sınıfı iyi bir örgütlülük ve bilinçle hareket etmelidir. İşçi sınıfı kendi kurtuluş gücü olan devrimci bir güçle bütünleştiği sürece etkili olabilir. Bugüne kadar işçi sınıfı hep yalnız bırakıldı,
bundan dolayı gerekli olan gelişim sağlanamadı, sistem içi bir nispi iyileşme bile olmadı. İşçi sınıfı kendi emeğine sahip çıkması, hak ettiği şartlarda yaşaması ancak köklü bir devrimle olur.
Türk İş gibi burjuva güdümlü sarı sendikalarla ancak sisteme yedeklenme olur, nitekim bugüne kadar böyle oldu. Hak verilmez alınır sözü sokakta fabrikada hayatın her yerinde doğru bir şekilde Bu düzen değişmediği sürece işçi sınıfı ve halk ekonomik olarak sürekli bunalım ve krizler yaşayacaktır. Kapitalizm denen modern köleci düzeni yıkmak gerekiyor. Kapitalizm yıkılmadan hiçbir sorun çözülmez, artarak devam eder. Dünyada savaşların hala devam etmesinin nedeni
kapitalizmdir, paradır, servet yığmadır, altın biriktirmedir. İşçi sınıfı emek bilincine sahip olarak, politik bir güç haline gelerek yeni ve özgür bir yaşamın kurucusu olabilir, çünkü yaşamın ve üretimin temel üretici gücü işçi sınıfıdır. Örgütlü ve politik bir işçi sınıfının yapamayacağı hiçbir şey yoktur.